Reklamlar

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - sevdaligul

Sayfa: 1 ... 1278 1279 [1280] 1281
12791
İz Bırakanlar / Hz Ali
« : 03 Mart 2007, 01:18:43 »
Resulullah'in amcasinin oglu, damadi, dördüncü halife. Babasi Ebû Talib, annesi Kureys'ten Fâtima binti Esed, dedesi Abdulmuttalib'tir. Künyesi Ebu'i Hasan ve Ebû Tûrab (topragin babasi), lâkabi Haydar; ünvani Emîru'l-Mü'minin'dir. Ayrica 'Allah'in Arslani' ünvaniyla da anilir.

Hz. Ali küçük yasindan beri Resulullah'in yaninda büyüdü. On yasinda islâm'i kabul ettigi bilinmektedir. Hz. Hatice'den sonra müslümanligi ilk kabul eden odur. Hz. Peygamber ile Hz. Hatice'yi bir gün ibadet ederken gören Hz. Ali'ye Peygamberimiz sirkin kötülügünü, tevhidin manasini anlattiginda Hz. Ali hemen müslüman olmustu. Mekke döneminde her zaman Resulullah'in yanindaydi. Kâbe'deki putlari kirmasini söyle anlatir: "Bir gün Resul-u Ekrem ile Kâbe'ye gittik. Resul-u Ekrem omuzuma çikmak istedi. Kalkmak istedigim zaman kalkamiyacagimi anladi, omuzumdan indi, beni omuzuna çikardi ve ayaga kalkti. Kendimi istesem ufuklari tutacak saniyordum. Kâbe'nin üzerinde bir put vardi, onu sagdan soldan ittim. Put düstü, parça parça oldu. Resulullah'in omuzlarindan indim. ikimiz geri döndük." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 384).

Resul-u Ekrem, en yakin akrabasini uyarmak ve hakki teblig etmek hususunda Allah'u Teâlâ'dan emir alinca onlari Safa tepesinde toplayip ilâhî emirleri teblig edince, Kureys müsrikleri onunla alay etmisti. ikinci toplantiyi yapmasini Hz. Ali (r.a.)'ye birakti, Ali de bir ziyafet hazirlayarak Hasimogullarini davet etti. Resulullah yemekten sonra: "Ey Abdülmuttalibogullari, ben özellikle size ve bütün insanlara gönderilmis bulunuyorum.

Içinizden hanginiz benim kardesim ve dostum olarak bana bey'at edecek" dedi. Yalniz Ali (r.a.) kalkti ve orada Resulullah'a onun istedigi sözlerle bey'at etti. Bunun üzerine Resul-u Ekrem, "Kardesimsin ve vezirimsin " diyerek Hz. Ali'yi taltif etti.

Hz. Peygamber hicret etmeden önce elinde bulunan emanetleri, sahiplerine verilmek üzere Ali'ye birakti ve o gece Hz. Ali, Resulullah'in yatagini da yatarak müsrikleri sasirtti. Böylece Hz. Ali, Hz. Peygamber'i öldürmeye gelen müsrikleri oyalayarak onun yerine hayatini tehlikeye atmis, bu suretle Peygamber'e hicreti sirasinda zaman kazandirmistir. Hz. Ali, Peygamberimiz'in kendisine biraktigi emanetleri sahiplerine verdikten sonra Medine'ye hicret etti. Medine'de de Hz. Peygamber'in devamli yaninda bulundu, bütün cihat harekâtlarina katildi, Uhud'da gâzî oldu. Bedir'de sancaktardi. Ayni zamanda kesif kolunun basindaydi; hakim noktalari tesbit ederek Hz. Peygamber'e bildirdi. Bu mevkiler isgal edilerek, Bedir'de önemli bir savas harekâtini basariya ulastirdi. Bedir gazasinin baslamasindan önce, Kureysliler'le teke tek dövüsen üç kisiden biriydi. Bu dögüste, hasmi Velid b. Mugire'yi kilici ile öldürdügü gibi, Hz. Ebû Ubeyde zor durumdayken yardimina kostu ve onun hasmini da öldürdü. Kendisine "Allah'in Arslani" lâkabi ve Bedir ganimetlerinden bir kiliç, bir kalkan ve bir de deve verildi.

Hz. Ali, Bedir savasindan sonra Hz. Peygamber'in kizi Hz. Fâtima ile evlendi. Nikâhini Hz. Peygamber kiydi. O zamana kadar Resulullah'la oturan Hz. Ali nikâhtan sonra ayri bir eve tasindi. Hz. Ali'nin, Hz. Fâtima'dan üç oglu, iki kizi dünyaya geldi. Hicret'in üçüncü yilinda Uhud savasinda, müslüman okçularin hatasi yüzünden müsrikler müslümanlarin üzerine saldirmislar ve Hz. Peygamber de yaralanarak bir hendege düsmüs ve düsman onun öldügünü yaymisti. Halbuki o sirada dögüse dögüse gerileyen Hz. Ali, Hz. Peygamber'in içine düstügü hendege ulasarak, onu korumaya almisti. Iki tarafin da kazanamadigi bu savasta Hz. Ali birçok yerinden yaralanarak gazi oldu.

Uhud savasindan sonra Hz. Ali "Benu Nadr" Yahudilerinin hainlikleri üzerine bu kabile ile yapilan savasi bizzat idare etti. Bütün çarpismalarda Hz. Ali kahramanca dögüsmüs ve müsriklerin en meshur savasçilarini öldürmüstür. Hudeybiye barisinda sulh sartlarinin yazilmasinda o memur edildi. Hz. Ali, sulhnameyi yazmaya söyle basladi: "Bismillâhirrahmânirrahîm . Muhammed Resulullah...." Ancak müsrikler bu ifadeye itiraz ettiler. Hz. Peygamber, "Resulullah" yerine "Muhammed b. Abdullah" yazmasini Hz. Ali'ye söylemis fakat Hz. Ali "Resulullah" ifadesinin yaziminda israr etmistir.

Hz. Ali Mekke'nin fethi sirasinda yine sancaktardi. "Keda" mevkiinden Mekke'ye girdi. Mekke kan dökülmeden fethedildi. Hz. Peygamber ile birlikte Kâbe'deki bütün putlari kirdilar.

Mekke'nin fethinden sonra Resulu Ekrem, Hâlid b. Velid'i Benu Huzeyme kabilesine gönderdi. Bu kabile ya cehaleti, ya da bedevî olmalarindan, "müslüman olduk" anlamindaki "eslemna" kelimesi yerine "sabbena" dedigi için Hâlid b. Velid hiddetlendi ve onlarla harp etti. Hz. Peygamber olayi duyunca çok üzüldü. Hz. Ali'yi bu hatayi telâfi ile görevlendirdi. Hz. Ali Benu Huzeyme'ye giderek öldürülenlerin diyetini ödeyip magdur olanlarin zararlarini telâfi etmisti.

Huneyn gazasinda müslümanlar bir ara bozulup dagildilar. Sayilari binleri buldugu halde içlerinden ancak birkaç kisi sabredip dayanabildi. Hz. Ali bu savasta yalniz sabirla tahammül etmekle kalmayarak gösterdigi yigitlik ve kumandanlikla islâm ordusunun kendi safinda toparlanmasini sagladi.

Resulu Ekrem hicretin 9. yilinda Tebük seferine çikarken Hz. Ali'yi ehl-i beytin muhafazasi için Medine'de birakti, ancak bu sefere katilamadigi için müteessir oldu. Bunun üzerine Resulullah: "Musa'ya göre Harun ne ise, sen bana karsi o olmak istemez misin?" dedi. Ali, bu iltifattan çok memnun oldu.

Berae suresinin ayetleri nazil olunca, Resulullah Hz. Ali'yi Mekke'ye gönderdi. Bu suretle hiçbir müsrikin artik Kâbe-i serîfi bundan sonra haccedemeyecegini bildirdi.

bundan sonra haccedemeyecegini bildirdi. Yemen bölgesinin islâm'a girmesi zordu. Görev yine Ali b. Ebi Talib'e verildi. Hz. Ali "Bu çok güç bir is" dedi. Resulullah da "Ya Rabb, Ali'nin dili tercümani, kalbi hidayet nurunun memba olsun" diye dua edince, Ali, siyah bir bayrak alarak Yemen'e gitti, kisa süren irsadlari sayesinde Yemen'in bütün Hemedan kabilesi müslüman oldu.

Hz. Peygamber'in vefati sirasinda, hücresinde bulunanlarin basinda geliyordu. Hz. Ebu Bekir halife seçildigi sirada Hz. Ali Resulullah'in hücresinde tekfin ile mesgul idi.

Hz. Ömer devrinde devletin bütün hukuk isleriyle ilgilenip adeta islâm devletinin bas kadisi olarak görev yapti. Hz. Ömer'in sehâdeti üzerine yine devlet baskanini seçmekle görevlendirilen alti kisilik sûra heyetinde yer alip, bu alti kisiden en sona kalan iki adaydan biri oldu.

Hz. Osman'in hilâfeti döneminde idarî tutumdan pek memnun olmamakla birlikte islâm devletinin muhtelif vilâyetlerinden gelen sikayetleri hep Hz. Osman'a bildirmis ve ona hâl çareleri teklif etmisti. Hz. Osman'i muhasara edenleri uzlastirmak için elinden gelen gayreti sarfetti.

Hz. Osman'in sehâdetinden sonra islâm'in ileri gelen sahsiyetleri ona bey'at ettiler. Ancak onun bu dönemi Allah'in bir takdiri olarak son derece karisik bir dönem oldu. Hilâfete geçtiginde hâlledilmesi gereken bir çok problemle karsi karsiya kaldi. Bu karisikliklar Cemel ve Siffin gibi iç çatismalari dogurdu. islâm devleti bünyesindeki bu ihtilâflari giderme konusunda büyük fedakârlik ve gayretler gösterdi.

Nihayet, Kûfe'de 40/661 yilinda bir Hârici olan Abdurrahman b. Mülcem tarafindan sabah namazina giderken yaralandi. Bu yaranin etkisiyle sehid oldu.

Hz. Ali devamli olarak Hz. Peygamber (s.a.s.)'in yaninda bulundugu için Tefsir, Hadîs ve Fikihta sahabenin ileri gelenlerindendir. Hatta Resulullah'in tabiri ile "ilim beldesinin kapisi" olarak ümmetin en bilgini idi. Hz. Peygamber yolunda insanlari hakka iletmek için büyük gayretler sarfetmis ve hilâfet dönemi iç karisikliklarla dolu olmasina ragmen islâm'in ögretilmesi ve ögrenilmesi hususunda büyük katkilari olmustu.

Medine'de duruma hakim olup yönetimi tam olarak eline aldiktan sonra ögretim için merkezde bir okul kurdu. Arapça gramerin ögretilmesini Ebu Esved ed-Düeli'ye, Kur'an okutma ve ögretme isini Abdurrahman esSülemi'ye, Tabiî ilimler konusunda ögretmenlik görevini Kümeyl b. Ziyâd'a verdi. Arap edebiyati konusunda çalisma yapmak üzere de Ubade b. esSamit, ve Ömer b. Seleme'yi görevlendirdi. Devlet yönetimi ve hizmetlerini; maliye, ordu, tesrî ve kaza gibi bölümlere ayirarak yürütüyordu. Malî isleri, dagitma ve toplama diye iki kisma ayirmazdi.

Ümmetin malini ümmete dagitirken de son derece titiz davranirdi. Kendisine bir pay ayirma noktasinda gayet dikkatli olup, kimsenin hakkina tecavüz etmemekte de büyük bir örnek idi. Kendisini Kûfe'de görenler, kisin sogugunda ince bir elbisenin altinda tir tir titreyerek camiye gittigini aktarirlar. Devlet yönetici ve memurlarinin nasil davranmalari gerektigi konusunda su yönetmeligi hazirlamisti.

1. Halka karsi daima içinizde sevgi ve nezaket besleyin. Onlara bir canavar gibi davranmayin ve onlari azarlamayin .

2. Müslüman olsun olmasin herkese ayni davranin. Müslümanlar kardesleriniz, müslüman olmayanlar ise sizin gibi bir insandir.

3. Affetmekten utanmayin. Cezalandirmada acele etmeyin. Emriniz altinda bulunanlarin hatalari karsisinda hemen öfkelenip kendinizi kaybetmeyin .

4. Taraf tutmayin, bazi insanlari kayirmayin. Bu tür davranislar sizi zulme ve despotluga çeker.

5. Memurlarinizi seçerken zalim yöneticilere hizmet etmemis ve devletin suçlarindan ve zulümlerinden sorumlu olmamis bulunmalarina dikkat edin.

6. Dogru, dürüst ve nazik kisileri seçin ve çikar ummadan ve korkmadan aci gerçekleri söyleyebilenleri tercih edin.

7. Atamalarda arastirma yapmayi ihmal etmeyin.

8. Haksiz kazanç ve ahlâksizliklara düsmemeleri için memurlariniza yeterince maas ödeyin.

9. Memurlarinizin hareketlerini kontrol edin ve bunun için güvendiginiz samimi kisileri kullanin.

10. Mektuplar ve müracaatlara bizzat kendiniz cevap verin.

11. Halkin güvenini kazanin ve onlarin iyiligini istediginize kendilerini inandirin .

12. Hiç bir zaman vaadinizden ve sözünüzden dönmeyin.

13. Esnaf ve tüccara dikkat edin; onlara gereken önemi gösterin, fakat ihtikâr, karaborsa ve mal yigmalarina izin vermeyin.

14. El islerine yardim edin; çünkü bu yoksullugu azaltir, hayat standardini artirir.

15. Tarimla ugrasanlar devletin servet kaynagidir ve bir servet gibi korunmalidir.

16. Kutsal görevinizin yoksul, sakat ve yetimlere bakmak oldugunu hiç aklinizdan çikarmayin. Memurlariniz onlari incitmesin, onlara kötü davranmasin. Onlara yardim edin, koruyun ve yardiminiza ihtiyaç duyduklari her zaman huzurunuza çikmalarina engel olmayin .

17. Kan dökmekten kaçinin, islâm'in hükümlerine göre öldürülmesi gerekmeyen kimseleri öldürmeyin.

Hz. Ali bütün bu emirleri kendi nefsinde eksiksiz uygulayan bir halifeydi. Bes yillik halifeligi çok önemli olaylarla, savas ve sikintilarla geçmisti. Fitnelere karsi sonuna kadar dogru yoldan sabirla mücadele etmek istedi sonunda sehid oldu.

Hz. Ali Islâm'in bütün güzelliklerine vakifti. Çünkü o, Resulullah'in daima yaninda bulunmustu. Vahiy kâtibiydi, hâfiz, müfessir ve muhaddisti. Hz. Peygamber'den bes yüzden fazla hadis rivayet etti. Ahkâmin nazariyatindan çok amelî keyfiyetine bakardi: "Halka anladiklari hadisleri söyleyiniz. Allah ile Peygamber'in tekzip edilmesini ister misiniz?" (Buhârî, ilim) demistir.

Hz. Ali'nin, Hz. Fâtima'dan Hasan, Hüseyin, Muhsin adli ogullari ve Zeynep, Ümmü Gülsüm adli kizlari oldu.

Hz. Ali âbid, kahraman, cesur, iyilikte yarisan, takva sahibi ve son derece cömertti. Medine'de müslümanlarin durumu düzeldikten sonra, Hz. Ali de bir hizmetçi almaya karar verip, Resulullah'a gitti. Resulullah kiziyla damadinin arasina girerek: "Ben size hizmetçiden daha hayirlisini haber vereyim. Yatarken otuzüç kere Allahü ekber, otuzüç kere Elhamdülillah, otuzüç kere de Subhanallah deyin" buyurdu. Yine bir gün yiyecek çok az yemekleri olan Hz. Ali ile ailesi sofraya oturduklari sirada kapilarina bir dilenci geldi, onlar da yemegi dilenciye verdiler. Ertesi gün gelen bir yetime, üçüncü gün gelen bir esire yemeklerini verdiler. Bu olay üç gün sürdükten sonra su ayet-i kerime indi: "süphesiz en iyiler mizaci kâfur olan bir tastan içerler. Allah'in kullarinin tasira tasira içecegi bir kaynak. Adagi yerine getirirler ve serri yaygin olan bir günden korkarlar. içleri çektigi hâlde yiyecegi, miskine, yetime ve esire yedirirler. 'Biz sizi ancak Allah'in rizasi için doyuruyoruz, sizden bir karsilik ve tesekkür beklemiyoruz. Dogrusu biz oldukça asik suratli zorlu bir günden dolayi Rabbimizdan korkuyoruz' derler. Allah da bu günün serrinden onlari korur. Onlara parlaklik ve sevinç verir." (Insan, 5/11)

Hz. Ali'nin "Zülfikâr" adi verilen meshur bir kilici vardi. Kilicin agzi iki çatalli idi ve Hz. Ali'ye Resulullah tarafindan hediye edilmisti. Hz. Ali'nin cömertligi, insanîligi, Resulullah'a olan yakinligiyla edindigi büyük manevî miras onu yüzyillardir halk inançlarinda destani bir kisilige büründürmüstür. Bir gün onun dört dirhemi vardi. Birini açiktan, birini gizliden birini gündüz, birini de gece infak etti ve hakkinda su ayet-i kerime indi: "Mallarini gece ve gündüz, gizli ve açik olarak infak edenler. Onlar için Rabbleri katinda karsiliklari vardir ve üzülecek de degillerdir." (el-Bakara, 2/274).

Hz. Ali'nin peygamberimizden rivayet ettigi bazi hadis-i serifler: "Günah isleyen biri pisman olur, abdest alir namaz kilar ve günahi için istigfar ederse Allah'u Tealâ Nisâ suresinde 'Biri günah isler veya kendine zulmeder sonra pisman olup Allah'u Teâlâ'ya istigfar ederse Allah'u Teâlâ'yi çok merhametli ve af ve magfiret edici bulur' buyurmaktadir."

"Üzerinde farz namaz borcu olan kimse, kazasini kilmadan nafile kilarsa bos yere zahmet çekmis olur. Bu kimse, kazasini ödemedikçe Allah'u Teâlâ onun nafile namazlarini kabul etmez. "

"Malinizin zekâtini veriniz. Biliniz ki, zekâtini vermeyenlerin bunu vazife kabul etmeyenlerin namazi, orucu, hacci ve cihadi ve imani yoktur. "

Peygamberimiz (s.a.s.) Hz. Ali'ye buyurdu: " Ya Ali, altiyüzbin koyun mu istersin, yahut altiyüzbin altin mi veya altiyüzbin nasihat mi istersin ? " Hz. Ali dedi: "Altiyüzbin nasihat isterim." Peygamberimiz buyurdu: "su alti nasihate uyarsan altiyüzbin nasihata uymus olursun: 1. Herkes nafilelerle mesgul olurken sen farzlari ifa et. Yani farzlardaki rükünleri, vacipleri sünnetleri, müstehaplari ifa et. 2. Herkes dünya ile mesgul olurken sen Allah'u Teâlâ'yi hatirla. islâm'a uygun yasa; islâm'a uygun kazan; islâm'a uygun harca. 3. Herkes birbirinin ayibini arastirirken sen kendi ayiplarini ara. Kendi ayiplarinla mesgul ol. 4. Herkes dünyayi imar ederken sen dinini imar et, zinetlendir. 5. Herkes halka yaklasmak için vasita ararken, halkin rizasini gözetirken sen Hakk'in rizasini gözet; hakka yaklastirici sebep ve vasitalari ara. 6. Herkes çok amel islerken sen amelinin çok olmasina degil, ihlasli olmasina dikkat et."

Hz. Ali buyurdu:

"Kisi dili altinda saklidir. Konusturunuz, kiymetinden neler kaybettigini anlarsiniz."

"Insanin yaslanip Rabbini bildikten sonra ölmesi, küçükken ölüp hesapsiz Cennet'e girmesinden daha hayirlidir. "

"Kul ümidini yalniz Rabbi'ne baglamali ve yalniz günahlari kendini korkutmalidir. "

"Cahil, bilmedigini sormaktan utanmasin. Âlim, içinden çikamayacagi bir meselede en iyisini Allah'u Teâlâ bilir' demekten sakinmasin."

"Sizin için korktugum seylerin en basinda, nefsinin istegine uymak ve uzun emelli olmak gelir. Birincisi hak yoldan alikoyar; ikincisi ise ahireti unutturur. "

"Amellerin en zoru üçtür. Bunlar; nefsin hakkini verebilmek, her halde Allah'u Teâlâ'yi hatirlayabilmek, kardesine bol bol ikramda bulunabilmektir. "

"Takva, hataya devami birakmak; aldanmamaktir . "

"Kalpler, kaplara benzer. Hayirli olani, hayirla dolu olanidir."

"Bana bir harf ögretenin kölesi olurum. "

Hz. Ali bu ümmetin en ileri gelenlerinden biri olarak isllâm'in bize kadar gelmesinde büyük rolü olan sahabelerdendir .

12792
Resimli Hadisler ve Ayetler / Resimli Bazı Hadisler
« : 02 Mart 2007, 22:34:32 »
Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

12793
Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

12794
Hadisler / Secme Kırk Hades
« : 02 Mart 2007, 22:22:56 »
Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap



1-) Kim benim sunnetimi diriltirse(ihya eder ve yasaminda tatbik ederse) beni sevmis olur. Beni seven de benimle beraber Cennettedir.

2-) Bana itaat eden Allah'a itaat etmis olur. Bana isyan eden Allah'a isyan etmisolur.

3-) Sizden birinizin, arzusu benim getirdigim (Kur'an'a Seriat)e uymadikca kamil imanla iman etmis olamaz.

4-) Nefsim kudretinin elinde olan Allah'a yemin ederimki, Ben kendisine babasindan ve cocugundan daha sevgili oluncaya kadar sizden biriniz kamil imanla iman etmis olmaz.

5-) Gercek musluman, muslumanlarin elinden ve dilinden geven icinde oldugu kimsedir. Gercek muhacir ise Allah'in yasaklarini terkeden kimsedir.

6-) Bildigi ile amel eden kisiye Allah bilmedigi ilimlerin bilgisine varis kilar.

7-) Kardesini bir gunahindan dolayi ayip-layan kisi, gunahi islemedikce olmez.

8-) Islam'in dugmeleri dugme dugme cozulecek(Seriatin emirleri tek tek terkedilecek). Her dugme cozuldukce insanlar onu takibedendugmeyi cozmeye tesebbus edecekler. Bu cozulen dugmelerin ilki idari konular, sonuncusuda namazdir.

9-) Sizden kim (Seriate uymayan) bir kotu is gorurse onu eliyle duzeltsin, buna gucu yetmezse diliyle duzeltsin. Buna da gucu yetmezse kalbiyle bugzetsin. Bu sonuncusu ise imanin en zayip mertebesidir.

10-) Cihad, kiyamet gunune kadar gecerli bir emirdir.

11-) Kim gaz yapmadan ve icinde gaza yapma istegini konusturmadan olurse, munafiklikdan bir cesit uzere olur.

12-) Cihadin en faziletlisi zalim sultan katinda hakki soylemektir.

13-) Rabbini gazablandiracak bir meselede sultani hosnud eden(etmeye calisan) Allah'in dininden cikmis olur.

14-) Cennet (nefse agir geldigi icin) hoslanilmayan seylerle, cehennemde sehvete hitap eden seylerle kusatilmistir.

15-) Islam'in disinda bir millet uzerine yemin eden, soyledigi gibidir. (Onlardandir)

16-) Amellerin en hayirlisi sevdigini Allah icin sevmek bugzettigine de Allah icin bugzetmektir.

17-) Kim bir kavme benzemeye calisirsa, o onlardandir.

18-) Munafigin alameti uctur: Konustugunda yalan soyler, vaad verdiginde yerine getirmez, emanet olundugunda hainlik eder.

19-) Kisi din kardesine kafirlik isnad ederse, bu isnad ikisinden birine doner.

20-) Kim bir hayirli isi yapmaya yonelirse, onu yapan kadar mukafat alir.

21-) Arzusu ve hedefi Allah'dan baska sey olarak sabahlayan Allah(in kullain) dan degildir. Muslumanlarin dertleriyle dertlenmeyen de onlardan degildir.

22-) Rabb olarak Allah'a, din olarak islam'a, peygamber olarak Muhammed (s.a.v) erazi olan kisi imanin tadini tatmis demektir.

23-) Islam cemaatinden bir karis da olsa ayrilan, boynundan islam bagini cozmus demektir.

24-) Is ehil olmayana verildiginde kiyameti bekle.

25-) Akilli kisi nefsine hakim olup olumdne sonrasi icin is yapandir. Aciz(akilsiz) kisi ise nefsini arzularina tabi kilip sonrada Allah'a karsi Temennide bulunandir.

26-) Emirleriniz hayirlilariniz, zenginleriniz hosgorululeriniz, isleriniz aranizda danismayla oldugunda yerin ustu sizin icin yerin altindan daha hayirlidir. Ama emirleriniz serlileriniz, zenginleriniz cimrileriniz, isleriniz kadinlarinizin elinde oldugunda yerin alti sizin icin yerin ustunden daha hayirlidir.

27-) Kendimden sonra erkekler icin kadinlardan daha zararli bir fitne birakmadim.

28-) Sozlerin en dogrusu Allah'in kitabidir. Hayat tarzlarinin en guzeli Muhammed(s.a.v) in hayat tarzidir. Islerin en serlileri sonradan uyduranlardir. Her sonradan uydurulan sey bid'attir. Her bid'at sapikliktir ve her sapiklik ta Cehennem'dedir.

29-) Fitne doneminde ibadete sarilmakk, bana hicret etmek gibidir.

30-) Ummetimden bir takim kimseler, ismini degistirerek sarabi(alkollu icecekleri) icecekler. Bu esnada baskalari ucunda (yanlarinda) calgilar calinacak ve sarkici kadinlar olacak. Iste onun icin Allah onlari yere batiracak ve aralarindan bazilarinin sekli maymun'a ve domuz'a cevrilecek.

31-) Suphesiz ki benden sonra ummetimden Kur'an-i Kerim'i okuyan bir kisim insanlar olacak. Fakat onlarin okudugu bogazlarini gecmeyecek. Onlar tipki okun yaydanciktigi gibi dinden cikacaklar, sonra da tekrar ona donmeyecekler. O kimseler, insanlarin ve hayvanlarin en serlileri (kotuleri)dir.

32-) Kalbinden tam bir sadakatle Allah 'tan baska ilah olmadiginina ve Muhammed 'in de Allah'in rasulu olduguna sehadet eden bir kimseyi Allah, cehennem atesine haram kilar.

33-) Kim itaatten bir el kadar ayrilirsa, kiyamet gununde Allah'in huzuruna lehinde hic bir delili olmadigi halde kavusur. Kim de boynunda (halifeye) beyat olmadigi halde olurse cahiliye olumuyle olmus olur.

34-) Ya ogrenen, ya ogreten, ya dinleyen, ya da seven ol! Bunlarin disinda bir besincisi olma; helak olursun. Besincisi ise, ilme ve ilim ehline bugzetmendir.

35-) Allah kadin kiyafetini giyen erkege ve erkek kiligina giren kadina lanet etsin.

36-) Allah'a isyan olan bir hususta kimseye hic bir itaat yoktur. Itaat ancak marufta (ser'i olculer icerisinde)dir.

37-) Irkciliga cagiran bizden degildir. Irkcilik icin savasan bizden degildir. Irkcilik uzere olen de bizden(muslumanlardan) degildir.

38-) Kisi arkadasinin dini uzeredir. O halde sizden birisi kiminle arkadaslik yaptigina dikkat etsin. Kisi sevdigi ile beraber(hasrolunacaktir)dir.

39-) Ummetim dinar ve derhemi(parayi, maddi varliklari) yucelttigi zaman onlardan islam'in heybeti kaldirilir. Iyilikle emretmeyi terkettikleri zaman da vahyin bereketinden mahrum kilinirlar.

40-) Insanlar uzerine oyle bir zaman gelecek ki, onalr arasinda dini konusunda(yapilan saldirilara) sabirla karsi koyan, kor parcasini avuclayan gibi olacak.

12795
İstihâre, lügatte “hayır istemek” demektir. Hayır, herşeyin Hâlık’ı; geçmişin, şu ânın ve geleceğin mutlak Hâkim’i ve Sahibi olan Allah Teâlâ’dan istenir. Çünkü bizim her hâlimize, herşeyimize, her işimize, her ânımıza Cenâb-ı Allah mutlak sûrette vâkıftır. Bizim için hangi şeyin hayırlı olacağını, hangi şeyin şerli olacağını Cenâb-ı Hak bizden daha iyi bilir. Cenâb-ı Hak; “Umulur ki, hoşlanmadığınız bir şeyde sizin için hayır vardır. Ve umulur ki, sevdiğiniz bir şeyde sizin için şer vardır. Allah bilir; siz bilmezsiniz”1 buyuruyor.

Bir iş yapmaya karar verdiğimizde Allah’tan hayırlısını isteriz. Aslında istihâre budur.

Bir şeyin hayırlısını isterken, iki rek’ât namaz kılmayı ve duâ yapmayı Resûlullah Efendimiz (asm) tavsiye buyurmuştur. Nazar ve niyet dünyevî olmamalıdır; aksi halde namazı kökten iptal eder. Çünkü kendisi başlı başına bir ibâdet olduğundan, netîcesi rızâ-i Hak’tır. Meyvesi ve faydaları uhrevîdir.2 Hükmü sünnettir.

Câbir b. Abdullah’tan (ra) rivâyet edilen bir hadîste Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz bir işe kalben azmettiğinde, farzın dışında iki rek’at namaz kılsın ve şöyle duâ etsin: ‘Allah’ım! İlmine güvenerek, Senden, hakkımda hayırlısını istiyorum. Kudretinle bana güç vermeni istiyorum. Sonsuz lütfunla bana hayır vermeni istiyorum. Allah’ım! Senin herşeye gücün yeter; ama ben güçsüzüm! Sen herşeyi bilirsin; ama ben bilmem! Sen her gizli şeyi, şuurumuzdan her uzak olan şeyi, pek yakından bilirsin, Sen Allâmu’l-Guyûb’sun. Allah’ım! İstediğim bu şey, (burada istenen şey ismen de zikrolunabilir) Senin ilminde, benim dînime, dünyâma, hayatıma, geleceğime, âhiretime, sonuma hayırlı ise bunu bana takdir et ve kolaylaştır! Eğer bu iş, Senin ilminde benim dînim, hayatım, sonum, dünyâm ve âhiretim için şerli ise, onu benden, beni de ondan uzaklaştır; beni vazgeçir! Her nerede hayır varsa, onu bana nasip et. Benim için hayır takdir eyle. Sonra da beni o hayırdan hoşnut ve râzı eyle!”3 Bu duâyı namazdan sonra Türkçe olarak yapmak mümkündür.

Bir iş hususunda kararsız kaldığımızda, işin sonucunun bizim için hayır mı, şer mi getireceğini kestiremediğimizde, işin iyi veya kötü olacağından emin olamadığımızda, sâlim düşünceler ve istişâreler sonucunda sağlıklı bir karara ulaşamadığımızda, Cenâb-ı Hakk’ın kalbimizi hayırlı olana yönlendirmesini ve kalbimizi yatıştırmasını istemek ve Allah Teâlâ’dan hayır dilemek için istihâre namazı kılarız. Bedîüzzaman Hazretlerinin, duâ ve ibadette tesbit ettiği temel prensipler çerçevesinde söylemek gerekirse4; Cenâb-ı Hak’tan “hayır” istemeye ihtiyaç duyduğumuz anlar,—gece veya gündüz fark etmez—istihâre namazının hususî vakitleridir.

Fakat sâlim düşünceyi ve istişâreyi çiğneyip geçmemelidir. Bir işin bize hayır mı-şer mi getireceğini az çok sezgilerimizle, salim aklımızla, sağlıklı düşüncelerimizle; bu olmadığında bilenlere danışarak, büyüklerle veya uzmanlarla ya da güvendiğimiz kimselerle istişâre ederek bilmemiz ve sonucunu tahmin etmemiz mümkündür. Bu yollar öncelikle denenmelidir. İstihâre namazını, hâşâ, fala bakar gibi kılmak veya fal gibi kabul etmek câiz değildir. Sonuç vermez.

İstihâre namazını kıldıktan sonra, kalbimizde bir yatkınlık, kararımızda bir ferahlık ve rahatlık, içimizde işin hayırlı olabileceğine dâir bir genişlik ve ümit doğarsa, Allah’a güvenerek o işe “Bismillâh” der ve ilk adımı atarız. Eğer içimizden sıkıntı ve darlık geçmez ise, kararsızlık hâli devam ederse, hayırlı olacağından emîn olmama durumu sürerse, gönlümüz hâlâ yatışmamışsa, istihâre namazını tekrar kılar ve Allah’a tekrar duâ ederiz. Böylece yedi defaya kadar istihâre namazının kılınabileceğine dâir Peygamber Efendimizden (asm) rivâyet vardır.5 İç sıkıntımız yine de geçmez ise, bu işin olumsuz ve hayırsız olacağına yorumlarız.

İstihâre namazında okunan özel bir sûre rivâyet edilmemiştir. Allah rızâsı için istihâre namazı kılmaya niyet edilir, her hangi iki rek’atli bir namaz gibi kılınır ve duâ yapılır. İbn-i Ömer’in, Peygamber Efendimiz’in (asm) “dünyâ ve içindekilerden daha hayırlı bulduğu” sabah namazının sünnetinde genellikle “Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn” sûresi ile “Kul hüve’llâhü ehâd” sûrelerini okuduğunu rivâyet etmesi üzerine; başta İmam-ı Gazâli olmak üzere âlimler istihâre namazında da bu sûrelerin okunmasının daha fazîletli olacağına hükmetmişlerdir.6

İstihâre namazı kılındıktan sonra uykuya yatılacak ve rüyâ beklenecek diye bir şart yoktur. Bunlar daha sonra ilâve edilmiş ve söz gelişi rüyâda beyaz veya yeşil görülürse hayra; siyah veya kırmızı görülürse şerre işâret sayılmıştır.

Ancak Peygamber Efendimiz (sav), bilhassa, “Namazdan sonra kalpten geçen mânânın ve oluşan kararlığın” hayra yorumlama açısından önemli olduğunu beyan buyurmuştur.7


12796
Siyer / Peygamberimizin Dogumu
« : 02 Mart 2007, 22:09:42 »
Peygamberimiz (A.S) Dünyaya Geliyor
(17 Nisan 571-12 Rebiulevvel)

Fil Vak'ası, milâdî 571 senesinde meydana gelmiş, o sene de "Fil Yılı" adıyla Araplar arasında bir çeşit tarih başlangıcı sayılmıştı. İşte bu hâdiseden 52 gün sonra, Nisan ayının 17'nci, Rebîulevvel ayınım 12'nci Pazartesi gecesi sabah olurken Mekke'de Haşim Oğulları mahallesinde, âlemlere rahmet olan iki cihan güneşi, son peygamber Muhammed Mustafa Aleyhisselâm, tek bir inci gibi dünyaya geldi. O sabah âlem başka bir âlem oldu, bütün cihan nur ile doldu, kâinat muradına erdi.
Peygamberimiz Aleyhisselâmın doğduğu gece bir çok mucizeler meydana geldi. Mübarek sırtının iki küreği arasında, kalbinin hizasında Peygamberlik mührü vardı. Melekler validesini tebrike geldi. Kabe'deki ve civardaki putlar yüzüstü yere serilmiş halde bulundu. Hükümdarların sarayları sarsıldı, direkleri yıkıldı. Mecûsilerin bin seneden beri devamlı yanan ateşleri söndü, iran'da Sâve Gölü kurudu, bin yıldır kurumuş olan Semâve vadisi sularla dolup taştı. İnsanlar, büyük bir hâdisenin başladığını anladı. Çünkü bu mucizeler, hükümdarların saltanatının yıkılışını, dünyadaki küfür ateşlerinin sönüşünü, bâtıl dinlerin, sapık inançların kuvvetinin kuruyuşunu haber veriyordu.

12797
Siyer / Mekke Şehri ve Yüce Kâbe
« : 02 Mart 2007, 22:07:06 »
Mekke Şehri ve Yüce Kâbe
İslâm Tarihinde mukaddes Mekke şehri ve içerisinde bulunan Mescid-i Haram ve onun içinde yüce Kâbe büyük ve önemli bir yer tutar. Çünkü bu şehirde birçok peygamberin vazife yapması, Kabe'nin, müslümanların kıblesi olması, İslamda hac ve tavaf ibadetlerinin bu şehire tahsis edilmesi, daimi olarak Mekkeye, dinî bir merkez vasfı kazandırmıştır. Her taraftan gelen hacıların, ziyaretçilerin kestikleri kurbanlar, yaptıkları alış-verişlerle mühim bir ticaret merkezi olan Mekke, Kâbe ile de manevî merkez sıfatını hiç kaybetmemiştir.
Kabe'yi , Allahü Teâlâ'nın emriyle önce Melekler, sonra Hazreti Adem ve ve Şit Aleyhisselam; peygamberlerden son olarak da İbrahim Aleyhisselam ile oğlu Hazreti ismail inşa etmişlerdi.. Daha sonraları insanların ortak çalışmalarıyla zaman zaman yeniden yapılmış, tamir ve değişiklikler görmüştür.

Kâbede Mübarek Vazifeler

Kabe'deki mukaddes vazifeleri eskidenberi yapan ve ellerinde tutan Araplar, bunları büyük bir şeref olarak kabul ederlerdi. Bu vazifeler arasında en mühimleri; Kabe'nin anahtarlarını elinde tutmak olan Hicâbet Zemzem suyunu ve hacıların su işlerini idare etmek olan Sikâye; ziyaretçileri barındırma ve müsafirlik işlerini ayarlamak olan Rifâde'dir. Bu şerefli vazifeleri Peygamberimiz Aleyhisselâmın soyuna mensup kimseler yapıyordu. Hatta Efendimizin dedesi Abdülmuttalib'in, kaybolan Zemzem kuyusunu ve suyunu bulması büyük bir hizmet olmuş, itibarını da çok artırmıştı.

Fil Vak'ası (M. 571)

Mekke'nin manevî ve ticarî bir merkez halinde olması, Kâbe sebebiyle her taraftan insanların oraya akın ederek saygı göstermeleri, zaman zaman bazı hükümdarların dikkatlerini çekiyor, bunu önlemek için düşmanca fikirlere itiyordu. Habeşistan Devletinin Yemen Valisi olan Ebrehe de, insanları Kâbe ziyaretinden vazgeçirmek, Mekke'nin ağırlığını ortadan kaldırmak için San'a şehrinde Aklis veya Kulleys adında büyük bir kilise yaptırdı. insanların Kabe'yi bırakıp buraya gelmelerini sağlamak istedi. Ancak başaramadı. Üstelik Arapların bu kiliseye hakaret ettiklerini görünce, Mekke'ye yürüyüp Kâbe'yi yıkmak çılgınlığına düştü.

Ebrehe'nin Kâbeye Saldırması
Ebrehe, hazırladığı büyük bir ordu ile Mekke üzerine yürüdü. O zamanın âdetince uğur sayılan ve bugünün tanklarının yerini tutan büyük Mahmudî Fil'ini de ordusunun önüne kattı. Bu sebeple hâdise, tarihte Fil Vak'ası adıyla anılmıştır. Kabileler halinde dağınık yaşayan Araplar, yer yer Ebrehe'nin ordusuna karşı koymaya çalıştılarsa da, onu önleyemediler. Ebrehe'nin keşif için ileriye gönderdiği askerleri de, Mekke'lilerin nesini buldularsa, yağmalayıp getirdiler.
Mekke'lilerden bir sulh hey'eti, Ebrehe'ye gittiler ve mallarının geri verilmesini istediler. Hey'etin başında, o zaman Mekke şehrini idare eden Kureyş kabilesi reisi, Peygamberimiz Aleyhisselâmın dedesi Abdülmuttalip bulunuyordu. Yağmalanan mallar arasında, onun da 100 devesi vardı. Ebrehe, onların bu isteğine şaşırdı:
-"Ben, Kabe'yi yıkmak için geliyor ve bundan vazgeçmem için rica etmenizi bekliyorken, siz develerinizin derdine düşüyorsunuz?!" dedi. Böylece onları aşağı düşürmek istedi. Fakat Abdülmuttalip:
-"Ben, develerin sahibiyim ve onları istiyorum. Kabe'nin ise asıl sahibi var. O'nu O Yüce sahibi korur!" diye cevap verdi.
Ebrehe, yağmalanan malları geri verdikten sonra, ordusunu ve şöhretli filini Mekke üzerine yürüttü. Abdülmuttalib ise, Kabe'nin kapısına yapışıp göz yaşları ile duâ ettikten sonra halkı dağlara çekerek olacakları ibretle beklemeye başladı. Ebrehe, koca filinin Mekke üzerine gitmemekte direndiğini, ayaklarının kumlara saplanıp kaldığını, başka tarafa çevrildiği zaman koşarak yol aldığını görünce, küplere bindi. Bu sırada, Ebrehe ve askerleri Kur'an-ı Kerîm'in Fîl Sûresi'nde bildirildiği üzere, hiç beklemedikleri bir şeyle karşılaştılar. Bir anda gökyüzünü kaplayan Ebabil kuşları, ağızlarında ve ayaklarında taşıdıkları küçük kızgın taşları düşman askerlerinin üzerine atıyorlar, bir nevi Ebrehe ordusunu havadan bombardıman ediyorlardı. Böylece koca ordu neye uğradığını şaşırdı, yara bere içinde perişan oldu. Çok az kişi kaçabildi. Onlar da aldıkları yaranın tesiriyle kısa zaman sonra öldü. Ebrehe de canını zor kurtarıp Yemen'e döndü ise de, çok geçmeden O da orada öldü. Kabe'nin sahibi Kabe'yi işte böyle korumuştu.

12798
Siyer / Siyer ve Siyer-i Nebi
« : 02 Mart 2007, 22:05:24 »
Siyer, manen tutulan yol ve gidiş mânâlarını taşıyan sîret kelimesinin çoğuludur. Hazreti Adem Aleyhisselâmdan Fahri Kâinat Efendimize kadar gelen peygamberlerin; insanları hak yola çağırmak için vazifelerini nasıl yaptıklarını, bu uğurda ne gibi güçlük ve tehlikelere göğüs gerdiklerini anlatan ilme İslam Tarihi veya Siyer-i Enbiya (Aleyhimüsselam) Denir.
Peygamberimiz Aleyhisselâmın hayatı ve mukaddes vazifesi sırasında gösterdiği gayretleri anlatan ilme de Siyer-i Nebî denir. Kısaca, İslâm Tarihi umumî bilgileri, Siyer-i Nebî ise Peygaberimiz Aleyhisseiâmın (ay senesiyle) 63 yıllık hususî tarihini anlatır.
    İslâm Tarihinin bir şubesi olan Siyer ilmi, Peygamberimiz Aleyhisselâmın yaptıkları, buyurdukları ve kabul ettiklerini bildirmesi bakımından Hadis, Tefsir, Fıkıh, Kelâm ve Ahlâk gibi bütün İslâmî ilimlerin Kur'an-ı Kerîm'den sonra en büyük kaynağıdır. Peygamberimiz Aleyhisselâmın hayatında dinî, siyasî, askerî, içtimaî ve ahlâkî bütün hükümleri ve bilgileri bulmak mümkündür. Bu bakımdan da Siyer ilminin derecesi ve önemi büyüktür

12799
Siyer / Islamdan Önce Insanlıgın Hali
« : 02 Mart 2007, 22:04:05 »
Peygamberimiz Aleyhisselâm İslâm Dinini insanlara bildirmek vazifesiyle gelmezden önce, insanlık âlemi iki büyük devletin tesiri altında yaşıyordu. Bunlar Peygamberimizin memleketi olan Arapistan Yarımadasına komşu bulunan Bizans ve İran Devletleri idi. Yine insanların inandıkları, yolunda gittikleri dinler arasında Hıristiyanlık, Musevîlik mecusîlik ve putperestlik hüküm sürüyordu. Fakat Bizanslıların, Romalıların inandıkları din olan Hıristiyanlık, İncil'in eski devirlerden beri değiştirilip aslından uzaklaşılmasıyla İsa Aleyhisselâmın getirdiği şeriatla büyük ölçüde ilgisini kesmişti. Üstelik Roma medeniyetinin putperestliği, kötü ahlâkı, her türlü perişanlığı da dinî inançlara karıştırılmış, iş çığırından çıkmıştı. Papazların şahsî düşüncelerine göre, din hükümleri çıkarttıkları, para ile Cennet sattıkları, günahkârları afvetme gibi hayâllere daldıkları Hıristiyanlığın bir de üçlü ilâh sapıklığına bulaşmasıyla da hak dinle uzaktan yakından hiç ilgisi kalmamıştı.
Yahudilerin sahip çıktığı Musevîlik ise, yine bu milletin kendi sapıklıklarını din içine sokmalarıyla, Musa Aleyhisselâmın getirdiği şeriattan uzaklaşmıştı. Yahudiler, kendi peygamberlerinden sonra yeni bir şeriatla gelen İsa Aleyhisselâma düşmanlık yapmakla da hak yoldan tamamiyle mahrum olmuşlardı.
İranlılar da, Mecusîlik adı verilen ateşperestlik yani ateşe tapma gibi sapık bir dinin içindeydiler. Araplar ise putlara tapıyorlardı. Bu arada komşuları olan Hıristiyan ve yahudi milletlerin tesirinde kalarak bu dinlere girenleri de vardı. Ancak bunlar, putperest Araplara göre oldukça az, bir kısım kabilelerdi. Zaten putperest düşünce ve davranışlar, Hıristiyanlık ve yahudilik gibi diğer dinler içerisine de girmişti.
Araplar içerisinde İbrahim Aleyhisselâmın şeriatı üzerine devam eden, Allahü Teâlâ'nın birliğine iman eden "Hanifler" de vardı. Ancak bunlar adetleri belli olacak kadar az bir sayıdaydılar. Araplar ahdine vefâ göstermek, müsafire ikramda bulunmak, sünnet olmak, tırnak kesmek gibi Hazreti İbrahim ve Hazreti İsmail'den kalma bazı sünnetleri de yapıyorlardı. Ne var ki, hak din üzere olmadıkları için cahillik onları esir etmişti.
Cehaletin getirdiği kötülükler içerisinde, kabileler arasında kan davaları sürüp gidiyordu. Sadece haram ay sayılan Receb, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem denilen dört ayda harbi bırakıyorlardı. Kabileler halinde idare olunduklarından, Kabe'de her kabileye ait olmak üzere 360 adet put doldurulmuştu. Kurulan panayırlarda, yaşayış şartlarından çok ileride edebiyat yarışmaları yapılıyor, şairler ve hatipler insanları hayli tesir altında tutuyordu.
İnsan hakları ayak altına alınmış, güçlüler zayıfları eziyor, köleler ve esirler içler acısı bir halde yaşıyor, kadınlara önem verilmiyor, kız çocukları geçim sıkıntısı veya damat ayıbı korkusuyla diri diri toprağa gömülüyordu. Ahlâksızlık her tarafı kaplamıştı.
İşte gerek Arabistan Yarımadası'nın içine düştüğü cahillik, gerekse Bizans ve İran Devletlerinin hüküm sürdüğü yerlerdeki sapıklık ve ahlâksızlık, birbirinden aşağı kalır şekilde değildi. Bütün insanlık âleminin karanlık bulutlar altında ve karışıklık içerisinde yaşadığı bir devirde, onları bu alçak ve bayağı hayattan kurtarıp ebedî kurtuluş ve saadete ulaştıracak bir Peygamber bekleniyordu. Hıristiyan ve yahudilerin mukaddes kitapları böyle bir peygamberin geleceğini, zamanının yaklaştığını bütün alâmetleri ile müjdeliyordu. Bu peygamberin Hazreti İbrahim soyundan, Mekke taraflarından çıkacağına dair bilgiler veriliyordu

12800
Din ile İlgili Karışık / Ana Duası Ana Babaya İtaat
« : 02 Mart 2007, 21:57:13 »
ANA-BABAYA İTAAT
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
  (Ana-babaya iyilik etmek, nâfile namaz, oruç ve hac [ve umreye gitmek] fazîletlerinden daha fazîletlidir. Ana-babasına hizmet edenlerin ömrü bereketli ve uzun olur. Ana-babasına karşı gelip, onlara âsî olanların ömürleri bereketsiz ve kısa olur. Anasına-babasına âsî olan mel’ûndur.)
  Hasen-i Basrî hazretleri Kâbe’yi ziyâret ve tavâf ederken bir zât gördü ki, arkasında bir zembil ile tavâf eder. O zâta dönüp dedi ki:
  - Arkadaş, arkandaki yükü koyup öylece tavâf etsen dahâ iyi olmaz mı?
  - Bu arkamdaki yük değil, babamdır. Bunu Şâm’dan yedi kere buraya getirip tavâf eyledim. Çünkü, bana dînimi, îmânımı bu öğretti. Beni İslâm ahlâkı ile yetiştirdi.
  - Kıyâmet gününe kadar böylece arkanda getirip tavâf eylesen, bir kere kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet havaya gider ve yine bir defâ gönlünü yapsan, bu kadar hizmete mukâbil olur

Ana Duası
Müslüman evladı, her zaman ana-babasının hayır duâlarını almaya çalışmalıdır.

Bâyezîd-i Bistâmî (k.s.) Hazretleri’nin ihtiyar ve hasta bir annesi vardı. Gece yarısı uykusundan uyanıp kendisinden bir bardak su istemesi üzerine, testiden su doldurup getirinceye kadar anası tekrar uykuya dalmıştı. Bâyezîd-i Bistâmî (k.s.), elinde bir bardak su ile uyanacak diye anasını sabaha kadar bekler.

Sabah Namazı için uyanan anası, oğlunun, elinde bir bardak su ile ayakta beklediğini görünce, son derece duygulanır. Ve bu fedâkâr oğlu için; "Ârifler sultanı olasın oğlum!" diye yürekten duâ eder. (43)

Annesinin duası bereketi ile Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri, gerçekten ârifler sultanı olur. Ve bütün tasavvuf kitaplarında hep bu ünvân ile anılır.

Bununla birlikte anne bedduasından da son derece sakınmalıdır. Onların bedduasını alan evladın, dünyâda iki yakası bir araya gelmeyeceği gibi, âhirette de ebedî hüsrâna uğrayacağında şüphe yoktur.

Sahâbe-i kirâmdan Alkame adında bir zât vardı. Evlendikten sonra annesine karşı tutum ve tavrı iyice değişmişti. Bu durumdan ihtiyar annesinin gönlü incinmiş, kalbi kırılmıştı.

Böylece günler geçti. Bir gün Alkame, hastalanarak ölüm yatağına düştü. Annesine olan kırıcı davranışından dolayı dili tutuldu. Son nefesinde söylemesi gereken kelime-i şehâdeti söyleyemedi.

Nihâyet Rasûlullâh (s.a.v.)’in ısrarı ile, yaşlı anne, evlâdını affedip hakkını helâl etti. O anda Alkame’nin dili çözüldü ve kelime-i şehâdet getirmeye başladı. Rûhunu da bu îmânla teslîm etti.

Alkame yıkanıp kefenlendikten sonra, namazı kılınıp defnedildi. Ardından Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz, kabri başında durarak orada bulunanlara şöyle hitâb etti:

"Ey muhâcirler!

Ey ensâr!

Kim karısını, annesinden daha üstün tutarsa, Allâh’ın lâneti onun üzerinedir. Onun diğer ibâdet ve iyiliklerinin de kendisine bir fâidesi yoktur, kabul olunmaz." (44)

Ancak bu hadîs-i şerîf; eşin, kayınvâlide karşısında ezilmesi ve hiçbir hak sâhibi olmaması anlamına gelmez. Çünkü İslâm’da eşin de, annenin de hak ve sorumlulukları dengelenmiştir.

Sayfa: 1 ... 1278 1279 [1280] 1281
web hosting Domain Web
İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan sevdaligul.com forum sitemizde 5651 Sayılı Kanun’un 8. Maddesine ve T.C.K’nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. sevdaligul.com hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler sevdaligul@gmail.com  adresi ile iletişime geçilmesi halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde sevdaligul.com  yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş yapacaktır.