Reklamlar

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - halukgta

Sayfa: 1 ... 16 17 [18] 19 20 ... 29
171
Fıkıh düşüncesi, belki ilk zamanlar topluma bilgi vermek adına faydalı olduysa da, daha sonraları İslam toplumlarını bölen, parçalayan ve Müslümanları bir bilinmeze sürükleyen, inanılmaz tehlikeli yol ve yöntem haline gelmiştir. Bu sözleri neden söylediğimi, detaylı bir şekilde sizlere açıklamak isterim. İslam dinini yaşamak için, fıkıh ilmini bilmemiz gerektiği söylenir günümüzde. Peki, bu ilim dedikleri nasıl bir şey hiç araştırdınız mı? Kur’an dan farklı bilgiler mi? Ya da Kur’an ın anlaşılması için zorunlu bilgiler mi? Gelin önce bu sorularımıza cevaplar arayalım.

FIKIH İSLAM HUKUKUDUR diye, kısaca tarif ederler. Ayrıca kelime anlamı olarak, İslam inancında gidişatı, yolu yöntemi anlamak, işin özünü kavramak olarak da tarif edilir. Bu konuda daha fazla detaya girdiğimizde, fıkıh ilminin temel kaynaklarının Kur’an ve sünnet olduğu açıklamaları yapılmaktadır. Fıkıh ilminin ana amacının, DİNE HÜKÜM KOYMAK OLMADIĞI AMA ANA KAYNAKLARA, YANİ KUR’AN VE SÜNNETE UYGUN HÜKMÜ ARAŞTIRMAKTIR DENİR. Unuttuğumuz bir şey var, ana kaynak tektir oda Kur’an dır.

Şimdi gelelim bu söylenenlere. Fıkıh bir şeyin, özünü ve inceliklerini araştırmak olduğuna göre,  acaba Kur’an bizlerin İslam ı yaşayabilmemiz için verilen emirlerin özünü, inceliklerini açıklamıyor mu da, bu şekilde farklı kaynaklara ihtiyacımız oluyor? Bu sorunun doğru cevabını bulamadığımız sürece, büyük yanlışlar yapmaya devam edeceğimizi de unutmayalım. Kur’an a baktığımızda onlarca ayetinde,  Kur’an ı anlayabilmemiz için, apaçık ve detaylı nice örneklerle izah edildiğini söyler. Birkaç örnek verelim. Enam suresi 57. Ayetinde  De ki: Şüphesiz ben RABBİMDEN GELEN APAÇIK BİR DELİLE DAYANIYORUM. Yine Hicr suresi 1. Ayetinde, BUNLAR APAÇIK OLAN KUR’AN IN AYETLERİDİR der. Lütfen aşağıdaki ayetler üzerinde bir dakika düşünür müsünüz?

Nur 34: Andolsun ki biz size (gerekeni) AÇIK AÇIK BİLDİREN AYETLER, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvaya ulaşmış kimseler için ÖĞÜTLER İNDİRDİK.  (Diyanet vakfı meali)

İbrahim 52: Bu Kur’an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALSINLAR DİYE İNSANLARA BİR BİLDİRİDİR.

Bu ayetlere benzer onlarca ayet vardır ki, Kur’an ın bizzat Kur’an tarafından açıklanmış ve izah edilmiş olduğu bizlere bildirilmiştir. İlginçtir bunca açık ayetleri gördükleri halde, hala şöyle diyenleri duyarız. AÇIKTA NEKADAR AÇIK, NAMAZIN NASIL KILINACAĞI, KAÇ REKÂT OLDUĞU NEREDE YAZIYOR? Sizlere sormak isterim, Allah bizleri sorumlu tutacağını söylediği Kur’an ı, bizlere açıkladığını, nice örneklerle izah ettiğini söyleyip, bizlere tebliğ, bildiri olarak sunduğu kitabı, bizlere gereği gibi HÂŞÂ anlatamayıp, bu izahı ve anlatımı birilerine bırakmış olabileceğine, nasıl inanırız?

YARADAN BİZLERE, APAÇIK BİR BİLDİRİ SUNUYOR ELÇİSİ KANALIYLA, AMA BU BİLDİRİNİN ÜSTÜ ÖRTÜLÜ, GEREKLİ AÇIKLAMALAR YAPILMAMIŞ VE BİZLER TARAFINDAN ANLAŞILAMIYOR, ÖYLEMİ DOSTLAR? Ne dediğimizin, nelere inandığımızın farkında mıyız? Allah sizlere öğüt veriyorum diyor, ama bizler bu öğüdü Allah ın kelamından anlayamayacağımızı söyleyenlere inanıyoruz.

Fıkıh konusunun, nasıl büyük riskler taşıdığını anlamaya devam edelim. İslam ı Kur’an merkezli yaşamayan, cemaat ve tarikatlar ile yaşayan ve fıkıh öğretisini alanlar, DİN YA KUR’AN DIR YADA HADİSTİR DİYE İNANIRLAR. Bu sözler Kur’an a şirk koşmaktır hatırlatırım. Kur’an ın yanına hiç bir şey konamaz. ZATEN FIKIH İLMİNİN, ANA KAYNAĞI HADİSLERDİR. Çünkü Kur’an ı açık ve yeterli görmeyenler, her bilginin Kur’an da olmadığını söyleyenler, dini anlatmak ve yaşamak için hadisleri kullanmaktadırlar. PEYGAMBERİMİZİN HADİSLERİ, KUR’AN IN DIŞINDAN SÖZLER DEĞİLDİR. Eğer farklı sözleri, peygamberimizin adıyla bizlere sunuyorlarsa, bunlar peygamberimizin sözleri/hadisleri olamaz.

Bizler Allah ın buyurduğu gibi, Kur’an dan sorumluyuz, Kur’an dan hesaba çekileceğiz. Kur’an ın bahsetmedikleri, Yaradan ın kullarına yaşamında tanıdığı serbest alanlardır, dinin ve inancın sınırları dışındadır. FIKIH yoluyla İslam inancına öyle bilgiler sokulmuştur ki, bu bilgileri Kur’an da göremediğimizde, bakın demek ki her şey Kur’an da yokmuş, deme yanlışını yapıyoruz. Bu yanlış düşünce, dini zorlaştırıyor bizleri Kur’an dan uzaklaştırıyor, batılın takipçisi yapıyor. Peygamberimizde bu konuya dikkatimizi çekmiş ve bakın ne demiştir.

Allah’ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. HAKKINDA SUSTUĞU İSE SERBESTTİR. Allah’ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve BİLİN Kİ ALLAH HİÇBİR ŞEYİ UNUTUCU DEĞİLDİR.
Ebu Davud K. Etime 39/Tırmizi K. Libas 6 İbni Mace K. Etime 60/ El-Müracaat sayfa 20

Fıkıh inancının nereden geldiğini anlatanlar, bakın bu kaynağı nasıl izah ediyorlar. Geçmiş yüz yıllar öncesinden, Kur’an ile meşgul olan insanlar, Kur’an dan ve hadislerden ne anladıklarını,  kayda geçirmişler ve fıkıh temellerini oluşturmuşlardır diye anlatılıyor. Bu izah ve açıklamalardan, büyük bir ilim doğduğunu da belirtiyorlar. Bu ilme de FIKIH deniyor. Ayrıca açıklama yapılıyor ve deniyor ki; FIKIH KUR’AN DEĞİLDİR, KUR’AN IN HADİSİN ANLAŞILMA ŞEKLİDİR. İnanıyorum aklınıza şu soru geldi, acaba fıkıh ilmini, hangi mezhebin kabul ettiği hadislere göre yaşamalı ve Kur’an ı anlamaya çalışmalıyız. Çünkü mezhepler arasında ihtilaflı olan öyle hadisler var ki, birbirilerinin kabul ettiği din önderlerini kâfirlikle, dinden çıkmakla suçluyorlar.

Bizler İslam ı kendi düşüncelerimizle değil de, yüzlerce yıl öncesinden günümüze ulaşan, emin olamayacağımız kişilerin sözleri, bilgileri ışığında yaşamaya çalışırsak, ne Kur’an ı doğru anlarız, nede Allah ın istediği yoldan gideriz. HER ŞEYDEN ÖNCE, BİZLERE ULAŞAN FIKIH BİLGİLERİNİN, GERÇEKTEN ADI GEÇEN KİŞİLERE AİT OLDUĞUNA BİLE EMİN OLAMAYIZ. Bu sözlerin, bilgilerin Rivayetler yoluyla, yüzlerce yıl öncesinden günümüze hatasız ve eksiksiz ulaşması mümkün değildir. Araya din düşmanlarının, dini çıkarlarına kullananların ve şeytanın vesvesesinin girmediğini kimse söyleyemez. Bu yol ve yöntemle, dini yaşamak büyük tehlikelerle doludur.

İNSANOĞLU HATASIZ DEĞİLDİR, EĞER DİNİ BİRİLERİNE ENDEKSLEYEREK HİÇ DÜŞÜNMEDEN, KUR’AN DAN ARAŞTIRMADAN, ONLARIN SÖZLERİYLE YAŞARSAK, O KİŞİLERİN YAPACAĞI HATALARI, YANLIŞLARI BİZLER DE YAPMIŞ OLURUZ. Birde bu hataları zincirleme, milyonlarca kişi hayatına geçiriyorsa, bu yolun sonunu tahmin edemiyorum.

Peygamberimiz sağlığında, Kur’an ın dışından hiçbir bilgi yazdırmamıştır. ÇÜNKÜ DİNİN KAYNAĞI YALNIZ KUR’AN DIR DA ONDAN. Dinin sahibi Allah dır ve ortağı da yoktur. Bizleri din ve iman adına bilgilendiren her bilginin de, Kur’an da olduğunu bizzat Kur’an söylediğine göre, nasıl olurda Kur’an ın dışından kaynakları, KİŞİSEL DÜŞÜNCELERİ, YORUMLARI din diye kabul ederiz? Dini yaşamak ciddiyet ister. ONUN İÇİNDE BİRİLERİNİN KUR’AN DAN VE EMİN OLAMAYACAĞIMIZ HADİSLERDEN, NE ANLADIĞIYLA İSLAM I YAŞAMAMIZ, BİZLER İÇİN BÜYÜK TEHLİKEDİR.  Herkes kendi anladığından, kendi yaptıklarından sorumludur. İNANCIMIZI, ASLA BİRİLERİNİN DÜŞÜNCELERİNE ENDEKSLEYEMEYİZ, TAKİPÇİSİ OLAMAYIZ. Bu düşünce imtihan olmanın özüne ters düşer. Çünkü Allah bizlerin bu dünyada, imtihan olduğumuzu söylüyor.

Dört halife devrini de lütfen araştırınız, peygamberimizden hadis nakletmek yasaktı. Çünkü peygamberimiz sağlığında yasaklamıştı ve yalnız Kur’an ı bir birinize anlatın diye emretmişti. Sağlığında kendi sözlerinin, bir diğerine naklederken, inanılmaz anlamlar vererek, ekleyerek değiştirildiğini gördüğünden yasaklamıştır. Eğer bizlerin imanımızı yaşamamız için, Kur’an yetmemiş olsaydı, böylemi yapardı peygamberimiz. HÂŞÂ birileri, peygamberimizin eksikliğini mi tamamlıyor da, Kur’an ın daha doğru anlaşılmasını sağlıyor. İslam dini mezheplere bölünmeye başladığında, toplanan hadis sayısının 500 civarında olduğu rivayet edilir. Peki, günümüzdeki hadis sayısını biliyor musunuz? Hiç sanmıyorum, çünkü bilen yok ama bir milyonu bulduğu, hatta geçtiği söyleniyor. Tehlikeye bakar mısınız lütfen. BU BİLGİLER IŞINDA, DİN YAŞANIR MI SİZCE.

Dinin mezheplere ayrılması ile hadis toplama furyası başlamış ve aynı konularda bile, birbirinden çok farklı sözleri, peygamberimizin hadisleridir diye kayda geçirmiş ve bunları da din diye hayatlarına geçirmişlerdir. Çok daha ilginci, bu bilgilerle her mezhep, KENDİ FIKIH ANLAYIŞINI, İNANCINI YARATMIŞLARDIR. Sizce bu yol, çok büyük tehlikelerle dolu değil midir? Unutmayınız lütfen, peygamberimiz döneminde FIKIH adı altında bir kaynak, bilgi yoktu. Acaba bu bir eksiklik miydi de, daha sonra birileri tamamladı, ne dersiniz?

Peygamberimiz döneminde, Müslüman olmak isteyen, bazı ehli kitap inancına sahip kişiler, Kur’an ın yanında, atalarının inançlarını da dinde yaşamak istemişlerdi. Bu isteklerine Allah olumsuz cevap verip, Casiye 6. Ayetinde, Allah'tan ve O'nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar? Ankebut 51. Ayette, Karşılarında okunup duran bir kitabı, sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu diye uyarıda bulunmuş ve Kur’an ın dışından hiçbir bilginin, dine sokulamayacağını açıkça bildirmiştir. Bu uyarılar ne yazık ki dikkate alınmamış, FIKIH YOLUYLA ÖZELLİKLE YAHUDİLERİN BİRÇOK İNANCI, SANKİ BİZLERİN İNANCI GİBİ İÇİMİZE SOKULMUŞTUR.

Bugün bizler, Kur’an ı anlayabilmek ve İslam ı yaşayabilmek için, yüzlerce yıl öncesinden günümüze ulaşmış fıkıh bilgisini, dinin ana kaynakları kabul ediyoruz. İYİDE BAHSEDİLEN ÂLİM KİŞİLER, KUR’AN I O GÜNLERDE ANLAMIŞLARDA, BUGÜN KUR’AN I ANLAYAN DİN ÂLİMİ YOK MU ARAMIZDA? Hani Allah yemin ederek, bu kitabı anlayasınız diye kolaylaştırdık diyordu, bu uyarıların hiç mi önemi yok. Mantığın kabul edemeyeceği bir düşünceyi, nasıl kabul ederiz. 

İslam inancında yaratılan fıkıh anlayışı, Müslüman tolumu Kur’an dan uzaklaştırmış ve bir bilinmeze doğru yol almaktadır. Allah Kur’an ın sınırlarını aşmayın sakın diye uyarır. Dinin anlaşılması ve yaşanması adına getirilen fıkıh anlayışı, ne yazık ki Müslüman toplumların, Kur’an ın sınırlarını aşmasına neden olmuştur. DAHA DA KÖTÜSÜ, BU BİLGİLER KUR’AN IN ÖNÜNE GEÇMİŞTİR. Birde her şey Kur’an da yoktur zihniyetine inandırılmış bir toplumu düşünün lütfen. Dine nifak sokmak isteyen din düşmanları ile dini kendi tekellerine almak isteyen din simsarcıları, FIKIH silahını çok iyi kullanmışlar ve İslam dinini, inanılmaz iftiralarla doldurmuşlardır. Şimdide neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlayan bilen, ne yazık ki çok az.

Fıkıh zihniyeti, toplumun ayetleri tamamen yanlış anlaşılmasına neden olmuştur. Bir kardeşimiz şöyle bir soru sormuş. DİNİ KUR’AN IN TERCÜMESİNDEN Mİ, YOKSA FIKIHTAN MI ÖĞRENMELİYİZ. Verilen cevap ve örnek, işin ne derece tehlikeli olduğunun canlı kanıtıdır.

(Mealden tefsirden din öğrenilmez. Ahmed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki: Kur'an-ı kerimdeki ALLAH’IN İPİNE SARILIN ifadesindeki ipten maksat, cemaattır. Cemaat da, fıkıh ve ilim sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan dalalete düşer…)

İşte fıkıh ve kişi odaklı din yaşamak, bu kadar tehlikeli. Allah ın ayetine bile farklı anlamlar vererek, kendi çıkarlarına kullanabiliyorlar. Allah ın ipinden kasıt apaçık Kur’an dır, onun ayetleridir. Kur’an asla, emin olmadığın bilgilerin ardına düşmeyin diye bizleri uyarır ve kişi odaklı dini yasaklayarak, güveneceğiniz ardı sıra gideceğiniz veliniz yalnız Allah dır der. VELİLERİN ardına düşmeyin diye bizleri ikaz eder. Onun için Allah bizlerin, din ve iman adına sarılacağı bilgilerin yalnız Kur’an olduğunu bu ayette bizlere bildirir. Ama dini kendi çıkarlarına kullananlar, dikkat ederseniz FIKIH silahı ile toplumu can elinden vurmaktadırlar. Kur’an ın ipine sarılan, asla cemaatlerin, şeyhlerin, efendilerin söylemleri ile dini yaşamaz. Fıkıh yoluyla, Kur’an gerçeklerinin önü kesilmeye çalışılmakta, ayetlerin üstü örtülmektedir. Lütfen bu gerçeklerin artık farkına varalım.

Dini konularda, kendisini otorite gören makam ve şahıslara sorulan sorulara, FIKIH dan yardım alarak öyle cevaplar veriyorlar ki, ne akıl ne mantık, nede ahlak bunu kabul etmez. Bunun örneklerini görüyoruz. Verilen cevaplara baktığımızda, kaynak olarak FIKIH dan kanıt gösteriyorlar. Toplum tepki gösterince de geri adım atıyorlar. İşte FIKIH kaynağı böyle tehlikelerle doludur. İyi ve doğru bilgilerin içine, öyle zehirler yerleştirilmiş ki, anlamak fark etmek için Kur’an terbiyesi almak gerekir.

Emin olduğumuz, güvenebileceğimiz din adına tek bilgi Kur’an dır. Bunu ben söylemiyorum, Kur’an ın bizzat kendisi söylüyor. Onun yanında, Kur’an ın onayından geçmiş her bilgi, örnek bizlere faydalı olacaktır. Allah bizleri Kur’an dan sorumlu tuttuğunu apaçık söylüyor da, bizlerin anlayabilmesi için yemin ederek kolaylaştırdığı müjdesini veriyorsa, Kur’an ı anlamak için, birilerinin sözlerine ihtiyacımız olduğunu lütfen söylemeyelim. Bu davranış ve düşünce Kur’an a küfürdür, saygısızlıktır. Elbette hepimiz aynı kapasitede değiliz, birbirimize yardımcı olmalıyız, ama yapacağımız yardımın kaynağı, yalnız Kur’an olmalıdır.

İsra Suresi 36: Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. (Diyanet meali)


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap



172

Yaşadığımız İslam ı bizler, kendi ellerimizle yaşanmaz hale getirdik. Nefislerimize hâkim olmanın yolunu bulmak yerine, nefsimize uyan kuraları, Allah emri diye sunanların sözlerine inanmak, daha çok hoşumuza gitti.

Bugünkü yazımın konusu, İslam dininde boşanma hakkında olacak.  BİR ERKEK EŞİNE, ÜÇ KEZ BOŞ OL DEDİĞİNDE acaba, o evlilik biter mi? Sizce böyle bir boşanmayı Allah, onaylıyor olabilir mi? Günümüzde bizlere dini anlatanlar, mezheplerin öğretisine göre, bir erkeğin eşine üç kez boş ol dediğinde, o evliliğin biteceğini söylemektedirler.

Değerli din kardeşlerim, bunu söylemek, buna inanmak, Kur’an a ve peygamberimize iftiradır, önce bunu söylemek isterim. KUR’AN EVLİLİĞİ ÇOK CİDDİYE ALIR DUYGULARIN, NEFİSLERİN ANİ KARARLARININ SÖZLERİYLE EVLİLİK BİTMEZ, BİTECEĞİNE İNANMAK, NEFSİ ARZULARININ USLANMAZ BİR ESERİDİR. Ciddiyetten, akıl ve mantıktan uzak böyle bir yetkiyi Allah, ne erkeğe verir, nede kadına. Bu sözlere nasıl inanırız. Bu kadar mı nefsimizin esiri olduk.

İslam dininde evlenmenin ve boşanmanın kuralları Kur’an da açıklanmıştır. Evlenirken konmuş olan kurallar, boşanma içinde aynen geçerlidir, kurallar tersine işler, hatta boşanma daha da zorlaştırılmıştır.

Allah nisa suresi 19. Ayetinde, eşlerinizle iyi geçinin diye bizleri uyarır. Yine Nisa suresi 34. Ayette, geçimsiz, iffetinden şüphe ettiğiniz kadınlarınız olursa, bakın neler yapılmasını öğütlüyor, boşanma kararı almadan önce.

ÖNCE ÖĞÜT VERİN, UYARIN. EĞER ÖĞÜT İŞE YARAMAZSA, ONUNLA YATAKLARINIZI AYIRIN. Dikkat ederseniz çiftlerin bir birlerine karşı, belirli bir süreçten geçirilmesinden bahsediliyor. Bu konu her iki taraf içinde geçerlidir. Tüm bu çabalardan sonrada Kur’an ın önerisi, çiftlerin boşanması değil lütfen dikkat. Tüm bu çabalar işe yaramıyorsa, eşinizi evden çıkartın yani baba evine gönderin, her iki taraf için düşünme fırsatı olsun. Bakın hala boşanmadan söz etmiyor Allah ayetinde. Yani erkek eşine kızarak, üç kez boş oldun demesi ile evliliğin bitmesi gibi bir yetkiye asla sahip değil. Ayetin sonunda da bakın ne diyor. Tüm bunların sonunda, eşiniz size saygılı davranırda hatasını anlarsa, onların aleyhine başka bir yol aramayın, onları bağışlayın diyor.

Peki, daha sonra nasıl tavsiyelerde bulunuyor Kur’an? Eşiniz baba evine gitti ya da geçimsizlikten boşanma durumuna geldiniz.

Nisa 35: Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, ERKEĞİN AİLESİNDEN BİR HAKEM VE KADININ AİLESİNDEN BİR HAKEM GÖNDERİN. Bunlar barıştırmak isterlerse, Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.(Diyanet vakfı meali)

Demek ki nasıl kolay evlenilmiyorsa, öyle kolayca boş ol demekle de boşanılmıyormuş. Aileler, veliler devreye giriyor, çiftin arası bulunması adına HAKEMLERE başvuruluyor. Ayrıca evlenirken nasıl şahitler, veliler huzurunda evlendiyseniz, boşanmak istendiğinde de yine şahitler huzurunda, velilerinde tavsiye ve düşüncelerinden istifa de edip, kuralların, geleneklerin ve kanunların geçerli olduğu bir süzgeçten geçiliyor.

Dikkat ederseniz,  Kur’an ın boşanma konusundaki tavsiyeleri, izlenen yol, yöntem, bugün bizlerin medeni kanunumuzda da var ve aynı süreç takip ediliyor. Hâkim hemen boşamıyor, çiftlere zaman tanıyor ve ailelerin araya girmesi ve barışmaları bekleniyor.

Boşanma konusunda erkekte, kadında aynı haklara sahiptir. Erkek Boşanmak istediğinde söylendiği gibi, kadına üç kez boş ol demekle değil, hâkimin (Kadının) karşına çıkarak yapılıyor, tabi daha önce yukarıda bahsettiğimiz yollar izlendikten sonra. İSLAM DİNİ, ERKEKLERİN DEREBEYLİĞİ DEĞİLDİR.

EVLİLİK KURALLARINI KOYAN KUR’AN, BOŞANMANIN DA KURALLARINI AÇIKÇA KOYMUŞTUR, HEM DE ZORLAŞTIRARAK. Nefsi duyguların ani kararları ile evliği hiç kimse sona erdiremez. Boşandığınız eşiniz eğer gideceği bir yer yoksa ona biz boşandık, hadi kapı dışarı diyemezsiniz, kendisine bir yuva buluncaya kadar bakmak zorundasın.

Kur’an evlenme konusunda, kadını korumaya aldığı gibi, boşanma konusunda da koruma altına alarak, erkeği özellikle uyarmıştır. Bakara suresi 229. Ayetinde, aynı eşini en fazla iki kez boşayıp tekrar almaya hakkın var demiştir. Yani boşanma tehdidiyle, eşini korkutamazsın uyarısı yapılmıştır. Erkeğin evlilik bağını, kadına bir tehdit unsuru olarak kullanmaması için çok daha önemli bir ayet indirmiş ve bakın nasıl ikaz etmiştir erkeği Allah.

Bakara 230: Eğer erkek karısını (üçüncü defa) boşarsa, kadın, onun dışında bir başka kocayla nikâhlanmadıkça ona helâl olmaz. (Bu koca da) onu boşadığı takdirde, onlar (kadın ile ilk kocası) Allah’ın koyduğu ölçüleri gözetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönüp evlenmelerinde bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın, anlayan bir toplum için açıkladığı ölçüleridir. (Diyanet meali)

Bir erkek eğer, aynı eşi iki kez boşayıp evlendikten sonra, tekrar boşarsa bir daha normal şartlar oluşsa bile, aynı eşle kolay kolay evlenemez diyor ve öyle bir kanun koyuyor ki, hiçbir erkek bu yolu takip ederek, tekrar aynı eşiyle evlenmeye cesaret edemez. Bu ayette anlatılan üç talak, yani üç kez boşanma durumunda, erkek aynı kadınla evlenemez bilgileri, evirip çevirtilip çok farklı anlamlar verilmiş ve erkek üç kez seni boşadım dediğinde, evliliğin biteceğini topluma anlatmışlardır. Yaradan erkeklerin nefisleri ile kadınlara karşı neler yapacağını bildiği için, boşanmayı zorlaştırmış ve erkeğin evlilik konusunu kadınlara karşı silah olarak kullanmasının yolunu da kesmiştir.

Lütfen din adına söylenenleri, Kur’an ve akıl süzgecinden geçirelim. Peygamberimizin döneminde de, ondan önceki devirlerde de evlilik, boşanma konuları kanunlarla belirlenmişti. Hiç kimse ben evlendim diyerek ortaya çıkamadığı gibi, ben eşimi boşadım diyerek de zaten ortaya çıkamıyordu. Fakat kanunlar ne yazık ki erkeklerin lehine olduğundan, kadınlar bundan zarar görüyorlardı. KUR’AN BU KONUYA DÜZENLEME GETİRMİŞ VE KADININ HAKLARINI KORUMA ALTINA ALMIŞTIR.

Örneğin o devrin boşanma sebeplerinde, erkek kadına ZIHAR etmesi, yani seni anamın sırtı gibi görüyorum demesi, boşanma sebebi kabul edilirdi. Allah indirdiği ayetle, bu geleneği, kuralı kaldırmıştır.

Değerli din kardeşlerim. Tüm bu açık gerçeklerden sonra, Kur’an ın öneri ve tavsiyelerini görmezden gelerek, batılın ve hurafenin, din diye bizlere kabul ettirilmesine izin vermeyelim. Sorumlu olduğumuz Kur’an ile çok sıkı bir bağ kuralım. Bunu yapabilmek içinde, Kur’an ı anladığımız dilden bolca okuyalım. Ayetler üzerinde düşünelim unutmayalım ki, Allah açıklamadığı, izah etmediği hiçbir şeyden bizleri sorumlu tutmaz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

173
Bugünlerde Diyanetin, fetva hattına sorulan bir soruya verdiği cevap, toplum tarafından şaşkınlıkla karşılandı. Halkın verdiği tepkiyi gören Diyanet, sitesinden verdiği cevabı kaldırarak, yanlış anlaşıldıklarını, sözlerin istismar edildiğini söylediler. Sayın Diyanet yetkilileri, madem sözlerinizi yanlış anladı toplum, kaldıracağınıza doğrusunu çıkıp anlatmanız gerekmez mi? Diyanete sorulan soruyu önce yazalım.

Soru: Bir babanın öz kızına duyduğu şehvet, karısıyla olan nikâhını düşürür mü?

Böyle bir soru utanmadan, arlanmadan sorulabiliyorsa ve böyle bir soruya tepkisiz, güzelce detaylı bir cevap veriliyorsa, bir yerlerde büyük sorunlar, yanlışlar var demektir. Bu soruya verilecek tek bir cevap vardır. SORUYU SORANA HEMEN DOKTORA, PSİKİYATRİST E BAŞVURMASI TAVSİYE EDİLMELİ VE BÖYLE DUYGULARIN, DÜŞÜNCELERİN ÇOK BÜYÜK GÜNAHLARA YOL AÇACAĞI SÖYLENMELİYDİ. Çünkü bu duygular normal değil, anormaldir. Ama batılın ve hurafenin etkisinde olan Diyanet, öyle bir cevap vermiş ki, sanki böyle bir duygu çok normal gibi, birde detaylı bilgi verme gereği duyulmuş. Bu düşüncenin arkasında, mutlaka Kur’an dan uzak, batıl bir itikadın, inancın esintisi, etkisi var demektir. Bakın Diyanet, sorulan soruya nasıl cevap vermiş, önce ondan bir bölüm alalım.

(Babanın kendi öz kızını öperken, şehvet duyması durumunda nikâhın ne olacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Bazı mezheplere göre, babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur (bkz. İbn Rüşd, Bidayetü’l-Mücdehid, Mısır 1975, II, 33; İbn Kudame, el-Muğni, VII, 486; İbn Cüzey, el- Kavaninü’l Fıkhiyye, 138). Hanefilere göre ise; babanın, kızını şehvetle öpmesi, kızına şehvetle sarılması durumunda kızın annesi bu babaya haram olur. Ancak bu tür sonuç doğuracak tutmanın, teni tenine değerek olması ya da altının sıcaklığını iletecek kadar ince bir örtüden olması gerekir. Kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duymak, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir……..)

Cevap daha uzun, detaya girilmiş devam ediyor, ama onları yazmaya utandım. Bu düşünce ve davranışları, normal bir duygu, davranış gibi detaya girilerek, DİNİN SINIRLARI İÇİNDE GİBİ GÖSTERENLERİ, ALLAH A HAVALE EDİYORUM. Kendi öz kızına karşı, şehvet duyan rezil, kepaze Müslüman olamaz ey Diyanet, önce bunu söylemeliydin bu soruyu sorana. Senin bu soruya cevap aradığın kaynakların, neler olduğunu görüyoruz yazmışsınız. İşte Kur’an dan başka delil ve hüküm arayanların, sınır tanımaz düşüncelerine, güzel bir örnek verilen cevaplar.

Kur’an ı, İslam ı yaşamak için yeterli görmeyenlerin, dinde kaynak olarak gösterdikleri bilgilerin, bizleri nerelere götüreceğini fark edemeyenlere, söyleyecek hiçbir sözüm yok. Ne yazık ki bugün yaşadığımız İslam, mahşer günü peygamberimizin de söyleyeceği gibi, “EY RABBİM! ŞÜPHESİZ Kİ, KAVMİM BU KUR'ÂN'I TERK ETTİLER." Sözleri  gerçek oldu.

Yahudiler İslam inancına, kendi inanç ve düşüncelerini öyle bir yerleştirmişler ki, inanın her taşın altından onlar çıkıyor. Diyanetin fetvasının görünmez perdesinin ardında da, ne yazık ki Yahudi fitnesi, iftirası yatıyor gibi geldi bana. Geçmişten gelen batıl, hurafe inançlarımızı aklamak ve onları yaşayabilmek için KUR AN TERK EDİLDİ. Onun yerini, dine nifak sokan batıl inançlar aldı ve hayatımıza yön verdi. Tabi bizler buna izin verdik, inancımızı Kur’an dan emin olduğumuz bilgilerden değil, emin olmadığımız batıl bilgilerden yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz.

Diyanetin bu ensest ilişkiyi, neredeyse meşru göstermesine, lanetlememesine aslında şaşırmamalı. Çünkü bu cevabı okuduğumda, günümüzde Yahudilerin elinde bulunan Tevrat ta ve dini kitaplarında okuduğum bölümler geldi aklıma.

Yahudi kutsal kitaplarında, örnek olarak bazı hayat hikâyeleri anlatılırken, bir kısmı İslam kaynaklarında da zikredildiği söylenen, oldukça saygın kabul edilen bir takım şahıslara, Müslümanların asla kabul etmediği bazı zaaf ve davranışları isnat etmektedirler. Yahudi kutsal kitaplarında yer alan bu iftiraların başında, İSLAM KAYNAKLARININ PEYGAMBER VE PEYGAMBER AİLESİNE MENSUP OLARAK GÖSTERDİĞİ BAZI KİŞİLERİN, BİR TAKIM GAYRİ MEŞRU CİNSEL İLİŞKİLER YAŞADIĞI, HATTA ONLARIN BU GAYRİ MEŞRU CİNSEL İLİŞKİLERİN BİR KISMINI, AİLE İÇİ ENSEST İLİŞKİ TARZINDA GERÇEKLEŞTİRDİĞİ İDDİA EDİLMEKTEDİR.

Bugün tahrif edilmiş güvenemeyeceğimiz, Yahudi kutsal kitabında, bu tür ensest ilişkiye örnek, Lut peygamberin kızlarının, babasını sarhoş edip, soylarının çoğalabilmesi için, babasıyla ensest ilişkiye girdiği anlatılmaktadır. Günümüzde Yahudilerin ellerinde ki Tevrat ta, bunlara benzer örneklere rastlarız. Aile içi cinsel ilişkiye varan sapıklıklar, hahamlar tarafından Tevrat a ilave edilerek, normal bir davranış gibi gösterilmiştir. Tevrat ın aslıyla hiçbir ilgisi yoktur. Bu konuda, AÜİF de Doc. Dr. Mehmet Katar Hocamızın, çok güzel bir araştırması var, okumanızı tavsiye ederim.

İşte bu ve buna benzer yalan yanlış bilgiler, ne yazık ki günümüzde hala sıcaklığını koruyor. Bu iftiraların ayak izlerini, bugün bizlere dini anlattığını zannedenlerin sözlerinde görmek, beni ziyadesi ile üzmüştür. Bu makaleyi yazmaktaki amacımda din kardeşlerime, yaşadığımız İslam da nifak ve batılın, hatta ihanetin boyutlarının, ne derece büyük ve sapkınlık derecesinde olduğunu hatırlatmaya çalışmaktır. Küçük yaşlarda kız çocukları ile evlenmenin normal olduğunu savunanlarda, peygamberimize aynı yöntemle iftira atarak, bu konuyu meşrulaştırmaya çalışmışlardır. NEFİSLERİNE HÂKİM OLAMAYANLAR, ALLAH IN KİTABINA UYMAK YERİNE, KİTABI KENDİLERİNE UYDURMANIN YOLUNU SEÇMİŞLERDİR.

Kur’an, Lut peygamberimiz hakkında bizlere gereken bilgiyi vermiştir. Ama asla Yahudilerin, bugün ellerinde bulunan tahrif edilmiş Tevrat ta yazılanlardan bahsedilmez. Bizlerin Kur’an ile bağı kesilip adeta, batılın peşi sıra giden, ne söylenirse dinden zanneden toplumlar olduğumuz için, bugün dayatılan batılın, hurafelerin Kur’an emri olmadığını, hatta Kur’an emirlerinin tam tersine olduğunu anlatmak mümkün değil. Anlatmaya çalışanlara da, sünnet inkârcısı damgası vuruluyor. Bu iftirayı atanları da, Allah a havale ediyorum.

Diyanet ne yazık ki, topluma Kur’an merkezli bilgiler yerine, Kur’an ın sınırlarını aşan, Kur’an ın asla onaylamadığı bilgileri din diye vermeye ısrarla devam ediyor. Tepki görünce de, yanlış anlaşıldık, istismar edildik diyerek, geri adım atılıyor. Hâlbuki sorulara cevap veren görevliler, kendi düşünceleri ile cevap vermiyorlar. Hepsi sistemde kayıtlı, bizzat yönetimin onayladığı, kontrolden geçmiş cevaplar veriliyor. Yanlış anlaşıldık, istismar edildik diyerek, fetva hattını kapatarak, işin içinden sıyrılacağını zannedenler, bir gün hem topluma, hem de Allah a hesap vereceklerdir. Geçmiş yıllarda başkanlık eden, Diyanet İşleri Genel başkanlarımızı çok arıyoruz.

Diyanet yetkililerine hatırlatırım, ARTIK KARŞINIZDA DÜŞÜNMEDEN, ARAŞTIRMADAN HER SÖYLEDİĞİNİZİ KABUL EDEN, SÜRÜ MİSALİ TOPLUM YOK.

Değerli din kardeşlerim. Bu örnek bizlere ders olmalıdır. Lütfen gelin İslam ı, bizzat Kur’an dan öğrenme çabası içinde olalım. Yalnız Kur’an yetmez diyenler, Kur’an a iftira atanlar, bizleri Allah ile aldatanlardır bunu unutmayalım. Allah sizleri, Kur’an dan sorumlu tutuyorum diye hüküm verdiyse, sizce Kur’an da hükmü olmayan, detayı verilmeyen bir konudan, bilgiden sorumlu tutar mı?

Karar ve yorum sizlerin. Hepimizin imtihan olduğu kitabın, Kur’an olduğunu söyleyen RAHMANIN UYARISINI, LÜTFEN KULAK ARKASI YAPMAYALIM. Din ciddiyet ister, onun içindir ki Allah, velilerin, şeyhlerin ardına düşmeyin, güvenilecek ve yardım istenecek yalnız Allah dır diye bizleri uyarır. Yoksa hesabın görüleceği o çetin gün, çok pişman oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

174
Kur'an-ı Kerim / Kur'an da Kadının Şahitliği Konusu.
« : 06 Ocak 2016, 21:07:24 »

 
Cuma hutbesinde vaiz hocanın anlattıkları, günümüzde bizlere dini anlatanların, nasıl Kur’an dan uzak olduğunu bir kez daha bana hatırlattı. Konu, kadınların şahitlik yapma konusuydu. Vaiz hoca bir eve dini nikâh kıymak için gittiğinde, başına gelenlerden örnekler veriyordu hutbede.
 
Dini nikâh kıydırmak isteyen gelin, şahit olarak kız arkadaşlarını getirmiş. Tabi vaiz iki bayanın şahitliği yetmeyeceğini, bir erkeğin daha olması gerektiğini söylemiş ve açıklama yapmış. Ya iki erkek olacak, ya da bir erkeğin yerine, iki kadın olması gerekir demiş. Tabi bunu söyleyince, orta yaşlı namazında niyazında olan bir bayan, bunu vaizin sözlerinden anlıyoruz, itiraz etmiş ve demiş ki, Allah kadını ve erkeği eşit yaratmamış mıdır da, iki kadın bir erkeğin yerini tutuyor. Tabi bu sözleri duyan vaiz, bakın neler söylemiş bayana.
 
(Hanım, sözlerinize dikkat edin, bu Kur’an da Allah ın emridir, bilmeden konuşuyorsun, DİKKATLİ OL KILDIĞINIZ NAMAZIN, İBADETLERİN HEPSİ BOŞA GİDER. Erkekler kadınlara göre, daha akıllı ve daha güçlü yaratılmıştır. Kadınlar erkelere emanet edilmiş ve onların emrindedir. Kocası eğer karısından razı değilse, ondan memnun değilse, asla cennete dahi gidemez. Medeni kanun belki iki kadını şahit olarak kabul ediyor olabilir, ama dini bir nikâhta Allah kabul etmiyor.)
 
Tabi bu sözleri duyan kadınlar, dinimiz hakkında kim bilir neler düşündü. Ayrıca vaiz hoca, günümüzde çok nakledilen hurafe bir hadisi naklediyor ve peygamberimizin miraç da cehennemi ziyaret ettiğinde, ÇOĞUNLUĞUNUN KADINLAR OLDUĞUNU GÖRDÜĞÜ ÖRNEĞİNİ DE, ORADA BULUNAN HANIMLARA NAKLEDİYOR. Hiç utanmadan da kadınların, ÇOK ÇABUK KAZANIP, ÇOK ÇABUK HARCAYAN, FAZLA DÜŞÜNEMEYEN ÖZELLİKTE OLDUKLARININ DA ÖRNEĞİNİ, uydurma rivayet hadislerden veriyor. Kadınları korkutarak, Kur’an a ve peygamberimize de iftira atarak, susturmanın yolu ne yazık ki böyle bulunmuş.
 
Yanlış, hurafe bilgilere inanan bir insanın, bu sözlere de inanması çok normaldir. Miraç asla Kur’an da geçmez. Bu konuda anlatılanların tamamı da Kur’an ın özüne, adalet anlayışına aykırıdır. Hesap günü gelmeden, hiç kimsenin cennete ya da cehenneme gidemeyeceğine göre, peygamberimizin böyle sözleri söylemesi de asla mümkün değildir. Bu sözler peygamberimize iftiradır. Çünkü peygamberimiz in, ben gaybı bilmem dediği, özellikle Kur’an da belirtilmiştir.
 
Gelelim vaiz hocanın kadına söylediği, iki kadının şahit olamayacağı konusuna. Bakara suresi 282. ayette, TİCARİ HAYATTA bir birinden borç alan kişilerin, bunları kayıt altına almasından ve borcuda şahitler huzurunda kayda geçirilmesinden bahseder. Dikkatinizi özellikle çekmek isterim, bu ayette bahsedilen TİCARETTE, BORÇ ALIP VERME konusu ile ilgilidir. Başka konularla karıştırmayalım.
 
Bakara 282: ……..Eğer borç altına girenin aklî veya bedenî bir zaafı varsa veya kendisi kaydettirebilecek durumda değilse, onun menfaatini kollamakla görevli olan kimse, onu âdil bir şekilde kaydettirsin. İçinizden iki erkeği şahit tutunuz; iki erkek bulunmazsa, kabul edebileceğiniz kimselerden bir erkek ile iki kadını şahit tutunuz ki ONLARDAN BİRİ HATA YAPARSA DİĞERİ ONA HATIRLATABİLSİN…….. (Bayraktar Bayraklı meali)
 
Ayette bahsedildiği gibi, borcun şahitler huzurunda kayıt altına alınmasından bahsedilir. Gelelim Allah, neden iki erkek şahit üzerinde özellikle duruluyor, onu anlamaya çalışalım. Vaiz hocanın dediği gibi, KADIN ERKEKLERE GÖRE DAHA AZ AKILLI, YA DA AHLAKİ BAKIMDAN DAHA EKSİK OLDUĞUNDAN DEĞİL elbette. Kadınlar ticaret konusunda daha az deneyimli, konuya daha uzak oluşları nedeniyle, kadını garantiye almak, onu korumak, sözlerinin dinlenmesini sağlamak, DİĞER KADINA YARDIMCI OLMASI ADINA, İKİNCİ BAYAN ŞAHİT, BİR ÖNLEMDİR. Günümüzde bile kadın ticaret hayatında çok azdır. Genellikle ticarete erkekler hâkimdir. Birde peygamberimiz devrini düşünün. Dikkat ederseniz ayette iki kadın zikrediliyor, ama diğer kadın şaşırır, ya da sözlerinin ciddiye alınmaması durumunda devreye giriyor. YOKSA BİR KADIN, BİR ERKEĞİN ŞAHİTLİĞİ YETİYOR. İKİNCİ KADIN ŞAHİT, DİĞER KADIN ŞAHİDİN ZOR BİR DURUMUNDA DEVREYE SOKULUYOR.
 
Bu konuda sizleri bir an, düşünmeye davet etmek istiyorum. Kur’an ın indirildiği devri lütfen düşünün. Kadının toplumdaki yeri sizce nasıldı? CİDDİYE ALINMAYAN, HİÇ BİR HAKKI HUKUKU OLMAYAN, HATTA İNSAN YERİNE BİLE KONMAYAN BİR KONUMDAYDI. Böyle bir durumda kadın hiç ciddiye bile alınmazken, Kur’an sayesinde, koruma altına alınarak, onunda söz sahibi yapılması özellikle sağlanmıştır.
 
Gelelim vaiz hocanın sözlerine. Ayetleri rivayet ve sanı bilgiler ışığında topluma anlatarak, kadını küçümser ve erkeğin insafına bırakılmış bir hale sokan tavrı, Allah ın kitabına ve dinine büyük saygısızlıktır. KADIN VE ERKEK ALLAH KATINDA EŞİTTİR. Yaradılış gereği herkesin bu dünyada bir görevi vardır. FARKLILIĞI, YARADILIŞ CİNSİYETİ İLE İLGİLİDİR. Erkeğin kadından, bedenen daha güçlü yaratılması, onun kadından üstün yaratıldığından değil, bu dünyada verilen görevi ile ilgilidir. Bizler elimizin altındaki NURU, FURKANI anlayarak, düşünerek okumuyoruz. Okumadığımız içinde her anlatılanı Allah katından zannediyoruz. Böyle olunca da, bizleri Allah ile aldatanların yalanlarına inanıyoruz.
 
Düşünebiliyor musunuz, imam nikâhı kıydığını söyleyen hoca, ticari konularda Allah ın kadını koruması altına aldığı ayeti nerelere çekerek, yalan ve yanlış bir şekilde yorumluyor. Yetmiyor, günümüzde devletin kıydığı nikâhta, belki iki kadın şahit kabul ediliyor olabilir, ama bunu Allah şahit olarak kabul etmiyor diyerek, ALLAH A İFTİRA ATABİLİYOR. Tüm bu iftiraların hesabını bir gün, Rabbimize vereceklerdir.
 
İlginçtir Kur’an, ticaret hukukunda çok fazla ilgili olmayan kadını, şahitlik konusunda korumaya aldığı halde, NİKÂHTA ŞAHİTLİK KONUSUNDA BÖYLE BİR AYRIM YAPMAMIŞTIR. Yine çok önemli bir örnek olarak, Maide 106. ayette ölüm gelmeden önce şahitler huzurunda vasiyet yapılmasından bahseder Kur’an. Bu ayette, İÇİNİZDEN İKİ ADİL KİŞİNİN ŞAHİT OLMASI GEREKTİĞİNDEN BAHSEDER, ama asla kadın ya da erkek ayrımı yapmaz. Yine Nisa suresi 15. ayette zina yapan kadınlar için, ARANIZDAN 4 ŞAHİT GETİRİN DER, ama asla kadın ya da erkek ayrımı yapmaz.
 
Şimdi vereceğim örnek üzerinde, lütfen çok daha dikkatle düşünelim. Nur suresi 6-7-8. ayetlerde, kendisinden başka şahidi olmayan kocasının, eşinin zina yaptığını söylediği halde, şahit bulamadığı durumda, kadının kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına YEMİN VE ŞAHİTLİK ETMESİ durumunda, Allah ın kadının sözlerini kabul ederek, sözlerine inandığı örnek ayet düşündürücüdür. Lütfen dikkat, Allah eşinin sözlerini değil, KADININ ZİNA YAPMADIĞINA DAİR, YEMİN VE ŞAHİTLİK ETMESİNİ KABUL EDİYOR.
 
İmam nikâhı konusuna gelince. Nikâh tektir, evlilik kayıt altına alınır ve şahitler huzurunda yapılır. Şahitlerinde cinsiyetine, Kur’an müdahale etmemiştir, kadında olur erkekte. Onun içinde devletin kıydığı ve kayıt altına alınan nikâh, Kur’an ın emrettiği nikâhtır. Onun dışında kıyılan nikâh ancak gelenekseldir, yaptırımı ve gücü olmayan nikâhın, Kur’an ın emrettiği nikâhla da ilgisi yoktur. 
 
Değerli din kardeşlerim, Allah ın huzurunda yüzlerimizin gülmesini istiyorsak, gelin rivayet ve sanı bilgilere değil, yalnız ve yalnız Kur’an ın ipine sarılalım. Yoksa çok ama çok pişman oluruz. Dini yalan ve yanlış bilgilerle anlatırsak, hem İslam a zarar veririz, hem de toplumu yanlış yola sürükleriz. Bunun hesabı mahşerde çok çetin olur. Şeytanın ve şeytanlaşmış insanların oyuncağı olmak istemiyorsak, elde Kur’an, onu mutlaka anladığımız dilden okuyalım ve üzerinde düşünelim. ÇÜNKÜ RABBİMİZ BÖYLE YAPMAMIZI EMREDİYOR.
 
Dilerim cümlemiz, bu gerçeklerin farkına varabilen, Allah ın halis kullarından oluruz.
 
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap


175

Bu yazımda sizleri, Bakara suresi 196. ayet üzerinde, düşünmeye davet etmek istiyorum. Önce ayeti yazalım, daha sonrada üzerinde birlikte düşünelim.

Bakara 196: HAC VE UMREYİ DE ALLAH İÇİN TAMAM YAPIN. Eğer bunlardan alıkonursanız, o zaman kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Bununla beraber bu kurban, kesileceği yere varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olana veya başından bir rahatsızlığı bulunana tıraş için oruç veya sadaka yahut da kurbandan ibaret bir fidye gerekir.

Engellemeden kurtulduğunuz zaman da, HER KİM HACCA KADAR UMRE İLE SEVAB KAZANMAK İSTERSE, ONA DA KOLAYINA GELEN BİR KURBAN GEREKİR. BUNU BULAMAYANA İSE ÜÇ GÜN HACDA, YEDİ DE DÖNDÜĞÜNÜZDE Kİ TAM ON GÜN ORUÇ TUTMASI LAZIM GELİR. BU HÜKÜM, AİLESİ MESCİDİ HARAM CİVARINDA OTURMAYANLAR İÇİNDİR. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah'ın azabı gerçekten çok şiddetlidir. (Elmalı Hamdi Yazır Meali)

Bu ayeti iki bölümde anlamaya çalışmamız en doğrusu olacaktır. Birinci bölüm, Hac ve umreye gidemeyenlerin yapması gerekenleri anlatıyor. İkinci bölümde de, Hac ve Umreye gidebilecek şartların oluştuğu, bir ortamdan bahsediliyor.

Hac ya da Umreye gidemeyen, tabi bu gidemeyen kelimesinden birçok şey anlayabiliriz. Hastada olabilir, gücü daha önce yetmiyor da daha sonra imkânları olabilir. Ya da Hac ve Umreye gidebilecek ortam yoktur savaş vardır.

İlk bölümde Hac ve Umreye gidemeyecek durumda olanların, yapması gerekenleri söylüyor ve bakın ne diyor. Böyle durumda olanlar Kurban kessin. Daha sonrada kurban, ulaştırılması gereken insanlara ulaşıncaya yani Kurban dağıtılıncaya kadar başlarınızı tıraş etmesin diyor. Devamında tıraş olma konusuna açıklık getiriyor.

Dikkatinizi çekmek istediğim konu, Kurban kesilip dağıtılması ve daha sonra tıraş olunması, Hacca gidenler için değil, tam tersine Hacca gidemeyenlerin yapacakları şeyler içinde yer alıyor.

Şimdide ikinci bölüme bakalım. Hacca ya da Umreye gitme konusunda hiçbir engelimiz yoksa, engel ortadan kalkmışsa, bakın neler yapın diyor bu durumda. Hac yapmak niyetiyle gelenler içinden, her kim önce umre yapmak isterse yani ziyaret maksadıyla gezerse, ona da kolayına gelen bir kurban gerekir diyor. Bunu bulamayanlar içinde üç gün Hac da, yedi günde döndüğünde oruç tutması gerektiğini açıkça bildiriyor. Oruç tutabileceklerin ise, yalnız Mescidi Haram dışından ziyarete gelenler olacağını da belirtiyor.
 
Şimdi düşünmenizi istediğim bir konu var. Siz ayeti okudunuz ve iki bölümde verilen bilgiler ışığında, Hacca gittiğinizde keseceğiniz kurbandan sonra başınızı tıraş edeceğinizi mi anladınız, yoksa Hacca, Umreye gidemeyenlerin yapacağı bir emir olarak mı anladınız? Ayet çok açık bir şekilde Hac ve Umreden alıkonanların yapacakları içinde sayıyor bu uygulamayı. Peki, bizler ne yapıyoruz? Hacca ve Umreye gittiğimizde yapıyoruz. Yorum ve karar sizlerin.

Şimdide bu konuyla ilgili vereceğim diğer bir ayete göz atalım. Ayette peygamberimizin ve iman edenlerin Mescidi Haram a girmekte zorlandıkları, engel olunduklarından bahsediyor ve bakın ne diyor.

Fetih 27: Andolsun ki Allah, Peygamberine rüyayı doğru çıkardı. Allah dilerse, Mescid-i Harâm'a güven içerisinde, başlarınızı tıraş ederek ve saçlarınızı kısaltmış olarak korkusuzca gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir. Bu rüyadan sonra size yakın bir fetih nasip edecektir.( Bayraktar Bayraklı meali)

Buradan da anlaşılıyor ki, Mescidi Harama gitmek için engellenenler, tertemiz tıraş olmuş bir şekilde Kabeyi ziyarete girebileceklerini Allah müjdeliyor. Bu ayette de tıraş olma konusu, Mescidi Harama gidenlerin engellenmesi durumunda yapıldığı daha açık anlaşılıyor.

Allah emrettiği tüm ibadetleri, bizlere gerektiği kadar Kur’an da açıklamıştır. Bizler ne yazık ki İslam ı Kur’an sınırlarında değil, atalarımızdan intikal eden, rivayet bilgilerin ışığında yaşadığımız için, ibadetlerimizi kendi ellerimizle zorlaştırmış ve sonunda işin içinden çıkamaz bir hale sokmuşuz. Kur’an Hac ibadetimizi yapabileceğimiz vakitleri açıklar. Haccın bilinen aylarda, yani haram aylarda, yapılacağını bildirir. İbrahim peygamberimiz döneminde de, bu aylarda yapılmasına rağmen, bugün Hac vakti olarak, yılın birkaç gününe indirgenmesini anlamak, hiç mümkün değildir.

Değerli din kardeşlerim. Kur’an Hac aylarında, yani haram aylarda, savaşı yasaklıyor ve böylece Hac görevinin huzur içinde yapılması için ortamı sağlıyor. Bizler bugün, bu gerçekleri görmemekte ısrar ediyoruz. Haram aylar Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Üçü Ramazan ayından sonra başlayıp, art arda gelir. Recep ise bunlardan üç ay önce gelen aydır. Farklı bir düşünce de bu ayların, hepsinin ard arda gelmesi gerektiğini, günümüzde ise farklı kabul edildiğinden bahsedilir. Doğrusunu Allah bilir. Bu konuda elimizde kesin bir kanıt yok. Onun için bugün kabul edileni, bizlerde kabul etmek durumundayız.

Allah Kur’an da bahsedilen, haram ayların yalnız sayısını belirlemiş, ama hangi aylar olduğunu, İbrahim peygamberimizden bu yana, değiştirmemek şartıyla, o günkü toplumun kararına bırakmıştır. Ama karar verildikten, mutabakat sağlandıktan sonrada, bir daha bu ayların yerlerinin değiştirilmesinin doğru olmadığı konusunda, Kur’an da bizleri uyarmıştır. Çünkü İbrahim Peygamberimiz zamanında belirlenen bu ayların, bazılarını kendi istedikleri gibi, yerlerini değiştirmeye çalışanların olduğunu, Kur’an da verilen örnekten anlıyoruz.

Günümüzde haram ayların, tüm İslam toplumları tarafından kabul gördüğü aylar bellidir. Buna kimsenin de itirazı bugüne kadar olmadığına göre, bizler bu ayları haram aylar kabul edip, Hac görevimizi bu aylarda yerine getirebiliriz. Ben Kur’an dan bunları anladım. Sizlere de düşen, hiçbir batıl inancın etkisinde kalmadan, Kur’an ı rehber alarak, konuyu Kur’an ışığında anlamaya çalışmak olmalıdır.

Ne diyelim bizler Kur’an ı, öpüp başımıza koyuyoruz ve ona böylece saygı gösterdiğimizi zannediyoruz. AMA KUR’AN I AKLIMIZIN İÇİNE, BİR TÜLÜ SOKAMIYORUZ. Onun içindir ki Allah, İslam toplumunun gönül gözlerini açmıyor, hatta gözlere perde çekiyor, gönülleri mühürlüyor.

Rabbimiz, biz İslam toplumları olarak, yaptığımız büyük yanlışımızın farkında olmamızı sağla ne olur. Yoksa bataklığın içinde debelenmekten ve daha da kötüsü namerde muhtaç olmaktan, asla kurtulamayacağız.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

176
Kur'an-ı Kerim / Dini Kimden Ve Nereden Öğrenmeliyiz.
« : 23 Aralık 2015, 19:01:24 »


Bu yazımda sizleri, üzerinde düşünmeye davet etmek istediğim konu, DİNİ KİMDEN, NEREDEN ÖĞRENMELİYİZ, sorusu üzerine olacaktır. Gerçekten de bu soruyu kendimize sorup, en doğru cevabını bulamadığımız sürece, Allah ın yolunda olduğumuzdan asla emin olamayız.
 
Bu yazımı yazmaya neden olan bir makale okudum, daha sonrada bu konu üzerine düşüncelerimi yazma gereği duydum. Yazıda, dini anlattıklarını söyleyen birçok kişiler, televizyonlara çıkarak, aynı konularda bile bir birlerinden çok farklı şeyler anlatarak, toplumun kafasını karıştırdıklarını söylüyordu. Tabi bu sözlere katılmamak elde değil.

Yazıda, din adına yazılmış birçok kitapların olduğu söylenerek, bu çokluk toplumun kafasını karıştırdığına dikkat çekerek, bakın doğruyu bulmak adına,  nasıl bir yol izlememiz gerektiği önerisinde bulunuyor.

(Her şeyden önce biz ve sorumluluğunu taşıdıklarımız, temel dinî bilgileri öğrenmeliyiz. BUNLAR TEMEL İTİKAT VE İLMİHAL BİLGİLERİDİR. İslâmî konulara dair diğer her türlü bilgi, şuurlanma çabası, hatta tasavvufî yaşantı bu temel üzerine inşa edilebilir.
 
Bu nedenle öncelikle İYİ BİR AKAİT VE İLMİHAL BİLGİSİNE SAHİP OLMAMIZ GEREKMEKTEDİR. AYRICA İSLÂM’I YAŞAMAYI, YAŞATMAYI GAYE EDİNMİŞ BİR REHBER VE ONUN CEMAATİYLE BİRLİKTE HAREKET ETMELİDİR. SONRA ALLAH TEALÂ’NIN BİZLER İÇİN GÖNDERMİŞ OLDUĞU SON KİTABINI TERCÜMESİYLE BİRLİKTE BAŞTAN SONA OKUYABİLİRİZ. Bunu yapalım ki, kendimizi Rabbimizin kitabıyla doğrudan doğruya yüzleştirelim. BUNUN ARDINDAN DA KONULARINA GÖRE TERTİP EDİLMİŞ DERLEME BİR HADİS KİTABINI (MESELA İMAM NEVEVÎ RH.A.’İN RİYAZÜ’S-SALİHÎN, MERHUM ÖMER NASUHİ BİLMEN’İN 500 HADİS KİTABI GİBİ) OKUMAK GÜZEL OLUR. Bununla da Hz. Peygamber s.a.v.’in mübarek emir ve tavsiyelerini hayatımıza taşıma imkânı bulmuş oluruz.)

İşte bizlerin dine bakışımız ve dini anlamaya çalışma yöntemimiz ne yazık ki böyle. Dikkat ederseniz İslam ı doğru öğrenmemiz için önerdiği yolun başlangıcı yine beşeri kitaplar ve onların çizdiği yol üzerine. Bizlerin ilk önce öğrenmemiz gerekenin, temel dini bilgiler olduğunu söylüyor ve bakın bizleri nereye yönlendiriyor. İYİ BİR İLMİHAL VE AKAİT BİLGİSİNE SAHİP OLMAMIZ GEREKTİĞİ, İSLAM I YAŞAMAYI VE YAŞATMAYI GAYE EDİNEN BİR REHBER VE ONUN CEMAATİYLE BİRLİKTE HAREKET ETMELİDİR DİYOR. Rehberden neyi kast ettiğini, çok iyi biliyorsunuz.
 
Peki, iyi bir akait, ilmihal bilgisini nereden alacağız? Çünkü Akait, İslam dininde inanılması farz olan hususlar, iman esasları, dinin temel kural ve hükümleri" anlamına geliyor. İlmihalde terim olarak, Müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, Müslümanlığın gereğini yerine getirmenin vazgeçilmez şartı durumundaki temel bilgilere, ilmihâl denilmiştir. Tüm bu bilgileri en doğru öğrenmek istiyorsak başka kaynaklara değil, Kur’an a müracaat etmeliyiz. Bunu yapmadığımız içindir ki, her kafadan farklı sesler çıkıyor. ÇÜNKÜ BİZLERE ÖYLE YANLIŞ ŞEYLER ÖĞRETTİLER Kİ, ADETA ALLAH EMİR VERDİĞİ HÜKÜMLERİ AÇIKLAMAYAN VE BİZLERİ BEŞERİ KİTAPLARA MUHTAÇ EDEN BİR KONUMA GETİRDİLER. Bu düşünce Kur’an a şirk koşmaktır, Kur’an ı devre dışı bırakmaktır. Allah indirdiği ayetlerin/ hükümlerin detaylarını, Kur’an da bizlere anlatamıyor da, birilerinin yazdığı kitaplar mı açıklıyor? Din bu düşüncelere inandığımız için bölündü, parçalandı şimdide bir birimize düşman olduk.
 
Lütfen dikkat, İslam ı doğru anlamak ve yaşamak için öneride bulunan kardeşimiz, tüm bunları yapan bir Müslüman daha sonrada Kur’an ı anladığı dilden okumalıdır diyor. PEKİ, NEDEN KUR’AN I ANLADIĞIMIZ DİLDEN EN SON OKUYORUZ? Çünkü herkes Kur’an ı anlayamaz düşüncesi ve zihniyeti bu toplumun kafasına yerleştirildi de ondan. Bizlere öğretilen yanlış bilgilerle, Kur’an ı anlamaya kalkarsak asla doğru anlayamayız.

Görüyor musunuz, ilk müracaat edeceğimiz kitap Kur’an değil. Ama makaleyi yazan kardeşimiz, din adına onca farklı kitaplardan, bilgilerden şikâyetçi. Hatta böyle farklı anlatımların, toplumu dinden soğuttuğundan bile bahsediyordu yazısında. PEKİ, KENDİSİNİN ÖNERDİĞİ YOL VE YÖNTEM, ŞİKÂYETÇİ OLDUĞU KİŞİLERDEN ÇOK MU FARKLI? Elbette hiç farkı yok. Onlara sorsanız onlarda aynısını söyleyecek. BU BÖLÜNMÜŞLÜĞÜN ANA NEDENİ, DİNİ DOĞRU ÖĞRENMEK VE YAŞAMAK ADINA ANLAYARAK, ÜZERİNDE DÜŞÜNEREK OKUMAMIZ GEREKEN KUR’AN I EN SONA BIRAKMAMIZDIR.

İşin ilginç olanı, hangi cemaat ve önderi bizleri Allah a yaklaştıracak, kimler İslam ı en doğru anlatacak bunun garantisini kimler verebilir? Bizler eğer bu konuda, kişi ya da cemaat odaklı bir adres gösteriyorsak, daha başta yanlış yapmış oluruz. Arkadaşımız hadis kitaplarını isim vererek öneriyor. İslam ı yanlış anlattığını söyledikleri kişilerde, farklı insanların hadisleriyle İslam ı öğrenmiyorlar mı? Hepside peygamberimizin ismini kullanıyor. Ama peygamberimiz bu sözleri söylemiş midir diye, düşünen bile yok. Ne farkları var birbirlerinden, lütfen Allah aşkınıza tarafsız düşünür müsünüz? Bu yol ve yöntemle mi imanımızın temellerini sağlam atabiliriz sizce?

Bizler İslam ı en doğru anlamak ve yaşamak istiyorsak, DİNİ ÖNCE KUR’AN DAN, YANİ YÜCE RABBİMİZDEN ÖĞRENMELİYİZ, HİÇ BİR ARACI KOYMADAN. Önceliği başkalarına verdiğimiz sürece, mutlaka birileri bizleri menfaatleri yönünde aldatacaklardır. Allah yemin ederek, bizlerin anlayabilmesi için, dinin anası olan MUHKEM ayetlerin kolaylaştırıldığını, anlaşılması içinde nice örneklerle izah edildiğini söylüyorsa, BİZLER DİNİ ÖĞRENMEK İÇİN MUTLAKA ÖNCE KUR’ANA MÜRACAAT ETMELİYİZ. Bizlere herkes Kur’an dan anlayamaz, onu veli ve ilim sahibi insanlar anlar, her detay Kur’an da yok diyorlarsa, bu insanların bizlerden sakladıkları, gizledikleri art niyetleri var demektir.
 
Allah zulmedici, adaletsiz değildir. Allah sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim diyorsa, herkesin okuduğunda anlayamayacağı, sorumlu olduğumuz farz emirlerin detaylarının olmadığı bir rehber gönderip, daha sonrada bizleri O rehberden asla sorumlu tutmaz. Böyle bir adaletsizliği Rabbimize isnat etmekten, yine bağışlayıcı Rabbime sığınırım. Allah bizleri bu dünyada imtihan ettiğini söylüyor. Eğer imtihan olduğumuza iman ediyorsak, nasıl olur da başkalarının sözleriyle, emin olmadan, ilk önce Kur’an a müracaat etmeden, verdiği bilgilerle imtihanımızı yaşarız. Böyle bir imtihandan, başarılı çıkma şansımız sizce var mı?

Allah ayetinde din ve iman adına güvenilecek, yardım istenecek veliniz yalnız benim diyor ve sakın velilerin ardına düşmeyin diye uyarıyorsa bizleri, nasıl olur da bizlerin İslam ı doğru anlamak ve yaşamak için birilerine muhtaç olduğumuzu ve bir cemaate ve onun liderine bağlanmamız gerektiğini söyleriz. Bu düşünce Kur’an ın tamamına ters düşer. ÖNCE KUR’AN I OKUYAN VE ÖZÜMLEYEN BİR MÜSLÜMAN, ZATEN BU SÖYLENENLERİ ASLA KABUL ETMEZ. Onun için bizler önce KUR’ANA MÜRACAAT ETMELİYİZ, daha sonrada elbette her bilgiden, kitaptan yararlanmalıyız. Çünkü hepimiz aynı kapasitede değiliz. Birbirimize anlatmalıyız, yardım etmeliyiz ama asla Kur’an ın sınırlarını aşmadan.

 Öyle cemaat, tarikatlar ve onların önderleri var ki, ayetleri kendi nefis ve düşünceleri doğrultusunda değiştirip, anlamlarını saptırıyorlar, böylece artık Kur’an ı anlamanız mümkün görülmüyor. Kur’an devre dışı kalıyor. Kişiler korkutularak, bu ayetin bilmem kaç tane anlamı var, siz nereden bileceksiniz, bugünkü aklınızla ilminiz ne deniyor ve topluma korku salınıyor. İnsanlarda yanlış anlarım endişesiyle, kabul etmek zorunda kalıyorlar, çünkü ilk müracaat Kur’an olmayınca, Allah ın kelamından habersiz oluyorlar.
 
Benim yazılarımı ve okuduğunuz tüm yazıların doğru olup olmadığını, doğru bilgiler verip vermediğini anlamak istiyorsanız, önce Allah ın bizleri sorumlu tuttuğu Kur’an ı anlayarak, özümseyerek, düşünerek bolca okumalıyız.
 
Peygamberimiz ÜMMİYDİ, bazı kişiler ümmi kelimesine Kur’an ın vermediği bir anlamı vererek, okuma yazma bilmeyen anlamındadır diyorlar. Hâlbuki peygamberimiz ticaretle uğraşan ve toplumda emin bir insan konumuna gelmiş güvenilir bir kişiydi. Nasıl olur da böyle bir insan okuma yazma bilmez.
 
ÜMMİ, hiçbir Ehli kitaba tabi olmayan demektir, Kur’an a göre. Yani peygamberimiz o günkü bozulmuş, yoldan çıkmış hiçbir inanca tabi değildi. Onun içindir ki peygamberimizin din adına başvuracağı tek bir kaynağı vardı, ODA YALNIZ KUR’AN I KERİMDİ. Bunun yanında istifade edilecek hiçbir bilgiyi de peygamberimiz sağlığında yazdırmamıştır, kayda geçirmemiştir. Peygamberimizin din ve iman adına, tek kaynağı Kur’an ise, nasıl olur da öncelik beşeri bilgiler olur bizler için, hiç mi düşünmüyoruz. Peygamberimiz bizler için elbette örnek bir insandı. Onun örnek hayatı ve yaşantısını bizler öğrenmeli ve onun adalet anlayışı ile hayatımıza yön vermeliyiz.

Bizlere Kur’an ın hiç bahsetmediği, öyle şeyleri din adına öğrettiler ki, şimdide bunlar olmazsa din yaşanmaz dediklerinde, inanmak zorunda kaldık. Çünkü dinimizi Kur’an dan öğrenmedik. Mezheplerin, tarikatların dine yapılan ilavelerini, bizler Kur’an da bulamadığımızda, demek ki söyledikleri doğruymuş, bizler yalnız Kur’an ile imanımızı yaşayamazmışız diyenlere inandık. Çünkü inancımızı öğrenmeye çalışırken, ilk müracaat ettiğimiz yer yanlıştı.
 
Allah ile aldatıcılar, ne yazık ki bizlerin izlediği yolun yanlışlığından istifade ederek, bugün Müslümanlar arasında korku salıyor ve toplumu tedirgin etmeye devam ediyorlar. Elleriyle yazdıkları ve bunlarda Allah katındandır dedikleri, beşeri kitaplar olmasaydı, namazımızı nasıl kılacağımızı, orucumuzu nasıl tutacağımızı, zekâtımızı nasıl vereceğimizi, Hacca nasıl gidip, gerekenleri yapacağımızı bilemezdik diyerek, ALLAH IN KELAMI KUR’AN IN, TOPLUM ARASINDA YETERLİ GÖRÜLMEMESİNE NEDEN OLMUŞLARDIR. Halbuki Allah bu konularda bizlere, gereken bilgileri gerektiği kadarını Kur’an da açıkça vermiştir. Ne yazık ki İslam toplumunda bu düşünce ve fikirler doğrultusunda, KUR’AN ARTIK DEVRE DIŞI KALDI.

Hiç düşünmüyoruz, Allah sizlere rehber, nur, ışık olsun diye gönderdim dediği kitapta, bizlere emrettiği farz görevlerin gerekli detayını yazmayıp, bizleri rivayet ve sanı bilgilere muhtaç bırakır mı? Elbette bırakmaz. Ama düşünme melekemizi ellerimizden aldıkları için, bizler kendimize bu soruyu bile soramıyoruz. Çünkü sormaya korkuyoruz.

Bir Müslüman ın görevi, din kardeşini yalnız Kur’an ile uyarıp, yalnız Kur’an a davet etmektir. Bende onu yapıyorum, Allah şahittir. Gelin önce Kur’an ı anlayarak, ayetler üzerinde düşünerek ve ayetler arasında bağlantı kurarak anlamaya çalışalım. Doğru bilgiye sahip olanı hiç kimse aldatamaz. Bunu yaparsak inanın her şey çok daha kolay olacak, çünkü Allah böyle yapanların, GÖNÜL GÖZÜNÜ AÇARIM DİYOR.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
 
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

177
Günümüz İslam toplumlarını, İslam ı yaşarken yönlendiren ve çok ciddi etkisi olan bir makam vardır.  FETVA VERME MAKAMI. Hiç düşündünüz mü, Kur’an böyle bir makamın oluşumuna onay veriyor mu? Önce fetva ne anlama geliyor ona bakalım.

(İslam hukuku ile ilgili bir sorunun, dinî hukuk kurallarına göre çözümünü açıklayan, şeyhülislam veya müftü tarafından verilebilen belge.)

 (Fetva, bir hususun dine uygun olup olmadığını, hangi fıkıh kitabının neresinden alındığını bildiren hüküm, belge demektir.)

Demek ki bu konuda, öyle bir makam ihdas edilmiş ki, herhangi bir konunun dine uygun olup olmadığına karar ve belge veriyor. Bu sözler ve düşüncenin, inancın tamamı Kur’an öğretisine ters düşer. Çünkü Allah bizlerin din adına sarılacağımız kitabın, rehberin, hatta sorumlu olacağımız kaynağın, yalnız KUR’AN olduğunun hükmünü, açıkça Kur’an da vermiştir. Kur’an dan başka kaynak, belge nasıl olurda kabul ederiz.

Bizler gereken açıklamayı, Kur’an da bulamıyoruz da, onun için mi birilerinin fetvasına ihtiyaç duyuyoruz? Eğer evet dersek bu soruya, Allah ın Kur’an da ki uyarılarını kulak arkası yapıyoruz demektir. Çünkü Allah biz Kur’an da hiçbir eksik bırakmadık, Allah unutucu değildir, her konuda nice örnekler verdik ki anlayasınız ayetlerini göz ardı ediyoruz, görmezden geliyoruz demektir.

Kur’an da fetva konusuna örnekler vardır. Örnek vermek gerekirse, Nisa 127. Ayetinde, peygamberimize hitaben Allah, senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar diyor ve bakın Rabbimiz devamında ne diyor. (De ki, onlara ait hükmü size Allah açıklıyor.) dedikten sonrada ayet indirerek, gereken bilgiyi Yaradan veriyor. Yine nisa 176 ayetinde, miras konusunda peygamberimizden fetva isteyenlere, Allah fetvasını açıklıyor ve gereken bilgileri veriyor. Yani fetva makamı yalnız Allah tır. O hükmeder ve gereken açıklamayı yapar. Daha doğrusu açıklama yaptığını, yine Kur’an söylüyor ve diyor ki, ALLAH HÜKMÜNE HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEZ.

Kur’an çok dikkat çekici bir uyarı yapar ve derki, HÜKÜM YALNIZ ALLAH INDIR. Birçok ayetinde de bu hükümlerin açık seçik açıklandığından bahseder. Bizlerde şöyle deriz. Kur’an kendisini açıklayan, eşsiz bir nurdur. O halde bizler hangi konuda, neyin açıklamasını, fetvasını istiyoruz? İşte burası çok önemli. 

Fetva veren makamı tarif ederken, bu makamın dine uygunluk belgesi verdiğini söylüyorlar. BİZLER NEYİN BELGESİNİ ARIYORUZ, KUR’AN APAÇIK DURURKEN? Hemen nasıl bir cevapla karşılaşacağımı çok iyi biliyorum. “HER ŞEY KUR’AN DA YOK Kİ.” İşte bu düşünce, İslam toplumuna kabul ettirildiği içindir ki, böyle bir makam oluşturulmuş ve Kur’an ın dışından dine hükümler sokan inançlarında, bu yolla topluma kabul ettiren makamlar olmuş fetva makamları. Fetvayı tarif ederken, hangi fıkıh kitabından alındığı belirtilmelidir diyor. İşte mezheplerin inançları, bu yolla topluma kabul ettiriliyor. BUDA BÜYÜK BİR TEHLİKENİN, ANA GİRİŞ KAPISIDIR. Hele toplum din konusunda cahil bırakılmış ve Kur’an dan uzaklaştırılmışsa. 

İslam devleti ve şeriatla yönetildiğini söyleyen ülkeler, sizce Kur’an ın apaçık hükümleri ile mi yönetiliyor. Eğer öyle olsaydı, bugünkü dinde bölünmüşlük ve bir birine düşmanlık asla olmazdı.  Her İslam ülkesinin fetva makamının, açıkladıkları fetvalara bakarsanız, işin ne derece riskli ve yanlışlarla dolu olduğunu anlarsınız. Küçük bir örnek. Suudi Arabistan fetva makamı, kadınların araba kullanması, hatta oy vermesini bile dine uygun düşmediğine karar vermişti. Küçük yaşta kız çocuklarının, evlenebileceğine hükmeden fetva makamının, sizce İslam diniyle ve Kur’an ile bir bağlantısı olabilir mi?


Din adına biz Müslümanları bağlayan FETVAYI, Yüce Rabbimiz Kur’an da vermiş ve SİZLERİ KUR’ANDAN SORUMLU TUTUYORUM DEMİŞTİR.  Bu hükmü, fetvayı Allah dan alan bizler, daha ne fetvası arıyoruz birilerinden? Allah elçisine bile, sana indirdiğimle onlara hükmet diyor da, elçisine sorulan her soruya cevabı, indirdiği ayetlerle Allah cevap veriyorsa, bizler nasıl olurda Kur’an ın dışından, Kur’an ın tek kelime bile bahsetmediği konularda, beşeri fetva makamı ararız.

İşin ilginç ve düşündürücü olanı, şeriat hükümleri ile yönetilen ülkelerde, fetva makamının din adına verdiği kararlara uymak zorunludur. Uymayan cezalandırılır. Hiç kimse, Allah bu konuda hüküm vermemiş, bu Allah ın emri değildir diyemez. Bu makamların vereceği hükümler tartışılamaz bile. İŞTE BU DÜŞÜNCE VE UYGULAMA BİLE KUR’AN A AYKIRIDIR. Çünkü dinde zorlama yoktur. Din adına herkes, kendi imtihanını yaşar ve HESAP VERECEĞİ MAKAM, YALNIZ ALLAH DIR.

Şöyle düşünelim. Bugün ülkemizde bulunan, Diyanet İşleri başkanlığını, fetva verme makamı olarak, tüm ülke Müslümanları kabul ediyor mu? Tabi ki mümkün değil. Çünkü dinde öyle bir bölündük ki, artık Kur’an referans alınmak yerine, Kur’an da tek kelimesi dahi olmayan, ama mezheplerin inandığı, rivayet bilgiler referans alınıyor. Onun içinde kendi mezhebine uyan fetvalar kabul görüyor. Allah ın sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum, sakın emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin uyarılarını duyan, hatırlayan ne yazık ki yok. Çünkü peygamberimizin mahşerde söyleyeceği gibi, KUR’AN DEVRE DIŞI KALDI.

Toplumu din adına bilgilendirmek, uyarmak her Müslüman ın görevidir. Ama hiç kimse din adına bir başkasını zorlayıcı ve bağlayıcı kararlar alamaz, İSLAM DİNİNDE BÖYLE BİR MAKAM YOKTUR. Bizleri bağlayan kuralları Allah, Kur’an da vermiştir. Kur’an da açıklanmayan, verilmeyen bir hükümden de asla sorumlu olmayacağımıza göre, neyin fetvasının peşindeyiz, işte onu anlamakta zorluk çekiyorum.

Peygamberimizin adını kullanarak, dine nifak sokanların, dini bölüp parçalayanların lütfen safında olmayalım. Peygamberimiz ümmetine yalnız Kur’an ile hükmetmiş ve yalnız onun hükümlerini tebliğ etmiştir ve onun dışından tek kelime bile ilave etmemiştir. Bu açıklamayı Kur’an yapıyor. Sizlere peygamberimizin bu konudaki uyarılarından, bazı hatırlatmaları nakletmek istiyorum.

Allah bazı farizalar vazetmiştir, onları aşmayın. Bazı hadler koymuştur, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onları yapmayın. BAZI ŞEYLERİ DE UNUTMAKSIZIN SİZE RAHMET OLMASI İÇİN HATIRLATMAMIŞTIR, ONLARI DA ARAŞTIRMAYIN. (Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, sayfa 403)

Allah’ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. HAKKINDA SUSTUĞU İSE SERBESTTİR. Allah’ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir. (Ebu Davud K. Etime 39/Tırmizi K. Libas 6 İbni Mace K. Etime 60/ El-Müracaat sayfa 20)

4106 - el-Muttalib İbnu Abdillah İbni Hantab radıyallahu anh anlatıyor: "Zeyd İbnu Sabit Hz. Muaviye radıyallahu anhüma'nın yanına girmişti. Hz. Mu'aviye ona bir hadisten sual etti. Zeyd de hadisi ona söyledi. Hz. Muaviye (orada hazır bulunan bir adama) hadisi yazmasını emretti. Zeyd müdahalede BULUNARAK RESÛLULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM, HADİSLERİNDEN HİÇ BİR ŞEY YAZMAMAMIZI EMRETMİŞTİ" dedi. Bunun üzerine Hz. Muaviye yazılanı DERHAL İMHA ETTİ."
Ebu Davud, İlm 3, (3647).

Tüm bu bilgilerden de anlıyoruz ki, peygamberimiz ümmetine yalnız Kur’an ile hükmetmiş ve Kur’an ın sınırları dışına asla çıkmamıştır. Allah ın elçisi bile fetvayı Kur’an dan aldıysa, onun apaçık hükümleri ile ümmetine hükmettiyse, bizlerin beşeri fetvalar peşinden gitmemiz, bizleri yanlış yollara götürecektir.

Tekrar hatırlatmak isterim, her Müslüman a düşen görev, din kardeşini Kur’an merkezli bilgilendirmek, Allah ın hükümlerini öğretmektir. Hepimiz aynı kapasitede değiliz, onun için daha iyi anlayan, diğer din kardeşlerini bilgilendirmelidir. Ama tek bir şartla, ASLA KUR’AN IN SINIRLARINI AŞMADAN.

Her Müslüman, kendi yaptıklarından ve söylediklerinden sorumludur. Onun içinde din adına bilgiyi, önce Kur’an dan bizzat kendisi almak için çaba göstermeli, daha sonrada güvenilir kaynaklardan bilgilerini, sağlamlaştırmalıdır. Allah bizleri uyarıyor ve diyor ki,  “KİMDİR SÖZÜ ALLAH'IN KİNDEN DAHA DOĞRU OLAN.” Bu uyarıları duyduğumuz halde, ne yazık ki bizler, güvenebileceğimiz fetva makamları arayışına giriyoruz, Allah yardımcımız olsun.

Beşer her zaman şaşabilir. Şaşmayan yalnız ve yalnız Allah tır. Onun içindir ki şaşmadan dosdoğru yolda yürünmek istiyorsak, sorumlu olduğumuz yalnız Allah ın fetvalarına sarılmalıyız. Çünkü peygamberimizde yalnız, Kur’an ın kulpuna sarılmıştı.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

178


İslam dini demokrasiye, yani toplumun seçimle ehil insanlar tarafından yönetilmesine önem verir. Onun içinde Allah iman edenleri uyararak, bakın ne tavsiyede bulunur.

Nisa 58: Allah, size, EMANETLERİ MUTLAKA EHLİNE VERMENİZİ ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman ADALETLE HÜKMETMENİZİ emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. (Diyanet meali)

Demek ki Allah ın emri, bizleri yönetecek kişilerin adaletten ayrılmayan, ehil insanlardan seçmemizi özellikle istiyor. Seçilmiş yöneticilerinde, adaletle hükmetmesi uyarısını yapıyor. Ya bu emri toplum olarak yerine getirmiyorsak, sonuç ne olur? Ya bu toplum, yine Kur’an ın uyardığı gibi, yalnız Kur’an ın ipine sarılın, sakın Kur’an ın sınırlarını aşmayın emri yerine, batıl inançların ardı sıra gidiyorsa ne olacak. Onun içinde uyarıyor Yaradan ve bakın ne diyor.

Rad 11: Her insan için önünden ve arkasından takip edenler vardır. Allah'ın emrinden dolayı onu gözetirler. ALLAH BİR KAVME VERDİĞİNİ, O KAVİM KENDİSİNİ BOZUP DEĞİŞTİRMEDİKÇE DEĞİŞTİRMEZ. Allah bir kavme de kötülük murad etti mi, artık onun geri çevrilmesine de imkân yoktur. Onlar için Allah'dan başka bir veli de bulunmaz. (Elmalı meali)

Yukarıdaki ayet aslında, içinde yaşadığımız yanlışların tam özünü anlatıyor ve diyor ki, sizleri takip ediyorum. Bana Müslüman olduğunuzda, iman ettim dediğinizde verdiğiniz sözü tutup tutmadığınıza bakıyorum. Verdiğiniz sözden dolayı, sizlere verdiğim bereket, sağlık ve mutluğu, huzuru sizler verdiğiniz sözü tuttuğunuz sürece değiştirmem. Eğer sözünüzü tutmayıp, gönderdiğim rehberin dışına çıkarda, batılın ve hurafenin yolcusu olursanız, verdiğim tüm nimetleri sizden geri alırım diyor. Beni bunu yapmaktan, kimse alı koyamaz diye de ekliyor. Buradan şunu çıkartabiliriz, bizleri yöneten kişileri eğer düşünmeden, menfaatlerimiz ağır basarak ehil insanlardan seçmiyorsak, bunun sonucuna da katlanmasını bilmeliyiz.

Bu konuda peygamberimizin çok güzel bir duasını, sizlere hatırlatmak istiyorum.

(ALLAH IM, MERHAMETSİZLERİ BİZLERE MUSALLAT ETME.)

Yine peygamberimizin çok dikkat çekici bir hadisini hatırlatmadan geçemeyeceğim. (NASILSANIZ, ÖYLE İDARE EDİLİRSİNİZ.) Lütfen peygamberimizin bu uyarılarından dersler çıkartalım, yoksa Allah ın gazabından asla kurtulamayız. Menfaatlerimiz için, merhametsiz ve adaletsiz insanları, yöneticiler olarak seçersek eğer, BİR GÜN MERHAMETSİZLİK VE ADALETSİZLİK, BİZLERİ DE İÇİNE SÜRÜKLEYECEKTİR. Son pişmanlık fayda etmez unutmayalım. Kur’an ın ışığında, onun uyarıları doğrultusunda şöyle bir sonuç çıkartırsak, sanırım yanlış olmasa gerek. Ne dersiniz?

HALKIN ADALETSİZ, KENDİ ŞAHSİ ÇIKARLARINI DÜŞÜNEN, KÖTÜ YÖNETİCİLERİ İŞ BAŞINA GETİRMELERİ, ALLAH’IN ONLARA GAZAP ETMEKTE OLDUĞUNUN, İYİ YÖNETİCİLERİ İŞ BAŞINA GETİRMELERİ İSE, KULLARINDAN MEMNUN OLDUĞUNUN İŞARETİDİR.

Allah bizleri böyle durumlardan korusun inşallah. Yine konu ile ilgili bir uyarı ayeti daha hatırlatmak istiyorum. Bu konuda toplum olarak bilinçlenmediğimiz takdirde, sonumuz aşağıdaki ayetin hükmüyle sonuçlanacaktır.

İsra 16: Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz. (Yaşar Nuri meali)

Bu ayetten de anlıyoruz ki, toplum olarak dinde bölünmeyin diyen yaradan ı dinlemeyip bölünürsek, benden başka din adına veliler edinmeyin, yardım istenecek, güvenilecek veliniz yalnız benim  dediği halde, hala velilerin, şeyhlerin, efendilerin ardına düşüyorsak, sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum, yalnız Kur’an ın ipine sarılın dedi halde, Kur’an da her şey yoktur, yalnız Kur’an ile olmaz diyerek Allah ın kitabını yeterli görmüyor da, edindiğimiz velilerin, efendilerin kitapları sözleriyle İslam ı yaşıyorsak, İŞTE O ZAMAN BU AYETİN HÜKMÜ, HAK VAKİ OLMUŞ DEMEKTİR.  Rabbim ne olursun, gerçek halis kullarının hatırına, bizlere yardım et. Gözlerine perde çektiğin, gönüllerini mühürlediğin kullarının, gerçekleri görmesini sağla.

Hayatımızda çok karşılaşırız ve deriz ki, zalimler menfaatleri, çıkarları için, bir birlerini yok etmekle meşguller. Gerçektende zalim ve adaletsizleri yok etmek, onlarla mücadele etmek çok zordur. Ancak onlar birbirilerini yok ederler ve o zaman bizler deriz ki, İLAHİ ADALET TECELLİ ETTİ. İşte bu konuda da Yaradan, bizlere uyarısını yapıyor yüreğimize su serpiyor ve bakın ne diyor.

ENAM 129: İŞTE BÖYLECE İŞLEDİKLERİ GÜNAHLARDAN ÖTÜRÜ, ZALİMLERİN BİR KISMINI, DİĞER BİR KISMININ PEŞİNE TAKARIZ. ( Diyanet vakfı meali)

Bizler lütfen şunu asla unutmayalım. Adaletsizlikle hükmedenler, adaletsizliğin batağında bir gün mutlaka boğulurlar. Ben yaptım oldu, istediğimi yaparım diyenlere, kontrolsüz gücünün kontrolünün, Allah katında olduğunu hatırlatmak isterim.

MÜHLET TANIYAN RABBİMİZİN MÜHLETİNİ SINAYANLAR, BİR GÜN CEVABINI ALLAH DAN ALACAKLARDIR.

Kur’an ın uyardığı gibi, adaletle hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendisidir.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

179

Bugünkü yazımın konusu, ruhbanlık üzerinde olacaktır. Bizler Müslüman olarak, bizim inancımızda ruhbanlık yoktur deriz. Gerçekten de bugün yaşanan İslam inancında, ruhbanlık yok mu sizce? Gelin önce ruhbanlık ne anlama geliyor, onu anlamaya çalışalım. Daha sonrada kendimizi, bu konuda sorgulayalım.
 
Ruhbanlık sınıfı, başta Hristiyanlıkta ön plana çıkmakla birlikte, birçok inançta görülmektedir. Bu sınıf dini, topluma anlatmakla görevli olduklarını, hatta bu dünyada Allah ın temsilcileri olarak, Allah ile kulları arasında aracı olduklarına inanırlar. Hristiyanlıkta çok önemli bir yeri olan Papa, bu dünyada Allah ın temsilcisi olarak görür kendisini. Papa ve kilisedeki papazlar, Allah dan aldığı yetkilerle, insanların günahlarını bile bağışladıklarına inanırlar. Bir başka deyişle ruhban sınıfı diğer insanlardan imtiyazlı, dini tek ellerinde bulunduran ve istedikleri gibi şekillendiren, ALLAH İLE KULU ARASINDA, ARACI OLAN BİR SINIFTIR.
 
Gelelim İslam inancına. Kur’an İslam dininde, hatta Allah ın gönderdiği tüm kitaplarda, ruhban sınıfının asla olmadığını, bunu kendilerinin uydurduklarını söylemiştir. Kur’an a birlikte bakalım.
 
Hadid 27: Sonra onların ardından da peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da onların ardından gönderdik ve ona İncil'i verdik. Ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duyguları koyduk. RUHBANLIĞI İSE KENDİLERİ UYDURDULAR. BİZ ONU KENDİLERİNE YAZMADIK. Ancak onlar Allah'ın rızasını kazanmak arzusu ile bunu yaptılar; AMA BUNA GEREĞİ GİBİ DE UYMADILAR. Onlardan da inananlara ödüllerini verdik. Onların çoğu yoldan çıkmışlardır. (Bayraktar Bayraklı meali)
 
Ayete baktığımızda, asla ruhban sınıfı diye bir sınıfın olmadığını, bunları kendilerinin uydurduklarını söylüyor. İlk önceleri iyi niyetle başlayan bu çabalarının, daha sonra kötü amaçlara yöneldikleri özellikle vurgulanmaktadır. Aşağıdaki ayet konuyu, daha iyi açıklıyor.
 
Tevbe 34: Ey iman edenler! HAHAMLARDAN VE RAHİPLERDEN BİRÇOĞU İNSANLARIN MALLARINI HAKSIZ YOLLARDAN YERLER VE ALLAH'IN YOLUNDAN ALIKOYARLAR. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele! (Bayraktar Bayraklı meali)
 
Demek ki önceleri iyi niyetle başlayan bu çabalar, daha sonra şahsi menfaatlerin ağır basmasıyla, haham ve rahiplerin birçoğu, toplumu çıkarları doğrultusunda, Allah ın gerçek yolundan alıkoydukları belirtiliyor. İşte burası çok önemli. İNSANLARA DİNİ ANLATTIĞINI SÖYLEYEN BU KİŞİLER, ASLINDA ALLAH IN YOLUNDAN TOPLUMU SAPTIRIYORLAR. Bu uyarıyı yapan Rabbimizi, lütfen bugün bizler, dikkatle anlamaya çalışalım ki, kıssadan hisse alabilelim. Bugün günümüzde, bizlere dini anlattığını söyleyenlerin genel çoğunluğu da, aynı menfaatlerle toplumu aldatmıyor mu? Günümüzde hem maddi, HEM DE SİYASİ ÇIKARLAR İÇİN DİN, öyle bir kullanılıyor ki, toplum eğriyle doğruyu ayıramaz olmuş.
 
İŞTE RUHBAN SINIFI, ONUN İÇİN TEHLİKELİ VE ALLAH BÖYLE BİR SINIFI, ONUN İÇİN EMRETMEDİM BEN DİYOR. Ne yazık ki bizlerde Kur’an dan ders alamadığımız için, aynı hataya düşerek ruhban sınıfını bizlerde yarattık.
 
Geçmiş günlerin birinde televizyonda, bir İlahiyatçı; DİNİ HERKES ANLATIYOR, KONUŞUYOR, BIRAKINDA BU İŞİ BİZLER YAPALIM, BU İŞ BİZİM İŞİMİZ DEMİŞTİ. O günden beri bu sözleri hiç unutamam. Demek ki bizler İslam dininde, ruhban sınıfı istediğimiz kadar yok diyelim, aslında çok açık ve güçlü bir ruhban sınıfını bizler ellerimizle yarattık. Kendi aramızda da hep konuşuruz,  bizler dini bilemeyiz, Kur’an dan anlayamayız hocalarımıza, şeyhlerimize soralım deriz. HANİ BÖYLE BİR SINIF YOKTU? Tabi toplumu bu duruma getirenler, hükümranlığını sürdürmek isteyen din simsarcılarıdır. Onları fark edemediğimiz sürece, bu aldatmaca, sömürü devam edecektir.
 
Çok duymuşsunuzdur, din adına FETVA VERME MAKAMINDAN BAHSEDERİZ. Halbuki İslam dininde din adına fetvayı, emri Allah dan, yani KUR’AN dan başka kimse veremez diyor. HÜKÜM YALNIZ ALLAH IN DIR diyen, Rabbimizi duyan bile yok. Dini birilerinin sözleri ile değil, yalnız Allah ın Kur’an da ki emirleriyle yaşamamız gerekir. Kur’an ayetleri kişilere göre, asla esnetilemez ya da görmezden gelinemez. Ama yaşantımızda bunun tam tersini yapıyoruz. Onun içinde Allah, dinde sakın bölünmeyin dediği halde dinde bölünüp, mezheplere ayrıldık. Yetmedi, bir birimize düşman olduk.
 
İçimizde yarattığımız ruhban sınıfının, Hıristiyan ve Yahudilerden hiç farkı yok. Onlar günahlarını papazlara, hahamlara bağışlatmaya çalışırken, bizlerde edindiğimiz kendi yarattığımız ruhban veli, şeyh, efendilerimizden şefaat bekliyoruz. ŞEYHİ, VELİSİ OLMAYAN CENNETE GİDEMEZ DİYEN BİR DÜŞÜNCENİN, PAPANIN YA DA PAPAZLARIN, GÜNAHLARI BAĞIŞLAYIP, CENNETİ VAAT ETMESİNDEN NE FARKI VAR?
 
Allah din ve iman adına, hiç kimseyi kulu ile arasında aracı yapmamıştır. Hatta Kur’an da elçisine hitaben; Kur’an ı tebliğ etmek sana, hesap sormak bana düşer, KULUMLA BENİM ARAMDAN ÇEKİL DİYEREK, Allah ile kulu arasında, elçisi dâhil, hiç kimsenin olamayacağını özellikle belirtmiştir. Peki bizler, böyle mi yaşıyoruz inancımızı?
 
Hepimiz bu dünyada imtihandayız. İmtihan olacağımız ve sorumlu olduğumuz kitabında yalnız Kur’an olduğunu Allah söylüyorsa, din adına hala aracılar edinerek, veliler, şeyhler, efendiler edinenlerin, ALLAH IN AYETİNDE UYARDIĞI GİBİ, ALLAH IN YOLUNDAN SAPTIRILACAKLARI, KAÇINILMAZ OLACAKTIR.
 
Değerli din kardeşlerim. Allah özellikle ruhban sınıfının dinde olmadığını söylüyor ve sakın sizleri Allah ile aldatmasınlar diye de bir çok kez uyarıyorsa bizleri, gelin dinimizi ve inançlarımızı birilerinden değil, önce bizler bizzat Kur’an dan anladığımız dilden okuyalım, araştıralım ve üzerinde düşünelim. Daha sonrada elbette, daha iyi anlayabilmek için yardım alalım.
 
Sizler Kur’an ı anlayamazsınız diyenlere de, Allah ın ayetlerini hatırlatalım ve diyelim ki, Allah yemin ederek, bu kitabı anlayasınız diye sizler için kolaylaştırdım diyor ve bizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorsa, BU KUR’AN ASLA ANLAŞILMASI ZOR OLAMAZ. Böyle bir adaletsizliği Rabbimize isnat edenlerden, lütfen uzak duralım.
 
Kur’an nurlu bir ışıktır. Rabbimiz bizlerin Kur’an ı keşfetmemizi bekliyor. Onu anlama çabası içinde olanlarında, gönül gözlerini açacağını, onların gönüllerini nurlandıracağının müjdesini de bizlere veriyor ve bakın ne diyor.
 
Casiye 20: Bu (Kur'an) insanların kalp gözünü açan bir nur, kesin bilgi edinmek isteyen bir toplum için de Hidayet ve rahmettir. ( Elmalı Hamdi meali)
 
Dilerim toplum olarak Allah ın kitabına sarılarak, gönül gözleri açılan, rivayet ve sanı bilgilerden uzak Allah ın en doğru, kesin bilgilerini öğrenme çabasında olan, Rabbin halis kullarından oluruz.
 
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

180
Bugünkü yazımın konusu, İslam toplumunda kafaların çok karışık olduğu konu, sihir/büyücülük konusu olacaktır.  Gerçektende anlatılanlara inandığımızda, kafaların karışmaması, hatta korkmamak mümkün değil. Gelin önce büyü konusunda, toplumumuzda neler anlatılıyor, kısaca göz atalım.

(Büyü, “Tabiatüstü gizli güçlerle ilişki kurularak zararlı, faydalı veya koruma gayeli bazı sonuçlar elde etmek için yapılan işler” şeklinde tarif ediliyor. Başlıca gayesi ise daima çıkar odaklı olması… Büyü, olağanüstü etkileyici bir güç veya bilgiye sahip olduğuna inanılan kişilere yaptırılıyor. Bu kişilerin yeteneklerini iyiye de kötüye de kullanabileceklerine inanılıyor. Araç olarak ise; ruhlar, cinler, şeytanlar, canlı veya ölmüş bazı hayvanlar kullanılıyor. Eşlerin veya başka kişilerin arasını açmak, insanın bazı kabiliyetlerini, dilini, bahtını bağlamak, malına ve canına zarar vermek, kız veya erkeklerin bahtını bağlamak gibi durumlarda bu yola başvuruluyor.)

Anlatıldığı güçte insanlar varsa ve bu insanlara engel olamıyorsak, bu insanlardan korkmamak sizce mümkün mü? Tabiatüstü gücün olmadığını, tek güç Allah ın olduğunu asla unutmayalım. Bu söylenenleri, Kur’an ışığında basitçe düşünelim önce. Hatırlarsanız Allah Kur’an da birçok ayetinde, İNSANLARDAN KORKMAYIN, BENDEN KORKUN diye uyarıyordu. Ali İmran suresi 175. ayetinde de yine bakın nasıl uyarıyordu bizleri.

(İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer müminlerseniz, Benden korkun.)

Allah yalnız benden korkun, bu türlü sözlerle şeytan ancak, kendi dostlarını korkutur diyor. Ne dersiniz, yoksa farkında olmadan bizler, şeytanın dostlarımı olduk? Allah bizleri bu dünyada, özgür irademizle bırakarak, imtihan ettiğinden bahseder. ENGELLENEMEZ, BÖYLE GÜÇLERİ OLAN BİR TOPLUMDA, ÖZGÜRCE BİR İMTİHANDAN NASIL SÖZ EDERİZ? Her istediğini yaptırabilecek bir gücün, Allah tarafından, bazı kişilere verildiğini kabul edersek, Kur’an ın yüzlerce ayetini görmezden gelmiş, üstünü örtmüş oluruz. Lütfen bunu unutmayalım.

Şimdide büyü/sihir konusuna, gelin birlikte Kur’an a bakalım. Bu konuyu rivayet ve emin olamayacağımız bilgiler ışığında değil, Kur’an ın genel hükümleri ışığında anlamaya çalışalım. Büyü/sihir Kur’an da vardır deriz ve bu kelimeye öyle yanlış anlamlar yükleriz ki, Kur’an ın neredeyse tamamına ters düşer. Önce bahse konu örnek gösterilen ayeti yazalım, daha sonra ayette geçen büyü/sihir kelimesi üzerinde, birlikte düşünelim.

Bakara 102: Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tabi oldular. Hâlbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lakin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil'de Harut ile Marut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Hâlbuki o iki melek, herkese: BİZ ANCAK İMTİHAN İÇİN GÖNDERİLDİK, SAKIN YANLIŞ İNANIP DA KÂFİR OLMAYASINIZ, demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekden, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. OYSA BÜYÜCÜLER, ALLAH'IN İZNİ OLMADAN HİÇ KİMSEYE ZARAR VEREMEZLER. ONLAR, KENDİLERİNE FAYDA VERENİ DEĞİL DE ZARAR VERENİ ÖĞRENİRLER. Sihri satın alanların (ona inanıp para verenlerin) ahiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı! (Diyanet Vakfı meali)

Ayette bahsedilen büyü/sihirden ne kast ediliyor, önce bunu doğru anlamalıyız. Ayeti öyle anlatıyorlar ki, Kur’an ın diğer ayetleri ile ters düşebiliyor.  Acaba günümüzde bizlere öğretilen, insanlara her türlü kötülüğün yapılabileceği, olağan üstü bir güçten mi kast ediliyor? Ayetten bunu anlar ve kabul edersek, ALLAH IN YALNIZ BENDEN KORKUN, SİZLERE ÖDÜLÜ DE CEZAYI DA YALNIZ BEN VERİRİM öğretisine, uyarısına tamamen ters düşmüş oluruz. Şimdide bu bilgiler ışığında ayeti anlamaya çalışalım.

Ayette şeytanın vesvese verdiği, yani insanları yanılttığından bahsediliyor ve Süleyman peygamberimizin büyü/sihir yapmadığını söylüyor. Ayetin devamında şeytanların kâfir olduğunu söyleyip, Harut ve Marut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı diyor. Peki, bu sözlerden ne anlamalıyız? Melekler ne öğretiyor olabilirler?

Eğer bahsedildiği gibi Harut ve Marut melek ise ve Allah büyü/sihir yapmanın günah olduğunu söyleyip, yapanların kâfir olacağından da bahsediyorsa Kur’an da, bu meleklerin günümüzde anlatılan, insanlara her türlü kötülüğü yapabilecek dağa üstü bir ilmi, yani büyücülüğü anlattıklarını, öğrettiklerini kabul etmemiz mümkün değil.

Ayetin devamında bu söylediklerime açıklık getiriyor ve bizler sizlerin imtihanı için gönderildik, SAKIN YANLIŞA İNANIP DA KÂFİR OLMAYIN diye melekler uyarıyor ve onlara bir şeyler öğrettiğinden bahsediyor, ama ayeti tercüme eden parantez içinde sihir ilmini öğrettiklerini yazmış. Ayette böyle bir detay yok.  Böyle anlayınca da, hem Kur’an içinde, hem de ayet kendi içinde çelişki yaratıyor. Demek ki melekler, doğruyu ve yanlışı öğretiyor ve insanların doğruyu seçmesini özellikle istiyor. Ayetin devamında yine bakın ne diyor.

(Onlar, o iki melekten, karı ile kocanın arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı.)

Melekler topluma, sakın yanlışa inanmayın dedikten sonra, bu iki melek günümüzde bile hiç istenmeyen, Allah ın yasakladığı, kötü ve art niyetli insanların zihinlerinde olan büyünün yapılmasını öğretiyor olabilir mi? Hem melekler, bizler sizlerin imtihanı için gönderildik yanlış yapmayın diyecekler, hem de böyle kötü şeylerin, büyünün yapılmasını öğretecekler öylemi? Bu nasıl bir mantık böyle.

Peki, burada bahsedilen, karı kocanın arasını açacak şeylerin öğrenilmesinden, ne anlamalıyız? Bunun açıklaması da, ayetin devamında yapılıyor. ASLINDA BURADA BAHSEDİLEN MELEKLERİN TOPLUMA, FAYDALI ŞEYLERİ KAPSAYAN İLMİN ÖĞRETİLDİĞİNİ, AYETİN DEVAMINDA ANLIYORUZ. Fakat kötü niyetli insanların, bu bilgileri iyi ve güzel amaçlarla değil, kötü amaçlarla kullandıklarını, verilen örnek bizlere anlatıyor. Bakın ayetin devamında ne diyor.

(ONLAR, KENDİLERİNE FAYDALI OLANI DEĞİLDE, ZARARLI OLANI ÖĞRENİRLER.)

Demek ki burada bahsedilen büyüden kasıt, DOĞRU BİLGİLERİ KÖTÜ AMAÇLARLA KULLANAN, İNSANLAR KAST EDİLİYOR. Yoksa sınırsız ve kişilere istediği kötülüğü yapabileceği doğaüstü bir güçten bahsedilmiyor. Melekler insanlara gerekli olan güzel şeyler öğretiyorlar, ama insanlar bu bilgileri kendi çıkarları adına kötü amaçlarla kullanıyorlar. Örneğin Elektrik günümüzde çok yararlı bir buluştur. Ama insanları öldüren bombaları ateşleyende elektriktir. Büyücülük konusunda, günümüzde yanlış anlatılan bu ayetin devamında yapılan uyarı, aslında söylediklerimi onaylıyor ve bakın ne diyor.

(OYSA BÜYÜCÜLER, ALLAH'IN İZNİ OLMADAN KİMSEYE ZARAR VEREMEZLER.)

Buradan da anlaşılıyor ki, büyücüler yani Allah ın insanlara faydalı olacak ilmini, bilgiyi kötü amaçlarına alet edenler, asla emellerine ulaşamayacaklarını, ALLAH İSTEMEDİKÇE KİMSEYE ZARAR VEREMEYECEKLERİNİ, APAÇIK AYETİNDE BİZLERE BELİRTİYOR.  Ama bizler ne yazık ki yüce Rabbimizi değil, bizlere anlatılan rivayet ve sanı inançlarımıza inanmaya devam ediyoruz. Böyle yaparak bizler, büyücüleri kendi ellerimizle,  GÜÇ SAHİBİ YAPIYORUZ. Bu inanç öyle güçlü ki, Kur’an ı işiten-duyan bile yok.

Büyücülerin, yani Allah ın verdiği ilmi kötü amaçlarla kullananların, ahrette nasiplerinin olmayacağını, bu tür insanların cezalarını bulacaklarını, ayetin sonunda belirtiyor. Büyücüler yani art niyetli kötü amaçlı kişiler kast ediliyor ve Allah Felak suresinde, bakın bizleri nasıl uyarıyor.

(Ve düğümlere üfleyen BÜYÜCÜLERİN ŞERRİNDEN ve hased ettiği zaman, HASETÇİNİN ŞERRİNDEN SANA SIĞINIRIM.) 

Aslında bu ayet, yazdıklarımın adeta bir özeti. Büyücü, yani kötü amaçlar peşinde olan kişilerin şerrinden, hasedinden bizlerin, YALNIZ ALLAH A SIĞINMAMIZ GEREKTİĞİ ANLATILIYOR. ALLAH A SIĞINANA KİM ZARAR VEREBİLİR? Bunu düşünemiyor muyuz? Eğer böyle insanlara Allah, bizlerin karşı koyamayacağımız güç ve ilim vermiş olsaydı, sizce adaletli olur muydu? Tüm bunlara inanmak, Kur’an ın adaletini hiç ama hiç anlamamakla aynıdır.

Kur’an da birçok yerinde müşrikler, peygamberimize büyücü/sihirbaz derler. Allah da o ne büyücüdür ne kâhindir, Allah’ın peygamberidir diye geçer. Büyücü gerçekleri çarpıtan, toplumu korkutan, yanlışı doğru gibi gösteren anlamında kullanılmıştır Kur’an da.

Taha 69: "Sağ elindekini atıver, o, onların yaptıklarını yutar. Çünkü onların yaptıkları ancak bir büyücü tuzağıdır. Büyücü ise, HER NEREDE OLURSA OLSUN BAŞARIYA ULAŞAMAZ." (Elmalı Hamdi meali)

Bu ayet Musa peygamberimizin kıssasında geçiyor. Büyücülerin/sihirbazların gerçekleri saptırarak, insanları aldattığını, korkuttuğunu söylüyor ve son noktayı koyuyor ve diyor ki, BÜYÜCÜLER HER NEREDE OLURSA OLSUN, BAŞARIYA ULAŞAMAZLAR. Ama bugün bizlere toplum içinde, öyle bir korku saldılar ki, NE YAZIK Kİ TOPLUM DERTLERİNİN ÇARESİNİ KUR’AN DA DEĞİL, BÜYÜCÜLERDE ARAR OLDU.

Allah cümlemize akıl, fikir versin. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki batıl, hurafe toplum içinde korku salmış, güç kazanmış. Kur’an ın uyarıları ise göz ardı edilir olmuş. Çünkü peygamberimizin mahşerde söyleyeceği o acı gerçek, toplumda yaşanır olmuş.
 
Furkan 30: Peygamber der ki: Ey Rabbim! KAVMİM BU KUR'AN'I BÜSBÜTÜN TERK ETTİLER. (Diyanet Vakfı meali.)


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

Sayfa: 1 ... 16 17 [18] 19 20 ... 29
web hosting Domain Web
İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan sevdaligul.com forum sitemizde 5651 Sayılı Kanun’un 8. Maddesine ve T.C.K’nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. sevdaligul.com hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler sevdaligul@gmail.com  adresi ile iletişime geçilmesi halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde sevdaligul.com  yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş yapacaktır.