Reklamlar

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - MAT_ROCK23

Sayfa: 1 ... 5 6 [7] 8 9 ... 96
61
Şarkı Sözleri / Athena - Yalan
« : 08 Ekim 2008, 14:12:22 »
Ansızın tarifsiz gelir ya
O zamanlar sormaya cürettin kalmaz olanından
Feri soluk, niyeti kayıp, dardayım
Aşk nefrete ne yakınsın
Kin kırdı her okşamak istediğimde seni
Elimi gözlerimi gömdüm tebessüme
Yalnız kendine inkarın
Sadece senden kaçarsın
Halin ele verir anlamazsın

Yalan söyleme bana
Gözlerin anlatıyor herşeyi
Yalan söyleme bana
Yalan söyleme bana
Gözlerin anlatıyor herşeyi
Zaten yoktur nedeni

Uzak düşmüşüm kendimden, aklım fikrimden
Çaresiz sürükleniyorum
Bilerek peşinden
Yalnız kendine inkarın
Sadece senden kaçarsın
Halin ele verir anlamazsın

Yalan söyleme bana
Gözlerin anlatıyor herşeyi
Yalan söyleme bana
Yalan söyleme bana
Gözlerin anlatıyor herşeyi
Zaten yoktur nedeni

Yok, halin saf değil
Niyetin başka başka güzel
Yok, halin saf değil
Niyetin başka başka güzel

Yalan söyleme bana
Gözlerin anlatıyor herşeyi
Yalan söyleme bana
Yalan söyleme bana
Gözlerin anlatıyor herşeyi

62
Rüyasında Gördüğü Zafer

Bu inanılmaz olay, yıllar önce Mustafa Kemal'in görmüş olduğu kehanet özelliği taşıyan bir "haberci rüya"nın ayniyle gerçekleşmesidir. Atatürk görmüş olduğu bu rüyayı Dr. Reşit Galip beye anlatır: "Rüyamda bana 'Paşam, İnönü'den ne haber?' diye sordunuz. Ben de: 'Vaziyet kritiktir' cevabını verdim. Kritik nedir? Anlamadım ki dediniz. Bunun cevabını 15 dakikaya kadar size veririm diyerek odama çekildim."

Mustafa Kemal bu rüyasını Dr. Reşit Galip Bey'e anlattığı zaman düşman henüz saldırılarına başlamadığı gibi, İnönü Mevkii de önem kazanmamıştı. Aradan çok uzun zaman geçti. Düşman ile yapılan ilk savaş olan Birinci İnönü Savaşı kazanılmıştı. Bunu İkinci İnönü Savaşı izledi...

Henüz bu ikinci savaşın neticesinin alınmadığı tehlikeli günlerden biriydi... Mustafa Kemal'in arabası Millet Meclisi'nin önünde durduğunda; O'nun yanına telaş ve endişe içinde koşan Dr. Reşit Galip bey sorar:

"Paşam, İnönü'den ne haber?"
"Vaziyet kritiktir."
"Kritik nedir? Anlamadım ki"

Mustafa Kemal: "Sana bunun cevabım 15 dakikaya kadar veririm" dedikten sonra, gülümser... "Hani Ankara'ya geldikten sonra ben bir rüya görmüştüm. Hatırladınız mı?"

Dr. Reşit Galip bey biraz düşündükten sonra rüyayı anlatır. Bunun üzerine Mustafa Kemal tekrar gülümseyerek: "İşte, rüya aynen gerçekleşmektedir... Ben İsmet'i tanırım. Göreceksin 15 dakikaya kadar varmadan muzafferiyet haberini alacağız!..."

Mustafa Kemal Millet Meclisi'ndeki odasına çekilir. Gerçekten de 15 dakika geçmeden. Garp Cephesi Komutanı İsmet imzalı bir telgraf gelmiş ve İkinci İnönü Savaşı'nın zaferle sonuçlandığı öğrenilmiştir...

63
Hayata Dair Yazılar / Anne baba varken yetim kalmak...
« : 06 Ekim 2008, 23:09:21 »
Başını öne eğdi. Gözlerinin dolduğunu görmemi istemiyordu.
Kısık ve boğuk bir sesle:

Kahvaltımı duvardaki pahalı tablolara bakarak yapmak istemiyorum, dedi.
Yanımda bakıcım değil, annem-babam olsun istiyorum.

Sustu. Zaten çok konuşmazdı.
Zekiydi, ama bir o kadar da sessiz ve içine kapanık.
Zayıf, ama arkadaşlarının alaylarına sabırla katlanacak kadar olgun.
Anne-babası zengindi, daha o uyanmadan işe koşup gece geç vakit eve dönecek kadar çok çalışıyorlardı. Onlara sorarsanız, her şey tek çocukları içindi. O gözbebekleriydi.

Gündüz gözüyle görmedikleri bir gözbebek! Gözbebekleri sık sık ıslanan bir gözbebek!

Veli toplantısı. Annesi, yanında oğlunun özel öğretmeniyle birlikte en ön sırada.
Çok dikkatli ve ilgili.
Dinliyor, not alıyor.
Toplantı sonrasında, bir köşede bu ilgili anneyle konuşuyorum.
O, zekî bir çocuk, ama yeterince yoğunlaşamıyor, sanırım daha fazla sevgi ve şefkate ihtiyaç duyuyor, diyorum.
Ders çalışmaması, sizi yeterince göremeyişinin bir sonucu. Kimbilir belki de bir çeşit intikam…

Genç ve bakımlı kadın geriliyor.
Gardını alıyor.
Kimbilir kaçıncı kez duyduğum sözler çıkıyor ağzından.
Biz ne yapıyorsak, çocuğumuz için yapıyoruz. Özel okula gönderiyoruz, bir dediğini iki etmiyoruz, bilgisayarı var, interneti var, yurtdışında tatil yapıyor…
Bir de edasının söyledikleri.
Kalksın, otursun şükretsin.
Hangi çocuk bu kadar nimeti bulabiliyor bu zamanda
Bu bizim hayat tarzımız.
Hiç kusura bakmayın, bu hayat tarzından taviz vermeyiz.
Ağzından değil, ama halinden çıkıyor bu sözler.

Anlıyorum, diyorum, aslında anlamadığımı söyleyemiyorum.
Siz en iyisi bir de psikologa rehber arkadaşla görüşün. Bakalım o ne diyor.

Bir de diyemediklerim var.
Oğlunuzun doya doya ağlamaya ihtiyacı var, ama yüzünü sizin sinenize yaslayarak.
Onun için ne yaptığınız onu hiç mi hiç ilgilendirmiyor.
O onunla birlikte ne yaptığınıza bakıyor. Haklı da.

Ama, diyemiyorum.
Babayı hiç soramıyorum. O nerede? Haftada kaç saat geçiriyor oğlu babasıyla? Hayalci bir soru. Babasını haftada kaç kez görebiliyor? Siz çok zenginsiniz.
Ancak oğlunuz fakirliğin en kötüsünü yaşıyor: Duygusal fakirliği.

Seneler sonra, şimdi, söylemem gerektiği halde söyleyemeyeceğim bir şey daha geliyor aklıma: Hanımefendi, siz çocuğunuzu yetim ve öksüz bırakıyorsunuz, farkında değil misiniz?

Yetimin resmini çizebilseydim kalemimden hüzünlü bir çift göz dökülürdü kâğıda.
O zenginlik içinde duygusal fakirliği, anne-babası olduğu halde duygusal yetimliği yaşayan o öğrencinin gözleri. Ağlayan değil, ağlayamayan gözler.
Dolu, ağlamaya hazır, ama ağlayacağı bir sine bulamayan bir çift göz...

Baba, sadece ekmek parası için yaratılmış değil. O, çocuğuna hem maddeten, hem manen kol-kanat germek için var.
Hayat boyu ona yol gösterecek hayat ilkelerini şefkatle öğretmek için var.
Aynı odanın içinde soluk alırken bile çocuklarına güç ve dayanak noktası olmak için var.

Yetim, şefkatin ve himayenin simgesi babadan mahrum olduğu için yetim.
Yetim bu kol-kanattan, bu öğretmenden, bu dayanak noktasından mahrum olduğu için yetim. Korunmasız, zayıf ve ezik.
Herkesten fazla şefkate ve ilgiye lâyık. O yüzden, hem Kur’ân, hem Peygamberimiz (asm) yetimlere şefkatle muamele etmemizi emrediyor.

Sizce, o öğrencim de “mânen yetim” sayılmaz mı?
Sizce de, kim bilir kaç çocuk babası hayatta olsa da mânen yetim değil mi?
Kaç çocuk, babası hayatta olsa bile, ondan çok uzaklarda değil mi? “Söylersem, babam sana gösterir” celâllenmesine cesaret edemeyen, baba şefkati ve kuvvetini arkasında hissedemeyen kaç çocuk var?

Mânen yetimlerin sayısı belki de kat kat fazla.
Şehirlerde kaç çocuk, kreş ve anaokulu köşelerinde sahte ilgi ve şefkatlerle avutuluyor dersiniz? Sabah o uyanmadan evden kaçan, gece o çoktan uyuduktan sonra eve dönen, işine gösterdiği özen ve ilginin onda birini çocuğuna göstermeyen kaç baba, çocuklarını mânen yetim bıraktığının farkında? Ne dersiniz?

...ALINTIDIR...

64
Basketbol / Sivas'ta Basketbol Fırtınası Esti !
« : 06 Ekim 2008, 23:05:56 »
Basketbol Federasyon tarafından 4 farklı ilde gerçekleştirilen Türkiye Kupası eleme müsabakalarının Sivas’ta gerçekleştirilen ayağı dün sona erdi.

Hafızalardan uzun süre çıkmayacak müsabakaların yapıldığı Sivas’ta basketbolun devleri kıyasıya mücadele verdi.

Ramazan Bayramı’nın ardından Teknosa Türkiye Kupası eleme müsabakaları içerisinde Sivas’ında bulunduğu 4 farklı ilde başladı. Perşembe günü Sivas’ta başlayan B Grubu müsabakalarında Fenerbahçe Ülker, Banvit, Kepez Belediyesi ve Erdemir mücadele verdi. Sivaslı basketbolseverlerin de yoğun ilgi gösterdiği karşılaşmalar üç gün sürdü ve dün sona erdi.

Uzun süre hafızalardan silinmeyecek bir organizasyona ev sahipliği yapan Sivas’ta adeta basketbol fırtınası esti. Müsabakalar hakkında görüşlerini belirten Sivaslı sporseverler bu tür organizasyonların her zaman yapılması gerektiğini ifade ederek, unutulmaz bir şölen izlediklerini kaydettiler.

65
Şarkı Sözleri / A'dan Z'ye Müzik Terimleri
« : 06 Ekim 2008, 23:03:27 »
BAZI MÜZİK TERİMLERİ

A CAPELLA (İtal.): Çalgı eşliği olmayan koro.

ACCELERANDO (İtal.): Hızlanarak.

ADAGİO (İtal.): Yavaş tempo.

ADAGIETTO (İtal.): (1) “adagio” tempoda kısa parça. (2) “adagio”dan az daha hızlı tempo

AFFETTUOSO (İtal.): Taşkın bir duyguyla.

AGİLE (İtal.): Çabuk, çevik.

AGİTATO (İtal.): Hızlı, sarsıntılı, heyecanlı.

AKOR (Fran. Accord / İng. Chord): aynı anda tınlamak üzere “dikey” olarak yazılmış ikiden fazla ses. Aynı terim, çalgıların, ses yüksekliklerinin birbiriyle uyuşması amacıyla (La=440) titreşimini tutacak şekilde düzenlenmesi için kullanılır.

AKORDİYON: hava etkisiyle ses veren, körüklü ve klavyeli çalgı. Çoğunlukla dans orkestralarında kullanılır.

AKUSTİK (Fran. Acoustique/ İng. Acoustic): Sesle, sesin doğumu özellikleri, ulaşımı ve alımı ile uğraşan fizik bilimi kolu.

ALLA MARCİA (İtal.): Marş temposunda, marş gibi.

ALLA TURCA (İtal.): Türk müziği benzerinde.

ALLEGRETTO (İtal.): “Allegro”dan daha yavaş tempo.

ALLEGRO (İtal.): Önceleri yalnız “mutlu” ve “sevinçli” anlamlarına gelirdi. Günümüzde hızlı tempoyu anlatmak için kullanılır.

ALLEMANDE: Almanya’da doğan, 1550 yıllarında Fransa’ya geçen, ağırca tempoda tören dansı. Bu dansın karakteri 18. yüzyılda sanat müziğinde süitin bölümlerinden biri olmuş, başlangıçtaki özellikleriyle bağlılığı azalmıştır.

ALTO (İtal.): Kadın ve çocuk seslerinin en pes olanı. Terim aynı alandaki erkek sesleri içinde kullanıldığı gibi, fransızcada “viyola” karşılığı olarak ta kullanılır. Alto anahtarı portenin üçüncü çizgisine konan “do” anahtarıdır.

AMABİLE (İtal.): Sevimli, okşayıcı.

ANDANTE (İtal.): “Yörük” anlamına gelir. Orta yavaşlıkta tempo.

ANDANTİNO (İtal.) “andante”den daha hızlı.

ANİMATO (İtal.): Canlı.

APASSIONATA (İtal.): Tutkulu bir duyguyla.

ARİETTA (İtal.): Kısa ve küçük arya.

ARMONİ (Fran. Harmonie) Akorların kuruluşu, türleri, çevrilmesi, bağlanması, yürüyüşü ve melodi ilintileriyle uğraşan bilgi kolu.

ARPEGGİONE: Gitar ve viyolonsel arasında, yaylı ve telli bir çalgı. 1823 yılında Viyana’da G. Staufer yapmıştır. Schubert bu çalgı için aynı adla bilinen sonatını yazmıştır.

ARPEJ (Fran. Arpege / İtal. Arpegio): İtalyanca “arpeggiare” kelimesinden , arp çalmak anlamına. Süslemelerin notalanışında, bir akorun yanıbaşına konan dikey ve kıvrımlı çizgi, akor seslerinin birlikte değil de, birbiri arkasından çalınması gerekeceğini gösterir.

ARYA (İtal. “Aria” / Fransızca ve İngilizce’de “Air”): Bir tür şarkı. İnsan sesi için beste. Operalarda genellikle başvurulan biçim. “Aria da capo” birinci bölümü ikinciden sonra yeniden söylemek arya biçimi. “Aria concertante – konser aryası”, “Aria d’abilit – şarkıcının teknik gösterisine uygun arya”, “Aria di chiesa – kilise aryası”.

ASSAİ (İtal.): Çok. (allegro assai: Çok hızlı. Largo assai: Çok yavaş gibi).

A TEMPO (İtal.): İcrada tempo değişmesinden sonra, yeniden önceki tempoya dönüş.

A TONALİTE (Fran.): Tonalite dışı. Majör, minör, yada başka modal dizilerle ilgisizliği anlatan terim. Bu türlü müziğin başlıca siması sonradan tonalite dışı yazıyı kurallaştıran, Avusturyalı besteci Arnold Schönberg’dir.



--------------------------------------------------------------------------

B
BALALAYKA: Rus halkının ulusal çalgılarından. Üçgen biçimli, uzun boyunlu ve üç telli.

BALLAD (Fran. “ballade” / İtal. “balata”): 12. yy.’da Güney İtalya halkının söylediği kısa dans şarkısı. Daha sonra, ballad, dans ile bağlılığını kaybetmiş, romantik yüzyılda Chopin, Liszt, Brahms gibi besteciler piyano için ballad’lar yazmışlardır. Bugün bu terim özellikle halk müziğinde, aşk şarkıları için kullanılır.

BAGATELLE (Fran.): Kelime anlamı “boş, önemsiz”. Hafif, kısa piyano parçası anlamına gelir. Başka çalgılar içinde “bagatelle” yazmış besteciler vardır.

BANÇO (banjo): Çoğunlukla Amerikan gezginci halk şarkıcılarının kullandığı beş, yada daha çok telli çalgı. İlk caz orkestralarında gitar yerine kullanılırdı.

BANDO (İtal.): Nefes ve vurmalı çalgılardan kurulan, çoğunlukla törenlerde kullanılan çalgı topluluğu. Bandolar, genel olarak askeri marş çalarlar. Bugün ya bu türlü topluluklar için doğrudan doğruya yazılmış, yada düzenlenmiş, senfonik müzik çalan bandolar vardır.

BARCAROLLE (Fran.) Sandal şarkısı. Genellikle Venedik gondolcularının söyledikleri hafif ve durgun parça.

BARİTON: Orta kalınlıkta erkek sesi.

BAROK (Fran.,İng.”Baroque”): Müzik alanında Barok çağı 1550 yıllarında başlamış, 1600’den sonra yayılmış, çağın öbür sanatlarındaki renk ve süsleme gösterişi, İtalyan madrigalinin kromatik armonisinde, Venedikli bestecilerin birden çok koro için yazdıkları yapıtlarda belirmiştir. Barok eğilimlerine uygun müzik yazmış besteciler arasında Gabrieli’ler, Schütz, Buxtehude, bir sınıra kadar Bach, Haendel, Rameau ve Lully gösterilebilir.

BAS, BASSO: En kalın erkek sesi.

BASSO CONTİNUO: Sürekli bas. 16. yy. sonlarında klavsenci veya orgçuların çok ses müziğine eşlik etmelerini kolaylaştırmak amacıyla geliştirilmiş kural.

BEL CANTO (İtal.) Güzel şarkı, güzel söyleyiş anlamına gelir. İtalyan operasının ses gösterisine ve hançere cambazlığına dayanan söyleme üslubu.

BEMOL: Bir notayı yarım aralık pesleştiren işaret.

BERCEUSE (Fran.): Ninni.

BİS (Fran.): Konserde halkın icracıdan ek parça çalmasını istemek için kullandığı kelime. Yerine “ encore” kelimesi de kullanılır “yine” anlamına gelir. Notada “bis” yazısı, bir bölümün bir kere daha çalınacağını gösterir.

BOLERO: Bir çeşit İspanyol dansı. Üç vuruşludur, kastanyet eşliğinde oynanır. Bu dansa sanat müziğinde de rastlanmaktadır. En ünlü Bolero, Ravel’in yazdığı aynı adlı orkestra yapıtıdır.

BOURREE (Fran.): Fransa’nın Auvergne bölgesinden doğma şen bir dans. Dört zamanlıdır. Barok süitlerinde kullanılmıştır.

BUFFO (İtal.): Güldürücü. Operalarda güldürücü rollere çıkan şarkıcı.

BURLESCA (İtal.): Güldürücü alaycı karakterli bestelere verilen ad. Bach’ın “la minör” klavsen partitasında bu adın ilk kullanılışından birine rastlanılır.




--------------------------------------------------------------------------

C
CACOPHONİE (Fran.): Kakışma. Geleneksel armoni kurallarına göre uyumsuz sayılan nota bileşimi.

CADENZA (İtal.): (kadans. Fran: Cadence. Alm: Kadenz) Latince “düşmek” anlamına gelen “cadere” sözcüğünden. (1) Melodi ve armonide, bir dinlenme noktasına varış. (2) Yorumda, düşüş noktasına, parçanın ana tonalitesine varırken çalınan yada söylenen süslü, gösterişli geçit; genellikle konçertolarda rastlanır.

CAMERA (İtal.): “Oda” anlamına gelir. “sonata da camera”, yada “concerto da camera”, dindışı niteliği olan çalgı müziklerini anlatmak için kullanılan terimlerdir. “sonata da camera”, dürlü dansların art arda dizilmesi bakımından süite benzer.

CANTABİLE (İtal.): Şarkı söyler gibi.

CANTO (İtal.): Şarkı.

CANZONE (İtal.): (1) Halk şarkısı. (2) Çok sesli şarkı. (3) Yazı bakımından madrigali andıran; iki yada üç sesli çalgı müziği parçası. Canzonetta: Kısa “ Canzone”.

CAPELLA (İtal.): Bir müzik parçasını seslendiren türlü çalgılardan kurulu topluluk.

CAPRİCCİO (İtal.): Başlangıçta fuga yazısına dayanan bir türlü çalgı müziğini tanıtması bakımından “ricercar” ve “fantasia” ile aynı anlama gelirdi. Bugün beklenmedik etkiler taşıyan “kaprisli” besteler için kullanılmaktadır.

CAVATİNA (İtal.): Daha arık, daha gösterişsiz bir arya türü.

CELESTA: Mekanizması piyanoyu andıran klavyeli küçük çalgı. Alanı orta”da” dan yukarı dört oktavdır.

CHACONNE (Fran. İtalyancası Ciacona): İspanyol kaynaklı olduğu sanılan bir dans. Aslında 4/4 ölçüdedir. Sanat müziğinde kullanılışı, pes alanda tekrarlanan ¾ ölçüdeki motif üzerine çeşitlemelere dayanır. Passacaglia’ya benzer.

CODA (İtal.): “kuyruk” anlamındadır. Bir bestenin sonuna konan bitiş bölümü.

COURANTE (Fran. İtalyancası Corrente): 16. yy.’da ortaya çıkmış, hızlı tempoda, üçlü zaman ölçüsünde Fransız dansı.

CREDO (İtal.): Dua.

CRESCENDO: Sesi gitgide yükselterek.

ÇALGILAMA (fran. İngilizcesi: Instrumentation): Çalgıların tını nitelikleri, ses sınırları, birbirleriyle birleştiklerinde, ne türlü sonuçların ortaya çıkabileceği konusundaki bilgilerin tümü.

ÇEŞİTLEME (Fran. Variation): Bir temanın, bir konunun, bir düşünün değişikliklerle tekrarlanması. Değişim, ritm, armoni ve melodide, çoğu kere konunun her bir tekrarında bunlardan yalnız birinde yapılır.




--------------------------------------------------------------------------

D
DECRESCENDO (İtal.): Gitgide hafifleyerek ve ses yoğunluğunu düşürerek.

DİAPASON (Diyapazon): Yunanca’da sekizinci aralık anlamına gelir. Fransızca’da, ses uyulmamasında kullanılan ve “LA” sesini veren aracın adı.

DİSSONANCE (Fran.) Bak. CACOPHONİE…

DİVİRTİMENTO (İtal. Fransızca divertissement: (1) Operada danslar bölümü. (2) Çalgı müziğinde, danslar dizisi. 18. yy.’da süit’den çıkma bir biçim.

DİYEZ (Fran.Diése, İng.Sharp, Alm.Kreuz) Bir notayı yarım aralık tizleştiren işaret.

DOLCE (İtal.): Tatlı ve yumuşak.

DOLENDO (İtal.): Üzüntülü.

DÖNEMSEL BİÇİM (fran. Forme cyclique): Sonat biçiminde yazılmış yapıtlarda, ilk bölümde sunulan konuların, sonraki bölümlerde de kullanılması. Örnek: César Franck’ın “re minör” senfonisi.

DRAMMA DER MUSİCA (İtal.): müzikli oyun. Opera.

DUET, DUO: İki ses için müzik.

DÜZENLEME (Fran. Arrangement, Transcription): Bir ortam için yazılmış bir yapıtı bir başka ortama aktarmak. Örnek: Schubert’in şarkılarını Liszt’in piyano için düzenlemesi… Bach’ın org yapıtlarını, Stoskovski’nin orkestra için düzenlemesi.




--------------------------------------------------------------------------

E
ENSEMBLE (Fran.) Beraberlik, topluluk.

EŞLİK (Fran. Accompagnement): İnsan sesi yada tek çalgı için yazılmış yapıtlarda, başlıca ses yada seslere yardımcı durumda olan çalgı bölümü.

ETUDE (Fran.): Çalışma yada terim parçası. Bu amaçla yazılmış pek çok parça, anlatımla ilgili bağımsızlıkları yönünden, başlı başına birer sanat yapıtı değeri taşımaktadır. Örnek: Chopin veya Debussy’nin piyano “étude”leri.




--------------------------------------------------------------------------

F
FALSETTO (İtal.): Erkek seslerinin normal alan dışında tiz, kadın sesine benzer sesler çıkarmak amacıyla başvurdukları yöntem.

FANDANGO (İsp.): üç zamanlı, canlı, gitar ve kastanyet eşliğiyle oynanan İspanyol dansı.

FANFAR (Fran. Fanfare): Maden çalgıların çaldığı, genellikle şenliklerde ve törenlerde ilgi çekmek için kullanılan müzik.

FANTAİSİE (Fran. İtalyanca:fantasia. Almacahantasiestück. İngilizce:Fancy): Bağımsız biçimli parça. Başlangıçtaki anlamına göre, bölüm benzetmelerinin “imitation” ların önce metot kurallarına uygun olarak, sonraları kontrapunta yazısında daha büyük özgürlükle yapıldığı parçalar. 18. yy’a kadar yazılmış “fantasie”ler, Bach’da en kesin ilkelerini bulan fuga yazısını hazırlanmıştır.

FRANDOLE (Fran.): Fransız halk dansı. Jig’e benzer.

FİNALE (İtal.): Konçerto, senfoni, opera gibi uzun, yada çok bölümlü bir bestenin son bölümü.

FOLİA: Eski Portekiz dansı.

FORLANA: Jig’e benzer İtalyan dansı.

FORTE (İtal.): Güçlü.

FUGA (Lat. Fransızca: Fugue): Kontrapunta yazısı biçimlerinden biri. Tema (yada, başka bir deyişle konu) bir seste sunulur ve sonra öbür seste birbiri ardından benzetiş yoluyla konuyu izler. “Fuga” sözcüğü Latince’de “kaçmak” anlamına gelir. Nitekim Fuga’da seslerin birbiri ardına sıralanması kovalamayı andırmaktadır.

FENEBRE (İtal.): Yaslı. Marcia funebre: Cenaze Marşı.

FUOCO, CON (İtal.): Ateşli.

FURİANT: Çabuk tempoda bir Bohemya dansı.

FURİOSO (İtal.): Öfkeli.




--------------------------------------------------------------------------

G
GAVOTTE (Fran.): Fransa’da 18.yy.’dan sonra yaygınlaşan oynak bir dans türü.

GİOCOSO (İtal.): Sevinçli, şen.

GİUSTO (İtal.): Tam. Doğru. Allegro guisto: Aşırılığa kaçmayan, kesin vuruşlu hızlı tempo.

GLİSSANDO (İtal.): Kaydırma, piyanoda parmağı tuşların üstünden hızla geçirme. Yaylı çalgılarda telin üstünde kaydırma.

GLOCKENSPİEL: Büyüklerine göre, tınıları belirli çelik parçacıklara tokmakla vurularak çalınan, ses boyutları beş oktava dek ulaşan çalgı.

GRANDİOSO (İtal.): Büyük, ihtişamlı.

GRAVE (İtal.): Çok yavaş tempo.

GRAZİOSO (İtal.): Sevimli yada ince duygulu.




--------------------------------------------------------------------------

H
HABANERA (isp.): İspanya’da yaygın Küba kaynaklı dans. Küba’ya Afrika’dan gelmiştir. İki vuruşludur. Ritm özelliği, birinci vuruşun noktalı oluşudur.

HARMONİCA: Ağız mızıkası. Ağız orgu. Sesi, üflenince titreyen maden kamışlarla çıkar.

HARMONİUM: Kamışlı org. 1810 yılında Fransız Grélé bulmuş. 1842 yılında Fransız Deboin geliştirmiştir. Piyanoya benzer. Kullanışlı ve sesi orgu andırır.




--------------------------------------------------------------------------

I
IMPROMTU (Fran.): Doğaçtan yorum anlamına gelmekle birlikte 19. yy’da gelişmiş şarkı (Lied) biçiminde yazılmış parçalar için kullanılmıştır.

IMPROVISATION (Fran.): Doğaçtan yorum yada söyleyiş. Müziği hazırlıksız olarak içe doğduğu gibi, hem yaratma hemde yorumlama sanatı.

INTERLUDE (Fran.): Bir yapıtın ana bölümleri arasında yorumlanan ğparça.

INTERMEZZO (İtal.): (1) Başlangıçtaki anlamına göre, bir oyunun perdeleri arasında dekor değişmesine ve oyuncuların hazırlanmasına fırsat vermek için sunulan müzikli kısa oyun. Intermezzo’lar sonraları opera perdeleri arasında da oynanmıştır. (2) Operalarda ara müziği




--------------------------------------------------------------------------

J
JİG: İngiliz kaynaklı, hızlı dans.

JOTA (isp.): Bir çift dansçının oynadığı, hızlı tempoda kastanyet eşlikli İspanyol dansı.




--------------------------------------------------------------------------

K
KAMMERMUSİK (Alm.): Oda müziği.

KANON (Fran. Canon) Çok ses yazısı türlerinden. Ses girişleri, dizinin türlü katlarında tekrarlama yoluyla birbirini izler.

KANTAT (İtal. Cantata): Başlangıçtaki anlamına göre söylemek, “teganni” edilmek için yazılmış parça. Bugünkü anlamına göre, operada olduğu gibi, metni bir olayı bir konuyu anlatan, fakat sahnede oynamak için hazırlanmamış, bir yada birkaç solo şarkıcı ve orkestra (ve bazı kere de koro) için yazılmış yapıt.

KAPELLEMEİSTER (Alm.): (1) Orkestra yöneticisi. (2) Kilise müziği yöneticisi.

KASSATİON (Alm.): 18. yy’da süitin türlerinden.

KASTANYET: İspanya ve Güney İtalya’da halk müziğinden yayılan kestaneye benzeyen, birbirine bağlı iki tahta parçası. Bolero, fondago ve tarello gibi halk danslarında süsleyici bir ritm unsuru olarak çalınır.

KOLORATURA (İtal.): Çalgılarda ver insan sesinde süslü geçitler. Terim genellikle, bu türlü geçitleri ustalıkla söyleyebilen lirik sopranolar için kullanılır.

KONÇERTO (İtal.): Genellikle tek, bazen de birden çok çalgı için, orkestra eşliğiyle yazılmış beste. Concerto grosso: Küçük bir çalgı grubunun (concertino), orkestranın geri kalan çalgılarıyla (ripieno) karşıt durumda olduğu yapıt.

KONSERVATUVAR (Fran.): Müzik öğrenimi için kurulmuş büyük okullar. İlk konservatuvar Napoli’deki San Maria di Loreto’dur.

KONTRALTO (İtal.): En pes kadın sesi.

KONTRAPUNTA (İtal.): Birden çok sesi birleştirme kurallarının tümü. Armoniyle yakından ilgilidir.

KONZERTMEİSTER (Alm.): Senfoni yada opera orkestrasında baş kemancı. Yalnız kemanlardan ve öbür yaylı çalgılardan değil, yöneticiden sonra bütün orkestranın çalışma beraberliğinden sorumlu kişi.

KUARTET (Fran.): Dört çalgı yada dört ses için müzik. Dört çalgılık, yada dört seslik topluluk. En yaygın dörtlü çalgılaması, iki keman viyola ve viyolonselden kurulan topluluktur ve bu ortam için sayısız yapıy verilmiştir.

KUİNTET, KENTET (Fran.): Beş çalgı, yada beş ses için müzik. Beş çalgılık yada beş seslik topluluk.




--------------------------------------------------------------------------

L
LAENDLER: Kaynağı Avusturya olan ¾ ölçülü dans. Valsin doğumuna yol açmış viyana klasikleri bu dansı bazı yapıtlarında kullanmışlardır.

LARGAMENTE, LARGO (İtal.): Geniş anlamında. Çok yavaş tempo.

LARGHETTO (İtal.): “Largo”dan az daha hızlı.

LEGGİERO (İtal.): Hafif.

LEİTMOTİV (Alm.): Kişilerin yada olayların tanıtılması için kullanılan, melodik, ritmik yada armonik kimliği olan cümle bölümleri. Genellikle operada kullanılır. Wagner’in operalarında “Leitmotiv”lerin özel bir önemi vardır.

LENTO (İtal.): Yavaş.

LİBRETTO (İtal.): “Küçük kitap” anlamına gelir. Opera metni, opera oyunu.

LOURE (Fran.): 18. yy. süitlerinde rastlanan bir tür halk dansı.




--------------------------------------------------------------------------

M
MAESTOSO (İtal.): Görkemli.

MALAGUENA: Malaga kaynaklı, Endülüs’te yayılmış İspanyol halk dansı.

MEİSTERSİNGER (Alm.): 14. 15. ve 16. yy’larda Almanya’da birlikler ve loncalar kurmuş ozan ve şarkıcılara verilen ad.

MELODİ: Ritm öğesinden yararlanarak, bir biçim için art arda çizilmiş notalar.

MELODRAM: Müzikle birlikte, melodisiz olarak, düz okuma durumda söylenen dram. Müzik eşliğiyle bir anlatıcı için hazırlanmış yapıtların türüne verilen ad.

MENUETTO (İtal.): 17. yy’da ortaya çıkmış. Fransa kaynaklı, üç zamanlı saray dansı. Adı “küçük” anlamına gelen menu sözcüğünden türemiştir. Ufak adımlarla oynanması bu adı gerektirmiştir.müziği önce süitlerde yer almış, sonra sonat biçiminin bölümlerinden biri olmuş, yerini scherzo’ya bırakıncaya kadar kullanılmıştır.

METRONOM: Müzikte zaman ölçen, bir parçanın tempo hızını belirten araç. Prensibini 1596’da Paris’te Etienne Loulie bulmuş, 1816’da Johann Nepomuk Maelzel ilk metronom fabrikasını kurmuştur.

MİSSA (Fran.): Katolik kilisesi tören müziği. Başlıca bölümleri “Kyrie”, “Gloria”, “Sanctus” ve “Benedictus”, “Agnus Dei”. Her bir parçanın iç biçimini sözler düzenler. “Missa” büyük biçim olarak süiti andırır.

MODULATİON (Fran.): Bir tonaliteden öbürüne geçme. Modülasyon.

MONODRAM: Tek şarkıcı için opera.

MOTİF: Bir yapıtın kuruluşunun ana öğelerinden biri olarak kullanılan ve bir müzik fikrinin kaynağı olan parça.




--------------------------------------------------------------------------

N
NOCTURNE, NOTTURNO (fran, İtal.): “Gece Müziği” anlamında kullanılır. İlk terim olarak durgun, düşünceli, ve duygulu piyano parçalarını anlatmak için John Field tarafından kullanılmıştır. Bu türde en olumlu, en ünlü parçaları Chopin yazmıştır.

NONET: Dokuz çalgı için yapıt. Dokuz çalgıdan kurulmuş topluluk.

NOTA: Müzik yazısı. Sesleri gösteren işaretler.




--------------------------------------------------------------------------

O
OKTAV (İng.) Sekiz sesli aralık.

OKTET (Fran.): Sekiz çalgılı topluluk. Sekiz çalgı yada sekiz üyeli topluluk için yazılmış yapıt.

ONİKİ NOTA MÜZİĞİ: Yarım ses aralıklı kromatik dizideki oniki notanın besteci tarafından bağımsızca seçilip sıralanışı ile ortaya çıkan diziye dayanan müzik.

Oniki nota dizisi prensibini bir tonal düzen yerine, yeni bir düzen kurma amacıyla Avusturyalı besteci Arnold Schoenberg hazırlamıştır.

OPUS (Lat.): “Yapıt” anlamında kullanılır. Bazı besteciler yapıtlarının bestelenmiş yada yayınlanmış sırasını belirtmek için Op. Kısaltmasını ve yapıtın sıra numarasını kullanırlar.




--------------------------------------------------------------------------

P
PARTİSYON (Fran.): Çalgı yada ses bölümlerinin birlikte okunmasını sağlamak amacıyla birbiri üstüne sıralanış notası.

PARTİTA (İtal.): 17. yy’da art arda çalınan dans parçaları dizisi. Bach, terimi iki anlamda kullanmıştır. (1) süit karşılığı, (2) org “chorale”leri üzerine çeşitlemeler.

PASSACAGLİA (İtal.) : İspanyolca “sokak şarkısı” anlamına gelen “passagallo” sözcüğünden 17. ve 18. yy. süitlerinde rastlanan, orta yavaşlıkta, üç zamanlı, tekrarlanan figüre (ostinato’ya) dayanan dans biçimi.

PASSION: İsa’nın haçlanması ile ilintili kutsal metin üzerine koro, solo şarkılar ve çalgı eşliği için bestelenen bir tür oratoryo. Ortaçağ’da “mystére” ve “devozione”lerden türemiştir.

PASTORAL: (1) Konusu genellikle efsanelere dayanan müzikli oyun. Operanın öncüsüdür. Renaissance İtalya’sında ortaya çıkmış, sonra özellikle Fransa’da gelişmiştir. (2) “Çobansı” nitelikte çalgı müziği yada şarkı. “Musette” ve “Siciliana” pastoral biçimlerdir.

PİANO, PİANİSSİMO (İtal.): Hafif, yumuşak çok hafif, çok yumuşak.

PİCCOLO (İtal.): Küçük flüt. Ses alanı normal flüte kıyasla bir oktav yukarıdan başlar.

PİU (İtal.): Çok.

PİZZİCATO (İtal.): Yaylı çalgılarda bir geçidin yayla değil, tellerin parmakla veya tırnakla çekilerek çalınacağını belirten terim.

POLACCA (İtal.): İtalyan tarzında yazılmış olmakla beraber dansın ritmik özelliklerine bağlı bir tür “polonaise”.

POLİTONALİTE (Fran.): Birden çok ve birbirinden ayrı tonalitelerin bir arada kullanılması.

POLKA: Bohemya kaynaklı, hızlı tempolu dans.

POLONAİSE (Fran.): Polonya halk dansı. Orta yavaşlıktadır.

PRESTO (İtal.): Çabuk.

PRESTİSSİMO (İtal.): Çok çabuk.

PRIMADONNA (İtal.): “Birinci Kadın” anlamına gelir. Operalarda baş kadın şarkıcı.




--------------------------------------------------------------------------

Q
QUATRE NOTES CONTRE UNE: Bire karşı dört nota kullanarak yapılan iki partili kontrpuan.

QUİETO: Sakin anlamında kullanılır.

QUİNTON: 18. yy.’a ait eski bir Fransız kemanı.

QUODİLBET: (istendiği gibi, dermece) 16. ve 17. yy.’larda polifonik vokal bir eserin farklı eserlerindeki birkaç popüler melodi ve metnin komik bileşimi bu kelimeyle adlandırılırdı. Bach’ın Goldberg Variationların sonuncusu bir quodilbet idi.



--------------------------------------------------------------------------

R
RALLENTANDO (İtal.): Yavaşlayarak.

RAPSODİ: Belirli bir kalıp ve biçime bağlı olmayan genellikle halk temalarına dayanan çalgı müziği.

RECİTATİVO (İtal.): Bir operanın oratoryonun yada kantatın “teganni” edilmeyip, söylenen, bir türlü konuşmayla sunulan bölümleri.

RESİTAL: Bir konserde tek şarkıcı yada çalgıcının eşliksiz olarak bir veya birkaç yapıtı sunması.

RİSOLUTO: Güçlü, kararlı.

RİTM: Zaman içinde varolan müziğin yine zaman içinde belirtilmesi. Ritm müziğin üç ana öğesinden biridir. Öbür ikisi melodi ve armoni. Melodisiz ve armonisiz müzik olabilir ama ritimsiz bir müzik düşünülemez.

ROMANCE: Besteciyi kesin bir kalıp biçimine uymak zorunda bırakmayan, genellikle duygusal parçalara verilen ad.

RUBATO: İcrada geçici olarak kesin bir tempodan ayrılman ve nota sürelerini bir cümlenin anlamını açıklamak, yaymak amacıyla değiştirmek.




--------------------------------------------------------------------------------

S
SALTARELLO: Hızlı tempoda eski İspanyol- İtalyan dansı. Lavta süitşerinde pavan’dan sonra yer alır.

SCHERZO: “Şaka” anlamına gelir.sonat biçiminde Beethoven’den bu yana “menuetto”nun yerini almış olan bölüm. Tekrarlanan kesin çizgili bir ritmik figüre dayanır. Menuetto’da olduğu gibi karşıt nitelikte bir yavaş bölümü (üçlü bölümü) vardır.

SERENAD: Akşam müziği. Akşam yahut gece vakti, açık havada genellikle bir kadının penceresi altında söylenir, çalınır türde parçalar…

SONAT: Başlangıçtaki anlamıyla “çalınmak, tınlatılmak” için parça anlamında… Üç yada dört bölümden kurulmuş yapıtın bütünü..

SONATİN: Küçük ve kısa sonat.

SOPRANO: En tiz kadın veya çocuk sesi.

SUBRET: Operalarda ve operetlerde genellikle hizmetçi kız rolüne çıkan hafif sopranolar sınıfına verilen ad.

STACCATO: Notalarda belirtilen sesleri birbirine bağlamadan teker teker ayrı ayrı yorumlama.

STRETTO: (1) Fuga yazısında, ana konu ile karşılığın üst üste geldiği ve seslerin birbirini daha yakından izlediği bölüm. (2) Parçanın sonunda tempo hızlanması (genellikle İtalyan operasında).

SÜİT: 16. yy.da bir yandan halk arasında, öte yandan saraylarda gelişmeye ve yaygınlaşmaya başlayan dans parçaları demeti. Sanat müziği sınırları içinde yer edinmiş, 17. ve 18. yy.lar boyunca başlıca çalgı müziği ortamı ve sonat biçiminin öncüsü olmuştur. Allemande, Courante, Gavotte, Rigaudon, Loure, Passepied, Chaconne süitlerde rastlanan başlıca danslardır.

SÜRDİN: Bir yaylı çalgıyı, yada maden nefes çalgısını sağırlaştırıcı parça veya tıkaç.

Sayfanın başına dön


--------------------------------------------------------------------------------

T
TANGO: Ritmi Habanera’ya benzeyen (noktalı ritm) fakat daha çabuk tempoda dans. İspanyol-Amerikan kaynaklıdır. Meksika’dan çıktığı sanılır. Arjantin’de çok yaygındır.

TARANTELLA: Çok hızlı ve canlı tempoda Napoli dansı.

TEMA: Bir bestede başlıca müzikal fikir yada konu. İlk çok ses yazısında, üzerine kontrapuntanın kurulduğu “cantus firmus”.

TEMPO: Müzikte sesin süresi üzerine kurulmuş, ses hareketlerinin süre ve hızlarını ölçmeye yarayan sistemlerin temeli.

TENOR: En tiz erkek sesi.

TOCCATO: Sözcük anlamı “dokunmak için” parça. Klavye müziğinde (org, klavsen) verilen ilk adlarından biri. Kuzeyli orgçular ve Bach fuga yazısında “toccata”larda geniş yer vermişlerdir.

TONALİTE: Bir bestede yada bir beste bölümünde bütün nota ve akorların, bir “çıkış noktası” durumundaki notayla ilgilerini düzenleyen sistemlerin bütünü. Tonalite, kendi başına, müzik yaratıcılığında bir amaç değil, fakat araçlardan yalnız biridir.

TRANQUİLLO: Sakin, rahat.

TREMOLO: Bir nota yada bir akorun çok hızlı olarak tekrarı.

TRİL: Bir notanın bir üstteki notayla çok hızlı olarak sıralanması.

TRİO: Üç ses yada çalgı için yazılmış beste. Böyle bir besteyi çalan topluluk.

TROPPO: Çok… Non troppo: Çok değil… Allegro non troppo: Çok hızlı değil…

TROUBADOUR: 11. ve 14. yy.lar arasında Fransa’nın güneyindeki gezginci ozanlara verilen ad. Kuzeydekilere “trouvére” denir.

TUTTİ: Bütün, tüm, hep birlikte anlamlarına gelir. Konçertolarda ve koro seslerinde solo sesin yanında bulunan çalgı ve seslerin bütününe verilen ad.

Sayfanın başına dön


--------------------------------------------------------------------------------

U
UVERTÜR: Müzikli sahne yapıtlarının, süit ve senfonilerin başındaki açılış, giriş müziği. İtalya’da Alessandro Scarlatti, Fransa’da da Jean-Baptiste Lully uvertürü üç bölümlü olarak kesinleştirmişler, böylece klasik senfoni biçiminin temelini atmışlardır.

UMORİSTİCO: Şakacı, esprili.

UNA CORDA: Tek tel. Piyanoda özel bir pedala basılarak çekiçlerin üç yerine bir tele vurmasını sağlayarak özel bir ses rengi elde edilmesi. Normale dönüş “tre corde” komutuyla belirtilir.

UNCA: Çengel. Notaların değerini gösteren çengel.

UNGHERESE, HONGROİSE: Macar tarzında.

UNİSONO, UNİSSON: Tek sesli, aynı seste.

UNİTONAL: Tek tonlu.

UNNO, NATİONALE: Ulusal.

UOMO: Erkek adam. Başroldeki erkek şarkıcı.

ÜÇGEN (Fran., İng. Triangle): Titreşimi sağlamak amacıyla üçgen biçiminde bükülmüş maden çubuktan yapılma, belirli bir nota yüksekliği vermeyen vurma çalgısı.

Sayfanın başına dön


--------------------------------------------------------------------------------

V
VİBRAFON: Maden çubukların üstüne tokmakla vurularak çalınan, her bir çubuğun altında bulunan borunun içindeki havanın, elektronik araçla titreştirilmesiyle elde edilen tınıya sahip çalgı.

VİBRATO: Titreme, insan sesinde olsun, türlü çalgılarda olsun, bir notanın yüksekliğini aşağı ve yukarı doğru sık yada geniş aralıklı sallandırılmayla elde edilir.

VİRGİNAL: Diz üstüne yerleştirilip çalınan küçük klavsen.

VİRTUOZ: Yorumunda teknik ustalığın üstün katına erişmiş kişiler için kullanılan terim.

VİVACE: Canlı.

VOCE: Ses. (Mezza Voce: Yarım ses), (Sotto Voce: hafif ses)

VORSPİEL: Müzikli oyunlarda yapıtın başlamasından önce çalınan orkestra parçası.




--------------------------------------------------------------------------

W

-------------------------------------------------------------------------

X


Alıntıdır...

66
Sanatçıların Hayat Hikâyeleri / Acil Servis
« : 06 Ekim 2008, 22:37:54 »
Acil Servis 5 kişiden oluşan bir türk rock grubudur. 1970 İstanbul doğumlu Ertan KIZILTAN, grubun vokalisti, sekiz senedir profesyonel olarak şarkı söylüyor. En büyük hobileri dalgıçlık ve dağcılık. Ayrıca bilgisayar, günlük yaşamının önemli bir parçası. Kendi deyimiyle "derinliklere ve zirvelere ulaşmak", O'na huzur veriyor. Ertan, İstanbul Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Yüksekokulu mezunu.

Grubun "lead" gitaristi Emre KARABULUT, 1969 Çanakkale doğumlu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu olan Emre de Ertan gibi dalmaktan hoşlanıyor; tam anlamıyla bir deniz ve doğa tutkunu. Aynı zamanda satranç, en zevk aldığı uğraşlardan biri. On senedir gitar çalan Emre' ye göre "...gitar çalmak, nefes alıp vermek kadar doğal, önemli ve vazgeçilmez bir tutku."

1970 doğumlu Orhan YOLSAL, grubun "rhythym" gitaristi. Altı senedir gitar çalan Orhan, halen İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde Öğrenci. Müzikten sonra en büyük tutkusu sinema ve dostları. Orhan'a göre "...eğlence deyince ilk akla gelen kalabalık bir rock konseri veya küçük bir ev partisi."

Çetin GÜNEY, grubun bas gitaristi. Halen Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi öğrencisi olan Çetin, 1971 Ankara doğumlu. En büyük hobileri araba kullanmak ve kitap okumak. Motorsporlarını "...sadece seyirci olarak" çok heyecan verici buluyor. İnsanları izlemeyi ve Kuşadası'nı çok seviyor. Çetin, yedi senedir gitar çalıyor; bas gitarla ise son üç senedir ilgileniyor.

1973 doğumlu Bülent AKBAY, grubun bateristi. Halihazırda Yıldız Üniversitesi Makina Mühendisliği

bölümünde öğrenci olan Bülent, sekiz senedir davul çalıyor. Davuldan sonra en büyük zevki

"...yemek pişirmek ve pişirdiklerini arkadaşlarına denetmek"...

67
Genel Kültür / Avrupa bizi neden sevmez
« : 06 Ekim 2008, 22:34:23 »
İstanbul Üniversitesi'nde öğretim üyesi Alman asilli Prof. Naumark ile bir kısım talebesi Boğaziçinde geziye çıkarlar. Talebelerden biri prof. Naumark'a su soruyu sorar:

- Avrupa bizi neden sevmez hocam ? prof. Naumark su cevabi verir:

- Çok samimi olarak itiraf edeyim ki, Avrupalı Türkleri sevmez ve sevmesi de mümkün değildir, Asırlardır kilisenin Türk ve İslam düşmanlığı Hıristiyanların hücrelerine sinmiştir. Sebeplerine gelince:

1. Müslüman olduğunuz için sevmez. Ama faraza laik söyle dursun, Hıristiyan olsanız da size düşman olarak bakmaya devam eder.

2.Sizler farkında değilsiniz ama, onlar su gerçeğin farkındadırlar: Tarihten Türk çıkarılırsa tarih kalmaz. Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkarsa, bugünkü tarihlerin yeniden yazılması gerekir.

3. Avrupanın pazarı idiniz. Simdi Avrupayı pazar yapmaya başladınız.

4. En az 400 yıl Avrupa'da sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz.

5. Selçuklular Anadolu'yu, Osmanlılar ise orta Avrupa ve Balkanları Haçlı ordusuna mezar ettiler.

6. Sizi silah ile yenemeyenler, sizleri kendilerine

benzeterek hakimiyet sağladılar.önce ahlaki değerlerinizi yıpratmaya başladılar giyiminizden yaşantınıza kadar sonra kendi içinizde sizi bölmeye başladılar A-B-C-D gibi

7. Selçuklu ve bilhassa Osmanlı, İslamiyet uğruna her şeyini feda etmeseydiler, İslamiyet bugün belki sadece Hicaz'da varlığını devam ettirirdi, Kaldı ki Vahhabiliği kuranlar da, İngiliz Dominyon Bakanlığının adamlarıdır. Bati her yerde İslamiyeti, sapık inançlara kanalize etti.Ama Osmanlı, Asr-i Saadet'i devam ettirdi.

8. Kilise size kin kusmaktadır. Ve sebepleri yukarıdadır.

9. Ben Türkiye'ye geldiğimde 2 üniversiteniz vardı, simdi 19 üniversite var. (O tarihte öyle idi simdi ise çok daha fazla.) Osmanlı zamanında ise her yerde bir medrese vardı tarihinize bakin her medresede bilim eğitimi vardı ilk denizaltını Osmanlının yaptığını çoğunuz bilmiyorsunuzdur belki de ama Avrupa bunu biliyor

10. Sizler, gerçek hüviyetinize döndüğünüz an Avrupanın refahı ve medeniyeti yıkılır.Ama sizde bunun olması bu şartlarda çok zor.

11. Yine sizler, Avrupanın tarihi düşmanısınız ve daima düşman olarak kalacaksınız."



Evet, almasını bilene ders ve ibretlerle dolu bir itirafname...

68
ÖLÜM . , !

Bir virgül, bir nokta veya bir ünlem....Ve herşeye rağmen herşeyin yanında, anlam ve anlamsızlıkta bir gerçek: ölüm

Hergün bir mezarlığın yanından geçiyorum( dışarı çıktığım, ara sıra zamanlarda, çoğunlukla) küçük ve yaklaşık 100m sonrasında daha da küçük bir başka mezarlığın yanından....korkak ve ürkek değil adımlarım ilk günlerdeki gibi, alıştım( zaman ayrı birşey ve önemli).

dedimki:
İnsan sevdiğini nasıl toprağın içine gömer, üstüne bir de çiçek eker, çok tuhaf. Ama öllmüş ve gömmeyip de ne yapsın insan.ölü kokar ve korkutucudur. Birgün, eğer bir sevdiğim benden önce ölecek olursa onu gömmeyeceğim(keşke korkmasam). O' nu evimde tutar, hergün bakar, izlerdim. Nekrofoli kavramından uzak yaklaşmakta fayda var bu son dediğime....İnsan sevdiğinden nasıl ayrılabilir ki.

Ölüm' ü konuşalım istiyorum. Birgün ölecek olmanızdan ne hissediyorsunuz mesela? Ölümsüz olmak ister miydiniz? Ölüm yaşamdan daha değerli kılınabilir mi? Ölüm bir kader mi? Boyun mu eğiyorsun ya da başka çaresi yok diye mi düşünüyorsun?
Ölümle yaşam arasındaki korelasyon da ağır basan seçenek ne olmalı? Ampirik sonuçlarınız ne yönde? Sonuçlar fatalistik mi? Ve herşeye somatik yani maddeci yaklaşmamak, mistik cevaplara mı kaymak gerek?
Ölümüm hallüssinasyonum olabilir mi yaşamım gibi? Sinizim ve tersi açılarından da bakabiliriz konuya. Ki bu konudaki logo arayışımızda kompleks yapıyı indirgeyici bir tutumla ele alabilelim.

69
Hayata Dair Yazılar / Sakıp Sabancı nın 48 Öğüdü
« : 05 Ekim 2008, 20:32:46 »
Örnek insan, merhum Sakıp Sabancı nın Bülent Şenver e kitabında yayınlaması için verdiği 48 öğüdü...


1.Nasıl bir \\\"Güç\\\" arıyorsunuz? Onu Bilin. Güce sahip olduktan sonra ise onu iyi kullanın.

2.Başkasından, özellikle politikacıdan medet, ummayın.

3.Birlik ve beraberlik arayışını her işte ve her fırsatta sürdürün.

4.Karşınızdakilerin \\\"İnsan\\\" olduğunu hiçbirzaman unutmayın

5.İnsanların birer \\\"Makina\\\" olmadıklarını bilin.

6.Terfi, ödüllendirme ve cezalandırma, başarıya yol açar.

7.Adil olun. Her işte, her konuda, her fırsatta ve herkese karşı adil olun.

8.\\\"Vicdan Huzuru\\\" başarılı olabilmenin temel şartıdır.

9.Ayaklarınız her zaman yere bassın. Hiçbirzaman havalarda dolaşmayın. Kendinizi kimseden üstün görmeyin.

10.Hiçbir işi \\\"Kıyısından Köşesinden Tutmayın\\\". Yapacağınız iş ne ise, küçümsemeden ona sahip çıkın.

11.Hayata uyun.

12.İyilikleri unutmayın. İyilikleri karşılıksız bırakmayın.

13.Aç gözlü olmayın. \\\"Allahıma Şükür\\\" demesini bilin.

14.Şans, kader ve kısmet, yararlanmasını bilenler için vardır.

15.Hiç ölmeyecek gibi çalışın. Yarın ölecekmiş gibi hazırlıklı olun.

16.Dünyanın sizin etrafınızda kurulduğunu sanmayın.

17.Dostluğa ve arkadaşlığa önem verin.

18.Güler yüzlü ve tatlı dilli olun.

19.Hedefiniz nedir? Onu bilin. Dağılmayın. Lüzumsuz şeylerle uğraşmayın.

20.Sağlıklı olun. Sağlık herşeyin başıdır.

21.Düzenli bir yaşamınız olsun.

22.Manevi dünyanız zengin olsun. Sonra maddi zenginlik gelir.

23.Bilgili olun.

24.Gözünüzü açın.

25.Risk almayı bilin. Cesur olun.

26.Güvenilir insan olun.

27.Hangi işi yapacaksanız, o işi en iyi bilenler ile işbirliği yapın.

28.Yaptığınız iş farklı olsun.

29.Müesseseleşin.

30.İşinizi sevin. İşinize sahip çıkın.

31.Tasarrufa önem verin. Tasarruf yatırım demektir.

32.Borç para vermekte, kefil olmakta dikkatli davranın.

33.\\\"İyiyi\\\" yüreklendirin, alkış verin. \\\"Kötüyü\\\" ayıplayın, ceza verin.

34. Allah herkese \\\"Bölüşmeyi\\\" nasib etmez. \\\"Bölüşmek\\\" ve \\\"Paylaşmak\\\" kutsal ve keyifli bir iştir. Bölüşmesini bilin. Paylaşmasını becerin.

35.Kim akıllı üretir ise onun yanında olun. Kim akılsız tüketir ise ondan uzak durun.

36.Her şeyin bir şeyini, Bir şeyin her şeyini bileceksiniz.

37.Karınıza ve çocuklarınıza vakit ayırın. Ne kadar yoğun proğramınız olursa olsun, karınıza ve çocuklarınıza zaman ayırmalısınız. Bu bir zorunluluk değil bir zevktir.

38.Adınızı temiz tutmaya özen gösterin. Başarı bir bütündür. İsminizi temiz tutun ki, başarı isminizi taçlandırsın.

39.İşbirliği yapacağınız insanları, birlikte çalışacağınız kişileri ve ortaklarınızı seçerken dikkatli olun. Arkadaşlıklarınızı ve dostluklarınızı iyi kurun.

40.Çıkar uğruna, menfaat bekleyişi içinde, belli kolaylıklardan veya imkanlardan yararlanmak hesabıyla, uygunsuz kişi veya guruplarla ilişkiye girmeyin.

41.Kişisel çıkar uğruna, geçici kazanç için kimseyi satmayın.

42.Fikirlerinizden ve değer yargılarınızdan fedakarlık etmeyin. Etmeyin ki önce aileniz ve yanınızda çalışanlar, sonra iş yaptıklarınız ve çevreniz size güvensin.

43.Şeyh uçmaz. Onu müridleri uçurur. Başarıyı yakalamak, başarıyısürdürmek, başarıyı ileriye götürmek isteyenler ayaklarını yerden kesmemeye, uçmamaya özen gösterirler. Çünkü uçan hiçbir şey havada kalmaz.

44.Hırçın olmayın, hem kendinize hem de başkalarına huzur verin. Hırçınlıklarınızı yenmeye çalışın.

45.Dost olun, arkadaş olun. Dostunuz olsun, arkadaşınız olsun. İnsan sevdikçe ve sevildikçe mutlu olur.

46.Yaşamadan ölmeyin. Yaşayarak ölün. Ölümden söz etmek kötü birşey ama, ölüm mukadder son. Her faninin kaderinde var İnsan bu dünyaya bir defa geliyor.

47.İnsan ölürken yaptıklarına değil, yapamadıklarına pişman olurmuş. Son nefesinizde yapamadığınız şeyler için üzüntü duyun.

48.Eşini iyi seçemeyen, işini de iyi seçemez.
_________________

70
Değişime hazır mısınız? Geçmişe, başarısızlıklara bir set çekip mutlu, Huzurlu ve başarılı bir hayat için yapmanız gereken hemen Harekete geçmek.

Nasıl mı? Tabili 5 H formülüyle

HEDEF: Harika bir hayat sürmeniz için her şeyden önce kesinleşmiş bir hedefiniz olmalı. Bu hedef mantıklı, ulaşılabilir, motive edici ve zaman planlı olmalıdır. Büyük bir amacınız varsa ona ulaşmak istersen başka hedeflerinizin de gerçekleştiğini görebilirsiniz. Hedefiniz istemenin ötesinde kesinleşmiş olmalıdır.

HAYALLER: Burada hedefinizin gerçekleşmesi için gereken hayallerden söz ediyoruz. Hedefiniz gerçekleştiğinde nasıl bir hayata başlayacaksınız, nasıl bir çığlık atacak, sevdiklerinize nasıl sarılacaksınız, gözünüzden akan sevinç gözyaşı yanaklarınızdan inerken neler hissedeceksiniz. Bunları en ince ayrıntısına kadar hayal edin. Gerçekleştiğinde \\\"ben bunu hayal etmiştim\\\" diyeceksiniz.

HEYECAN: Hedefiniz belli, hayalleriniz var ama bundan heyecan duymuyorsanız bilin ki işiniz zor. Hayallerini gerçekleştirenler hedeflerinden ve hayallerinden büyük heyecan duyan kimselerdir. Hedefinize ulaştığınızı hayal ettiğinizde heyecanlanıyor musunuz? İşte o zaman büyük bir motivasyona sahipsiniz demektir. Kazanmak istediğiniz başarıyı hayal ettiğinizde tüyleriniz diken diken oluyorsa ve yumruğunuzu sıkıp başaracam diyorsanız lin ki heyecan rüzgarı sizi hedefine götürecektir.

HAREKET: Hedefiniz net, hayaller kuruyorsunuz ve müthiş heyecanlısınız ama bir türlü harekete geçemiyorsunuz. Bilin ki bu hedefsize çok uzak. İnsanların bir ilgi bir de etki alanı vardır. İlgi alanı gazetedeki magazin haberleri, televizyondaki çeşitli programlar, ülkenin meseleleri gibi şeylerdir. Etki alanı ise bunlarla ilgili yapabileceklerimizdir. Ülkeyi düzeltmek gibi ilgi alanınız olabilir ma bunun için harekete geçmek ve sizi hedefinize ulaştıracak çalışmaları yapmak etki alanınızdır. Siz hedefinize ulaştıkça ülkenizi de biraz iyi bir duruma getirme şansınız olacaktır. O halde etki alanınızı genişletin ve ilgi alanınıza bu şekilde etki edin. Haydi hemen planladığınız hedefe ulaşmak için harekete geçin.

HİPNOZ: Kendi kendinize verdiğiniz telkinler aslında bir hipnozdur. Sürekli içinizden tekrarladığınız sözler, kafanızdan sürekli geçen düşünceler hipnozun temelidir. Siz kendi kendinize yaptığınız güzel telkinleri hanff loş bir odada hafif bir müzik eşliğinde yaparsanız çok daha etkili olur. Üzerinize çok rahat elbiseler giyin, rahat bir koltuğa kurulun, loş bir ışıkta hafif bir müzik açın ve içinizden; gerçekleştireceğiniz hedefi ve bunu gerçekleştirmek için elinizden geleni yaptığınızı tekrarlayın. Bunu her gün yapın, heyecanınızın ve etkin çalışma saatleriniz arttığını göreceksiniz.

Oğuz Saygın

Sayfa: 1 ... 5 6 [7] 8 9 ... 96
web hosting Domain Web
İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan sevdaligul.com forum sitemizde 5651 Sayılı Kanun’un 8. Maddesine ve T.C.K’nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. sevdaligul.com hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler sevdaligul@gmail.com  adresi ile iletişime geçilmesi halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde sevdaligul.com  yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş yapacaktır.