Reklamlar

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - halukgta

Sayfa: 1 ... 17 18 [19] 20 21 ... 29
181
Kur'an-ı Kerim / Kur'an NAZAR İnancına Onay Veriyor mu?
« : 01 Ekim 2015, 12:11:55 »
Bizler inancımızı Kur’an merkezli yaşamadığımız için, öyle şeyleri dinden zannediyoruz ki, Kur’an ın öğretisine tamamen ters düşüyor. Bu yazımda, toplum tarafından çok konuşulan NAZAR konusu üzerinde, sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Bu konuda bakın neler söyleniyor.

(Nazar haktır. Beğenerek, imrenerek veya kıskanarak bakılan şeylere nazar değer. İnsana, hayvana ve hatta cansıza da nazar değer. Nazar hastalık yapar, hatta öldürür. Kadınlara ve çocuklara daha çok tesir eder.)

Dikkat ederseniz nazar haktır diyor. Hak doğru, gerçek yani Allah katından anlamındadır. Bakın bu konuda daha neler söyleniyor ve nelere inanılıyor.

(Nazar insanı mezara, deveyi kazana sokar.) [İbni Adiy]  - (İnsanların yarısı nazardan ölür.) [Taberani] -  (Hoşa giden bir şeyi görünce, “Mâşâallah la kuvvete illa billah” denirse o şeye nazar değemez.)  [Beyheki, İbni Sünni] -  (Kaderi geçecek bir şey olsaydı nazar geçerdi.) [Müslim]

Eğer böyle bir gerçek varsa, Rabbimiz Kur’an da bizleri açıkça uyarmaz mıydı? Kur'an asla böyle bir inancı onaylamaz ve hiç bahsetmez. Zaten Kur'an ın öğretisine ters düşer. Düşünebiliyor musunuz, bir insan karşısındaki kişiyi kıskanıyor onu çekemiyor, ya da imrenerek bakıyor, ona bakışlarıyla zarar verebiliyor. Hâlbuki Rabbimiz, bakın ne diyordu bizlere Kur’an da.

Şura 30: Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder. (Diyanet meali)

Yaradan başımıza gelen her kötü şey, bizlerin yaptığı yanlışların karşılığıdır diyor. Ama nazar konusunda ne anlatılıyordu? İnsanların yarısı nazardan ölür, beğenerek, imrenerek veya kıskanarak bakan kişi, karşısındakine zarar verebilir, hatta onu öldürür deniyor. İnsan sevdiğine beğenerek bakınca, nasıl zararı dokunur hiç düşünmüyor muyuz? Unutmayalım lütfen, akla mantığa uymayan Kur’an a da uymaz.

Allah bir başka ayetinde, Allah ın izni-onayı olmadan, hiçbir şeyin gerçekleşemeyeceği, bir kişinin diğerine zarar veremeyeceği, açıkça bizlere bildirilmiştir. Sırf bir insan başka bir insanı kıskanıp, imrenerek baktı diye, ALLAH O KİŞİNİN CEZALANDIRILMASINA ASLA İZİN VERMEZ. Bunu düşünmek Kur’an adaletine uymaz.

Yine batıl inançlarımıza Kur’an dan delil aramaya çalışanlar, NAZAR konusuna Kehf suresi 39. ayette geçen bir cümleyi örnek gösteriyorlar. Bu ayetin öncesine ve sonrasına baktığımızda, karşılıklı konuşan iki kişinin kıssası anlatılır. Her ikisinin de bahçesi bolca mahsul vermiş ama birisi diğerinden daha üstün, zengin ve güçlü olduğunu söylüyor ve böbürleniyor. Malının sonsuza kadar var olacağını söyleyerek övünüp, MÜLKÜN ASIL SAHİBİNİN ALLAH OLDUĞUNU UNUTARAK, KENDİSİNİ MET EDİYOR. Allah da zenginliğin, malın mülkün gafletine düşen bu kulunu cezalandırıyor ve bahçesini, servetini yerle bir ediyor. Bu kişiye karşısındaki arkadaşı da ("BAĞINA GİRDİĞİNDE, "MÂŞALLAH, KUVVET YALNIZ ALLAH'TANDIR!" DESEN OLMAZ MIYDI?) diyerek bu davranışlarının ve sözlerinin yanlış olduğu hatırlatılıyor.

Bu ayette geçen bu cümle, ne yazık ki nazara örnek gösteriliyor. Hâlbuki bu ayetlerde anlatılan, malı ve serveti veren yalnız Allah tır, yalnız Allah a şükredilir, yalnız ondan yardım dilenir diyor. Bu dünyada güç ve mal sahibi olmak, bizlerin gözünü kör etmesin, veren Allah dır, istediğinde onu almasını da bilir gerçeği, ayetlerde anlatılıyor. Burada geçen maşallah kelimesinin anlamı, bugün bizlerin Allah nazar değmesin anlamında değil, ALLAH IN DİLEDİĞİ OLUR anlamındadır.

NAZARIN BU DERECE GÜCÜNE İNAN BİR İNSAN, ALLAH IN KÖTÜ VE ART NİYETLİ KİŞİLERİN BAKIŞLARINA KARŞI KULLARINI, KORUMASIZ BIRAKTIĞI ANLAMINA GELİR ki, bunu düşünmekten Rabbime sığınırım. Nazar konusunda nakledilen, bir rivayeti hatırlatmak istiyorum sizlere.

(Peygamber efendimizin zamanında Esed oğullarından nazarı değen bir kimse var idi. Üç gün bir şey yemez, sonra çadırın bir tarafını kaldırıp oradan geçen bir deveye bakıp, (Bunun gibi bir deve hiç görmedim) der demez, deve yere düşer hastalanırdı. Müşrikler, bu adamı bulup Peygamber efendimizi nazarla öldürmesini istediler. Cenab-ı Hak da Resulullahı bunun nazarından korumuştur. Bu hususta Kalem suresinin (Nerede ise, kâfirler seni gözleri ile yıkacaklardı) mealindeki 51. âyeti inmiştir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Nazar haktır.) [Müslim])

Bu örnekte öyle bir güçten bahsediliyor ki, asla ona karşı konamaz ve böyle bir insan bakışlarıyla bir insanı bile öldürebilir. Böyle bir gücü Allah, görev verdiği elçilerine bile vermediyse, NASIL OLURDA KISKANÇ, HASET İNSANLARA ALLAH, BÖYLE BİR GÜÇ VERİR. Şöyle bir düşünün lütfen. Çevremizde birbirini kıskanmayan, hatta genel çoğunluk diyebiliriz, bir birine hasetle bakmayan neredeyse çok az insan kaldı. Söylenenler gerçek olsaydı, sizce bizlerin bu dünyada hali nasıl olurdu? SANIRIM BU DÜNYA YAŞANMAZ OLURDU.

Şimdide nazara örnek gösterdikleri ve Kur’an dan delil olarak sundukları Kalem suresi 51. ayete bakalım. Gerçekten nazardan mı bahsediyor.

Kalem 51: O kâfirler Kur'ân'ı işittikleri zaman, NEREDEYSE SENİ GÖZLERİ İLE DEVİRECEKLERDİ. Bir de durmuşlar "o bir deli" diyorlar. (Elmalılı Hamdi meali)

Sizlere sormak isterim, bu sözlerden sizler kâfirlerin peygamberimize nazar değirmek için mi baktığını anladınız, yoksa peygamberimize karşı kin ve nefretlerinin, yüzlerindeki ifadeden anlaşıldığını mı anladınız? Hatırlatmak isterim, Allah kâfirlere Müslümanlara karşı kullanabileceği, böyle bir güç verir mi sizce? Hani şöyle söyleriz sevmediğimiz bir kişiye. BANA KARŞI KİN VE NEFRETİNİ BAKIŞLARINDAN ÇOK İYİ ANLIYORUM. YÜZÜNDEKİ NEFRET İFADESİ, ELİNDEN GELSE BENİ BİR BARDAK SUDA BOĞACAK GİBİYDİ. İşte bu ayette anlatılan, peygamberimize iman etmeyen kişilerin, nefret dolu bakışlarından bahsediliyor. Bu ayetin NAZARLA ne ilgisi var?

Gelelim kıskanç ve haset insanların durumuna. Böyle insanlardan, gerçektende her türlü kötülük beklenir. Bakışlarının moral bozmaktan başka, belki hiçbir etkisi olmaz. Ama böyle insanlar,  aklın ve mantığın ötesine çıkarak, nefislerinin etkisinde iseler, bu kişilerden her türlü kötülük, şer beklenebilir.  Yoksa Allah böyle kişilere, bakışlarıyla kıskandıkları kişilere zarar verebilecek bir güç, asla vermemiştir.

Peki, bizler bu durumda ne yapmalıyız. Her konuda yapmamız gerektiği gibi, BÖYLE İNSANLARDAN ALLAH A SIĞINMALIYIZ VE UZAK DURMALIYIZ. Çünkü böyle insanlar her türlü kötülüğü, şerri yaparlar. Bakın Rabbimizde bizleri ayetinde uyarıyor ve ne diyor.

Felak 5: Ve kıskandığı vakit KISKANÇ KİŞİNİN ŞERRİNDEN, sabahın Rabbine sığınırım! (Diyanet vakfı meali)

Kur’an kıskanç ve haset insanlardan gelecek her türlü kötülüğe karşı, Allah a sığınmamızı istiyor. Dikkat ederseniz onların bakışlarından bahsetmiyor, BÖYLE İNSANLARIN ŞERRİNDEN, YANİ YAPABİLECEKLERİ KÖTÜLÜKLERDEN BAHSEDİYOR.
 
Şimdide bu bilgiler ışığında, toplum tarafından kabul gören, NAZAR konusunu başka bir açıdan düşünelim. Çevremizde öyle insanlar vardır ki, en yakınındaki arkadaşının, hatta kendi kardeşinin bile güzelliğini çekemez, içinden sinsice kıskanır. Ya da komşusunun, arkadaşının mal varlığını, kazancını kıskanır. Bu kişiler bakışları ile belki karşısındaki insana zarar veremez ama öyle bir tavır içinde olurlar ki, bu tavırları yüz ifadelerine yansıdığı gibi, konuşmalarına da yansır. BÖYLE DURUMLARDA İNSANLAR, KARŞISINDAKİ KİŞİLERİN OLUMSUZ BAKIŞ, KONUŞMA VE TAVIRLARINDAN PSİKOLOJİK OLARAK ETKİLENİR, RAHATSIZLIK DUYARLAR.

İşte insanların böyle tavırlar karşısında, morallerinin bozulması, hatta ruhsal yönden etkilenerek hasta bile olması mümkündür. ÇÜNKÜ NEREDEYSE BÜTÜN HASTALILARIN TETİKLEYİCİSİ MORALDİR, PSİKOLOJİDİR. Gözler bakışlarıyla, karşısındaki insan üzerinde adeta manyetik bir ışın etkisi oluşturabilir. Bu etki kişinin ruhsal yapısı ve o günkü moral durumuna da bağlıdır. Yoksa hiç kimse bakışlarıyla karşısındakine, direk zarar veremez. Gerçektende gözün keşfedilmeyen, birçok özelliklerinin olduğuna inanıyorum. Hepimiz biliriz, BAKMAK VE GÖRMEK ÇOK FARKLIDIR. Görebilmek beceri ister.

Kur’an gözlerimiz konusunda bizlerin dikkatini çekerek, kadın ya da erkek gözlerimizi önümüze eğmemizi ister. Çünkü gözler yani bakışlar insanları, psikolojik olarak iyi ya da kötü etkiler. Bir başka deyişle gözler, DUYGULARIN DİLİDİR.

Bazıları hipnozu, nazara kanıt gösterirler ama hipnozun nazar ile hiçbir ilgisi yoktur. Hipnoz psikolojide TELKİNE YATKINLIK GÖSTEREN, BİR NEVİ UYKU UYANIK HALİDİR. İnsanın bilinçaltına telkinler yerleştirmektir ki, bunun günümüzde bir ilim dalı olduğu kabul edilmiştir. Ama hatırlatmak isterim bazı kişileri hipnoz yapamazsınız, ya da çok zor hipnoz olur. Çünkü hipnoz olmamaya kendinizi şartlandırırsanız olmayabilirsiniz.

Ne yazık ki bizler NAZAR kelimesini, KENDİ HATALARIMIZA, SEVMEDİĞİMİZ HOŞUMUZA GİTMEYEN İNSANLARIN DAVRANIŞLARI ÜZERİNDEN, BAŞIMIZA GELEN ÜZÜCÜ OLAYLARA BİR KILIF, BİR MAZERET OLARAK KULLANIYORUZ. 

Şunu lütfen unutmayalım. Hiç kimsenin bir başkası üzerinde, kendisi istemediği takdirde bir gücü bir etkisi yoktur. Başımıza gelen her musibet yada mükafat, bizlerin yaptıklarının Allah dan karşılığıdır. Bunun tersini düşünmek, hem Yaradan ın adaletine ters düşer, HEM DE BU DÜNYADA, İMTİHAN OLDUĞUMUZ GERÇEKLERİ İLE ASLA BAĞDAŞMAZ.

Bu bilgiler ışığında şunu söyleyebiliriz. Nazar Kur’an ın onay verdiği bir konu değildir. Bu ve buna benzer inançlar, cahiliye dönemin günümüze yansıyan itikatlarıdır. Kur’an ın Onay vermesi de düşünülemez. Karar ve yorum sizlerin.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

182


Bizler inancımızı yaşarken ne yazık ki, dinimizi nerelerden öğrenmeliyiz, hangi kaynaktan en doğru bilgiyi alırız, bunun doğru tespitini yapamıyoruz. Çevremizde öyle çok bilgi kirliliği var ki bu konuda, toplumda okuma, araştırma alışkanlığı olmadığı için, kime inanacağını bilemez durumda, neredeyse her söylenene inanan bir toplum olmuşuz.

Allah gönderdiği rehber kitapta, yalnız Kur’an ın ipine sarılın, sizleri doğru yola ulaştıracaktır dedikçe, ne yazık ki bizler Allah ın rehberine karşı, öyle bir tavır içine girmişiz ki farkında olmadan, NEREDEYSE ALLAH NE EMREDİYORSA, BİZLER TERSİNİ YAPAR OLMUŞUZ. Böyle olunca da, hak ın yerini ne yazık ki batıl almış. Batılı din diye yaşadığımız içinde, gönüller ve kulaklar mühürlenmiş, gözler perdelenmiş.

Bizler Kur’an ı yeterli görmemişiz, bizlere dini anlatanlardan öyle öğrenmişiz, şüphe duymadan da inanmışız. Atalarımızın dine ilave inançlarını Kur’an da göremediğimizde, bak Kur’an da her şey yokmuş gördünüz mü, şunlar ya da bunlar Kur’an da geçmiyor diyerek, toplum olarak yanlış bilgilerle korkutulmuşuz, yanıltılmışız.

Hâlbuki Yaradan sizlere açıkladığım, gönderdiğim bilgilerden sorumlu tutuyorum, sizleri Kur’an da bilgilendirdiklerimden hesaba çekeceğim dediği halde, görmezden gelmişiz Allah ın uyarılarını.

Cahiliye toplumları, Allah ın daha önce gönderdiği kitaplarından uzaklaşarak, Yaradan ın hiç bahsetmediği, hatta tasvip etmediği yol ve yöntemlere saptıkları için, bakın Rabbimiz nasıl uyarıyor.

Necm 23:  Onlar hiçbir şey değil, sırf sizin ve babalarınızın taktığınız (boş) isimlerdir. ALLAH ONLAR HAKKINDA HİÇBİR DELİL İNDİRMEDİ. ONLAR YALNIZ ZANNA VE NEFİSLERİN SEVDASINA UYUYORLAR. Hâlbuki onlara Rableri tarafından YOL GÖSTERİCİ GELMİŞTİR. ( Elmalı Hamdi meali)

Yaradan bir başka ayetinde de, aynı konuya dikkat çekerek, açıklamadığım detay vermediğim konular hakkında konuşmanızı haram kılıyorum diye bizleri uyarıyordu ve bu ayetinde de, o günkü toplumun yaptığı yanlışa dikkat çekerek, edindikleri şefaatçiler, putlaştırdıkları kişiler konusunda, Allah ın hiçbir kanıt indirmediğini belirtiyor. BURADAN DA AÇIKÇA ANLIYORUZ Kİ, ALLAH IN KUR’AN DA AÇIKLAMADIĞI, BAHSETMEDİĞİ HİÇBİR KONU, BİLGİ BİZLERİ BAĞLAYICI DEĞİLDİR, DİNİN ANA UNSURU DA OLAMAZ.  Ayetin sonunda çok açık bir şekilde, Allah noktayı koyuyor ve bakın ne diyor?

(HÂLBUKİ ONLARA RABLERİ TARAFINDAN, YOL GÖSTERİCİ GELMİŞTİR.)

Demek ki Allah toplumlara yol gösterici olarak ne gönderdiyse, bizler yalnız ondan sorumluymuşuz. Bunun dışından söylenenlere çok dikkatle yaklaşmalıyız. Çünkü Rabbimiz Kehf 26. ayetinde çok açık hükmünü veriyor ve diyor ki;

(KENDİ HÜKMÜNDE HİÇ KİMSEYİ ORTAK KILMAZ.)

Allah din ve iman konularında hüküm veren, açıklama yapan yalnız kendisi olduğunu, bunun dışında konuşanların, kendi nefislerinin esiri olup, zanna, rivayete ve sanıya uyanlar olduğunu açıkça bizlere bildiriyor.

Bizler ne yazık ki Kur’an ın açıklamalarını yeterli görmeyip, kaynağından emin olamadığımız ve edindiğimiz veliler, şefaatçiler, şeyhler ve efendilerin sözlerine inanmakta hiç şüphe duymuyoruz. Hâlbuki Rabbimiz en doğru sözün, bakın kimin olduğunu söylüyor bizlere.

Nisa 87: Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Andolsun, sizi kıyamet gününde mutlaka bir araya toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. KİMDİR SÖZÜ ALLAH’INKİNDEN DAHA DOĞRU OLAN? ( Diyanet meali)

Demek ki güvenebileceğimiz, en güvenilir kaynak, söz yalnız Allah ın bizlere indirdiği Kur’an olduğu bir kez daha anlaşılıyor. Tabi atalarının hurafe inançlarını yaşamaya devam etmek adına, bu ve buna benzer ayetleri görmezden gelenlere söyleyecek sözüm, ne yazık ki yok. Yaradan böyle insanlara bir şeytan musallat ederim ve onların can yoldaşı olur, diye de bizleri uyardığını hatırlatmak isterim. Dikkatimizi çekmesi adına, sizlere Allah ın bir uyarısını daha hatırlatmak istiyorum.

Ali İmran 19: Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilmiş olanlar, KENDİLERİNE İLİM GELDİKTEN SONRA SIRF, ARALARINDAKİ İHTİRAS VE AŞIRILIK YÜZÜNDEN AYRILIĞA DÜŞTÜLER. Kim Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir. (Diyanet meali)

Ayette çok dikkat çekici bir uyarı ve hatırlatma var. Allah ın gönderdiği dinlerin tek bir adı var, oda İslam dini. Kendilerine ilim geldikten sonra ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düşmelerinden bahsediliyor. Peki, burada ayrılığa düştükleri konu nedir? İşte bunu ne yazık ki bugün bizler anlamak istemiyoruz, sırf batıl inançlarımızı yaşamak adına.

Dinde bölünmüş, inançlarımızda Allah ın gönderdiği rehberden uzak, orta yolu değil, her konuda aşırıya gitmiş bir toplum olmuşuz. Peki, ayetin sonunda kim Allah ın ayetlerini inkâr ederse, Allah onlarla hesabı çok çabuk görür derken, gönderdiği kitaplara iman etmeyen, kabul etmeyenlerden mi bahsediyor sizce?

Elbette hayır. Dikkat ederseniz, kitap verilmiş olanlardan, yani Ehli kitap toplumundan bahsediyor. Buradan da anlıyoruz ki, hiç kimse ne Allah ı, nede gönderdiği kitabı inkâr ediyorum demiyor. Peki, ne yapıyor da Allah bu uyarıyı yapıyor?

Cahiliye toplumunun yaptığının aynısını, bugün bizlerde yapıyoruz ve Allah ın gönderdiği kitabı yeterli görmeyerek, atalarımızdan bizlere intikal etmiş tüm itikatları, bunlarda Allah emridir diye hiç düşünmeden, Allah ın kitabıyla hiç karşılaştırmadan kabul ediyor ve yaşıyoruz. Apaçık elimizde Kur’an varken, kendi ihtiraslarımız yüzünden bir birimizle tartışıyor, ayrılığa düşüyoruz. Hâlbuki tartıştığımız konularda hakemin, yalnız Kur’an olduğunu unutuyoruz.

Batıl, rivayet ve sanı içimize öyle bir işlemiş ki, batılı ne yazık ki HAK görüyoruz. Allah ın gözlerine perde çekerim, gönüllerini mühürlerim, onlara bir şeytan musallat ederim diye uyardığı hükmü, sanırım bu olsa gerek. Rabbim bizleri, böyle olanların şerrinden korusun.

Allah katından bizlere, yol gösterici olarak gelen Kur’an da, şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin fayda etmediği o günden sakının dediği halde, bu gün bizler tam tersini yapıp, şefaatçiler edinmiyor muyuz? Yaradan dinde sakın bölünmeyin diye uyardığı halde, dinde bölünmekte bereket ve zenginlik vardır demiyor muyuz?

Biz Kur’an ı yemin olsun ki kolaylaştırdık ve sizlere gerekli olan her bilgiyi değişik ifadelerle açıkladık, sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum dediği halde, Kur’an ı herkes anlayamaz, Kur’an da her bilgi yoktur ve açıklanmamıştır diyerek, toplumu Kur’an a değil de, beşerin yazdığı, doğruluğundan asla emin olamayacağımız kitaplara yönlendirmiyor muyuz? Her namazımızda, yalnız senden yardım dileriz diye Allah a söz verdiğimiz halde, edindiğimiz veli, şeyh ve efendilerden, yatırlardan yardım istemiyor muyuz?

Böylece bizler, sırf atalarımızın inançlarını yaşamaya devam edebilmek adına, apaçık ayetleri görmezden gelerek, üstünü örterek hayatımıza geçirmeden, inkâr edenlerin safında oluyoruz. BİLE BİLE, GÖRE GÖRE İNKÂRCILIK İŞTE BÖYLE HAYATIMIZA GİRİYOR AMA TOPLUM OLARAK FARKINDA DEĞİLİZ. Çünkü bizler İslam ı güdülenerek, birilerine tabi olarak yaşıyoruz. Buda bizleri Kur’an ın yolundan saptırıyor. Allah bunları yapanlara, kâfir diyor hatırlatırım. Çünkü inandıktan sonra, Allah ın hükümlerini görmezden gelmek ve tersini yapmak dinden sapmaktır.

Ben bu yazımda din kardeşlerimi, Allah ın ayetleri ile uyarıp, yapılan yanlışların farkına varılmasına vesile olmaya çalıştım. Nasiplenene, uyarıyı fark edebilene ne mutlu. Çünkü Yaradan kurtuluşa erenlerin, yalnız Allah ın katından gelen Kur’an üzerinde olanlar olacağını, bakın nasıl bildiriyor.

Bakara 5: İşte onlar, RABLERİNDEN GELEN BİR HİDAYET ÜZEREDİRLER ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır. (Diyanet vakfı meali)

Ömür çok kısa, adeta bir göz açıp kapama mesafesinde. Emaneti teslim etmeden, gelin bizlere din adına anlatılanları Kur’an ile sorgulayalım ve ebedi hayatımızı ateşe atmayalım.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

183
Kur'an-ı Kerim / Hac, Arefe Ve Kurban Bayramı.
« : 25 Ağustos 2015, 11:38:51 »
İnancımızı yaşarken, yaptığımız yanlışları her nedense görmek istemiyoruz. Her zaman ki gibi, Hac konusunda yaşanan karmaşa, bizlere öğretilen rivayetleri ne derece dikkatle düşünmemiz gerektiğini, bir kez daha bizlere gösteriyor.

Yaradan yıl 12 ay, dördü haram aydır der ve bu haram aylarda savaşmanın yasaklandığını anlatır. Ayrıca savaş yasağının nedenini de açıklayarak, Bakara suresi 217. ayetinde bakın nasıl bir açıklama yapar.

(Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah'ı inkâr etmek, MES-CİD-İ HARAM'IN ZİYARETİNE MÂNİ OLMAK ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır.)

Demek ki haram ayların konmasının nedeni, Allah ın Hac emrini yerine getirmek maksadıyla, Mescidi Harama ziyarete gelenlerin, engellenmeden rahatça ibadetlerini yapabilmeleri için, özellikle Rabbin tahsis ettiği aylar olduğu anlaşılıyor. BU AYLAR HZ. İBRAHİM DEN PEYGAMBERİMİZ DÖNEMİNE KADAR, HAC MAKSADIYLA KULLANILMIŞ İSE, PEYGAMBERİMİZDEN SONRADA AYNI AMAÇLA KULLANILACAĞI ÇOK AÇIKTIR. Yine Bakara suresi 189. ayetinde özellikle çoğul kullanarak, bakın ne diyor.

(Sana, HİLAL ŞEKLİNDE YENİ DOĞAN AYLARI SORARLAR. De ki: Onlar, insanlar ve ÖZELLİKLE HAC İÇİN VAKİT ÖLÇÜLERİDİR.)

Demek ki, haram aylar içinde, hac vaktinin nasıl başlayacağı detayı da veriliyor.  Dikkat ederseniz çoğul kullanılarak, hac için vakit ölçüsüdür diyor.

Bildiğiniz gibi, hac vakti belli aylarda yapılacak olup, diğer zamanlarda ise umre yapılabiliyor. Bunun da açıklamasını Kur’an açıkça yapıyor. Haccın ne zaman yapılacağına çok açık ayet ise, Bakara suresi 197. ayettir. Ayet açıkça bakın ne söylüyor.

(HAC BİLİNEN AYLARDADIR. O AYLARDA HACCA GİRİŞEN KİMSE BİLMELİDİR ki, hacda kadına yaklaşmak, sövüşmek, dövüşmek yoktur……)

Ayet çok açık, haccın bilinen aylarda, yani haram aylarda yapılacağını söylüyor, çünkü BİLİNEN DERKEN, İBRAHİM PEYGAMBERDEN BU YANA, HAC HARAM AYLARDA YAPILIYORMUŞ DA ONDAN.

Bizlere öğretileni önce hatırlayalım. Geleneksel İslam öğretisinde, kurban bayramının bir gün öncesi olan Arefe günü, haccımızın kabul olabilmesi için mutlaka Arafat’ta olmamız gerektiği anlatılır. Hatta Arefe gününe hürmet etmemiz gerektiği, ÇÜNKÜ AREFE, ALLAH IN KIYMET VERDİĞİ BİR GÜNDÜR denir. Bu konuyla ilgili hadislerden örnek verelim.

(Arafat vakfesi: Haccın en büyük, en önemli rüknüdür ki, hac yapma niyetiyle ihrama girmiş olan bir kimsenin Zilhicce ayının 9. günü zevalden sonra Arafat sınırları içinde bir müddet durması, kalması, bulunması demektir. ARAFAT VAKFESİ YAPILMADAN HAC İBADETİ YERİNE GETİRİLMİŞ OLMAZ. Çünkü Abdurrahman b. Ya'mer (R.A.)den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:
"Hac, Arafat'tır." buyurmuştur.

AREFE GÜNÜ, HACCIN TEMEL RÜKNÜ OLAN VAKFENİN O GÜN YAPILMASI SEBEBİYLE BÜYÜK ÖNEM TAŞIMAKTADIR. ALLAH TEÂLÂ'NIN KULLARINI EN ÇOK AFFETTİĞİ GÜN OLAN AREFE GÜNÜNDE saçı-başı dağılmış, toza-toprağa belenmiş bir vaziyette el açıp ALLAH Teâlâ'ya yalvaran kullarını Cenab-ı Hak mutlaka affeder. Hz. Aişe (R.Anha) validemizden rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu:

"CENÂB-I HAKKIN, AREFE GÜNÜNDEN DAHA ÇOK KULLARINI CEHENNEM'DEN ÂZAD ETTİĞİ HİÇBİR GÜN YOKTUR. ALLAH Teâlâ, Arefe günü saçları-başları dağılmış, toza-toprağa belenmiş halde Arafat'ta vakfe yapanlara rahmet ve ikramıyla yaklaşır. Sonra onlarla meleklere karşı iftihar ederek:
— Bunlar ne istiyorlar ki bütün işlerini bırakıp burada toplandılar." Buyurur.)

Peygamberimiz gerçekten bu sözleri söylemiş olabilir mi? Arefe gününden bahsedilerek, bugün Arafat vakfesi yapmayanın, hac görevini yapmamış olacağı söyleniyor. Bugüne atfedilerek, Allah bugünde özellikle kullarının günahlarını affettiği belirtiliyor. Hatta bugünde kullarını, cehennemden azat edeceği de söylenmiş.

Bugün, Rabbimiz katında çok önemli ise, sizlere her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle verdim ki anlayasınız dediği KUR’AN DA, bunu mutlaka açıklamış ve bizlere bildirmiş olması gerekmez mi?

PEKİ, AREFE KONUSU İLE İLGİLİ, NEDEN TEK BİR KELİME DAHİ YOK KUR’AN DA? Neden bu soruları sormuyoruz kendimize? BEŞERİN ONCA RİVAYETLERİNİ DİNLİYOR VE SÖYLENENLERE UYUYORUZ DA, NEDEN ALLAH IN KUR’AN DA NE SÖYLEDİKLERİNİ DİKKATE ALMIYORUZ?

Şimdide gelelim yaptığımız bu yanlış inancımızın, İslam toplumunda yarattığı üzücü ve bir o kadar düşündürücü konumuna. İslam toplumunda, Kurban bayramına başlarken, yani AREFE günü konusunda, daha önceki yıllarda olduğu gibi birliktelik olmadığına, böylece çok farklı günlerde Kurban bayramına başlanacağını açıklamıştı Diyanet, önceki yılda.

Ne yazık ki İslam toplumu, farklı günlerde Kurban Bayramına başlıyor neredeyse her sene. Yani Rabbin çok önemsediğini söyledikleri, bütün günahların bağışlandığı, AREFE GÜNÜ, NE YAZIK Kİ İSLAM TOPLUMUNDA ÜÇ FARKLI GÜNDE KUTLANABİLİYOR BAZI YILLAR.

Ülkemizde ve bazı ülkelerde Kurban Bayramı geçen sene, 25 Ekimde başlarken, Suudi Arabistan da 26 Ekim de başladı. Hindistan bölgesindeki Müslümanlar ise 27 Ekimde Kurban bayramına başladı. Acaba bu sene nasıl olacak dersiniz? Daha açıkçası hilali görme konusunda bile, İslam âlemi anlaşamıyorsa bugünkü teknolojiyle, hangi konuda anlaşabilir, bunu düşünmek bile istemiyorum.

Gelelim AREFE gününe atfedilen öneme. Bu durumda hangi gün Rabbin çok önemsediği, günahların affedildiği gün doğrudur diye gelin kendimize soralım. Eğer ülkemizin başladığı gün doğruysa, hacılarımızın o çok önemsenen AREFE günü Arabistan da yanlış bir gündü. Acaba haccımız kabul olmaz diyen var mı? Çünkü yazdığım hadiste Arefe günü haccın vakfesi yapılmaz ise, hac kabul olmaz deniyordu. Bu durumda Arafat vakfesi de yanlış bir günde yapıldı demektir. Çünkü Suudi Arabistan bizden bir gün sonra bayrama başladı geçen yıl.

Ne dersiniz, akıl ve Kur’an çizgisinde mantıklı bir cevap verebiliyor muyuz nefsimize? Elbette veremiyoruz. İşin kötüsü her toplum, kendi aldığı bayram kararının en doğru olduğunda diretiyor. Camilerde bu konu bahsedildi ve Diyanetimizin aldığı kararın en doğru olduğu anlatıldı topluma. İşte bizler inancımızı böyle yaşıyoruz. Hadi hayırlısı.

Lütfen şunu da unutmayalım. Allah Oruç tutun der ama bayram yapın demez. Yine Allah Hac konusunda Kurban kesilmesinden bahseder, ama bayram yapılmasından bahsetmez. Bu iki bayram peygamberimizin Müslüman olan toplumlara bir hediyesidir. Yani gelenekseldir. Bu günlere atfedilen sözlerinde, hiçbir dayanağı yoktur.

Bayramlarımız toplumların sosyalleşmesi, yardımlaşması adına bir araya gelerek, kutladıkları güzel bir gelenektir. Bu durumda Allah ın hiç bahsetmediği bir güne, bizlerin kutsallıklar ilave etmemiz, dinimizi yanlış yaşamamızı sağlayacağı gibi, dini zorlaştırmanın da yolunu açacaktır.

Allah hac ziyaretimizi, savaşmanın yasaklandığı haram aylarda yapabileceğimiz kolaylığını getirmişse, dini zorlaştırarak hac ibadetini yılda birkaç güne sığdırarak, toplumun hac ibadetini yerine getirmesine zorluk getirmeyelim, dini zorlaştırmayalım. Yoksa bunun hesabını Allah a veremeyiz. Lütfen Rabbin ayetlerinin üzerini örterek, görmezden gelerek,  yanlış itikatlarımızı devam ettirmeyelim. Dilerim bir gün bu gerçek, İslam toplumları tarafından fark edilir.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

184

Günümüzde bizler, İslam dini adı altında öyle bir inanç yaşıyoruz ki, cahiliye döneminde Ehli kitabın yaptığı yanlışları hiç aratmıyoruz. Cahiliye devrinde de, Allah ın gönderdiği kitaplar yeterli görülmemiş ve atalarından intikal eden hurafe ve batıl din diye yaşanmaya devam edilmişti. Aynı yanlışları biz Müslümanlarda ne yazık ki, inancımızı yaşarken bugün yapıyoruz.

Kur’an ın uyarılarından, yaptığımız bu yanlışların farkında olup, bu konuda yazılar yazarak Kur’an ile toplumu uyarmaya çalışanlar susturulmak ta, adeta din düşmanı ilan edilmektedir. Allah şahittir ki bende elimden geldiğimce, Kur’an ı referans alarak, onun rehberliğinde, bizlere din adına anlatılanları karşılaştırıyor, Kur’an ın onayını mutlaka alarak, yine Yaradan ın ayetlerini örnek göstererek, içimizdeki batılı ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Rabbim yanlışım varsa, bana doğruyu göstersin inşallah.

Tüm bu çabalarım, Kur’an gerçeklerinin ortaya çıkması ve din kardeşlerimin Kur’an dan haberdar olması adınadır. Bu çabalarımdan hoşnut olmayan bazı kesimler, yazdığım yazılarımın önünü kesmek beni, yazılarımı yayınladığım sitelerden attırmak adına, büyük çaba gösteriyorlar. ONLARI RABBİME HAVALE EDİYORUM. Bakın beni bir siteden yasaklamalarına ve siteye girişimi engellemelerine, nasıl bir sebep göstermişler. Onu yazalım ve üzerinde birlikte düşünelim.

(Kendi Yanlış Düşüncelerinizi Desteklemek için Kur'an da ki ayetleri bir magazinci gibi cımbızla alarak insanların AKLINI BULANDIRMA ve yalan yanlış dini bilgiler vermekten dolayı hesabınızı kapatıyorum ve açtığınız bütün konuları siliyorum.)

Benim kafa karıştırıcı, insanların akıllarını bulandıran bir insan olduğumu söylüyor. Aslında düşünmemiz gereken en önemli konu bence burası. Kafalar ne zaman karışık olur ve bir insanın aklı nasıl bulandıra biliriz? EĞER BİR İNSAN İNANCINDAN EMİN DEĞİLSE, HER KAFADAN BİR SES ÇIKIYORSA DİN ADINA, O İNSANIN, O TOPLUMUN KAFASI KARIŞIKTIR. Eğer bir Müslüman, imanını en emin merkezden, yani Kur’an dan öğrenmişse, böyle bir insanın asla kafası karışmaz, ona yalan yanlış bir bilgiyi, bunlarda Allah katındandır diye öğretemezsiniz. Telaşları böyle bir toplumun oluşmasını, istemedikleri içindir.

BENİM AMACIM KAFA KARIŞTIRMAK DEĞİL, KARIŞAN KAFALARI DURULTMAK, KUR’AN İLE AYDINLIĞA ÇIKARMAKTIR.

Beni sitelerinden yasaklamalarının nedeni olarak, kendi düşüncelerimi desteklemek için, Kur’an dan ayetleri magazinci gibi cımbızladığımı ve insanların akıllarını bulandırdığımı, yalan yanlış bilgiler verdiğimi de söylüyor. Aslında bunlar çok büyük ve affedilmeyecek ithamlardır. Bunları yapmaktan Rabbime sığınırım.

Önce şunu söylemeliyim ki din ve iman adına, hiç kimsenin kendi düşüncesi olamaz, olmamalıdır. Dinin tek sahibi Allah dır. İmanımızı nasıl yaşayacağımıza, nelere dikkat edeceğimize karar veren makam, yalnız bizleri yaratan Rabbimizdir. Onun içinde, benim din adına kendi düşüncem asla olamaz. Uyarıyı, ikazı yapan, kuralları koyan yalnız Kur’an dır. Onun içinde bizlerin yalnız Kur’an ın ipine sarılmamızı emreder Allah. Yine Kur’an ın sınırlarını asla aşmamamız gerektiği konusunda uyarır. Son noktayı koyar ve derki; SİZLERİ KUR’AN DAN SORUMLU TUTUYORUM. Buna hükmeden Rabbimiz, sizce Kur’an ın dışından, Kur’an da hiç bahsedilmeyen, açıklanmayan herhangi konudan sorumlu tutar mı bizleri? Karar sizlerin.

Ne yazık ki bu gerçeklerin farkına varılmasını istemeyen cahiliye inançlarının takipçileri, din adına yaşanan yanlışları Kur’an ile topluma anlattığım için, sesimi kısmak yazılarımı engellemek istiyorlar. Belki geçici olarak başarılı olabilirler, ama unutmasınlar, Kur’an gerçeklerinin önünü keserek, gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemenin büyük bir sorumluluğu, vebali vardır.

Kur’an ayetlerini magazinci gibi cımbızladığımı söylüyorlar. Hiç kimse ayetleri tek başına alıp, diğer ayetlerle bir bağlantı kurmadan doğru bir sonuca ulaşamaz. Önce onu söylemeliyim. Çünkü Kur’an bizzat kendisini anlatan, açıklayan eşi benzeri olmayan bir nurdur. Yani Allah bir ayetinde verdiği hükmün, diğer ayetinde tersini asla söylemez. Bunu söylemek Kur’an içinde çelişki yaratır.

Benim ayetleri cımbızladığımı söyleyenler, hâlbuki bizzat kendileri, bırakın ayetleri cımbızlamayı, AYETLERDE GEÇEN KELİMELERİ CIMBIZLAYARAK, kendi nefislerince anlamlar vererek, atalarının inançlarını aklamak adına, batıla ve hurafeye kanıt arama çabası içindedirler. TELAŞLARI BU YANLIŞLARININ, DİNE NASIL NİFAK SOKTUKLARININ FARK EDİLMESİ, ORTAYA ÇIKMASI ADINADIR.

Rabbimiz şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin fayda etmediği o günden sakının diye apaçık hükmünü verdiği halde, ayetlerde geçen bazı kelimelere öyle anlamlar veriyorlar ki, sanki yaradan HÂŞÂ sözünden cayıp, şefaat yetkisini bazı kişilere de verdiğini söylemekten çekinmiyorlar. Başörtüsü konusunda Allah hiçbir ayetinde, kadın başını örtmelidir demediği halde, kelimelere kendi nefislerinde anlamlar yükleyerek, kadının başının örtmesinin Allah emri olduğunu söylüyorlar. Yaradan ay halindeki kadının, asla ibadet edemeyeceği, oruç tutamayacağı konusunda bir yasak getirmediği halde, bu zihniyet ayette geçen bir kelimeye, inanılmaz anlamlar yükleyerek, ay halindeki kadınlar ibadet edemez, oruç tutamaz deme yanılgısı içine girebiliyorlar.

Sizlere sormak isterim, Kur’an ayetlerini ben mi cımbızlıyor ve toplumun aklını bulandırıyorum, yoksa beni yasaklayarak, yazılarımı sildirmeye çalışan bu kardeşlerimiz mi acaba, ayetlerde geçen kelimeleri cımbızlayıp, Allah ın Kur’an da asla hüküm vermediği, açıklamadığı konuları, dinin içindeymiş gibi gösterenler mi toplumu aldatıyor, aklını karıştırıyor?

Yanlış dini bilgiler vermekten Yüce Rabbime sığınırım. Din adına bilgi veren, yol gösteren Kur’an dır. ÜMMİ peygamberimizde yolunu Kur’an dan bulmuş ve topluma yalnız Kur’an ile hükmetmiştir. Bu söylediklerim benim düşüncelerim değil, Kur’an ın apaçık ayetleridir. DİN KİŞİSEL FİKİRLERLE YAŞANMAZ. DİN MÜLKÜN SAHİBİNİN SORUMLU TUTULACAĞIMIZI SÖYLEDİĞİ KUR’AN IN ÖĞRETİSİ İLE YAŞANIR. Toplumun aklını bulandıranlar, Kur’an ı yeterli görmeyip, dine batılı sokanlardır.

ONLARIN TELAŞLARINI ÇOK İYİ ANLIYORUM. ARTIK YALANLARI VE İFTİRALARI ORTAYA ÇIKIYOR, TOPLUM BİLİNÇLENMEYE BAŞLADI. Bu güneşi söndüremezsiniz. Beni durdurabilirsiniz, yazılarımı silebilirsiniz ama benim gibi milyonlarca Kur’an sevdalıları yetişiyor. Bu kısa ömrümüzde gelin batılı savunmak yerine, Kur’an gerçekleri ile yüzleşelim. Gerçeklerden asla kaçamazsınız. Vakit varken karanlıktan aydınlığa çıkalım.

Yaradan kimin Allah yolunda, en doğru yürüdüğünü yalnız ben bilirim diyorsa, gelin birbirimizi ötelemeden, dışlamadan dinleyelim. Ben Müslüman ım diyen, bizlerin din kardeşidir, onu uzaklaştırmak yerine yanımıza davet edelim. Bizim gibi düşünmeyebilir, ona saygılı olalım. Çünkü herkes imtihanını kendisi bizzat vermekle yükümlüdür. EĞER TAHAMMÜL EDEMİYORSAK BİRBİRİMİZE, İNANCIMIZDAN DA EMİN DEĞİLİZ DEMEKTİR.

İMANINDAN EMİN OLAN, ASLA FARKLI DÜŞÜNCEYE SAYGISIZLIK YAPMAZ. Eğer saygı duymuyorsa, kendisi gibi iman etmeyenlere sabrı yoksa böyle insanların korktukları bir şeyler var demektir. Yaradan emin olmadığınız bilginin ardına düşmeyin, bunun hesabını sorarım diyorsa, gelin en emin FURKAN ın kulpuna yapışalım. Çünkü peygamberimizde öyle yapmış ve bizlere Kur’an ı emanet bırakmıştır. Peygamberimizin yürüyen Kur’an olduğunu söylüyorsak, Kur’an ın dışına asla çıkmadığını ve ümmetine onun dışından hükmedemeyeceğini bilmelidir. Tekrar hatırlatıyorum, Rabbimiz sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum diye hükmünü verdiyse, sizce peygamberimiz ümmetine, Kur’an ın dışından tek kelime bunlarda dinin emridir der mi? Bu soruyu kendimize sormuyor ve doğru cevabını nefsimize veremiyorsak, bizlerde gerçekleri ortaya çıkarmak adına, görevimizi yapmıyoruz demektir.

Değerli din kardeşlerim. Bizleri Allah ile aldatanlardan kendimizi korumak istiyorsak, Allah ın koruması altındaki Kur’an ın ipine sımsıkı sarılalım ve onun sınırlarını asla aşmayalım. Bunu yapmadığımız ve Kur’an ın öğretisinin tam tersini yapmaya ısrarla devam ettiğimiz sürece, Allah ın asla affetmeyeceğini söylediği, gözleri perdeli ve gönülleri mühürlü kullarından oluruz.

Allah a yemin ederim ki amacım ve çabam Kur’an gerçeklerinin ortaya çıkması ve İslam dinine sokulan hurafe ve batılın içimizden temizlenip, son bulması adınadır.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap


185
Kur'an-ı Kerim / Kur'an Keşfedilmeyi Bekleyen Bir Işıktır.
« : 15 Temmuz 2015, 12:00:16 »



Kur’an keşfedilmeyi bekleyen bir ışıktır, nurdur. Evet, Kur’an tüm zamanlara hitap eden, her çağın ve ilmin ışığın da toplumu aydınlatan, eşi benzeri olmayan bir rehberdir, Allah ın tebliğidir. Bugün biz Müslüman toplumlar olarak İslam ı, yüzlerce yıl önceki toplumların anladıklarını düşündüğümüz şekliyle bugün bizler anlamaya ve yaşamaya çalıştığımız için, Kur’an gerçekleri ile bulaşamıyoruz. Çünkü onların, gerçekten Kur’an ı nasıl anladığını, tam olarak bizler bilmiyoruz. Bizlerin bildiği, doğruluğundan emin olamayacağımız rivayet bilgiler. Bu bilgileri Kur’an ile karşılaştırdığımızda, ne yazık ki bir çoğu hakkında Kur’an dan onay alamıyoruz.

Bizler Kur’an ı anladığımızı zannediyoruz. Ama düşünmeden, ayetlerin özüne inmeden, hatta anlamını bilmeden okuyoruz. Bir başka deyişle, sorgulamadan bizlere öğretilenleri, din diye yaşıyoruz. Hâlbuki Kur’an her çağda, tüm toplumlara çağın gerçekleri ile hitap eden bir rehberdir.

KUR’AN IN EMİRLERİ, AMACA YÖNELİKTİR. Allah bizlerden ne istiyorsa, açıkça söyler Kur’an da. Bizler ayetleri çoğunlukla geleneklerimiz, toplumun anlayışı, değer yargıları ile Allah ın hükümlerini yerine getirmeye, ayetleri anlamaya çalışırız. Allah bizlerden ne istiyor, onu anlamaya çalışarak ayetin özüne ne yazık ki inemiyoruz. Bugün bizler İslam ı, günümüz ilmin ışığında değil, yüzlerce yıl öncesinden günümüze ulaşan rivayet ve sanı bilgiler ışığında yaşamaya ve Kur’an ı anlamaya çalışıyoruz. Onun içinde, Allah ın bizlerden ne istediğini doğru anlayamıyoruz.

Bizlerin yapması gereken, Allah ın uyarısında olduğu gibi, yalnız Kur’an ın ipine sarılarak, onu keşfetmeye çalışmak olmalıdır. Yaradan emin olmadığınız bilginin ardına düşmeyin, bunun hesabını sorarım diyorsa, lütfen bu uyarıyı dikkate alalım. Yoksa çok pişman oluruz. Allah Kur’an sizler için rehberdir der ve sorumlu tutulacağımız tüm bilgilerinde, Kur’an da açıklandığını söyler. Bakın bizlerin nasıl dikkatini çekiyor.

İsra 9: ŞÜPHESİZ Kİ BU KUR'ÂN, İNSANLARI EN DOĞRU VE EN SAĞLAM YOLA İLETİR ve Salih amel işleyen müminlere, büyük bir ecir olduğunu müjdeler. (Elmalı Hamdi meali)

Kur’an bizleri, en doğru ve en sağlam yola iletecekse, onun yanında dini yaşamak adına, başka kaynaklarında olduğunun söylenmesi, bizleri Kur’an dan uzaklaştıracaktır.

Dinde sakın bölünmeyin diyen Rabbimize inat, bölünmekte bereket, zenginlik vardır diyenler, kendilerine öyle bir yol çizmişlerdir ki, Kur’an yüksek bir yere asılıp, her bilginin olmadığı ve de herkesin anlayamayacağı bir kitap ilan edilmiştir. Onun içindir ki Kur’an, adeta ŞİFRELİ ANLAŞILMASI ZOR, SAKLI KİTAP konumuna sokulmuştur.

Kur’an ın üstünü örtenler, onun keşfedilmesini önleyenler, ATALARININ HURAFE VE BATIL İNANÇLARININ DEVAMINI YAŞAMAK İSTEYENLERDİR. Lütfen bu gerçeklerin artık farkına varalım. Bizlere din diye öğretilen birçok konunun, aslında dinden olmadığını, gelin Kur’an ı keşfederek farkına varalım. Bakın Yaradan bizlere Kur’an için ne diyor.

Enbiya 10; Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki SİZİN BÜTÜN ŞEREF VE ŞANINIZ ONDADIR. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? (Diyanet meali)

Allah yemin ederek bizlere çok açık, bakın ne söylüyor. Kur’an öyle bir rehber kitaptır ki, bütün şanınız, tüm ihtiyaçlarınız, dayanacağınız, yardım isteyeceğiniz, kurtuluşumuz yalnız Kur’an dır diyor. Ama bizler Allah ın sözlerine inanmak yerine, batılın, sanı ve rivayetlerin ardına düşerek, ne yazık ki Kur’an ı duymuyoruz bile. Onun içinde, yolumuzu şaşırdık, birbirimize düşman olduk.

DEĞERLİ DİN KARDEŞLERİM. VAKİT BİR SU MİSALİ GEÇİYOR. GELİN İMTİHANIMIZ SONA ERMEDEN, İNANCIMIZI ÖĞRENMEYİ, KEŞFETMEYİ BİRİLERİNE EMANET ETMEKTEN GERİ ALALIM VE BİZZAT KENDİMİZ KUR’AN I KEŞFETMEYE, BUGÜNDEN BAŞLAYARAK ÇABA HARCAYALIM.

Bunu yapmak içinde, Kur’an ı bolca anladığımız dilden, ayetler üzerinde düşünerek okuyalım, onu keşfedelim. Daha sonrada ayetleri Kur’an bütünlüğünde anlamaya çalışalım. Çünkü Kur’an bir bütündür, ayetleri de onun parçaları kollarıdır. Allah bir ayetinde bir hüküm verdiyse, asla bir başka ayetinde, onun tersini söylemez. Önce bunu unutmayalım.

Örneğin, şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin kabul görmediği o günden sakının diyorsa Allah, lütfen başka şefaatçiler aramayalım. Ayetleri, kelimeleri eğip bükerek farklı anlamlar çıkarmayalım. Birileri kelimelere farklı anlamlar verip, bunun tersini kanıtlamaya çalışıyorsa, onlardan uzak duralım. Çünkü onlar batıl inançlarını, nefislerinde harmanlayıp, Allah ın sözlerini değiştirerek, dine fitne sokmaya çalışanlardır, bununda farkında olalım.

Günümüzde inancımıza, öyle yalan yanlış hurafeleri din diye sokmuşlardır ki, bunların farkına varabilmemiz için, önce Kur’an ile buluşmamız gerekir. Allah Kur’an a yakınlık gösterene, onu anlamaya çalışana çok daha yakın olacak ve BİZLERİN GÖNÜL GÖZLERİNİ AÇARAK, dine sokulan hurafe, batıl inançlarımızın, farkına varmamızı sağlayacaktır. Allah çok açık bir hüküm veriyor ve bakın ne diyor.

Zuhruf 44: Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ. (Diyanet meali)

Allah sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim diye hükmünü verdiği halde, bugün birileri yalnız Kur’an ile olmaz diyor da, Kur’an ın hiç bahsetmediği yüzlerce hükmü dine sokmaya çalışıyorlarsa, bizleri Allah ile aldatmaya çalışanlar var demektir. Lütfen bunların tuzaklarına düşmeyelim, aldatıcılara değil Rabbimize kulak verelim.

Dilerim Allah ın en doğru yolunu, Kur’an ı keşfederek, onun ışığıyla aydınlanarak farkında olan, Allah ın halis kulları arasında oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

186
Kur'an-ı Kerim / Kur'an da Geçen HURİLER Ne Anlama Geliyor?
« : 09 Temmuz 2015, 09:09:58 »
Bugünkü yazımda, Kur’an da geçen HURİ sözleriyle kimden bahsediliyor, sizleri bu konuda düşünmeye davet etmek istiyorum. Bizler Kur’an ayetlerini doğru anlamak için, Kur’an dan yardım almak yerine, rivayet ve sanı bilgiler ışığında ayetleri anlamaya çalıştığımız için, ayetleri yanlış anlıyoruz. Konuyla ilgili bir örnek vermek istiyorum.

Nebe 31–32–33–34: Şüphesiz ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKINANLARA bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, GÖĞÜSLERİ ÇIKMIŞ GENÇ KIZLAR ve dolu dolu kadehler vardır. (Diyanet yeni meali)

Bu ayeti bu haliyle, iman eden bir kadın mümin okuduğunda, acaba nasıl bir soru gelir aklına? İman eden erkeklere böyle genç Bayan HURİLER verilecekte cennette, biz kadınlara ne verilecek? İşte ayetleri doğru olmayan bilgiler ışığında anlamaya çalışırsak, böyle yanlış düşüncelere kapılır insanlar. CENNET YALNIZ ERKEKLERİN ÖDÜLLENDİRİLECEĞİ BİR YER DEĞİLDİR. KADIN, ERKEK TÜM İMAN EDENLERİN EŞİT ŞARTLARDA ÖDÜLLENDİRİLECEĞİ, HUZUR İÇİNDE YAŞAYACAĞI, ALLAH IN BİZLER İÇİN HAZIRLADIĞI ÇOK ÖZEL BİR MEKÂNDIR. Sizlere daha önce yayınlanan, yine Diyanetin eski mealinden, aynı ayetin tercümesini örnek vermek istiyorum.

Nebe 31–32–33–34: DOĞRUSU, ALLAH'A KARŞI GELMEKTEN SAKINANLARA kurtuluş, bahçeler, bağlar, YAŞITLAR ve dolu kadehler vardır. (Diyanet İşleri eski meali)

Diyanet İşleri başkanlığının eski Kur’an mealinde aynı ayette, Allah a karşı gelmekten sakınan kulları için vereceği ödül cennetinde, asla KADIN YA DA ERKEK BİR CİNSTEN BAHSEDİLMEMİŞ. Yalnız YAŞIT EŞLERDEN BAHSETTİĞİ HALDE, bizler yalnız erkeklere has verilecek güzel genç kızlardan bahsedildiğinin yakıştırmasını ayete yapmamız, bizlerin ne derece Kur’an ı anlamaya çalıştığımızın açık örneğidir. İlginç olanı, Diyanetin daha sonra bu ayeti tercüme ederken, neden değiştirme gereği duyduğudur. Bu örnekten de anlıyoruz ki, Diyanet her geçen gün, batıl düşüncelerin etkisinde ayetleri topluma anlatıyor olmasıdır. BUDA TOPLUMUMUZ İÇİN BÜYÜK BİR TEHLİKEDİR. Aynı ayete, başka farklı iki mealden de örnek verelim.

Nebe 31–32–33–34: Allah'a saygı duyanlar için umdukları yer, muhteşem bahçeler ve bağlar, müthiş UYUMLU HARİKA EŞLER ve dolup taşan kadehler vardır. (Bayraktar Bayraklı meali)

Nebe 31–32–33–34 :  [Ama,] Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyanlar için büyük bir tatmin vardır, muhteşem bahçeler ve bağlar, MÜTHİŞ UYUMLU HARİKA EŞLER ve dolup taşan [mutluluk] kadehleri. ( Muhammed Esed meali)

Muhammed Esed bu ayette geçen, müthiş uyumlu eşler çevirisinde kelimenin, birçok anlamı olduğunu söylemiş ve anlamlarının,( ke‘abe fiili  ) çarpıcı olma”, “göz alıcı olma”, “üstünlük” yahut “ihtişam” olduğunu yazmış. Bu kelimenin bir insan için kullanıldığında, “o, [başka bir kişiyi] gözalıcı/çarpıcı veya muhteşem veya harika yaptı” anlamına geldiğini de belirtmiş. Hem ke‘abe fiilinin, hem de ke‘b isminin bu mecazî(değişmeceli) anlamına bağlı olarak kâ‘ib isim-fiili, HALK DİLİNDE “GÖĞÜSLERİ GÖZALICI HALE GELEN veya TOMURCUKLANAN KIZ” anlamında kullandığını da belirtmiş. Ayeti tercüme edenler, ne yazık ki kelimenin asıl anlamı yerine, bazı hurafe hadislerin etkisiyle, halk dilindeki kullanılan mecazi(değişmeceli) anlamını seçerek tercüme etmeleri, Kur’an ın birçok ayetiyle çelişmiş ve ayetin yanlış anlaşılmasına neden olmuştur.

Hatırlarsanız Kur’an, KADIN VE ERKEĞİ NUR suresi 30 ve 31. ayetlerinde, bakışlarımız konusunda uyarmış ve dikkatimizi çekmiştir. Bu örneklerden de yola çıkarak, burada HURİ kelimesiyle kast edilen, tertemiz bakışlı, sadık iyi niyetli uyumlu EŞLER, yardımcı arkadaşlar kast edilmiş olması, büyük ihtimaldir.

Bizler bahsedilen hurileri, bana göre yanlış algılıyoruz. Çünkü bu konu, bizlere emin olmadığımız Allah ın hiç bahsetmediği, bilgiler ışığında anlatıldı da ondan. Bu dünyada yaşadığımız kadın ve erkek ilişkisini, nefsi arzularımızı, bizler cennette de yaşayacağımız algısıyla bakıyoruz bu konuya. Sizce cennette, bu dünyada yaşadığımız cinsellik, dizginlemeye çalıştığımız nefsimizdeki şehevi duygular, evlat edinme arzuları, cennette de olacak mı dersiniz? Ben hiç sanmıyorum, çünkü bu konuda Kur’an da hiçbir bilgi yok, ama bizler varmış gibi düşünüyoruz. Doğrusu bu konuda, daha fazla yorum yapmaktan korkarım.

Nahl 97: ERKEK VEYA KADIN, kim mü’min olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.( Diyanet meali)

Kur’an asla kadın, erkek ayrımı yapmadan, yaptıklarımızın yani imtihanımızın karşılığını alacağımızdan bahseder. Bu durumda nasıl olurda cennette, yalnız erkeklere uyumlu hoş/güzel bakışlı bayan eşlerin, arkadaşların, yardımcıların verileceğini söyleriz. Kur’an Allah a karşı gelmekten sakınanlar için, HURİLERLE kadın erkek ayrımı yapmadan, eşleştirileceği anlatılır. Bu eşleşme nasıl olur, onun detayını Allah bilir. Allah Kur’an da açıklamadığı halde, meleklere dişi yakıştırması yapılmıştır. Allah bu konuda bizleri uyarıp, nereden biliyorsunuz dişi olduğunu, yaradılışına şahit mi oldunuz diyerek bizleri uyarmıştır. Ne yazık ki HURİ konusunda da, bizler aynı yanlışı yapıyoruz. HURİ konusunun geçtiği, diğer ayetlerden örnek verelim şimdide, farklı meallerden.

Duhan 54: Aynı şekilde onlara çok güzel eşler veririz. ( Bayraktar Bayraklı meali)

Duhan 54: İşte böyle. Bunun yanı sıra biz onları, iri gözlü hurilerle evlendiririz. ( Diyanet Vakfı meali)

Tur 20: Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanırlar. Ayrıca biz onları ceylan gözlü hûrilerle evlendirdik. (Elmalı Hamdi meali)

Tur 20:  Art arda dizilmiş koltuklar üzerinde yaslanmış olarak." Ve biz onları parlak, iri gözlü hurilerle EŞLEŞTİRMİŞİZDİR. (Yaşar Nuri meali)

Tur 20:  Sıra sıra dizilmiş [mutluluk] sedirlerine uzanarak!”  [denilecek.] Ve [cennette] saf ve temiz, güzel gözlü eşler ile onları evlendireceğiz. (Muhammet Esed meali)

Bu ayetlerin bir öncesinde bahsedilenlere baktığımızda, kadın ya da erkek ayrımı yapmadan, ALLAH A KARŞI SORUMLULUKLARININ BİLİNCİNDE OLAN TÜM İMAN EDENLERE, HURİ yani uyumlu eşlerin, arkadaşların, yardımcıların cennette verileceği anlatılıyor.

Allah bu konularda, çok fazla detay vermemiştir. Anlatılan cennet ile mükâfatlandırılan kadın ya da erkeğin, CENNETTE MEMNUN OLACAĞI EŞLERLE, YARDIMCILARLA BİRLİKTE OLACAĞIDIR. Yine cennette, dünyada birlikte evlenip yaşadığımız ve birbirimizden hoşnut olduğumuz, hatta beraberliğimize doyamadan veda ettiğimiz, eşlerimizle birlikte olacağımızı düşünmek, hepimizin arzusudur. Ama eşlerimizle, bu dünyada yaşadığımız cinselliğin olacağını düşünmemiz, bana göre büyük yanlış olur. Çünkü bu konuda da Kur’an da, hiçbir detay verilmemiştir. Evli olmayan ya da eşlerinden hoşnut olmamış, ya da bir kısım eşlerinin cennete giremediğini de düşündüğümüzde, HİÇ KİMSENİN EŞSİZ, ARKADAŞSIZ BIRAKILMAYACAĞI, YALNIZ KALMAYACAĞI müjdesi olarak da, bu ayetleri anlayabiliriz.

Cennet konusunda ki detayları, yalnız Allah bilir. Bizlere düşen Allah ın verdiği bilgileri doğru anlamaya çalışmak, bilgi vermedikleri konularda da, yalan yanlış sözlere inanmamak olmalıdır. Günümüzde bugün, cennet ve HURİLER konusunda, Allah ın asla bahsetmediği öyle şeyler anlatılmaktadır ki, bunlara inanmak ve kabul etmek, bizleri HARAMA götürür.

Allah Kur’an da, hakkında bilgi vermediğim, delil indirmediğim, açıklamadığım konularda konuşmamızı yasaklamış ve konuşmamızı haram kılmıştır. Lütfen Allah ın ikaz ve uyarılarına özen gösterelim ve Kur’an ın açıklamadığı konularda, anlatılan yanlış bilgilere inanmayalım. Böyle yaparak güzelim İslam dinini, hurafelerden uzak tutup, Kur’an ın yanlış anlaşılmasına da engel olmuş oluruz.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

187
Kur'an-ı Kerim / Teravih Namazı Ve Peygamberimiz......
« : 26 Haziran 2015, 10:13:35 »

Ramazan geldiğinde çok konuşulan bir konuda, teravih namazının İslam dininde olup olmadığı konusudur. Allah kendisine kulluk görevimizi yapmak ve ona saygımızı, bağlılığımızı bildirmek, ondan yardım istemek adına kıldığımız namazın, zorunlu olan vakitlerini Kur’an da açıkça bizlere bildirmiş ve SİZLERİ KUR’AN DAN SORUMLU TUTUYORUM diyerek, Kur’an ın sınırlarını aşmayın diye de uyarmıştır.

Elbette Kur’an ın emrettiği vakitler dışında da, Allah dan istekte bulunacağımız, ona şükranlarımızı ileteceğimiz  Allah a açılan namaz kapısını, her zaman açıp, yaradan a ulaşabiliriz. Bunun sınırını kimse koyamaz. Gelelim Ramazan ayında kılınan ve neredeyse Ramazan ın olmazsa olmaz ibadeti olarak gösterilen Teravih namazına.

Kur’an namazı kılarken bizlerin, huşu içinde olmamız örneğini verir. Eğer bugün toplum içinde 20 rekât kılınan teravih namazı kılarken dikkatimizi kaybedip, huşu içinde olamıyorsak, üzerinde dikkatle düşünmemiz gerekir.  Toplum arasında Ramazan ayında çok konuşulur, bilmem şu camide iman teravih namazını hızlı kıldırıyormuş, oraya gidelim diyenleri duyarız. Bu şartlarda, insanları bu türlü düşüncelere sevk ettiren namaz, Allah ın emrettiği namaz olmanın şartlarından çok uzaktır. Peygamberimiz huşudan uzaklaşa bilinecek, çok uzun olan bir namazı ne kılmıştır, nede kıldırmıştır. Peygamberimizin kendi evinde, Ramazan ya da diğer gecelerde 11 rekâtı aşan bir namaz kılmadığı, yine rivayetler arasında geçer.

Allah fecir vaktinde, yani sabah namazında kılınacak namazın, okunacak Kur’an ın şahitli olduğunu söyler ve bu vaktin öneminden bahseder. Öyle olduğu halde bu vakitte, 2 rekât farz sabah namazı kılınır, Kur’an okunur. Ama Allah ın Kur’an da hiç bahsetmediği, Ramazanda kılınan teravih namazını, yirmi rekât kılmakta sakınca görmeyiz. Teravih namazına, kadınlarımızı da davet ettiğimiz ve uygulamada onlara her camide yer ayırdığımız halde, Allah ın çok önemsediği sosyalleşmenin gereği olan toplu ibadet, CUMA namazına aynı hassasiyeti göstermeyiz ve Cuma namazı için, Allah böyle bir hüküm vermediği halde, kadınlara farz değildir deriz. Sizce düşündürücü değil mi?

Her konuda bizlere bilgi veren Kur’an, Ramazan gecelerinde topluca kılınacak, ayrıca farklı bir namazdan yani teravih namazından asla bahsetmez. Zaten sorunda buradan kaynaklanıyor. Bizler ibadetlerimizi ve inancımızı yaşarken, Kur’an a göre değil, emin olamayacağımız RİVAYET VE SANI BİLGİLER IŞIĞINDA YAŞIYORUZ. Hâlbuki Allah bu konuda bizleri uyarmış ve emin olmadığımız bilgilerin ardına sakın düşmeyin, bunun hesabını mutlaka sorarım demiştir. Şimdide gelelim bu konunun, rivayet boyutuna.  Önce rivayet edilen hadis üzerinde düşünelim.

(Teravih namazını başlangıçta cemaate bizzat kıldıran Hz. Peygamber ümmetinin YÜKÜNÜ ARTTIRABİLECEĞİ DÜŞÜNCESİYLE BU UYGULAMADAN VAZGEÇMİŞTİR. Onun bu namazı iki veya üç gün mescidde kıldırdığı, cemaatin gittikçe çoğaldığını görünce mescide çıkmadığı ve bunu ALLAH'IN FARZ KILABİLECEĞİ ENDİŞESİYLE YAPTIĞINI SÖYLEDİĞİ RİVAYET EDİLİR. (Buhârî, Teheccüd 5; Müslim, Salâtü'l-müsâfirin 177–178)

Sizce peygamberimiz bu düşüncede olup, bu sözleri söylemiş olabilir mi? Bunu düşünmek peygamberimizi zerre kadar anlamamak, tanımamak demektir. Bu sözlerin aslında ne anlama gediğini, hiç düşündünüz mü? PEYGAMBERİMİZ ÜMMETİNE FAZLADAN BİR YÜK GELMEMESİ İÇİN İTİNAYLA DÜŞÜNÜYOR, ONLARI KOLLUYOR AMA HÂŞÂ RABBİMİZ YARATTIĞI KULLARI İÇİN, BUNU HESAP EDEMEYEBİLECEĞİ ANLAMINA GELECEK SÖZLER SÖYLENEBİLİYOR. Bu nasıl bir düşünce ve mantık böyle? Bunları yazarken bile utanıyorum. Bu sözleri peygamberimize nispet etmekten, Rabbime sığınırım. Düşündürücü olan madem peygamberimiz, bu namazı kılmaları ümmetine yük getirecek diye düşünmüş, bugün İslam toplumuna neden kıldırılıyor?

Allah ben sizlere, kaldıramayacağınız bir yük asla yüklemem diyorsa, bu sözleri ve düşünceyi peygamberimize nispet etmek, Allah ın elçisine yapılabilecek, en büyük saygısızlıktır. Bu düşünceye ve söylenenlere de inanmak, bu saygısızlığa iştirak etmektir hatırlatırım. Yine çok ilginçtir, peygamberimizin zamanında asla topluca kılınmayan Teravih namazının, bakın ne zaman ve ne maksatla kılınmaya başlandığı rivayet ediliyor.

(Teravihin tek başına kılınmasına Hz. Ebû Bekir döneminde devam edilmiştir. Bu uygulamanın camide meydana getirdiği dağınıklığı, ARTIK FARZ KILINMA İHTİMALİ BULUNMADIĞINI ve Resûl-i Ekrem'in konuyla ilgili sözünden çıkan anlamı dikkate alan Hz. Ömer 14 (635) yılında Übey b. Kâ'b'dan cemaate teravih namazı kıldırmasını istemiş ve bu uygulama günümüze kadar sürmüştür. )

Düşünebiliyor musunuz, peygamberimizin döneminde topluca kılınmayan bu namaza, bugün Ramazan ın olmazsa olmazı haline, doğruluğundan emin olamayacağımız bu bilgiler kanıt gösterilmiştir. Bu rivayetler üzerinde biraz düşünen, gerçekleri anlayacaktır. Ne yazık ki bizler İslam ı Kur’an a göre değil de, rivayetlere göre yaşamaya devam ettiğimiz sürece, ALLAH IN YEMİN OLSUN Kİ BU KİTABI SİZLER İÇİN KOLAYLAŞTIRDIM HÜKMÜNÜ, ELLERİMİZLE ZORLAŞTIRMAYA DEVAM EDECEĞİZ.

Peygamberimizin Ramazanda ve diğer günlerde, fazladan nafile namaz kıldığı birçok kaynaktan rivayet edilir, bizlerde bunu örnek almalıyız. Ayrıca evin ibadete ayrılmış bir bölümünde, Ramazanda itikâfta bulunduğunu da biliyoruz. Peygamberimiz Ramazan ayında, camide fazladan namaz kılmamış, evinde kılmış ayrıca yatıp dinlendikten sonrada kalkarak namaz kılmıştır. Allah ın elçisine,  bu konudaki emrini de, Kur’an dan biliyoruz. Bakın Allah elçisine has bu ayeti nasıl tebliğ ediyor.

İsra 79: Gecenin bir kısmında uyanarak, SANA MAHSUS BİR NAFİLE OLMAK ÜZERE NAMAZ KIL. (Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin. (Diyanet vakfı meali)

Allah yalnız elçisine mahsus olmak üzere bu emri, gecenin bir vaktinde kalkarak Kur’an okumasını, ibadet etmesini istemiştir. RABBİMİZ İSTESEYDİ BUNU TÜM KULLARINA DA EMREDERDİ?  Elbette bu namazı, bizlerden de kıla bilene ne mutlu.

Ramazan ayı Kur’an ayıdır. İbadetlerimizin adeta üst noktaya ulaştığı, oruç ile de sapasağlam pekiştiği bir aydır. BU AYDA FAZLADAN NAFİLE KILACAĞIMIZ NAMAZLAR İLE RABBİMİZE ÇOK DAHA YAKIN OLACAĞIMIZ KUŞKUSUZDUR. 

Dilerim ibadetlerimizi ve inancımızı rivayet ve sanı bilgiler ışığında değil, Kur’an ın ışığında yaşayan, Allah ın halis kıllarından oluruz. Allah ın kolaylaştırdığı güzelim İslam ı, lütfen ellerimizle zorlaştırmayalım, zorlaştıranlara da inanmayalım.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

188
Kur'an-ı Kerim / Ramazan Ayının Bereketi Üzerinize Olsun.
« : 18 Haziran 2015, 14:00:57 »
Bolluk ve bereket Kur an ayı, hepimize sağlık ve huzur getirmesi dileklerimle sözlerime başlamak istiyorum. Kur an bu ayda indirilmeye başlanmıştır, onun içinde bizler bu ayda Kur an ı, anladığımız dilden bolca okuyarak, Allah ın uyarı, ikaz ve önerilerini mutlaka anlamaya çalışmalıyız. Birilerinin din adına, tuzağına düşmek, Allah ile aldatılmak istemiyorsak, Kur an ile direk irtibatı, aramıza kimseyi sokmadan mutlaka önce kurmalıyız.

Allah orucu Kur an da, bizden önceki toplumlara da emrettiğini söyler ve orucun BİZLERİN KORUNMASI ADINA emredildiği açıklamasını yapar. Her konuda olduğu gibi, oruç konusunda da gereken detayları Kur an verir. Ama bizlere Kur an ın din adına yeterli olmadığı öğretildiği içindir ki, emin olamayacağımız onca bilgiler ışığında inançlarımızı yaşamaktan çekinmeyiz. Ramazan ve O ayda tuttuğumuz oruç konusunda da, ne yazık ki Kur an ı referans almadığımız için, yaptığımız çok büyük yanlışları göremiyoruz.

Kur an oruç konusunda gereken bilgiyi verir ve ne zaman oruca başlamamız gerektiği konusuna herkesin anlayacağı, çok açık ve basit bir örnek vererek, Bakara 187. ayetinde derki;

(TAN YERİNİN BEYAZ İPLİĞİ, SİYAH İPLİĞİNDEN SİZCE SEÇİLİNCEYE KADAR YİYİN İÇİN; SONRA DA ORUCU GECE OLUNCAYA DEĞİN TAMAMLAYIN.)

Bu sözlerden şunu anlıyoruz. Kur an tıpkı sabah namazını tarif ettiği gibi, fecir vaktinde yani gecenin karanlığı sona erdiği, günün aydınlığının yavaş yavaş başladığı o vakitten bahsediyor. Verdiği örnekle de tarifini netleştiriyor ve beyaz iplikle, siyah iplik fark edilmeye başlandığı zaman, yemeyi içmeyi kesin, akşam oluncaya kadar yemeyin, içmeyin açıklaması yapılıyor. Kur an ı rehber alan için her şey çok açık. Kur an ı yeterli görmeyip, emin olamayacağımız bilgilerle İslam ı yaşarsak, dini ellerimizle zorlaştırmış ve Allah ın yolundan uzaklaşmış oluruz.

Sizlere sormak isterim. Bizler oruca günümüzde, Allah ın Kur an da bahsettiği zamanda mı başlıyoruz? Ne yazık ki hayır. Atatürk ün, gerçek İslam ile toplumun buluşmasını sağlamak adına Kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı, ne yazık ki amacından saptığı için, toplumu birçok konuda olduğu gibi, oruç konusunda da yanlış yönlendirmekte ve Kur an ın emrettiği zamanda toplumu oruca başlatmak yerine, çok daha önceleri oruca başlatmaktadır.

Ramazandan iki gün önce, sabah ezanı bizim bölgemizde yaklaşık 04.35 de okunurken, Ramazan ın ilk günü sabah ezanı bir den bire geri alındı ve 03.37 de okundu. Hiç kimse yıllardır yapılan bu yanlışı, Diyanete sormuyor ve sorgulamıyor bile. İşte bizleri din adına böyle yönetiyorlar, sorgusuzca bizlerde itaat ediyoruz. Böyle olunca da yaptıklarımızın değerlendirmesini yapamıyoruz. Çünkü Kur an ile gereken bağımızı kuramadık da ondan. Kur an ile aramıza yanlış bilgilerle, yüksek duvarlar ördük, ama bunun farkında bile değiliz.

Ramazandan önce bile sabah ezanının okunduğu vakit, sabah namazının kılınacağı fecir vakti zamanı olmadığı halde, Ramazanda daha da erken sabah ezanını okuyarak, hem sabah namazını yanlış zamanda kıldırıp, hem de orucun başlama vaktine, en az bir saatten fazla zaman olmasına rağmen, toplumu erken oruca başlatmaktadırlar. Bunun hesabını nasıl Allah a verirler, onu bilemiyorum.

Normal günlerde, sabah namazını camiye kılmaya gidenler bilir, ezan erken okunduğu için, sabah namazının farzı hemen kılınmaz. Sünneti kılınır ve Kur an okunur. Daha sonra karanlık geçip, fecir vakti yaklaşınca, yani gün karanlıktan aydınlığa dönmeye başlayınca sabah namazının farzı kılınır. Oruca başlama zamanımız içinde Kur an aynı tarifi yapar, günün yavaş yavaş aydınlanması, yani beyaz iplikle siyak ipliğin fark edilmeye başlanması örneğini verir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, ne yazık ki Kur an ın bunca açık ayetlerinin üstünü örterek, görmezden gelerek, kendi nefislerinde toplumu din adına yanlış yönlendirmektedirler. Din Kur an ın emirlerine göre yaşanır, lütfen bu gerçeği göz ardı etmeyelim. Allah ın kolaylaştırdığı dini ellerimizle, nefislerimizde zorlaştırmayalım.

ALLAH NASİP EDERDE ORUÇLARIMIZI TUTARKEN, GECENİN ZİFİRİ KARANLIĞINDA OKUNAN EZANIN, ORUCUMUZA BAŞLAMA VAKTİ OLMADIĞINI BİLELİM VE TELAŞ ETMEYELİM. Oruca başlama vaktimiz Kur an da apaçık belirtilmiştir. O vakte kadar yiyelim içelim ve vakti geldiğinde namazımızı kılıp, orucumuza başlayalım.

Dilerim Ramazan ayı ülkemize sağlık, mutluluk ve huzur getirsin. Toplum olarak ağız tadımızla bir Ramazan ayını geçirmeyi, Rabbimiz bizlere nasip etsin inşallah.


Haluk GÜMÜŞTABAK
Saygılarımla
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

189


Bu yazımda sizleri, düşünmeye davet etmek istediğim konu, reenkarnasyon (ruh göçü) yani başka bir bedende, tekrar dünyaya gelme konusu olacaktır. Bu konuda tıpkı ruh, kader konusu gibi, ana başlıkları Kur’an da verilmiş ama detaya girilmemiş konulardandır. Onun içinde Kur’an merkezli, ayetler üzerinde düşünmediğimiz takdirde, doğru bir sonuca ulaşmamız çok zor olacaktır.

Kur’an da birçok ayette, öldükten ve hesabın görüleceği o çetin gün gelip çattıktan sonra, geri dönüp yaptıkları yanlışları düzeltme imkânının olamayacağını, onun içinde gönderilen kitaba, uyarılara bu günden uymamız gerektiği, birçok ayette anlatılır.

Secde 12:Ey Muhammed! Günahkârların, Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Ey Rabbimiz! Gördük ve dinledik, ŞİMDİ BİZİ GERİ ÇEVİR DE SALİH BİR AMEL İŞLEYELİM, çünkü biz artık kesin bir şekilde inanıyoruz." derlerken bir görsen! (Elmalı Hamdi meali)

Buna benzer birçok ayet vardır ki, her şey ortaya döküldüğünde, yani mahşer günü, hesabın görüleceği o çetin gün, asla geri dönerek yaptıklarımızı telafi etme şansımızın olmayacağını anlıyoruz. Allah hepimizi bu dünyaya imtihan için gönderdiğini söyler.

EĞER BİZLER BU DÜNYADA, İMTİHANIMIZI VEREBİLECEĞİMİZ ZAMAN KADAR KALDIYSAK, TEKRAR GERİ DÖNÜŞ HAKKIMIZIN OLABİLECEĞİNİ DÜŞÜNMEMİZ, ÇOK ADALETSİZ OLURDU. Şöyle düşünün lütfen, Üniversite imtihanına gerekli zaman verildiği halde çalışmıyorsunuz ve imtihana giriyorsunuz, imtihan bitiminde pişman olup, tekrar bana zaman tanıyın dersime çalışayım, tekrar imtihana gireyim diyorsunuz demekle aynıdır. Her şey zamanında ve eşit koşullarda yapıldığında değer kazanır, bunu unutmamalıyız.

BU DÜŞÜNCEDEN YOLA ÇIKARAK, İMTİHANINI VEREBİLECEK, TAMAMLAYABİLECEK GEREKLİ BİR ZAMANI, BU DÜNYADA BULAMAYANLAR İÇİN DURUM NASILDIR? Acaba Allah herkese, gerçekleri görebileceği, imtihanını verebileceği, bir zamanı veriyor mu bu dünyada? Gelin bu konuya cevap arayalım Kur’an dan.

Fatır 37: Onlar, orada şöyle feryat ederler: "Ey Rabbimiz! Bizleri çıkar, yapa geldiklerimizden başka salih bir amel yapalım." (Onlara): "SİZE DÜŞÜNECEK OLANIN DÜŞÜNECEĞİ KADAR BİR ÖMÜR VERMEDİK Mİ? Hem size uyarıcı da gelmişti. O halde azabı tadın. Çünkü zalimleri kurtaracak yoktur." (denir). (Elmalı Hamdi meali)

Bakın ayet çok açık, bir bilgi veriyor bizlere ve diyor ki, SİZLERE İMTİHAN OLABİLECEĞİNİZ ZAMANI MUTLAKA VERİYORUZ. Bu satırları okuduğunuzda, hemen bir soru geldi aklınıza eminim. Küçük yaşta, genç yaşta erken ölenlerin durumu ne olacak? Şöyle diyebilir miyiz? Onlar imtihanları için gereken zaman bulamadıkları için, direk cennete gidecek?

Bu sözleri söylememizin, mümkün olamayacağı açıktır. Bunu düşünmek, imtihan olmanın kurallarına ters düştüğü gibi, adaletlide olmaz. Peki, bu durumda onların durumu ne olacak? Bu sorumuza Fatır suresi 37. ayet cevap veriyor. Ayette Allah ın açıkça söylediklerini hatırlayarak, BU DURUMDA OLANLARI RABBİMİZ, MUTLAKA GERİ DÖNDÜREREK, İMTİHANLARI İÇİN GEREKEN VAKTİ, ZAMANI TANIYACAKLARINA İNANMAMIZ ÇOK DAHA MANTIKLI OLUR. Allah bu konularda da örneklerini, Kur’an da veriyor ve gerektiğinde bizleri tekrar dünyaya getirebileceğini, bakın nasıl anlatıyor.

Vakıa 60,61: Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve SİZİ BİLEMEYECEĞİNİZ BİR ŞEKİLDE YENİDEN YARATMAK ÜZERE ARANIZDA ÖLÜMÜ BİZ TAKDİR ETTİK. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.(Diyanet meali)

Bakara 28: Siz cansız (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getiren) Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz? SONRA SİZLERİ ÖLDÜRECEK, SONRA YİNE DİRİLTECEKTİR. EN SONUNDA O’NA DÖNDÜRÜLECEKSİNİZ. (Diyanet meali)

Enam 133: Rabbin her bakımdan sınırsız zengindir, rahmet sahibidir. SİZİ BAŞKA BİR KAVMİN SOYUNDAN GETİRDİĞİ GİBİ, dilerse sizi giderir (yok eder) ve sizden sonra da yerinize dilediğini getirir. (Diyanet meali)

Rum 11: Allah yaratmayı ilkin yapar, SONRA DA ÇEVİRİR ONU YENİDEN YAPAR; SONRA HEP DÖNDÜRÜLÜP O'NA GÖTÜRÜLECEKSİNİZ.(Elmalı Hamdi meali)

Bu ayetlere benzer birçok ayet vardır ve biz istediğimizi tekrar yaratırız, tekrar dünyaya getirme gücüne sahibiz der. Ayetlerden şunu anlıyoruz. Allah istediğini öldürüp, tekrar yaratarak, bir başka bedende, toplumda dünyaya getirebilir. Dikkat ederseniz birden fazla ölüm ve yaradılıştan bahsederek, EN SONUNDA ALLAH A DÖNDÜRÜLECEĞİMİZ, ÖZELLİKLE VURGULANIYOR.

Tekrar dünyaya gelmenin, mümkün olmadığını savunanların verdikleri, örnek ayetlere bakalım şimdi de.

Duhan 56: Onlar orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur. (Elmalı Hamdi meali)

Dikkat ederseniz bu ayette, hesap görülmüş tüm gerçekler ortaya dökülmüş ve gerçek iman edenlerin saflarında yer alan, Allah ın vaat ettiği cennetine gidenlerden bahsediliyor. Burada bahsedilen, daha önce yaşadığı ölümü, burada artık yaşamayacakları, YANİ CENNETTE ÖLÜMSÜZLÜĞE ULAŞTIKLARI ANLATILIYOR.

Müminun 99–100:  Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: "RABBİM! DER, BENİ GERİ GÖNDER;" "Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım." HAYIR! ONUN SÖYLEDİĞİ BU SÖZ (BOŞ) LAFTAN İBARETTİR. ONLARIN GERİSİNDE İSE, YENİDEN DİRİLECEKLERİ GÜNE KADAR (SÜREN) BİR BERZAH VARDIR. (Diyanet vakfı meali)

Dikkat ederseniz yukarıdaki ayette, Allah ın emirlerini görmezden gelerek yaşamış, hayatını boşa geçirmiş, ölüm gelip çattığında pişman olarak, tekrar yaşamak isteyenlerin örneğinden bahsediliyor. Allah da bu isteklerin asla kabul edilemeyeceği, onlara tekrar şans tanınmayacağı söylendikten sonra, bu insanların tekrar dirilene kadar, aralarında berzah yani bir ENGEL olacaktır diyor. Yani geri dönemeyeceklerin, VERİLEN ZAMANINI GEREKTİĞİ GİBİ, DEĞERLENDİREMEYENLER OLDUĞU ANLAŞILIYOR.

İmtihan için bu dünyada, gerekli zamanı bulamayıp erken ölenler, geri dönüşlerinde hiçbir şeyin farkında olamıyorlar. Buda imtihan olmanın bir gerçeğidir. Dikkat ederseniz bu ayette, imtihan için gereken zamanı bulan, ama vaktini boşa harcayanlardan bahsederek, onların geri dönmelerini engelleyecek, aralarında berzah yani engel vardır diyor. DEMEK Kİ BU ENGEL HERKES İÇİN YOK.

Buradan da şunu, daha açık anlıyoruz. ALLAH KULUNA GEREKTİĞİ ÖLÇÜDE BİR ZAMAN VERDİYSE BU HAYATTA, ONUN İÇİN GERİ DÖNÜŞ SÖZ KONUSU DEĞİLDİR. Ama imtihanını tamamlayamadan erken öldüyse, Rabbimiz ona mutlaka bir hak daha vereceğini, ayetlerden ben anlıyorum, hatam varsa Rabbim affetsin.

Bu konuyu hiçbir etki altında kalmadan, çok basit bir mantık yürüterek anlamak istiyorsak, lütfen şunu unutmayınız. Allah, bizlerin hesap edemeyeceği kadar adaletlidir, şefkatlidir. Yaradan kullarına eşit zaman vermeden, aynı koşulları sağlamadan, asla imtihan etmez. Bu dünyada imtihanı için, gerekli zamanı bulamayanları Allah, tekrar bir şans daha verip, dünyaya getirecek ve onları da, aynı şartlarda imtihan edecektir. Ben Kur’an dan aldığım bilgiler ışığında, buna inanıyorum.

Ülkemizde ve dünyada bu konu ile ilgili, birçok haberler duymuşsunuzdur. Daha önce yaşadığını ve tekrar dünyaya geldiğini en ince detayına kadar, örnekler vererek anlatırlar. Ama hatırladıkları, bu dünya ile ilgili sınırlı bilgilerdir bunu unutmayalım.

Hatta aileleri ile buluşur, kendi aralarında daha önce yaşadıklarını, ayrıntılarıyla bir birlerine anlatırlar. Bu gerçekleri apaçık gördüğümüz halde, hala bizlerin inancında yoktur dersek, gerçeklere gözlerimizi yummuş, batılın ve yanlış bilgilerin esiri olmuşuz demektir. Allah çok olmasa da bazı kişilerin, tekrar dünyaya gelmesini hatırlamalarına izin veriyor. Bunun bizlere anlatmaya çalıştığı, çok önemli dersler olduğuna inanıyorum. HAYATIMIZDA YAŞANAN CANLI BİR ÖRNEK VARSA, O KUR’AN IN GERÇEKLERİDİR. Lütfen bunu göz ardı etmeyelim, anlamaya çalışalım.

Ben Kur’an bütünlüğünde düşündüğümde, bunları anladım. Yazdıklarım benim imtihanımdır, yalnız beni bağlar. Sizlere düşen aynı hassasiyetle, yalnız Kur’an ı rehber edinerek, konuyu anlamaya çalışmak olmalıdır.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

190


Allah gerektiği her dönemde, uyarıcı elçiler ve kitaplar göndermiş, toplumun huzurlu ve mutlu yaşaması için, gereken ikaz ve uyarıları yapmıştır. Ne yazık ki yaptığı uyarılar, çok fazla uzun sürmemiştir. Yaradan en son uyarısını da Kur’an ile yaparak, bir daha ne elçi nede uyarıcı kitap göndermeyeceğini, onun içinde Kur’an ı koruması altına aldığını, açıkça bizlere bildirmiştir.
 
Daha önceki Ehli kitabın yanlışlarına, biz Müslümanlarda düşerek, peygamberimizin ölümünden çok uzun zaman geçmeden, ne yazık ki Kur’an yavaş yavaş, devre dışı bırakılmaya başlanmıştır.

Peygamberimiz hem elçi, hem de o günkü toplumu yöneten ve halkın arzu ve isteğiyle kabul edilen devletin başkanıydı. Onun ölümünden sonra ise, hepimizin bildiği dört halife devri yaşanmıştır. Sizlere sormak isterim, peygamberimiz elçi olmadan önce, seçimle devleti yönetenler gelmediği halde, neden peygamberimizin ölümünden sonra, devleti yöneten dört halife seçimle gelmişti?

Aslında üzerinde durmamız ve düşünmemiz gereken bir konu. Allah elçisine görevi verdikten ve peygamberimizde ümmetine İslam ı tebliğ ettikten sonra, kendisine inananlar tarafından, ayrıca toplumu da yönetme görevi verilmişti. Vefatından sonrada özellikle,  seçimle devleti yönetenlerin getirilmesinin tek nedeni, Allah ın bu konudaki ayeti yani uyarısı doğrultusunda hareket etmelerinden kaynaklanmaktadır.  Bakın Yaradan ne diyor bizlere.

Nisa 58:  Allah size, EMANETLERİ MUTLAKA EHLİNE VERMENİZİ VE İNSANLAR ARASINDA HÜKMETTİĞİNİZ ZAMAN ADALETLE HÜKMETMENİZİ EMREDİYOR. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. (Diyanet meali)

Bu ayetin ne anlama geldiğini izah etmeye çalışan bazı kişiler, emanetlerinizi ehil insanlara verin sözünden kasıtla, bir malınızı emanet ederken, güvendiğiniz kişilere verin şeklinde anlatırlar. Bu izah şekli, ayette Yaradan ın anlatmaya çalıştığı ve dikkatimizi özellikle çektiği, asıl amacı gizlediği çok açıktır.

Dikkat ederseniz bu sözlerin devamında, asıl amaçlanan konuya dikkat çekiliyor ve diyor ki Rabbimiz, EMANETİ EHİL İNSANLARA, YANİ BU KONU DA BİLGİSİ, BECERİSİ OLAN VE TOPLUM TARAFINDAN SAYGI GÖREN ÖRNEK İNSANLARA VERİN Kİ, ONLARDA TOPLUMA HÜKMETTİKLERİNDE ADALETLE HÜKMETSİNLER. Demek ki emaneten kastedilen, geçici olarak bir süreliğine, devleti yönetecek kişilerden kast ediliyor. Öyle ölünceye kadar yönetimde kalmanın olmadığı, açıkça belirtiliyor. Ayetlere parçalı yaklaşmadığımız takdirde, bakın ne güzel ayet anlaşılıyor. Demokrasi, yani halkın kendi yöneticisini seçmesi, Kur’an ın indirilmesi ile çok açık emredilmiştir. Ama duyan ve hayatına geçiren Müslüman ülkeler çok sayılı.

Demek ki Allah ın uyarısında, bizleri yönetecekleri ehil yani yönetebilecek kapasitede, adaletle hükmedebilecek insanlardan seçin ki, topluma ADALETLE HÜKMEDEBİLSİN diyor. BİZLER YÖNETİCİLERİMİZİ SEÇERKEN, BU HASSASİYETİ GÖSTERMEDİĞİMİZDE, KARŞILAŞACAĞIMIZ ADALETSİZ DURUMLARDAN DA ŞİKÂYETÇİ OLMA HAKKIMIZIN, OLMADIĞINI HATIRLATMAK İSTERİM. Çünkü yaradan sizler neye layıksanız, onu bulursunuz der ve bizleri uyarır.

Ne yazık ki dört Halife devrinin sona ermesinden sonra, Allah ın dinde sakın bölünmeyim emri göz ardı edilerek, yeni halife seçilememiş, İslam dini mezheplere bölünüp parçalanmış, birçok ayetler görmezden gelindiği gibi, Allah ın bu uyarısı da dikkate alınmamış, görmezden gelinmiş ya da üstü örtülmüştü. Buradan da anlıyoruz ki Kur’an, dört halife devrinden sonra, ne yazık ki yavaş yavaş, hayatımızdan rehber olmaktan çıkartılmıştır. Günümüzde İslam ın doğuşunun merkezi konumundaki, Suudi Arabistan bile Krallıkla yönetilmektedir. Öyle olunca da topluma hükmedenlerin, adaletle hükmetmesi beklenemez.

Özellikle geçmiş İslam toplumları, bu ve buna benzer birçok Kur’an ayetinin, toplum tarafından fark edilmemesi ve halkın gönlünden, aklından silinebilmesi için, öyle tuzaklar kurmuşlardır ki, adeta Allah a ve elçisine iftiralar zinciri oluşturmuşlardır. Peygamberimizin söylemesi mümkün olmayan sözleri, peygamberimizin ağzından söylemiş gibi yaparak topluma anlatmışlar, hatta kutsi hadis iftirası ile de, Kur’an da asla bahsedilmeyen bazı konuları da, sanki Allah söylüyormuş şekline büründürmüşlerdir. Bunları söylemek ve inanmak, ALLAH A VE ELÇİSİNE İFTİRADIR.

Toplumu din adına yönlendirmek ve kendi menfaatleri doğrultusunda yönetebilmek için, Allah a ibadet ettiğimiz camileri bile kullanmaktan çekinmemişlerdir. İmamı Azam Ebu Hanife, yaşadığı dönemin padişahları, yöneticileri tarafından, bahsettiğim maksatlar için kullanılmak istenmiş, ama kendisi asla kabul etmediği için, hapislere atılmış bir ilim adamıydı.

Toplumlar bu ve buna benzer yöntemlerle din adına aldatılmış, hatta Kur’an ın tabiriyle, toplum ALLAH İLE ALDATILMIŞTIR. Yaradan bu konuda bizleri Kur’an da Lokman 33, Fatır 5 ve Hadid 14. ayetlerinde tekrar ederek, dikkatli olmamızı, bizleri Allah ile aldatanların çıkacağı konusunda uyarmıştır. DİNİNİ GEREKTİĞİ GİBİ BİLMEYEN, ALDATILDIĞININ DA FARKINDA OLAMAZ. Toplum Kur’an dan uzaklaşınca, dini Kur’an dan yaşamayınca, ne yazık ki yaşanan gelenekleri, söylenen hurafeleri din zannetmesi de kaçınılmaz olacaktır. Birileri bu boşluğu doldurup, toplumu istedikleri istikamette yönlendirmişlerdir. NE YAZIK Kİ GÜNÜMÜZDE, BU ACI GERÇEK YAŞANMAKTADIR.

Kur’an siyasetin ana malzemesi yapılmış ve toplumun gerçek sorumları, inançları kullanılarak göz ardı edilmiştir. Yalan ve yanlışlarına Kur’an ı siper edenler, bir gün mutlaka Allah ın gazabına uğrayacaklardır. Onun içindir ki bizlere düşen, uyanık olmak ve bizleri inançlarımızla aldatmaya kalkanlara karşı, gereken cevabı vermek olmalıdır.

İslam dini ferdi yaşanır ve bizzat imtihanını kişi kendisi yaşamak, araştırmak ve öğrenmek zorundadır. Onun için İslam da, ruhban sınıfı yoktur. Ama bizler ellerimizle öyle bir ruhban sınıfı yarattık ki, şimdide edindiğimiz veliler, şeyhler, efendiler olmadan, ne İslam ı yaşayabiliriz, nede cennete gidebiliriz deme gafletinde bulunuyoruz.

Değerli din kardeşlerim. Allah ile aldatılmak istemiyorsak, gelin emin olmadığımız bilgilerin ve kişilerin ardından değil, apaçık Allah ın bizleri sorumlu tuttuğu Kur’an ın çevresinde toplanalım. Kur’an ı elimize alarak, anlayarak ve üzerinde bir öğrenci misali düşünerek okuyalım, dersimize çalışalım. Yoksa parçalanmaktan, aldatılmaktan acı ve kedere boğulmaktan, asla kurtulamayız.

HUZURLU, SAĞLIKLI VE MUTLU BİR TÜRKİYE İÇİN, BİZLERİ YÖNETECEKLERİ, HAYATI, YAŞAMI VE SÖYLEMLERİ İLE TUTARLI, ÖRNEK OLAN İNSANLARDAN SEÇELİM.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

Sayfa: 1 ... 17 18 [19] 20 21 ... 29
web hosting Domain Web
İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan sevdaligul.com forum sitemizde 5651 Sayılı Kanun’un 8. Maddesine ve T.C.K’nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. sevdaligul.com hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler sevdaligul@gmail.com  adresi ile iletişime geçilmesi halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde sevdaligul.com  yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş yapacaktır.