Reklamlar
Ayrıntılı Konu Bilgileri
Sayfa BaşlığıKonu: Zenginlik zühde mani değildir
Mesaj SayısıMesaj Sayısı: 0 cevap var
OkumaGösterim: 720
Google Özel Arama

Gönderen Konu: Zenginlik zühde mani değildir  (Okunma sayısı 720 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

    hayat güzel

  • Sevdalı Üye
  • *****

  • İleti: 2263
  • Nerden: İZMİR
  • Rep: +70/-4
  • Cinsiyet: Bayan
    • Profili Görüntüle
  • Çevrimdışı
Zenginlik zühde mani değildir
« : 27 Haziran 2008, 09:57:34 »


 

Zenginlik zühde mani değildir     
Bazı kimseler, dünyevî hazları terk edip, cismânî meyillere karşı koyma manasına gelen "zühd" mesleğini esas alarak, dünya lezzetlerine karşı alâkasız kalır ve ömür boyu âdeta bir perhiz hayatı yaşarlar. Böyleleri, "takvâ" yolunu tutarak, dünyanın, kendine ve insanın nefsine bakan yönlerine karşı sürekli müstağni ve müstenkif (isteksiz) davranırlar.


Dünyayı ve dünyevîliği bütün bütün terk ederek Cenâb-ı Hakk'a yönelir ve bu teveccühü korumak için dünya işleriyle meşgul olmamaya, hatta kalabalıklardan bile kaçmaya ve bir çeşit halvet yaşamaya çalışırlar.

Aslında, bir insanın zühdü tercih etmesinde ve hayatını zâhidâne bir çizgide götürmesinde bir mahzur yoktur. Bilakis, lüks hayatın, rahat ve rehavetin tehdit edici yanları vardır. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Herhangi bir beldeyi imha etmek istediğimizde oranın lüks içinde yaşayan şımarıklarına iyilikleri emrederiz. Buna rağmen onlar dinlemez, fısk-u fücura devam ederler. Bu sebeple, o belde hakkında cezalandırma hükmü kesinleşir. Biz de orayı yerle bir ederiz." (İsrâ, 17/16) buyurmaktadır. Demek ki, lükse alışmış, sefâhate düşmüş, keyif sürmeye müptela, hayvaniyet ve cismaniyet hapsinde mahkûm kimselerin varlığı, içinde bulundukları toplum için bir sebeb-i felakettir. Çünkü onlar sadece son model arabalar, yatlar, villalar ve yalılar hayal etmek, bunlara sahip olmak ve zevkten zevke koşmaktan başka bir şey yapmazlar. Hatta cismanî ve hayvânî zevklerini tatmin yolunda vicdana zarar olmadık tavizler verirler.

Lükse düşkünlük esaret sebebidir

Evet, insan şahsı adına zâhidâne bir hayatı tercih edebilir; kût-u lâyemûtu (hayatını devam ettirecek, belini dik tutacak kadar bir yiyeceği) ve eski-püskü, yamalı bir hırkayı kâfi görebilir. Nitekim bu anlayışı meslek edinen insanlar da olmuştur. Dahası, böyle bir hayat felsefesi, Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz'in bazı ifadelerine de dayandırılabilir. Mesela, Beyan Sultanı, "Dünyada bir garip, yahut bir yolcu gibi ol, nefsini kabir ehlinden say!" nasihatında bulunmuş ve "Benim dünya ile ne alakam olabilir ki?!. Şu yeryüzündeki halim, bir ağacın altında gölgelenip azıcık dinlendikten sonra yoluna devam eden yolcunun haline benzer." buyurmuştur. İşte, bazıları, meseleyi sadece bir yanıyla değerlendirerek, burada bir misafir gibi yaşama ve dünyanın cazibedâr güzellikleriyle hiç oyalanmama esasını benimsemişlerdir. Belki Cenâb-ı Hak'la münasebetleri açısından istidat ve kabiliyetleri, idrak ve ufuk seviyeleri de öyle bir meşrebe meyletmelerini gerektirmiştir. Fakat onların bu hali sübjektiftir (şahsî, ferdî ve dar bir daireye aittir). Objektif (küllî, afakî ve kuşatıcı) olan Seyyidü'l-Mürselîn'in hali ve yoludur; Hulefâ-yı Râşidîn (radiyallahu anhüm ecmaîn) efendilerimizin meslekleridir. Bu geniş caddenin sâlikleri, şahısları adına az yeme, az içme, hayrete varma, fânî olma ve böylece O'nu bulma istikametinde hareket edebilirler; ancak, hey'et-i umumiyeye bakan yanları itibarıyla, fakr ü zarureti, yokluk ve sefaleti, güçsüzlük ve acizliği asla kabul etmezler. Milletin geleceği söz konusu olduğunda, ehl-i küfrün vesâyetine düşmemek için siyasî, iktisadî ve kültürel sahaların hepsinde azami gücü, kuvveti, zenginliği yakalamanın gereğine inanırlar; aksi halde, başkalarının mahkûmu olmayı kaçınılmaz görür ve bunu da İslam'ın kaybı sayarlar.

Aslında, ne zenginlik ne de diğer dünyevî imkânlar zühde mani değildir. Elverir ki, insan dünyanın mahkûmu olmasın ve dünyevîliklere karşı hâkimiyetini korusun. Zaten, zühdün özü ve usaresi, -Nur Müellifi'nin ifadesiyle- dünyayı kesben değil, kalben terk etmek ve dünya umurundan kaybettiğine üzülmemek, kazandığına da sevinmemektir. Bu açıdan çok varlıklı ama aynı zamanda zâhid bir kul olmak her zaman mümkündür.

O zeytinyağını nereden aldın?


Vâkıa, Medîne'nin Gülü Varlığın Özü Efendimiz, kalbi zühde göre programlandığı halde fakirlerden fakir yaşamayı tercih etmiş ve ömrünü hep zâhidâne geçirmişti. Zirâ O, ümmetine ve hususiyle de irşad erlerine misâl olma mevkiinde idi. Bundan dolayı, hayatını en fakirâne bir çizgide sürdürmüştü.. sürdürmüştü ama ümmetinin fakr u zaruretine asla razı olmamış; ashabını çalışıp kazanmaya, güçlü bir toplum meydana getirmeye teşvik etmiş ve onları el açan değil el uzatan insanlar olma ufkuna yönlendirmişti.

Rehber-i Ekmel'den derslerini alan Ashab-ı güzîn de aynı çizgiyi takip etmişlerdi. Mevlânâ Şiblî'nin anlattığına göre; Hazreti Ömer (radiyallahü anh), dört bir cephede hasımlarıyla hesaplaşırken, onca at ve onca deveyi harp meydanına sevk ediyor ama bununla beraber harbe iştirak etmeyen binlerce atı da hazır bekletiyordu. Meselâ, Medine civarındaki çiftliklerde savaşa hiç katılmamış asil Arap atlarından tam kırk bin tane, Suriye civarında da yine aynı sayıda at besleniyor ve yedekte tutuluyordu. Fakat milletinin selameti ve istikbali için askerî gücünü bu denli kavî tutan ve o büyüklükte bir sermayeye sahip olan Seyyidina Ömer, günde belki sadece bir defa ekmeğini zeytinyağına banıyor, yiyecek olarak onunla iktifa ediyordu.

Adalet timsali Ömer Efendimiz, bir gün hanımının, saçlarına zeytinyağı sürmüş olduğunu görüyor. Saça sürülen zeytinyağı kaç para eder! Fakat bu, Ömer hassasiyeti.. Sormadan duramıyor: "O zeytinyağını nereden aldın?" diyor. Hanımı, "Hani, fakirlere yağ dağıtmak için kullandığın kazanlar vardı ya.. işte onlardan biri henüz yıkanmamıştı; o kazanın dibinde kalan yağı kullandım." cevabını veriyor. Hazreti Ömer, bu cevaptan hiç memnun olmuyor ve "Millete ait zeytinyağını nasıl kullanabiliyor, onu saçlarına ne hakla sürüyorsun?" diyerek bu hoşnutsuzluğunu dile getiriyor.

Tertemiz yaşantısıyla ilk halifelere ve hususiyle de adaletin temsilcisi Hazreti Ömer'e çok benzeyen Ömer bin Abdülaziz de, ekonomisi ve siyasi istikrarı bozulmuş bir devletin başına halife seçiliyor. Allah'ın izni ve inayetiyle, iki buçuk senede başkalarının otuz yılda yapamayacakları hizmetleri yapıyor. Öyleki, onun icraatları neticesinde Türkiye'den kat kat büyük bir devletin hazinesi dolup taşıyor. Bir gün, maliye nâzırı gelip "Efendim, hazinemiz haddinden fazla dolu; harcamalarımızın çok üstünde gelirimiz var. Bu imkânı nasıl değerlendirmemizi istersiniz?" deyince, "Halka zekât dağıtın ve muhtaç kimse bırakmayın." diyor. Bir süre sonra maliye nâzırı tekrar gelip, "Efendim, neredeyse herkes zekât verecek hale geldi ama hâlâ fazlamız var; yapmamızı istediğiniz bir iş varsa emrinize âmâdeyiz!" diyor. Ömer bin Abdülaziz, "On beş yaşına girmiş, rüşt çağına ermiş herkesi evlendirin; gençlere ev kurmalarında yardımcı olun." mukabelesinde bulunuyor. İşte, ülkesini ve halkını öyle bir zenginlik ve refah seviyesine yükselten insan, kendi adına ise zühd yolunu tercih ediyor.

ÖZETLE


1- Lükse alışmış, keyif sürmeye müptela kimselerin varlığı, içinde bulundukları toplum için bir sebeb-i felakettir. Çünkü onlar cismanî ve hayvânî zevklerini tatmin yolunda olmadık tavizler verirler.

2- Bu geniş caddenin sâlikleri, şahısları adına az yeme, az içme istikametinde hareket edebilirler; ancak, hey'et-i umumiyeye bakan yanları itibarıyla, yokluk ve sefaleti, güçsüzlük ve acizliği asla kabul etmezler.

3- Aslında, ne zenginlik ne de diğer dünyevî imkânlar zühde mani değildir. Elverir ki, insan dünyanın mahkûmu olmasın. Zaten, zühd dünya umurundan kaybettiğine üzülmemek, kazandığına da sevinmemektir.


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son İleti
2 Yanıt
1044 Gösterim
Son İleti 14 Mart 2010, 20:12:36
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
725 Gösterim
Son İleti 17 Haziran 2008, 14:43:14
Gönderen: orkide
0 Yanıt
1241 Gösterim
Son İleti 28 Haziran 2013, 09:24:36
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
290 Gösterim
Son İleti 20 Nisan 2017, 20:19:48
Gönderen: zubamba
0 Yanıt
276 Gösterim
Son İleti 06 Kasım 2019, 19:48:50
Gönderen: dean534

web hosting Domain Web
İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan sevdaligul.com forum sitemizde 5651 Sayılı Kanun’un 8. Maddesine ve T.C.K’nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. sevdaligul.com hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler sevdaligul@gmail.com  adresi ile iletişime geçilmesi halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde sevdaligul.com  yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş yapacaktır.