İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - sevdaligul

Sayfa: 1 ... 6 7 [8] 9 10 ... 623
71
Fıkıh / Televizyon Seyretmek
« : 11 Eylül 2013, 21:27:59 »
Televizyon seyretmek
Suâl: Ba'zı kadınlar, "Televizyon Batıdan geldiği için seyretmek günâhtır. Televizyonda dinin emîrleri de bildirilse, hattâ Cennet bile gösterilse bakmak harâmdır." diyorlar. TV izlemek günâh mıdır?
Cevap: Batıdan geldiği için televizyona zararlı demek doğru olmaz. Bugün tıpta, sanayide ve diğer alanlarda kullandığımız makinaların çoğu Avrupa'dan gelmiştir. Hadîs-i şerîfle de bildirildiğine göre, dînimizde fen, mü'minin kaybedilmiş malıdır, nerede bulursa alması lâzımdır. Televizyon çok iyi bir haber ve eğitim vâsıtasıdır.

Televizyon, bir bıçak gibidir, iyi bir silâhtır. Bıçakla faydalı çok işler yapılır. Bu faydalı âlet, düşmanın eline geçerse, gözümüzü oyar, gırtlağımızı kesebilir. Düşman, bıçağı, böyle kötü bir işte kullandığı için "Bıçak kötü âlettir" denemez. Bıçağı kötü işte kullanan kimse kötülenir. Modern silâhların müdâfaada büyük rolü olur. Bu silâhlar anarşistlerin veya başka düşmanların eline geçerse, çeşitli katliamlara girişebilirler. İştetv'ler de böyledir. İyi kimselerin elinde bulunursa, insanlığa büyük hizmetleri olur. Kötülerin elinde olursa insanlığa büyük zararları olur.

Gösterilen filmin, bir sahnesinde, din ile alay eden birşey olsa, bunu seyreden müslüman da buna gülse, o müslümanın îmânı gider. Ayrıca dine aykırı husûslar, müstehcenlik, iyi birşey gibi gösterilmeye devam edilirse, ister istemez seyircilerin beyni menfi yönde yıkanır. Bu bakımdan güzel yayın yapan televizyonu, seyretmelidir.

72
Fıkıh / Allahı Tanımak
« : 11 Eylül 2013, 21:26:53 »
   
 

Allahı tanımak
Suâl: İnsan, kendi başına doğru yolu bulabilir ve Allahı tanıyabilir mi?
Cevap: Tarihi inceliyecek olursak, insanların, önlerinde Allahü teâlânın gönderdiği bir rehber olmadan kendi başlarına gittiklerinde, hep yanlış yollara saptıklarını görürüz. İnsan, kendisini yaratan büyük kudret sahibinin var olduğunu, aklı sayesinde anladı. Fakat ona giden yolu bulamadı.

Peygamberleri işitmeyenler, Hâlıkı, yâni yaratıcıyı evvelâ etraflarında aradı. Kendilerine en büyük faydası olan güneşi, yaratıcı sandılar ve ona tapmaya başladılar. Sonra, büyük tabiat güçlerini, fırtınayı, ateşi, kabaran denizi, yanardağları ve benzerlerini gördükçe bunları yaratıcının yardımcıları zannettiler. Her biri için bir sûret, alâmet yapmaya kalktılar. Bundan da putlar doğdu. Böylece, çeşitli putlar zuhur etti. Bunların gazâbından korktular ve onlara kurbanlar kestiler. Hattâ, insanları bile bu putlara kurban ettiler. Her yeni hâdise karşısında, putların miktarı da arttı. İslâmiyyet zuhûr ettiği zaman Kâ'be-i muazzamada 360 put vardı.

Kısacası insan, bir, ezelî ve ebedî olan Allahü teâlâyı kendi başına bir türlü tanıyamadı. Bugün bile güneşe ve ateşe tapanlar vardır. Bunlara şaşmamalıdır! Çünkü, rehbersiz, karanlıkta doğru yol bulunamaz. Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruluyor ki:

(Biz, Peygamber göndererek bildirmeden önce azâb yapıcı değiliz.) [İsrâ 15]

Allahü teâlâ, kullarına verdiği âkıl ve düşünme kuvvetinin nasıl kullanılacağını onlara öğretmek ve kendi birliğini onlara tanıtmak ve iyi işleri fenâ, zararlı işlerden ayırmak için, dünyaya peygamberler gönderdi. Peygamberler beşerî sıfatlarda bizim gibi insandır. Onlar da yer, içer, uyur ve yorulur. Diğer insanlardan farkları, zekâ ve muhakeme kuvvetlerinin çok üstün olması, tertemiz ahlâklı ve Allahü teâlânın emîrlerini bize tebliğ edecek bir güçte bulunmalarıdır. Peygamberler en büyük rehberlerdir.

Ma'sûm olmak, kusûrsuz olmak, Peygamberlere mahsûstur. (Merec-ül-bahren)

Peygamberlerin Sıfatları

Her peygamber, büyük küçük her günâhtan ma'sûmdur. (Riyâd-ün-nâsihin.)

1- Emânet: Her peygamber, emîndir.

2- Sıdk: Dinde ve diğer mes'elelerde sâdık ve doğrudurlar. Yalandan uzaktırlar.

3- Adâlet: Âdildirler. Zulümden uzaktırlar.

4- İsmet: Büyük ve küçük günâhtan uzaktırlar. Günâh şeklindeki şeyler, ister Kur'ân-ı kerîmde olsun, ister sahîh hadîslerde olsun te'vil edilip yakışan ma'nâ verilir.

5- Emn-ül azl: Hiçbir peygamberlikten azl olmaz. (Ferâid-ül fevaid)

Peygmaberler günâh işlemekten ma'sûmdur, temizdir, günâh işleyemezler. (Mektûbât-ı Rabbânî c.2, m.44)

İmâm-ı Gazâlî hazretleri, (Ravda-tüt-tâlibîn) isimli eserinde buyuruyor ki: (Resûlullah, icmâ ile büyük-küçük günâhlardan ve mekrûh işlemekten uzaktır. Unutmaktan, gafletten, verdiği haberlerde hatâ edip yanılmaktan da uzak olduğu icmâ ile sabittir.

Tebliğ ettiği sözlerde yanılmasının câiz ve mümkün olması, üzerinde durmayıp derhal farkına varması şartıyledir. Bu da icra ettiği şeydeki hikmetleri bilmeyi ve ona tâbi olmayı ve unutmanın faydasını bildirmek içindir. Resûlullahın bu husustaki yanılma hâline sebep, ilmin anlatılması ve dinin açıklanmasıdır. Nitekim hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

(Ben hiçbir husûsta unutup yanılmam. Böyle birşey vâki olursa, bu sadece bildirmek istediğimi açıklamam içindir.)

Peygamber ve Günâh

Bu durum, onun için bir noksanlık değil, bilâkis tebliği genişletmek ve ni'meti tamamlamak içindir. Fakat bir tebliğde bulunmak, fiillerindeki hükümleri açıklamak, dini emîrleri bildirmek ve kalbine gelen vahy haberlerini anlatmak maksadı bulunmayan husûslarda bütün mutasavvuflar ve kalb ilmine sahip âlimler, yanılmanın, unutmanın, gaflet ve gevşekliğin imkânsız olduğunu bildirmişlerdir.

Kadı İyâd, (Şifâ-i Şerif) isimli kitâbında buyuruyor ki:

(Küçük günâhları peygamberlere câiz görenler, bu cevâzlarına birçok âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerin zehirlerini delil olarak almaları, büyük günâhları câiz görmeğe, icmaı parçalamaya ve müslüman kimsenin söyliyemiyeceği şeyleri söylemeğe sevketmiştir.)

Bütün bu nakillerden anlaşılacağı üzere, peygamberler küçük, büyük günâh işlemezler. Peygamber (Zelle) işleyebilir. Zelle ise günâh değildir. En efdali ve en evlâyı yapmayıp, fâdılı, yâni fazîleti tercih etmektir (Riyâd-ün-nâsihîn.)

Fetih sûresinde Peygmaber aleyhisselâma hitaben (Allah senin geçmiş ve gelecek günâhlarını affetti. Üzerindeki ni'metini tamamladı ve seni doğru yola iletti) buyurulan bu âyet-i kerîmede, Allahü teâlâ, Resûl-i ekremini her türlü ayıplardan teberri ve O'nun ismetini, günâhsızlığını beyân buyurmaktadır (Şifa-i şerîf.)

Ba'zı âlimler de bu âyet-i kerîmeyi şöyle açıklamışlardır: (Allahü teâlâ, seni geçmişte ve gelecekte günâh işlemekten korudu.)

73
Fıkıh / Fen ve Din
« : 11 Eylül 2013, 21:25:43 »
Din ve fen
Din düşmanları, temiz gençleri aldatmak için, (İslâmiyyet ilerlemeye engel olmaktadır. Hıristiyanlar ilerliyor. Her nevî fen vâsıtası yapıyorlar. Tıpta, savaşta, haberleşmelerde kullandıkları fen âletleri, gözlerimizi kamaştırıyor. Biz de hıristiyanlara uymalıyız.) gibi sözlerle, islâmiyyetteki güzel ahlâkı, kardeşliği bıraktırmaya uğraşıyorlar ve Avrupalılara, Amerikalılara benzemeye ilericilik diyorlar. Gençleri, kendileri gibi islâm düşmanı yapmaya, felâkete sürüklemeye çalışıyorlar.
Hâlbuki İslâmiyyet, fende, san'atta ilerlemeyi emrediyor. Hıristiyanlar ve bütün gayr-ı müslimler, babalarından, ustalarından öğrendiklerini yapıyorlar. Evvelki neslin yaptıklarını, ufak tefek ilâvelerle, tekrar yapıyorlar. Evvelkiler yapmasalardı, bunlar hiçbirini yapamazdı. (Tekmîl-i sinâ'ât telâhuk-ı efkâr iledir.) sözü asırlarca evvel söylenmiştir. Yâni san'atın, fennin, tekniğin ilerlemesi, fikirlerin, deneylerin birbirlerine eklenmesi ile olur.

Fendeki Yenilikler

Tarih gösteriyor ki, fendeki yenilikleri, hep müslümanlar yaptı. Fen bilgilerini, fen âletlerini yüz sene evvelki hâle kadar yükselttiler. Bu terâkkilere, hep islâm dini ve bu dini tatbik eden İslâm devletleri sebep oldu. Hıristiyanlar, haçlı seferleri ile İslâm devletlerini yıkamadıkları için, siyâsî oyunlarla, yalanlarla, hîlelerle, içerden yıktılar. Bunların topraklarında, muhtelif rejimler kurdular. Fakat, İslâmiyyeti yok edemediler. Müslümanlardan kalan, fendeki keşiflere, ilâveler yaparak bugünkü terâkkîyi kendilerine mal ediyorlar. Yalnız kendi keyiflerini, zevklerini, menfâatlarını düşünenler kötülüklerini ortaya koyduğu için, fen ve san'atı emreden İslâmiyyete gericilik diyorlar. Yahûdiler, hıristiyanlar, hattâ başka din mensupları da Cennete, Cehenneme inanıyor, mâbedleri dolup taşıyor. Bu inananlara gerici demediklerine göre, fenne, san'ata değil, zevk ve safâya, ahlâksızlıklara ilericilik dedikleri anlaşılıyor. Böyle asılsız ve haksız yalanlara, İslâmiyyete küstâhça, ilk saldıran İngilizlerdir. [İngiliz Câsûsunun İ'tirafarı kitâbında kâfi bilgi vardır.]

Şimdi müslümanların İslâmiyyetin emrettiği, fen bilgilerine de sarılmaları, yine büyük sanayi kurarak yeni âletler yapmaları, hıristiyanlardan üstün olarak, bütün beşeriyyeti saâdete kavuşturmaları lâzımdır

74
Fıkıh / Hile-i Şeriyye
« : 11 Eylül 2013, 21:24:44 »
Hile-i şer'ıyye
Suâl: Bir yazar, "İslâmiyette hile-i şer'ıyye yoktur." diyor. Harâma düşmemak için hile-i şer'ıyye yapmak câiz değil midir?
Cevap: Hile-i Şer'ıyye, harâma düşmemek için kurtuluş çâresini bulmak demektir.

Mu'teber eserlerde buyuruluyor ki:

(Harâmdan kurtulmak ve helâle kavuşmak için hile-i şer'ıyye yapmak câiz ve iyidir. Böyle hîlenin câiz olmasına senet, Sâd sûresinin 44. âyetidir. Bu âyet-i kerîme, Eyyüp aleyhisselâm, hanımına yüz sopa vurmaya yemîn edince, bu yemîni yapmaktan kurtulması için yapılacak hile-i şer'ıyyeyi bildirmektedir.) [Fetâvâ-i Hindiyye]

(Said bin Sa'd hazretleri dedi ki, "Babam Sa'd, Resûlullahın yanına, hasta, sarsak birini getirdi. Suçunu söyleyip cezâ verilmesini istedi. Peygamber efendimiz, (Buna üzerinde yüz filiz bulunan bir dal ile bir kerre vurunuz!) buyurdu. Böylece bir vurmakla, yüz sopa vurulmuş, had cezâsı yapılmış oldu.) [Eşi'at-ül-lemeat]

Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfte bildirilen husûslar da, hile-i şer'ıyyenin câiz ve iyi olduğunu göstermektedir. Harâmı helâl veya helâlı harâm yapmak için hile-i şer'ıyye yapılmaz. Yahut birinin hakkına mâni olmak veya haksız mal ele geçirmek için hîle yapmak câiz olmaz. Yapılırsa buna hile-i şer'ıyye değil, hîle-i bâtıla denir. İmâm-ı a'zam hazretleri de hîle-i şer'ıyyenin câiz olduğunu bildirmiştir.

Namaz Bozulunca

Suâl: Namazı bozulan, namazdan çıkarken selâm verip de mi çıkar?

Cevap: Namaz bozulunca selâma lüzûm yoktur. Namaz bozulmadan, namazı bozmak mecbûriyeti hâsıl olursa, o zaman selâm vererek namaz bozulur. Meselâ farza yeni başlıyan kimse, yanında o namaz cemâ'atle kılınmaya başlasa, hemen selâm verip cemâ'ate uyar.

 

75
Fıkıh / Mu'tezîle ve Akılcılar
« : 11 Eylül 2013, 21:23:06 »
Mu'tezîle ve akılcılar
Suâl: Mu'tezîle fırkasının belli başlı görüşleri nelerdir? Doğrusu nedir?
Cevap: Bid'at ve dalâlet fırkalarından mu'tezîlenin görüşlerinden ba'zıları şunlardır:

1- Aklın beğendiği, güzel gördüğü şeylere farz, çirkin gördüklerine harâm derler.

2- Sahâbenin hepsinin âdil olduğunu inkâr ederler.

3- Bir kısmı, cin ve mi'râcı inkâr eder.

4- Mu'cize ve kerâmeti inkâr ederler.

5- Cennette Allahü teâlânın görüleceğini inkâr ederler.

6- Ekserisi, (Günâh işleyen kâfirdir. Amel îmândan parçadır.) derler.

7- Kabir ziyâretinde enbiyâ ve evliyâdan yardım istemenin câiz olmadığını söylerler.

8- Kabir azâbını inkâr ederler.

9- (Ölüye, duâ fayda etmez.) derler.

10- Sırâtı, şefâ'ati inkâr ederler.

Ehl-i sünnet âlimleri, mu'tezîlenin dalâlette olduğunu âyet ve hadîslerle isbât etmişlerdir.

Aklın Dindeki Yeri

Mu'tezîleye göre âkıl, herkeste eşittir. (Dinen bildirilmese de, âkılla harâmı ve farz olan ibâdetleri bilmek, mümkündür.) derler. Her ne kadar âkıl, iyiyi kötüden ayıran bir kuvvet ise de, her işte ölçü olmaz. Allahü teâlâya âit bilgilerde âkıl senet olmaz. Âkıl, kendi başına dinin emîr ve yasaklarını bilseydi, peygamberlere, âlimlere lüzûm kalmazdı.

Bir peygamberi veya onun getirdiği dinin hükümlerini duymayanlar, cezâlandırılmazlar. (İsrâ 15)

Eski milletlere mubâh olan ba'zı şeyler, bizlere harâm edilmiş, eskilere harâm olan ba'zı şeyler de bizlere mubâh kılınmıştır. Bu da gösteriyor ki, bir şeyin farz veya harâm oluşu, ancak Allahü teâlânın emretmesi ile belli olur, âkıl ile belli olmaz. Meselâ eskiden sığır ve davar iç yağı harâm idi, bizlere ise helâldir. (En'âm 146)

Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:

Nakil yolu ile anlaşılan, yâni Peygamberlerin söyledikleri şeyleri, âkıl ile araştırmaya uğraşmak, düz yolda, güç giden, yüklü bir arabayı, yokuşa çıkarmak için zorlamaya benzer. Yokuşa doğru at, kamçılanırsa, çabalaya çabalaya, ya yıkılıp canı çıkar, yâhud, alışmış olduğu düz yola kavuşmak için sağa sola ve geriye kıvrılarak arabayı yıkar ve eşyâlar harâb olur. Âkıl da, yürüyemediği, anlıyamadığı âhıret bilgilerini çözmeye zorlanırsa, ya yıkılıp insan aklını kaçırır veya bunları alışmış olduğu, dünya işlerine benzetmeye kalkışarak, yanılır, aldanır ve herkesi aldatır.

Âkıl, his kuvveti ile anlaşılabilen veya hissedilenlere benzeyen ve onlara bağlılıkları bulunan şeyleri birbirleri ile ölçerek, iyilerini kötülerinden ayırmaya yarayan bir ölçüdür. Böyle şeylere bağlılıkları olmayan varlıklara eremiyeceğinden, şaşırıp kalır. O hâlde, peygamberlerin bildirdikleri şeylere, inanmaktan başka çâre yoktur.

Âkıl Yolu

Peygamberlere tâbi' olmak, aklın gösterdiği bir lüzûmdur ve aklın istediği ve beğendiği bir yoldur. Peygamberlerin, aklın dışında ve üstünde bulunan sözlerini, akla danışmaya kalkışmak, akla aykırı bir iş olur. Gecenin koyu karanlığında bilinmeyen yerlerde, pervâsızca yürümeye ve engin denizde, acemî kaptanın, pusulasız yol almasına benzer ki, her ân uçuruma, girdâba düşebilirler. Nitekim, felsefeciler ve tecrübeleri hayâlleri ile îzâha kalkışan maddeciler, âkılları dışında bulunan sözlerinin çoğunda yanılmış, bir yandan birçok hakîkatleri meydana çıkarırken, bir taraftan da, insanların se'adet-i ebediyyeye kavuşmalarına mâni' olmuşlardır. Tecrübelerin dışına taşmıyan âkıl sâhibleri, bu acıklı hâli, her zaman görmüş ve bildirmiştir.

İslâmiyette aklın ermediği şeyler çoktur. Fakat, akla uymayan birşey yoktur. Âhıret bilgileri ve Allahü teâlânın beğenip beğenmediği şeyler ve O'na ibâdet şekilleri, eğer aklın çerçevesi içinde olsalardı ve âkıl ile doğru olarak, bilinebilselerdi, binlerce peygamberin gönderilmesine lüzûm kalmazdı. İnsanlar, dünya ve âhıret sa'âdetini kendileri görebilir, bulabilirdi ve Allahü teâlâ, hâşâ peygamberleri boş yere ve lüzûmsuz göndermiş olurdu. Hiçbir âkıl, âhıret bilgilerini bulamıyacağı, çözemiyeceği içindir ki, Allahü teâlâ, her asırda dünyanın her tarafına, peygamber göndermiş ve en son ve kıyâmete kadar değiştirmemek üzere ve bütün dünyaya, peygamber olarak, Muhammed aleyhisselâmı göndermiştir. Bütün peygamberler, Allahü teâlânın beğendiği ve beğenmediği şeyleri açık olarak bildirmişlerdir.

76
Fıkıh / Fıkıh Dersi
« : 11 Eylül 2013, 21:10:26 »


"Lâ ilâhe illallah" Dediği Halde Peygamber Efendimiz (s.a.v)'e İman Edmeyen cennete giremez


(27. Hadis-i Şerif Dersi - Dr. Murat Kaya)
Dr. Murat Kaya ile Buhari-i Şerif'ten Hadis Dersleri
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

77
Serbest Şiir Köşesi / Sevgi Üzerine
« : 09 Eylül 2013, 22:19:35 »
SEVGİ ÜZERİNE


Yazımızın adı ''Sevgi''
Duygularımızı,
sevgi sözcükleriyle işliyoruz satırlara...
Herkes en iyi bildiği şey üzerine ahkam kesebilir.
Ben en iyi sevmeyi bilirim..
Gündemde yazılabilecek onca konu arasından, yazmak için sevgiyi tercih etmem, belki bazılarınıza saçma gelebilir.
Ama hayattaki olumsuzluklar arasından, her şeye rağmen sevgiden bahsedebilmek, bence herkesin harcı değil...

Benimde sorunlarım, dertlerim olabiliyor.
Tıpkı sizin gibi...
Ağlıyorum üzülünce...
Benimde yaşam mücadelem var.
Hedeflerimde önümü kesiyor engeller.
Ama yine de seviyorum...
Çünkü benim için; aşılamayacak engel, çözülemeyecek sorun, ulaşılamayacak hayal yoktur.
Yeter ki yeterince istesin yürekler.

Neden sevgi diye soranlara işte cevap;
Sevmeyi unutanlar var aramızda, kalbinde sevgiyi hissetmek, hatta sevmekten korkanlar yaşıyor..
Sevmek, korkakların işi değil.
Sevmek için yürek ister. Cesaret ister, sabır ister, azim ister, sorumluluk ister..
Aciz kişiler yalnızlığı tercih ederler, sevdiğini söylemek yerine..
Sevgi ve aşk, ilahi duygulardır.
Aynı kalp çarpıntısında heyecanlanmak, aynı duygu ile yaşama sevinci duymak..
Onunla yaşamayı, sıkıntı ve güzellikleri onunla paylaşmayı, onunla ölmeyi, hatta sonsuz alemde, onunla var olmayı istemektir sevgi..
Sonsuz ve derin sevgi zor bulunan bir hazine, bulana ne mutlu.
Bulup da kaçıranların ise, aklından şüphe edilmeli.

Artık duymak çok zorlaştı, sevgi sözcüklerini..
Özlediğini söyleyemeyen insanlar, sevdiğini haykıramayan yürekler, sevmekten korkan cesaretsizler sardı her tarafı.
Sevmek ve sevilmek bu denli kolayken, hayatı zindan edip kolaylıkla vazgeçebilenler, neleri geride bıraktığını ve gelecekte ne kadar pişman olacağının farkında bile değil..

Sakın unutmayın; sevebileceğiniz birini bulduğunuzda,
onun için her şeye değer...


Gül

78
Karadeniz Fıkraları / Beyin Ne Yapar
« : 08 Eylül 2013, 19:48:50 »


    

Beyin Ne Yapar?

Karadeniz fıkralarıTemizlikçi Fadime açık öğretimden diploma almak için fen bilgisi sınavında hoca sorar. Fadime cevaplar.
-Mide ne yapar?
-Sindirim yapar, yediklerimizi öğütür.
-Akciğer ne iş yapar?
-Solunum yapar, bizi yaşatır.
-Kalp ne iş yapar?
-Kan dolaşımında rol oynar.
-Peki... Beyin ne iş yapar?
-Ha o mu? O bizim apartmanda kapıcılık yapar.

79
Karadeniz Fıkraları / Temelin Murat 124
« : 08 Eylül 2013, 19:45:52 »
Temelin Murat 124 ü 

Temel, yıllar sonra biriktirdiğiyle elden düşme Murat 124 alır. Arabasıyla memleketine giderken araba arızalanır. Yolun kenarına çeker, motor kapağını açar, ne olduğunu anlamaya çalışırken bir Ferrari yanaşır:

— Hayrola hemşerim, arabanın nesi var? İstersen senin arabayı benimkine bağlayalım, çekeyim ilk tamirciye kadar.
Temel bu teklife çok sevinir. Ara halatı ile Murat'ı Ferrari' nin arkasına bağlarlar. Ferrari' nin sahibi genç uyarır:

— Ben hız yapmayı çok severim. Eğer farkında olmadan aşırı hız yaparsam, sen selektör yap beni uyar!

Temel:
— Tamam!

Yola koyulurlar. Bir süre sonra Ferrari gaza basmaya başlar, 60.80.100 derken, Murat124 arkadan selektör yapar.
Ferrari durumu anımsar ve yavaşlar, bir sure sonra Ferrari yeniden gaza basar, 60, 80,100... Selektör yeniden anımsatır.

Ferrari yavaşlar. Yolda bu şekilde ilerlerken bir Lamborghini

Ferrari' ye yaklaşır:
— Kapışalım mı?

Ferrari yanıtlar:

— Nesine?

— 340 km. ötedeki benzinliğe ikinci varan, ilk varanın deposunu doldurur.

Ferrari hemen onaylar ve yarışa başlarlar. 120, 140, 180, 220...
O arada trafiği denetleyen helikopterdeki görevli polis, genel merkeze bilgi vermektedir:

- Komiserim, şehrin kuzeyindeki yolda trafik güvenliği tehdit altında! 3 araç yarış yapıyor.
Ferrari ile Lamborghini saatte 300 km hızla yan yana gidiyorlar, arkadan da Murat 124 onları geçmek için 10 dakikadır sellektör yapıp yol istiyor!... Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap))

80
Karadeniz Fıkraları / Videolu Karadeniz Fıkraları
« : 08 Eylül 2013, 19:42:29 »



of lu hoca karadeniz fıkraları

Sayfa: 1 ... 6 7 [8] 9 10 ... 623