Reklamlar
Ayrıntılı Konu Bilgileri
Sayfa BaşlığıKonu: Nuh Aleyhisselamın Hayatı
Mesaj SayısıMesaj Sayısı: 0 cevap var
OkumaGösterim: 1378
Google Özel Arama

Gönderen Konu: Nuh Aleyhisselamın Hayatı  (Okunma sayısı 1378 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

    sevdaligul

  • Administrator
  • *

  • İleti: 13121
  • Nerden: Konya
  • Rep: +6511/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • GüLe SeVDaLı Bir GeNç
    • MSN Messenger - sevdaligul@gmail.com
    • Profili Görüntüle GüLe SeVDaLı BiR GeNçLiK
  • Çevrimdışı
Nuh Aleyhisselamın Hayatı
« : 27 Temmuz 2011, 20:22:08 »


 

Hz. NÛH (a.s)

Allah Teâlâ'ya ibadeti terkedip tapınmak için kendilerine putlar edinen ve böylece yeryüzünde ilk defa fesada uğrayan bir kavmi tevhid akidesine döndürmek için gönderilen peygamber. "Ulul-Azm" peygamberlerin ilki olan Nûh (a.s)'ın kavmini tevhide döndürmek için verdiği mücadele Kur'an-ı Kerim'de uzunca zikredilmektedir. Adı kırk üç ayrı yerde zikredilen Nûh (a.s)'ın kıssası şu surelerde mufassal olarak ele alınmıştır: el-A'raf Hûd el-Müminûn eş-Şuârâ el-Kamer ve kendi adıyla adlandırılmış olan Nûh suresi.

Nûh (a.s) Adem (a.s)'dan yaklaşık olarak bin sene sonra gönderilmiştir. Bu zaman zarfında insanlar tevhid üzere olup Allah Teâlâ'ya şirk koşmaktan kaçınırlardı. İbn Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet edilmektedir:

"Adem ile Nûh arasında on asır vardır. Bu zaman zarfında insanların hepsi İslam üzere idiler" (İbn Sa'd et-Tabakâtû'l-Kübrâ Beyrut t.y. I 42).

İbn Abbas (r.a)'ın hadisinde İslâm üzere on asırdan bahsedilmektedir. Bu on asırdan sonra Nûh (a.s) gönderilinceye kadar insanların sapıklık üzere bulundukları daha başka asırların da olması muhtemeldir.

Ayrıca İbn Abbas (r.a)'ın bu hadisi tarihçilerin ve Ehl-i kitab'ın zannettikleri gibi Kabil ve oğullarının ateşe tapan bir topluluk olarak varlığının sözkonusu olmadığını da ortaya koymaktadır. Yani tevhidden ilk sapma Adem (a.s)'den en az bin sene sonra olmuştur.

Allah Teâlâ'ya şirk koşan bu putperest topluluk aniden ortaya çıkmadı. İdris (a.s)'dan sonra insanlar onun şeriatına uyarak ibadet ediyor ve salih alimlerin çizgisinden yürümeye özen gösteriyorlardı. Bir zaman sonra insanların sevip uydukları bu salih kimseler ölüp gittiklerinde kavimleri onları kaybetmekten dolayı büyük üzüntüye kapıldılar. Şeytan onların bu hassasiyetlerinden istifade ederek sevdikleri bu salih kişileri hatırlamak ve böylece onların nasihatlarını zihinlerinde canlı tutmak için onlara bu kişilerin her zaman bulundukları yerlere onların birer heykelini anıtını dikmeyi telkin etti. İlk defa put diken bu nesil onları kesinlikle tapınmak için dikmemiş ve onlara ibadet edip şirk koşanlardan olmamışlardı. Ancak bunların peşinden gelen nesiller zamanla bu heykellerin birer ilâh olduğuna inanmaya hayır ve şerrin sahibi olduklarını vehmetmeye başlamışlardı. Böylece yeryüzünde ilk defa tevhid akidesinden sapılmış ve insanlar Allah'tan başka ilâhlar edinerek O'na şirk koşmaya başlamışlardı. Putları diken bu ilk neslin vebali oldukça büyüktür. Zira onlar bu putları dikmekle bir sonraki neslin putperest olmasına sebep olan ve Allah'a şirk koşmayı ilk icad edenlerdir. Ayrıca onlar canlı suretler yapmakla da Allah Teâlâ'nın azabına müstahak olmuşlardır. Hz. Peygamber (s.a.s) canlı bir şeye benzer bir sûret yapan kimse için şöyle buyurmaktadır: "Her kim bir sûret yaparsa Allah Teâlâ ona kıyamet günü yaptığı sûrete ruh verinceye kadar azap edecektir. O kimse ise asla bunu başaramayacaktır" Kıyamet günü en şiddetli azap suret yapanlara olacaktır. Onlara; "yarattıklarınızı diriltin bakalım" denilecektir" (Buhârî Libâs 89 97).

Nûh kavminin tapındığı putların her birinin Kur'an-ı Kerim'de zikredildiğine göre bir adı vardı: "..."Ved Suva' Yağûs Yeûk ve Nesr putlarından asla vazgeçmeyin" dediler" (Nûh 71/23).

Allah Teâlâ ilâhi rahmeti gereği doğru yolu bulup hidayete erebilmeleri için sapıtan bütün topluluklara peygamberlerini göndermiş böylece onlara şirk ve isyan bataklığından kurtulmanın yollarını göstermiştir.

Peygamber Allah Teâlâ'nın kullarına rahmetinin en açık bir delilidir. Allah Teâlâ elîm Cehennem azabından sakındırmaları için peygamberlerini göndermiş; bunlardan inkârcıların isyan ve işkencelerine karşı sabrederek tebliğlerine devam etmelerini istemiştir. Nuh (a.s) da kavmine gönderildiği zaman büyüklenmelerine vurdumduymazlıklarına ve bütün aşırılıklarına rağmen onlara şefkatle yaklaşarak kendilerini gelecek can yakıcı azaba karşı korumak istemiştir. Allah Teâlâ Nûh (a.s)'ın kavmine gönderilişi hakkında şöyle buyurmaktadır: "Milletine can yakıcı bir azap gelmeden önce onları uyar" diye Nuh'u milletine gönderdik" (Nûh 71/1).

İyice azıtmış ve korkunç bir helâkle cezalandırılmayı haketmiş bir topluluk olan Nûh kavmine bu helâkten kurtulmak için rahmanî bir el uzatılmıştı. Allah'ın elçisi Nûh (a.s) şirki bırakıp tevhid akidesine dönüşü tebliğle görevlendirildiğinde onlara yaptığı ilk tebliğ Kur'an-ı Kerim'de şöyle zikredilmektedir: "...Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. O'ndan başka ilâhınız yoktur; doğrusu sizin için büyük günün azabından korkuyorum" dedi. (el-A'raf 7/59); "Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah'tan başkasına kulluk etmeyin! Doğrusu ben hakkınızda can yakıcı bir günün azabından korkuyorum" dedi. (Hûd 11/25 26); "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka ilâh yoktur. Sakınmaz mısınız"dedi. (el-Mü'minûn 23/23); "Ey Milletim! Şüphesiz ben size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım. Allah'a kulluk edin O'ndan sakının ve bana itaat edin ki Allah günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. Doğrusu Allah'ın belirttiği süre gelince geri bırakılmaz. Keşke bilseniz!" (Nûh 71/2-4).

Nûh (a.s)'ın bu tebliği karşısında onlar büyüklenerek ve şımararak Nûh (a.s)'a türlü şekillerde saldırılarda bulunmuşlar ve çeşitli kötülüklerle itham etmişlerdir. Her zaman hakkın karşısında durup toplumlarını peygamberlere uymaktan alıkoyan mele' * (ileri gelenler) Nûh (a.s)'ın da karşısına çıkmış Kureyşin ileri gelenlerinin Hz. Muhammed (s.a.s)'e yaptıklarını andıran bir tarzda onu sapıklıkla ve sefihlikle itham etmişlerdi. Nûh (a.s) onları Allah'tan başkasına kulluk etmemeye çağırdığında; "Kavminin ileri gelenleri: "Biz senin apaçık sapıklıkta olduğunu görüyoruz" dediler".

Nûh (a.s) merhametle onlara; "Ey kavmim! Bende bir sapıklık yoktur; ancak ben âlemlerin Rabbinin peyşgamberiyim Rabbimin sözlerini size bildiriyor öğüt veriyorum. Sizin bilmediğinizi Allah katından ben biliyorum. Sakınmanızı ve böylece merhamete uğramanızı sağlamak için aranızdan bir vasıtayla Rabbinizden size haber gelmesine mi şaşıyorsunuz?" dedi" (el-A'raf 7/61-63).

Şirkin ve küfrün pisliğiyle bulanmış akıllar tarihin her döneminde Allah Teâlâ'nın bir elçi gönderdiği zaman onu hangi topluma gönderiliyorsa o toplum içerisinden çıkarmasına şaşmışlar bundaki açık gerçekleri görmemişlerdir. Nûh kavmi de ona itiraz ederken Allah Teâlâ'nın elçisinin bir insan değil ancak bir melek olabileceğini ileri sürmüştü: Senin ancak kendimiz gibi bir insan olduğunu görüyoruz" (Hûd 11/27); "Bu sizin gibi bir insandan başka birşey değildir. Sizden üstün olmak istiyor. Allah dilemiş olsaydı melekler indirirdi. İlk atalarımızdan beri böyle bir şey işitmedik" (el-Mü'minûn 23/24). Mustaz'af insanlardan bir topluluğun etrafında toplanıp onu tasdik etmeye başlaması sebebiyle tebliğini tesirsiz bırakmak için çareler arayan Mele' bu gelişme üzerine daha da sertleşerek onu yalancılık ve delilikle itham etmeye başlamışlardı. Onun için şöyle deniliyordu: Daha başlangıçta sana bizim ayak takımı dışında kimsenin uyduğunu görmüyoruz. Sizin bizden bir üstünlüğünüz de yoktur. Biz sizin bir yalancı olduğunuz kanaatindeyiz" (Hûd 11/27); Bu adamda nedense biraz delilik var. Bir süreye kadar onu gözetleyin" (el-Müminûn 23/25); "Bu putperestlerden önce Nûh milleti de yalanlayarak; delidir" demişlerdi yolu kesilmişti" (el-Kamer 54/9).

Zenginlik ve riyaset sahibi bu insanlar üstünlüğün malda ve topluma hâkim bir konumda olmakta olduğunu zannettikleri için gerçekte kendileriyle kıyas kabul etmez derecede bir üstünlüğe sahip olan Nûh (a.s)'a inanan mustaz'afları küçümsüyor ve onlarla bir arada aynı seviyede bulunmayı nefislerine bir türlü kabul ettiremiyorlardı. Bunun için Nûh (a.s)'a müracaat etmişler ve bu insanları yanından uzaklaştırırsa o zaman belki kendisini dinleyebileceklerini bildirmişlerdi. Ancak Nûh (a.s) onlara kesin bir uslûpla cevap vererek gerçek anlamda üstünlüğün inananlarda olduğunu şu ifade ile ortaya koymuştur: "Ben inananları kovacak değilim. Ben sadece açıkça bir uyarıcıyım " (eş-Şuara 26/ 14-15).

Nûh (a.s) bıkmadan her türlü eziyetlerine sabrederek onları her yerde İslâm'a çağırıyor Cehennem azabından kurtulmalarının yollarını belletmeye çalışıyordu. Ancak kavmi onu her defasında alaya alıyor. Söylediklerini aralarında eğlence konusu yapıyorlardı: "Kavminin ileri gelenleri (Mele) yanından her geçtiklerinde onunla alay ediyorlardı. Nuh ise onlara şöyle diyordu: Bizimle alay edin bakalım. Biz de bizimle alay ettiğiniz gibi sizinle alay edeceğiz" (Hûd 11 /38).

Nûh (a.s) kavmini şirkten dönmeye davet ederken onlara tesir edebilecek her yolu deniyordu. Onlara Allah'a ibadet etmeyi ve bir peygamber olarak kendisine tabi olmayı telkin ederken buna karşılık kendilerinden hiç bir maddî menfaat istemediğini ve beklemediğini; amacının yalnızca onları Allah Teâlâ tarafından gelecek olan büyük cezalardan korumak olduğunu bildiriyordu: Kardeşleri Nûh onlara Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir". Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" (eş-Şuara 26/106-110 135).

Kavmi inadında direnmiş ve kesin kararını vermişti. Ona; "İster öğüt ver ister öğüt verenlerden olma bizce birdir" dediler" (eş-Şuara 26/136). Buna rağmen O çağrısında ısrar edince müşrikler tamamen sertleşmiş ve onu tehdit ederek artık bu söylediklerini tekrarlamayı terketmezse kendisini taşlayacaklarını bildirmişlerdi: "Ey Nûh! Eğer bu işe son vermezsen şüphesiz taşlanacaklardan olacaksın" dediler" (eş-Şuara 26/116).

Nûh (a.s) davetini tekrarladıkça onların inadı artıyor ona ve inananlara eziyetlerini daha da şiddetlendiriyorlardı. Nûh (a.s) onların bütün bu tahammül edilmez eziyet ve işkencelerine katlanıyor ve onları kurtarmak için bir an olsun boş durmuyordu. Asırlar süren bu yorucu tebliğ faaliyeti kavminden çok az bir topluluk dışında kimsenin iman etmesini sağlayamamıştı: "Pek az kimse onunla beraber inanmıştı" (Hud 11/40).

Azgınlaşan kavmi Allah Teâlâ'ya meydan okurcasına Nûh (a.s)'a şöyle çıkışıyordu: Ey Nûh! "Bizimle cidden tartıştın; hem de çok tartıştın. Doğru sözlülerden isen tehdit ettiğin azabı başımıza getir" dediler" (Hûd 11 /32).

Onlar Nûh (a.s)'ın tebliğine kulaklarını tıkadıkları için onun ne söylediğini bir türlü idrak edemiyorlardı. Nûh (a.s) belki düşünürler diye azabın sahibinin kim olduğunu ve onun kudretinin sınırsızlığını bir kez daha onlara tebliğ ediyordu: Ancak Allah dilerse onu başınıza getirir siz O'nu aciz bırakamazsınız. Allah sizi azdırmak isterse ben size öğüt vermek istesem de faydası olmaz. O sizin Rabbinizdir. O'na döndürüleceksiniz" (Hud 11/33-34).

Nûh (a.s) bu zalim topluluğun iman etmeyeceğini anlamıştı. Kavmi için hiç bir kurtuluş yolu kalmamıştı. Onlar zulümlerini artırdıkça artırdılar. Bunun üzerine Nûh (a.s) dokuz asırdan fazla bir müddet tahammül ettiği zorluklar karşısında hiç kimseye tesir edemediğini ve edemeyeceğini anlayınca kavminin durumunu Allah Teâlâ'ya havale etmekten başka çare bulamadı.

Allah Teâlâ onun bu durumunu Kur'an-ı Kerim'de şöyle dile getirmektedir: Nûh; Rabbim! Milletim beni yalanladı. Benimle onların arasında sen hüküm ver. Beni ve beraberimdeki inananları kurtar" dedi" (eş-Şuara 26/117-118); Nûh; "Rabbim! Beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et" dedi" (el-Mü'minûn 23/26); "Oda; "Ben yenildim bana yardım et" diye Rabbine yalvarmıştı" (el-Kamer 54/10).

Allah Teâlâ da ona kavmini sularla helâk edeceğini bunun için bir gemi yapmasını bildirdi. Ayrıca bundan dolayı kavmine acıyıp da onlar için bağışlama dilememesi gerektiğini de bildirdi: Nûh'a; "Senin milletinden inanmış olanlardan başkası inanmayacaktır. Onların yapageldiklerine üzülme. Nezaretimiz altında sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap. Haksızlık yapanlar için Bana başvurma. Çünkü onlar suda boğulacaklardır" diye Allah tarafından vahyolundu" (Hûd 11 /36-37).

Nûh (a.s) Cebrail (a.s)'ın gözetimi altında gemiyi yapmaya başladı. Müşrikler yanına geldikleri her defasında onunla alay ediyorlardı: "Gemiyi yaparken kavminin inkârcı ileri gelenleri yanına uğradıkça onunla alay ederlerdi. O da; Bizimle alay ediyorsunuz ama alay ettiğiniz gibi bizde sizinle alay edeceğiz. Rezil edecek olan azabın kime geleceğini ve kime sürekli azabın ineceğini göreceksiniz" dedi" (Hûd 11/36-39).

Taberî Nûh (a.s)'ın kavmini İslâm'a davet edişi gemiyi yapmaya başlaması ve kavminin onunla alay edişi hakkında Âişe (r.anh)'dan rivayetle Resulullah (s.a.s)'ın şöyle söylediğini nakletmektedir: "Nûh kavminin arasında dokuz yüz elli sene kalmıştı. Bu zaman zarfında onları hakka davet etti. Son zamanlarına doğru bir ağaç dikti. Ağaç her taraftan çok büyüdü. Sonra onu kesip gemi yapmaya başladı. Onun yanından geçerlerken ona ne yaptığını soruyorlar ve onunla dalga geçerek Şöyle diyorlardı: "Onu yap; karada gemi yapıyorsun; bakalım nasıl yüzdüreceksin?" Nûh (a.s) da onlara; "yakında bileceksiniz"diyordu” (Taberî Tarihul-Rasul vel-Mulûk Beyrut 1967 I 180). Ve yine ona; "Nebiliği bırakıp Marangozluğa mı başladın" diyerek eğleniyorlardı (a.g.e. I 183).

Nûh (a.s)'ın yaptığı geminin şekli ve büyüklüğü hakkında İbn Abbas (r.a)'dan şöyle bir rivâyet nakledilmektedir: "Geminin uzunluğu Nûh'un babasının dedesinin (yani İdris (a.s)) zıra'ıyla üç yüz zıra'; eni elli zıra'; yüksekliği otuz zıra'; su seviyesinden yukarısı ise altı zıra' idi. Katlara ayrılmış olan geminin üç kapısı bulunmaktaydı. Bu kapılar üst üste açılmıştı (Taberî a.g.e. I 182).

Nûh (a.s) gemiyi inşa ederken tahtaları birbirine mıhlar kullanarak çakmıştı: "Onu tahtadan yapılmış mıhla çakılmış bir gemiye bindirdik" (el-Kamer 54/13).

Nûh (a.s) bu esnada artık tamamen yüz çevirdiği kavminin durumunu Allah Teâlâ'ya arzediyor ve onları bütün imkânlarını kullanarak şirkten nasıl vaz geçirmeye çalıştığını anlatarak buna karşı kavminin takındığı tutumu O'na şikayet edip yeryüzünde onlardan kimseyi bırakmamasını istiyordu.

Nûh (a.s)'ın adını taşıyan ve onun kıssasının anlatıldığı sûrede bu durum şöyle anlatılır: "Nûh dedi ki: "Rabbim! Doğrusu ben kavmimi gece gündüz çağırdım. Fakat benim çağırmam sadece benden uzaklıklarını artırdı. Doğrusu hen senin onları bağışlaman için kendilerini her çağırışımda parmaklarını kulaklarına tıkadılar elbiselerine büründüler direndiler büyüklendikçe büyüklendiler. Sonra doğrusu ben onları açıkça çağırdım. Sonra onlara açıktan açığa gizliden gizliye de söyledim. Dedim ki: "Rabbinizden bağışlanma dileyin; doğrusu O çok bağışlayandır. "Nûh "Rabbim! Doğrusu bunlar bana baş kaldırdılar ve malı çocuğu Kendisine sadece zarar getiren kimseye uydular. Birbirinden büyük hilelere başvurdular" dedi. İnsanlara; "sakın tanrılarınızı bırakmayın; Ved Suva' Yağûs Yeûk ve Nesr putlarından asla vazgeçmeyin" dediler. Böylece bir çoğunu saptırdılar. Rabbim! Sen bu zalimlerin sadece şaşkınlığını artır. Nuh dedi ki; "Rabbim! Yeryüzünde hiç bir inkarcı bırakma. Doğrusu sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; sadece ahlâksız ve çok inkârcıdan başkasını doğurup yetiştirmezler" (Nûh 71/5-11 21-24 26-27).

Allah Teâlâ bu kavme helâkı umumi kıldığı gibi Nûh (a.s) da bunun umumî olmasını istemişti. Çünkü asırlar süren daveti neticesinde anlamıştı ki; bunlardan kalan nesil yine onlar gibi inkarcılar olacaktı. İbn İshak şöyle demektedir: "Bir sonraki asır geldiğinde o nesil bir öncekinden daha berbat oluyordu. Sonra gelen nesiller; "Bu adam babalarımızla dedelerimizle birlikte yaşamıştı ve onun hiç bir sözünü kabul etmemişlerdi. Bu deliden başka biri değildir" diyorlardı" (Taberî a.g.e. I 182).

Yeryüzünde ilk defa fesad çıkararak zâlimlerden olan bir toplumu cezalandırmak için Allah Teâlâ'nın takdir etmiş olduğu vakit yaklaşmakta idi. Allah Teâlâ Nûh (a.s)'a Tufanın gelişini haber veren alâmet olarak tandır (tennûr)'dan suların kaynamasını göstermişti.

Tandırdan su kaynamaya başlayınca Allah Teâlâ ona her cins canlıdan birer çifti ve kendisine inananları gemiye bindirmesini vahyetti: Emrimiz gelip tandırdan sular kaynamağa başlayınca; her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmemiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu ve inananları gemiye bindir" dedik. Pek az kimse onunla beraber inanmıştı" (Hûd 11 /40).

Onunla beraber olanların sayısı hakkında yedi kişi ile ¤¤¤¤en kişi arasında değişen rivayetler vardır (Taberî a.g.e. I 187-189).

Nûh (a.s) ile ailesinden Ham Sam Yâfes adlarındaki üç oğlu da gemiye binmişti. Ancak dördüncü oğlu Kenan (Yam) ona iman etmediği için gemiye binmemişti. Sular her yeri kaplamaya ve gemi yüzmeye başlayınca Nûh (a.s) oğluna; "Ey oğulcuğum! Bizimle beraber gel; kâfirlerle birlik olma" diye seslendi. Oğlu; "Dağa sığınırım beni sudan kurtarır" deyince Nûh; "Bugün Allah'ın buyruğundan O'nun acıdıkları dışında kurtularak yoktur" dedi. Aralarına dalga girdi. Oğlu da boğulanlara karıştı" (Hûd 11/42-43).

Nûh (a.s) muhtemelen oğlunun küfredenlerden olduğunu bilmediği için Allah Teâlâ'ya; "Rabbim! oğlum benim ailemdendi. Doğrusu senin va'din haktır. Sen hükmedenlerin en iyi hükmedenisin" diye seslenerek oğlunun başına gelenlerin hikmetini öğrenmek istemişti. Allah Teâlâ bir peygamber dahi olsa kan bağının hiçbir şey ifade etmediğini insanların birbirinden olmalarının yegane ölçüsünün akide olduğunu; "Ey Nûh! O senin ailenden değildir. Çünkü o çok kötü bir iş işlemiştir. Öyleyse bilmediğin şeyi benden isteme" ayetiyle Nûh (a.s)'a bildirerek ortaya koymuştur. .

Tufan yeryüzünde gemidekilerin dışında hiç kimsenin sağ kalmasının mümkün olmadığı bir şekilde bütün dünyayı sular altında bırakmıştı. Gök kapılarını açarak sularını boşaltmış; Yer her tarafından sular fışkırtmaya başlamıştı: "Biz de bunun üzerine gök kapılarını boşanan sularla açtık. Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık. Her iki su takdir edilen bir ölçüye göre birleşti" (el-Kamer 54/11-12).

Allah'a isyanda direten ve O'nun elçisine olmadık eziyetleri reva gören ve asırlar boyu gidişatında hiçbir değişiklik yapmayan zâlim bir topluluk sonraki nesillere inkârcı zalimlerin sonunun ne olduğunu anlamaları için bu şekilde tufan ile helak edilmişti.

Allah Teâlâ inkârcı zalimler helâk olduktan sonra Tufanı sona erdirmiş ve inananların bulunduğu gemiyi selametle Cûdi dağı üzerine durdurtmuştu; "Yere; "Suyunu çek!"göğe; "Ey gök sen de tut!" denildi. Su çekildi iş de bitti. Gemi Cûdiye oturdu. "Haksızlık yapan millet Allah'ın rahmetinden uzak olsun" denildi" (Hûd 11 /44).

Taberî'nin Resulullah (s.a.s)'e dayandırılan bir rivayetine göre Tufan altı ay sürmüştür. Recebin ilk günlerinde başlayan Tufan Muharremin onuncu gününde son bulmuş ve gemi Cûdi dağının üzerine oturmuştu. Nûh (a.s) şükür için herkese oruç tutmasını emretmişti (Taberî a.g.e. I190). Bu gün Aşûre günü olarak o zamandan günümüze dek hatırasını sürdürmüştür (bk. Âşûre mad.).

Gemi su üzerinde kaldığı altı ay boyunca dünyanın her tarafını dolaşmıştı. Allah Teâlâ Tufan esnasında Âdem (a.s) tarafından inşa edilen Mekke'deki Beytullah'ı yeryüzünden kaldırmıştı (Taberî a.g.e. I 185).

İnkar edip yeryüzünde fesad çıkaran topluluk yok edilip sular çekildikten sonra Allah Teâlâ peygamberine artık emniyet içerisinde gemiden inebileceğini bildirmişti: "Ey Nûh! Sana ve seninle beraber olan topluluklara bizden bir selamet ve bereketle gemiden in" (Hûd 11/48).

Nûh (a.s) gemiden indikten sonra Semânîn diye isimlendirilen bir yerleşim yeri inşa etmişti. Bu yer ve Cûdî dağı; Ceziretu İbn Ömer (Cizre)'in yakınında bulunmaktadır (a.g.e. 189).

Diğer bir rivayete göre de Nûh (a.s) gemide yüz elli gün kalmış Allah Teâlâ gemiyi Mekkeye yöneltmiş; gemi kırk gün Beytullah etrafında dönmüş ve sonra da Cûdi'ye yönelterek orada durdurmuştu (M.Ali Sabûni en-Nübüvve vel-Enbiya Dımaşk 1985 154). Geminin kalıntıları muhtemelen bu dağın üzerinde hâlâ bulunuyor olmalıdır. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerîm'de insanlara ibret olsun diye onu bulunduğu yerde bıraktığını zikretmektedir: "And olsun ki Biz o gemiyi bir ibret olarak bıraktık; öğüt alan yok mudur" (el-Kamer 54/ 15).

Nûh (a.s) ile birlikte Tufandan kurtulanlardan Nûh (a.s) ve oğulları dışında kalanlar yok olup gitmişler ve sonraki nesiller Sam Ham ve Yafes'ten türemişlerdir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Ancak onun soyunu sürekli kıldık” (es-Saffât 37/77). Resulullah (s.a.s) bu ayeti okuduğu zaman sürekli kılınanlardan kastın Ham Sam ve Yafes olduğunu söylemiştir (Taberî a.g.e. I 192).

Tarihçiler; Sam'ı Arapların ve Fars'ların atası; Ham'ı Zenciler ve Habeşlilerin atası ve Yafes'i de Türkler uzak doğu milletleri Berberîler Çinliler ve Mâverâünnehir kavimlerinin atası olarak kabul etmektedirler (İbnul-Esîr el-Kâmü fi't-Tarih Beyrut 1979 I 78).

Nûh (a.s)'ın tufana kadar dokuz yüz elli beş yıl yaşadığı kesindir: "Şüphesiz ki biz Nuhu kavmine Peygamber olarak gönderdik. Aralarında elli yıl hariç bin yıl kaldı" (el-Ankebut 29/14). Ancak Tufandan sonra ne kadar yaşadığı hakkında bir bilgi yoktur. İbn Abbas (r.a)'ın görüşüne göre Nûh (a.s) bin yedi yüz ¤¤¤¤en sene yaşamıştır ve öldüğünde de Mescid-i Haram'a yakın bir yere defnedilmiştir (Sabûnî a.g.e. 154).

Nûh (a.s) Ulûl-Azm peygamberlerin ilkidir. Allah Teâlâ onu "çok şükreden kul (abden şekûra)" olarak isimlendirmiş ve kıyamete kadar gelen nesiller anıp selam getirsinler diye onun ismini herkesçe bilinir kılmıştır: "Sonra gelenler içinde "Alemlerde Nûh'a selam olsun diye ona iyi bir ün bıraktık. Doğrusu o bizim inanmış kullarımızdandı" (es-Sâffât 37/81-82).

Ve o sonraki peygamberler için takip edilmesi gereken bir önder kılınmıştır: "İbrahim de şüphesiz onun yolunda olanlardandı" (es-Sâffât 37/83).

Allah Teâlâ Peygamberimize kendisine yapılan itiraz ve işkencelere karşı Nûh (a.s) ve onun yolunda olan diğer ulul-azm peygamberler gibi sabretmesini emretmektedir. Yani o Resulullah (s.a.s)'e bir örnek olarak gösterilmektedir: "Resullerden azim ve sebat sahibi (ulul-emr) olanların sabrettiği gibi sen de sabret" (el-Ahkaf 46/35).

Nûh (a.s) Peygamber (s.a.s)'e ve inanan tebliğcilere bir numune olarak gösterildiği gibi; onun inkârcı kavminin helakı da müslümanlara zulmetmeyi gelenek haline getiren sapık topluluklara bir örnek olarak sunulmuştadır.
Aklımdaki sensin
Fikrimdeki Sen
Sen tekderdimsin
Gülüm Benim


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son İleti
0 Yanıt
2721 Gösterim
Son İleti 24 Nisan 2013, 21:40:00
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
929 Gösterim
Son İleti 31 Mayıs 2013, 08:53:26
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
1471 Gösterim
Son İleti 08 Temmuz 2013, 21:29:00
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
772 Gösterim
Son İleti 28 Mayıs 2014, 11:49:25
Gönderen: beyazkedicim
0 Yanıt
540 Gösterim
Son İleti 23 Mayıs 2015, 01:16:47
Gönderen: Amiral0629

web hosting Domain Web
İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan sevdaligul.com forum sitemizde 5651 Sayılı Kanun’un 8. Maddesine ve T.C.K’nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. sevdaligul.com hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler sevdaligul@gmail.com  adresi ile iletişime geçilmesi halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde sevdaligul.com  yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş yapacaktır.