Reklamlar
Ayrıntılı Konu Bilgileri
Sayfa BaşlığıKonu: Cennet'e girecek ilk kadın kim biliyor musunuz...?
Mesaj SayısıMesaj Sayısı: 20 cevap var
OkumaGösterim: 5129
Google Özel Arama

Gönderen Konu: Cennet'e girecek ilk kadın kim biliyor musunuz...?  (Okunma sayısı 5129 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

    çoban

  • Özel Üye
  • *

  • İleti: 1494
  • Rep: +89/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • AH MİNEL AŞKİ VE HALATİHİ AHRAKA KALBİ ...........
    • Profili Görüntüle
  • Çevrimdışı


 

Bir gün Rasulallah (s.a.v) efendimiz kızı Hz.
Fatıma' ya şöyle der ;
- Cennete giren ilk kadın kimdir biliyormusun ?

Hazreti Fatıma cevap verir ;
- Ey Fahr-i Kainat ben değilmiyim ?

Rasulallah efendimiz der ki ;
- Hayır, filan yerde filan evde bir kadın var o dur.

Hazreti Fatıma şöyle der ;
- Ne amel işlemektedir de cennete giren ilk kadın olacaktır

Rasuallah efendimiz cevaben git onu ziyaret et görürsün der. Hazreti Fatıma hazırlanıp o kadının evine gider. Kapıyı çalar çok çirkin bir ses ona cevap verir.
- Kimsiniz ?

Hazreti fatıma şöyle der ;
- Ben Fatıma.
- Hangi fatıma? Der kadın,

Hazreti Fatıma şu cevabı verir ;
- Rasualllah (s.a.v) in kızı Fatıma.

Kadın şöyle seslenir.
- Kusura bakma iki cihan serverinin kızı, Kocam şu an evde yok, kendisi
benden başka kimseye Kapıyı açma dedi, Bende söz verdim açamam ey rasulllahın kızı. İstersen yarın gel başımın üstünde Yerin var sana canım kurban, O zamana kadar kocamdan izin alırım.
- Peki, Tamam.. der Hazreti Fatıma


Ertesi gün olur, Hazreti Fatıma yine o kadına giderken yanına Hazreti
Hüseyin gelir, Beni de götür Der, Hazreti Fatıma oğlunu kıramaz ve tamam gel beraber gidelim der. O kadının evine gelirler Kapıyı çalar.
- Kimsiniz ? der kadın

Hazreti Fatıma cevap verir;
- Benim, Fatıma.

Kadın şöyle der,
- Ey cihan serverinin mübarek kızı yanında bir erkek çocuğunun sesi duyulur. Kimdir O ? der.
- Benim oğlum Hüseyindir. O da peşime takıldı gelmek istedi bende kıramadım. diye cevap verir Hazreti Fatıma.

Kadın Üzülerek şöyle der.
- Kusura bakma Ey Rasul kızı Hazreti Fatıma, Ben kocamdan sadece senin için izin istedim Oğlun Hüseyin için istemedim. Sen bugün git yarın gel o zaman Hüseyin içinde izin isterim.
- Peki, Tamam... Der Hazreti Fatıma. Evine döner.



Ertesi gün olur. Hazreti Fatıma ile Hazreti Hüseyin tam yola çıkacakken
kardeşi Hazreti Hüseyini gören Hazreti Hasan ağlamaya başlar beni de götürün der, Hazreti Fatıma oğlunun
bu isteğini kıramaz ve Onu da yanına alır ve yola çıkarlar. Kadının evine gelirler. Kapıyı çalar ve yine o çirkin kadın sesi cevap verir.
- Kimsiniz ?
- Ben Fatıma. der
- Yanında kim var Ya Rasulallahın Kızı Fatıma
- Oğlum Hüseyin var birde Hasan var, Hüseyini gelirken gördü ağladı, gelmek istedi bende kıramadım.

Kadın Üzülerek cevap verir ;
- Kusura bakma Ya Rasul kızı Fatıma ben kocamdan sadece sen ve oğlun Hüseyin için izin aldım Hasan için Almadım yarın gel kocamdan Hasan içinde izin alayım. der

Hazreti Fatıma ;
- Peki, Tamam der..



Ertesi gün olur. Hazreti Fatıma, Hazreti Hasan ile Hüseyini yanına alarak o kadının evine giderler. Kapıyı Çalarlar
- Kimsiniz ? der kadın.
- Ben Fatıma.
- Yanında Hazreti Hüseyin Ve Hazreti Hasan' dan başka biri var mı Ya Rasul Kızı Fatıma.
- Hayır yok. der Hazreti Fatıma


Ve kapıyı açılır, Kapıyı açan o kadar güzel bir kadındır ki yüzünden nurlar akıyor. Çok güzel örtünmüş Çok güzel bir kadın. Ağzını açar ve bir misket büyüklüğünde taşa benzeyen bir cisim çıkarır ve ;
- Hoşgeldin Sefa getirdin Ey Rasulallahın kızı Fatıma. der

Hazreti Fatıma ilk olarak kocasına olan itikatını beğenir. Ve Şöyle der.
- Üç gündür Kimsiniz diyen yaşlı kadın senmisin ? der
- Hayır. Der kadın.
- Peki o yaşlı kadın kimdi ?
- Yaşlı kadın yoktu Ya Rasuallahın Kızı Fatıma , ağzımda taş vardı o yüzden sesimi değiştirdim
- Peki neden değiştirdin der Hazreti Fatıma

Kadın Şu Cevabı verir.
- Belki sesimi duyupta yoldan geçen bir erkek şehvetlenir, Kötü amel işler diye değiştirdim Ya Hazreti Fatıma...!
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

    orkide

  • Özel Üye
  • *

  • İleti: 5263
  • Nerden: Almanya
  • Rep: +1521/-1
  • Cinsiyet: Bayan
    • Profili Görüntüle
  • Çevrimdışı
Cennet'e girecek ilk kadın kim biliyor musunuz...?
« Yanıtla #1 : 11 Kasım 2007, 01:09:02 »
[quote autho

Ve kapıyı açılır, Kapıyı açan o kadar güzel bir kadındır ki yüzünden nurlar akıyor. Çok güzel örtünmüş Çok güzel bir kadın. Ağzını açar ve bir misket büyüklüğünde taşa benzeyen bir cisim çıkarır ve ;
- Hoşgeldin Sefa getirdin Ey Rasulallahın kızı Fatıma. der

Hazreti Fatıma ilk olarak kocasına olan itikatını beğenir. Ve Şöyle der.
- Üç gündür Kimsiniz diyen yaşlı kadın senmisin ? der
- Hayır. Der kadın.
- Peki o yaşlı kadın kimdi ?
- Yaşlı kadın yoktu Ya Rasuallahın Kızı Fatıma , ağzımda taş vardı o yüzden sesimi değiştirdim
- Peki neden değiştirdin der Hazreti Fatıma

Kadın Şu Cevabı verir.
- Belki sesimi duyupta yoldan geçen bir erkek şehvetlenir, Kötü amel işler diye değiştirdim Ya Hazreti Fatıma...![/color][/size]
[/quote]

Hazreti Fatıma ilk olarak kocasına olan itikatını beğenir. Ve Şöyle der.
- Üç gündür Kimsiniz diyen yaşlı kadın senmisin ? der
- Hayır. Der kadın.
- Peki o yaşlı kadın kimdi ?
- Yaşlı kadın yoktu Ya Rasuallahın Kızı Fatıma , ağzımda taş vardı o yüzden sesimi değiştirdim
- Peki neden değiştirdin der Hazreti Fatıma

Kadın Şu Cevabı verir.
- Belki sesimi duyupta yoldan geçen bir erkek şehvetlenir, Kötü amel işler diye değiştirdim Ya Hazreti Fatıma...![/color][/size]
[/quote]
Kusura bakma arkadasim, yazdiklarina tam olarak düsüncelerimi yazacak olsam,tepkilere maruz kalacagimi biliyorum.Eminim bunlara, benden baska kadinlar da bas kaldiracaklar fakat susmayi tercih edeceklerdir. Allah'a peygamberimize, dinimizin gercek icerigine bütün kalbimle 
inancliyim.Ama.... Bu,  kadini erkegin yaninda kücük düsüren, onun kölesi yerine koyan ifadelere asla boyun egemem. Uydurma seyler olduguna inaniyorum. Bu erkek milleti bir kadinin  sesinden dahi tahrik mi olurlar Allahaskina? Kadinlarin cennete girebilmesi icin, kocalarinin emir eri mi olmasi lazim? Onlarin ayricaligi ne? Kelimelerimi dikkatle secmeye gayret ediyorum. onun icin de bu konu hakkinda tam olarak yorum yapamiyorum..
« Son Düzenleme: 11 Kasım 2007, 12:52:58 Gönderen: orkide »
Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

            AÇIK KALPLE KONUŞAN DÜŞMAN, İÇİNDEN PAZARLIKLI DOSTTAN DAHA iyidir.

    ђ๏Ŧєєz

  • Özel Üye
  • *
  • Avatar Yok

  • İleti: 6692
  • Nerden: eksi25 - Erzurum
  • Rep: +586/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • MSN Messenger - hofeez@sevdaligul.com
    • Profili Görüntüle E-Posta
  • Çevrimdışı
Cennet'e girecek ilk kadın kim biliyor musunuz...?
« Yanıtla #2 : 11 Kasım 2007, 12:53:45 »
orkide arkadaşım, dinimiz erkeği kadının yanında, kadını da erkeğin yanında küçük düşürecek her türlü duruma karşıdır, biliyoruz. Her şeyden önce şunu kabul etmeliyiz ki; dinimiz erkeği kadından daha güçlü ve bazı durumlarda ise üstün tutmuştur. Sadece Allah katında, ameller bakımından ve hukukta kadın erkek ayrımı olmaksızın bütün insanlar eşittir. Bunun haricinde hiçbir durum ve konumda kadınla erkeğin eşit olmasını beklemek mümkün değildir.

Dinimiz kadını daha hassas ve korunmaya muhtaç kabul etmiştir; bu, Allah'ın yaratışındandır. Erkeği is, tame tersi, güçlü ve koruyucu bir yapıda kabul eder dinimiz; bu da Allah'ın yaratışındandır. Bu sebeple -hangi kitaba bakarsanız bakın- kadının kocasına karşı olan görevlerinden biri ona sadık kalmak ve sözünden asla çıkmamaktır. Erkeğin kadınına karşı olan görevlerinden birisi de onu koruyup kollamak, ezmemek ve üzmemektir.

Nitekim, Diyanet İslâm İlmihali'nin 2. cildinin 527. sayfasında bu konuyla ilgili olarak şunlar yer almaktadır:


Eşler Arasında Haklar ve Görevler

Toplum içinde olduğu gibi aile içinde de haklara riayet edilmesi ve sorumlulukların
yerine getirilmesi için belli bir düzen ve disiplinin kurulmasına,
rollerin belli olmasına ihtiyaç vardır. Nisâ sûresinin 34. âyetine bakılırsa
Kur’ân-ı Kerîm, aile reisliği yetki ve sorumluluğunu, koyduğu genel
ahlâk ve adalet ilkeleri çerçevesinde erkeğe vermiştir. Hadislerde de erkeğin
bu konumuna işaret eden ve kadının kocasına saygılı olmasını öğütleyen
açıklamalar bulunmaktadır (meselâ bk. Buhârî, “Ahkâm”, 1; Ebû Dâvûd, “Nikâh”,
40; İbn Mâce, “Nikâh”, 4). Bununla birlikte, İslâmiyet’in tamamen aile
düzeninin sağlıklı işleyişini temin maksadıyla erkeğe tanımış olduğu aile reisliği
işlevi, ona asla kadın üzerinde bir baskı ve zorbalık imkânı vermez;
ahlâk ilkeleriyle çelişen, bu nedenle de Kur’an’ın Peygamber’e bile tanımadığı
(meselâ bk. el-Gaşiye 88/21-22) bu imkânı sıradan insanlara tanıması
mümkün değildir. Dolayısıyla kadının kocasına saygısı da cebrî değil, ahlâkî
bir saygıdır. Kur’ân-ı Kerîm, “Kadınlarla iyi geçininiz” (en-Nisâ 4/19) buyurur.
Hz. Peygamber de insanların en iyisinin eşlerine karşı iyi davrananlar
olduğunu ifade eder (Tirmizî, “Radâ’”, 11).
Kınalızâde’nin İslâm ve Türk ahlâk kültürünün klasiklerinden olan Ahlâk-
ı Alâî adlı eserinde (II, 23) kocanın eşine karşı görevleri özetle şu şekilde
sıralanır: “Erkek karısına karşı iyi davranmalı, haklarını gözetmeli; gücü ölçüsünde
güzel ve değerli elbiseler giydirmeli; evin yönetimine onu da ortak
etmeli, evin dâhilî işlerini ve hizmetçilerin yönetimini ona bırakmalı; kadının
akrabasına saygı ve ikramda bulunmalıdır. Erkek, karısıyla yetinip üzerine
evlenmemelidir; çünkü iki evlilik kıskançlık ve geçimsizlik doğurur”.
Kınalızâde çok kadınla evliliğin insan tabiatına aykırılığını şu şekilde ifade
eder: “Evde erkek, tende can gibidir; iki tene bir can olmadığı gibi iki kadına
da bir erkek yakışmaz”.
Müslüman ahlâkçıların bu yöndeki önerileri İslâm toplumlarının geleneğinde
hâkim olan çizgiye de uygundur. Nitekim İslâm medeniyeti tarihinin
önde gelen uzmanlarından Alman araştırmacı Adam Metz’in el-Hadâratü’lİslâmiyye
fi’l-karni’r-râbi‘ el-hicrî başlıklı değerli çalışmasındaki (I, 179-180)
bir tesbitine göre bütün tarihî bilgiler, İslâm toplumunda ana gövdeyi oluşturan
orta tabakanın bir tek kadınla yetindiğini belgelemektedir. Esasen dönemin
ileri gelenleri de, halkı, tek kadınla evliliğe teşvik ediyordu. Meselâ
Fâtımî Halifesi Muiz-Lidînillâh, önde gelen bir toplulukla sohbet ederken,
“Kadınlarınıza ilgi gösterin; eşiniz olan bir tek kadınla iktifa edin; çok kadınla
düşüp kalkmayın. Hayatınızın tadı kaçar, zarar görürsünüz... Bir erkeğe
bir kadın yeter” demiştir. Ünlü şair Ebü’l-Alâ el-Maarrî de şiirlerinde
tek kadınla evliliğin yararlarından söz eder (a.e., II, 179).
İslâm hukukunda da çok evlilik dinin bir emri olarak değil, ihtiyaç halinde
kullanılabilecek bir ruhsat olarak tanıtılmış, kural olarak tek evlilik
tavsiye edilmiştir. Çok evlilik için çoğu diyanî nitelikte bir dizi şarttan söz
edilmesi de bu gayeye mâtuftur.

Bunun yanı sıra, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kendi kızlarından biri de müslüman olmayan ve Peygamberimiz'e düşman olan bir erkekle evliydi ve o kişi kâfir olduğu hâlde Efendimiz'in kızı onun sözünden çıkmamıştır. Yani Haz. Muhammet (s.a.v.)'in kendi hayatında bile bu tür örneklere rastamak mümkündür arkadaşım.

Sitemize yeni üye olduğun zaman da orucu bozan şeylerle ilgili konu hakkında fikir alışverişi yaptığımızda, bir konu hakkında tam fikir sahibi olmadan konuşmamanı tavsiye etmiştim orkide, bu tavsiyemi tekrarlıyorum. Yaşça benden büyüksün, belki sana senden küçük biri olarak bir tavsiyede bulunmam uygun değil ama bir din kardeşin olarak bunu söylemem gerekiyor. Belki söylemek isteyen başka arkadaşlar da olacaktır ama sessiz kalabilirler. Ben söyleyeyim dedim...

Saygılar...

    çoban

  • Özel Üye
  • *

  • İleti: 1494
  • Rep: +89/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • AH MİNEL AŞKİ VE HALATİHİ AHRAKA KALBİ ...........
    • Profili Görüntüle
  • Çevrimdışı
Cennet'e girecek ilk kadın kim biliyor musunuz...?
« Yanıtla #3 : 11 Kasım 2007, 15:59:09 »
Kusura bakma arkadasim, yazdiklarina tam olarak düsüncelerimi yazacak olsam,tepkilere maruz kalacagimi biliyorum.Eminim bunlara, benden baska kadinlar da bas kaldiracaklar fakat susmayi tercih edeceklerdir. Allah'a peygamberimize, dinimizin gercek icerigine bütün kalbimle 
inancliyim.Ama.... Bu,  kadini erkegin yaninda kücük düsüren, onun kölesi yerine koyan ifadelere asla boyun egemem. Uydurma seyler olduguna inaniyorum. Bu erkek milleti bir kadinin  sesinden dahi tahrik mi olurlar Allahaskina? Kadinlarin cennete girebilmesi icin, kocalarinin emir eri mi olmasi lazim? Onlarin ayricaligi ne? Kelimelerimi dikkatle secmeye gayret ediyorum. onun icin de bu konu hakkinda tam olarak yorum yapamiyorum..[/b][/color][/size]
[/quote]
Arkadaşım fikirlerine düşüncelerine elbetteki saygı duyuyorum bunu öncelikle belirteyim.
sen bunların uydurma olduğunu söylüyorsun
İslamiyet kişiyi fitne ve fesada sürükleyen görüntü, davranış ve hallere karşı koruyucu tedbirler alır.
Diğer yandan insana verilmiş olan özellik, kabiliyet ve farklılıklar bir başkasının vebal altına girmesine sebep olmamalı, yanlış duygulara kapılmasına meydan vermemeli, nefsini azdırmamalıdır. Yaratıcı tarafından kadına ihsan edilen sesi de bu çerçeve içinde düşünmek gerekir. Esas itibariyle hiç bir varlığın sesi mutlak olarak haram ve günah sınıfına sokulmaz. Başta Hanefi ve Şafii imamları olmak üzere mezhep sahibi müçtehid imamlarımızın kanaatleri de bu yöndedir. Fıkıh kitaplarında şu hükmü görüyoruz:"Cumhura göre kadının sesi avret değildir." Yani kadının sesi haram değildir. "Kadının sesi avret değildir. Çünkü kadın alışveriş yapar, mahkemede şahitlikte bulunur. Bunun için sesini yükseltmek zorunda kalır." (Tefsirü Ayati-l Ahkam 2:167)
Kadın sesinin avret olmadığının gerekçesi islamın ilk uygulamalı devri olan Saadet asrıdır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sahabi hanımlarla konuşmuş, onların sorularına cevap vermiş, şikayetlerini dinlemiş, ihtiyaç ve talepşerini karşılamıştır.
Sahabiler gerek Peygamberimizin hanımlarına, gerekse diğer hanım sahabilere hadis ve benzeri durumlarda sorular sormuş, konuşmuş ve bazı konularda bilgiler almışlardır.
Sahabe döneminde kadınlar, halifelere şikayetlerini dile getirmiş ve dini konularda diğer sahabilere bilmediklerini sorup öğrenmişlerdir.
Ancak, diğer bütün mübah meselelerin mahiyet değiştirip mahzurlu hal almasında olduğu gibi, kadının sesi meselesinde de aynı durum söz konusudur. Kadının sesi mübah, masum ve masum olmasına karşılık hangi sebeplerden dolayı "avret" olur, yabancı erkeklerin dinlemesine "haram" olur.

Ahzab Süresinin 32. ayet-i kerimesi bu husustaki ölçüyü Peygamber hanımlarının şahsında şöyle veriyor.
"Ey Peygamber hanımları! Siz herhangi bir kadın gibi değilsiniz. eğer halinize layık bir takva ile korunacaksanız, yabancılarla cazibeli bir şekilde konuşmayın ki, kalbinde fesat bulunan kimse bir ümide kapılmasın. Konuşurken ciddiyet ve ağırbaşlılıkla söz söyleyin."

Bu konuda erbabının söyledikleri ile bitirelim:
Müfessir Vehbi Efendi tefsirinde:
"Söylediğiniz söz fitneye sebep olmasın. Yani cazibeli ve ecanibi şüpheye düşürecek bir halde edalı ve naz ü istiğna ile söylemeyin" şeklinde izah getirmektedir.

Elmalı bu ayetin tefsirini şöyle yapmaktadır:
"Ey Peygamberin hanımları! Siz genel olarak kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Sizde diğer kadınlarda bulunmayan nitelikler var: Peygamberlerin en hayırlısının hanımları ve bütün müminlerin anaları olmak niteliklerine sahipsiniz. Eğer sakınırsanız, bu özel niteliklerinizi korursanız yahut durumunuza uygun takva ile korunacaksanız -bu şart bir mânâ ile yukarının, bir mânâ ile aşağının kaydıoluyor- Sözü yumuşak ve tatlı bir eda ile söylemeyin, bir söz söylendiği zaman sakın yılışık bir biçimde cevap vermeyin ve söylerken yayılarak, kırıtarak söylemeyin de kalbinde hastalık bulunan, kalbi çürük, kötülüğe yüz tutmuş kimseler kötü bir şey ümit etmesin. Ve uygun ve ciddi söz söyleyin; yani yapmacılıktan uzak, ağırbaşlılık ve ciddiyetle dosdoğru söyleyin veya sert olsa da makul ve meşru güzel söz söyleyin."

İbni Abidin:
"Tercih edilen görüşe göre kadının sesi avret değildir.... Yalnız kadınların yüksek sesle konuşmalarını, seslerini uzatmalarını, yumuşatmalarını ve nağmeli bir şekilde okumalarını caiz görmüyoruz. Çünkü bunlarda erkekleri kendine meylettirmek ve şehvetlerin tahrik etmek vardır." (Reddü'l Muhtar 1:467)

Kaynak:
1) Bu yazı büyük ölçüde, Aileye Özel Fetvalar, Mehmed Paksu, Nesil Yayınları, isimli eserden özetlenerek alınmıştır. Daha geniş açıklamalar ve örnekler söz konusu kitapta bulunmaktadır. Eser için : E Mail: nesil@doruk.net.tr
2) Elmalı Tefsiri
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

    orkide

  • Özel Üye
  • *

  • İleti: 5263
  • Nerden: Almanya
  • Rep: +1521/-1
  • Cinsiyet: Bayan
    • Profili Görüntüle
  • Çevrimdışı
Cennet'e girecek ilk kadın kim biliyor musunuz...?
« Yanıtla #4 : 11 Kasım 2007, 18:53:48 »
[size=13pt]
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
orkide arkadaşım, dinimiz erkeği kadının yanında, kadını da erkeğin yanında küçük düşürecek her türlü duruma karşıdır, biliyoruz. Her şeyden önce şunu kabul etmeliyiz ki; dinimiz erkeği kadından daha güçlü ve bazı durumlarda ise üstün tutmuştur. Sadece Allah katında, ameller bakımından ve hukukta kadın erkek ayrımı olmaksızın bütün insanlar eşittir. Bunun haricinde hiçbir durum ve konumda kadınla erkeğin eşit olmasını beklemek mümkün değildir.

Dinimiz kadını daha hassas ve korunmaya muhtaç kabul etmiştir; bu, Allah'ın yaratışındandır. Erkeği is, tame tersi, güçlü ve koruyucu bir yapıda kabul eder dinimiz; bu da Allah'ın yaratışındandır. Bu sebeple -hangi kitaba bakarsanız bakın- kadının kocasına karşı olan görevlerinden biri ona sadık kalmak ve sözünden asla çıkmamaktır. Erkeğin kadınına karşı olan görevlerinden birisi de onu koruyup kollamak, ezmemek ve üzmemektir.

Nitekim, Diyanet İslâm İlmihali'nin 2. cildinin 527. sayfasında bu konuyla ilgili olarak şunlar yer almaktadır:


Eşler Arasında Haklar ve Görevler

Toplum içinde olduğu gibi aile içinde de haklara riayet edilmesi ve sorumlulukların
yerine getirilmesi için belli bir düzen ve disiplinin kurulmasına,
rollerin belli olmasına ihtiyaç vardır. Nisâ sûresinin 34. âyetine bakılırsa
Kur’ân-ı Kerîm, aile reisliği yetki ve sorumluluğunu, koyduğu genel
ahlâk ve adalet ilkeleri çerçevesinde erkeğe vermiştir. Hadislerde de erkeğin
bu konumuna işaret eden ve kadının kocasına saygılı olmasını öğütleyen
açıklamalar bulunmaktadır (meselâ bk. Buhârî, “Ahkâm”, 1; Ebû Dâvûd, “Nikâh”,
40; İbn Mâce, “Nikâh”, 4). Bununla birlikte, İslâmiyet’in tamamen aile
düzeninin sağlıklı işleyişini temin maksadıyla erkeğe tanımış olduğu aile reisliği
işlevi, ona asla kadın üzerinde bir baskı ve zorbalık imkânı vermez;
ahlâk ilkeleriyle çelişen, bu nedenle de Kur’an’ın Peygamber’e bile tanımadığı
(meselâ bk. el-Gaşiye 88/21-22) bu imkânı sıradan insanlara tanıması
mümkün değildir. Dolayısıyla kadının kocasına saygısı da cebrî değil, ahlâkî
bir saygıdır. Kur’ân-ı Kerîm, “Kadınlarla iyi geçininiz” (en-Nisâ 4/19) buyurur.
Hz. Peygamber de insanların en iyisinin eşlerine karşı iyi davrananlar
olduğunu ifade eder (Tirmizî, “Radâ’”, 11).
Kınalızâde’nin İslâm ve Türk ahlâk kültürünün klasiklerinden olan Ahlâk-
ı Alâî adlı eserinde (II, 23) kocanın eşine karşı görevleri özetle şu şekilde
sıralanır: “Erkek karısına karşı iyi davranmalı, haklarını gözetmeli; gücü ölçüsünde
güzel ve değerli elbiseler giydirmeli; evin yönetimine onu da ortak
etmeli, evin dâhilî işlerini ve hizmetçilerin yönetimini ona bırakmalı; kadının
akrabasına saygı ve ikramda bulunmalıdır. Erkek, karısıyla yetinip üzerine
evlenmemelidir; çünkü iki evlilik kıskançlık ve geçimsizlik doğurur”.
Kınalızâde çok kadınla evliliğin insan tabiatına aykırılığını şu şekilde ifade
eder: “Evde erkek, tende can gibidir; iki tene bir can olmadığı gibi iki kadına
da bir erkek yakışmaz”.
Müslüman ahlâkçıların bu yöndeki önerileri İslâm toplumlarının geleneğinde
hâkim olan çizgiye de uygundur. Nitekim İslâm medeniyeti tarihinin
önde gelen uzmanlarından Alman araştırmacı Adam Metz’in el-Hadâratü’lİslâmiyye
fi’l-karni’r-râbi‘ el-hicrî başlıklı değerli çalışmasındaki (I, 179-180)
bir tesbitine göre bütün tarihî bilgiler, İslâm toplumunda ana gövdeyi oluşturan
orta tabakanın bir tek kadınla yetindiğini belgelemektedir. Esasen dönemin
ileri gelenleri de, halkı, tek kadınla evliliğe teşvik ediyordu. Meselâ
Fâtımî Halifesi Muiz-Lidînillâh, önde gelen bir toplulukla sohbet ederken,
“Kadınlarınıza ilgi gösterin; eşiniz olan bir tek kadınla iktifa edin; çok kadınla
düşüp kalkmayın. Hayatınızın tadı kaçar, zarar görürsünüz... Bir erkeğe
bir kadın yeter” demiştir. Ünlü şair Ebü’l-Alâ el-Maarrî de şiirlerinde
tek kadınla evliliğin yararlarından söz eder (a.e., II, 179).
İslâm hukukunda da çok evlilik dinin bir emri olarak değil, ihtiyaç halinde
kullanılabilecek bir ruhsat olarak tanıtılmış, kural olarak tek evlilik
tavsiye edilmiştir. Çok evlilik için çoğu diyanî nitelikte bir dizi şarttan söz
edilmesi de bu gayeye mâtuftur.

Bunun yanı sıra, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kendi kızlarından biri de müslüman olmayan ve Peygamberimiz'e düşman olan bir erkekle evliydi ve o kişi kâfir olduğu hâlde Efendimiz'in kızı onun sözünden çıkmamıştır. Yani Haz. Muhammet (s.a.v.)'in kendi hayatında bile bu tür örneklere rastamak mümkündür arkadaşım.

Sitemize yeni üye olduğun zaman da orucu bozan şeylerle ilgili konu hakkında fikir alışverişi yaptığımızda, bir konu hakkında tam fikir sahibi olmadan konuşmamanı tavsiye etmiştim orkide, bu tavsiyemi tekrarlıyorum. Yaşça benden büyüksün, belki sana senden küçük biri olarak bir tavsiyede bulunmam uygun değil ama bir din kardeşin olarak bunu söylemem gerekiyor. Belki söylemek isteyen başka arkadaşlar da olacaktır ama sessiz kalabilirler. Ben söyleyeyim dedim...

Saygılar...

Arkadasim HoFFeez..
Seninle ikidir dini konuda catismaya giriyoruz. Beni fikir, dolayisiyle bilgi sahibi olmamakla ikaz ediyorsun yine.
Dikkatini cekmek istiyorum:Benim elestirim, senin yaptigin aciklamalarla ilgili degildi.  Senin yazdiklarinin öyle olmadigini söylemedim. Dinimizde, ilimli bir sekilde erkege daygi duyulmasi belirtilmektedir. Ayrica iki cins te insan olduguna göre, erkegin de kadina saygi duymasi gerektigi fikrindeyim.Bas kaldirisim, Coban arkadasin yazdigi hikaye ile ilgiliydi.Sözlerimin arkasindayim yine.o yazida, kadin, erkeginin sözünden hic cikmamasi gereken,  sesinin dahi duyurulmasi yasak birakilan, eve hapsedilen aciz bir duruma sokulmaktadir.
Senin yazdiklarina itirazim yok ki,hic bir bilgimin olmadigi konuda konusmayip yazismiyacagimin bilincinde oldugumu bilmeni isterim. Sunu hepimiz biliyoruz ki, bir takim islamci  gecinen kimseler, Kur'an-i kerime ve Peygamber s.a.v e ithaf ederek  dini bilgilerde saptirilmaya . kendi menfaatlerine uygun bir duruma sokmaya calisilmistir. Geleneksel İslam’ın en çok ilaveler yaptığı konular kadınlarla ilgili olanlardır. Kadını köleden beter yapan, kadının erkek egemen toplumda sadece ev işinde ve cinsellikte kullanılmasını, hiçbir alanda kadına hak tanınmamasını savunan izahlar, toplum nezdinde kabul görsünler diye uydurma hadislere ve mezhep izahlarına dayandırılmış ve bu bakış açısı topluma din diye yutturulmaya çalışılmıştır. Saf dindar kadınların birçoğu Kuran’ın İslam’ı ile bu uydurmaları ayırt edemedikleri için, Allah’ın rızasını umarak bu uydurmalara göre yaşamaya çalışmış ve kendilerini gelenekçi erkeklerin sınırlarını çizdiği kapkara bir dünyada bulmuşlardır. Gelenekçiler; “Peygamber’imiz, cennetin annelerin ayaklarının altında olduğunu söylemiş, kadınlar annemizdir, bacımızdır...” gibi laflar ederek kadınlara çok değer verdiklerini göstermek istemektedirler. Oysa, kadınlarla ilgili gelenekçi kaynaklardaki izahları incelediğimizde, gerçekte kadına ne kadar değer verdiklerini kolayca anlayabiliyoruz. Kadınlarla ilgili Kuran’da geçmeyen uydurma izahlara değindikten sonra, yine bu uydurmaların etkisiyle yanlış değerlendirilen Kuran’daki bazı meselelere deginmek istiyorum.

KADINLARLA İLGİLİ MEZHEP VE HADİS KÖKENLİ UYDURMALAR

Bu uydurmaların yapılışındaki en temel hedef kadının erkeğine kayıtsız, şartsız itaatini sağlamak olmuştur. Uydurma hadislerle kadının erkeğe her konuda itaati farzlaştırılmış ve bir ibadet gibi sunulmuştur.

Eğer bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, erkeklerin kadınlar üzerinde olan haklarından dolayı kadınların erkeklere secde etmelerini emrederdim.

Tirmizi, Rada, 10/1159; Ebu Davud, Nikah 40/2140 Ahmed b. Hanbel, Müsned VI, 76; İbn Mace, Nikah 4/1852

Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz. (ne kadar cirkin)

İbni Hacer El Heytemi 2/121 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239
Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz.
Hafız ZehebiBüyük Günahlar Sayfa 187
 Yukarıdaki uydurmaları Peygamber’e fatura edenler, ne yazık ki bu uydurmaların reddi olan Kuran İslam’ını Peygamber düşmanlığı, bu uydurmaların kabulü olan hadislerin, mezheplerin, geleneklerin İslam’ını ise Peygamber’i sevme şampiyonluğu ilan ediyorlar. Böylece kadınları eksik akıllı ve eksik dinli ilan edenler, kimin dinde ve akılda eksik olduğunu gösteriyorlar.

AĞZINDA ÇAKIL TAŞIYLA KONUŞMA

Bırakın kadın erkek Müslümanlar’ın arkadaşlık etmesini; haremlik selamlıkla, kadınlar erkeklerden tamamen soyutlanmış ve kendi aralarında konuşan kadınların sesinin bile erkekler tarafından duyulmaması gerektiği söylenmiştir. Bu arada çok zaruret olursa kadının ağzına çakıl taşı alıp sesi tanınmadan erkeklere o da zaruret miktarı bir şeyler söyleyebileceği izahını yapan daha insaflılar(!) da vardır.

Camiye gitmesi, tek başına hacca gitmesi, erkeklerle konuşması engellenen kadının, aybaşı olduğu zamanlarda namaz kılamayacağı, Kuran okuyamayacağı, oruç tutamayacağı izahlarıyla da bu ibadetleri engellenir. Oysa Allah Kuran’da aybaşı olan kadınla cinsel ilişkiye girilmemesini ister. Eğer Allah aybaşılı kadının namaz kılmasını, Kuran okuyup, oruç tutmasını istemeseydi hiç şüphesiz bunları da bildirirdi. Fakat aybaşılı kadını pis gören mantık, –İsrailiyat kökenli uydurmalar aracılığıyla– Kuran’a aykırı bu uygulamayı da dinimize sokmuştur. (İsrailiyat kökenli uydurmalar için 5. Bölümün 10. Maddesine bakınız)

Sana kadınların aybaşı halini sorarlar. De ki: O bir ezadır. Aybaşı halinde kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın.

2Bakara Suresi222

Kuran her türlü detayı verirken, Kuran’da olmayan zorlukları dine sokarak ilaveler yapanlar kadının namaz kılmasını, oruç tutmasını, Kuran okumasını aybaşı durumunda engelleyerek, kadınerkek ayrımı yapılmadan farz kılınan Cuma namazına gitmelerini engelleyerek, eksiltmeler de yapmışlardır. Oysa Kuran’ın dininde ilave gibi eksiltme de hoş karşılanmaz. Kadın bu kadar kötülendikten sonra hiçbir fikrine değer verilmeyen bir varlığa çevrilmiş ve “Kadınlara itaat eden helak olur.” şeklinde Kuran’dan onay alamayacak uydurma hadisler, Kuran’ın ahlakıyla ahlaklanmış olan Peygamberimiz’e atfen uydurulmuştur.

Bunlara benzeyen daha bircok ,kadini alcaltan  -sözde hadisler-...Uzatmamak icin aktarmiyorum arkadasim.

Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim iyi fiiller gerçekleştirirse onlar cennete girecek ve onlar bir çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar bile haksızlığa uğramayacaklardır.



Erkek olsun, kadın olsun, her kim inanmış olarak iyi fiiller gerçekleştirirse onu mutlaka güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle mutlaka veririz.
16Nahl Suresi 97
Senden yasca büyügüm ama saygilar diyorum yine de.



[/b][/color][/size]

« Son Düzenleme: 11 Kasım 2007, 19:10:48 Gönderen: sevdaligul »
Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

            AÇIK KALPLE KONUŞAN DÜŞMAN, İÇİNDEN PAZARLIKLI DOSTTAN DAHA iyidir.

    ђ๏Ŧєєz

  • Özel Üye
  • *
  • Avatar Yok

  • İleti: 6692
  • Nerden: eksi25 - Erzurum
  • Rep: +586/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • MSN Messenger - hofeez@sevdaligul.com
    • Profili Görüntüle E-Posta
  • Çevrimdışı
Cennet'e girecek ilk kadın kim biliyor musunuz...?
« Yanıtla #5 : 11 Kasım 2007, 19:53:00 »
Evvelâ şuraya dikkat çekmek isterim ki; ben de yaptığım açıklamada kadının erkeğin egemneliği altında yaşaması uygun görülmüşse bile, erkek kendisine verilen bu izni kötüye kullanmamalı, bunu fırsat bilerek kadını ezmemeli, bilâkis onun haklarını gözetmelidir demiştim. İnsana zaten insan olduğu için saygı gösterilir, cinsiyet fark etmez. Dinimizde kadının kocasının sözünün dışına çıkmaması gerektiği defalarca ve bir çok konuda vurgulanmıştır.

Birbirlerine nikâh düşen kadınla erkeğin namahrem olduğunu hepimiz biliyoruz. Peki nedir namahremliğin sınırı? Örtülmesi gereken yerlerden bahsetmiyorum. Kadınla erkeğin hiçbir gerçek zaruret bulunmaksızın bir arada bulunması, konuşması, bakışması da haramdır, değil mi? Dolayısıyla kadının sesi de yabancı erkeklere haramdır. Ayrıca yukarıdaki olayda erkek kadınına konuşma ya da sesini duyurma yasağı gibi bir yasak getirmemiş, kadın kendi güçlü maneviyatı ve edebinden dolayı fitneye sebebiyet vereceğini düşündüğü en ufak bir ihtimali bile göz önünde bulundurup ona göre hareket etmeyi uygun görmüş. Bu da çok güzel ve örnek bir davranış.

Uyduruk hadislerle işim olmaz benim. Hadis uyduranların zaten hesabını Allah görür. Ama yine de sormak isterim sana: Bazı hadislerin uydurma olduğunu nereden biliyorsun, neye dayanarak bunların uydurma olduğunu söylüyorsun?

Kadının camiye gitmesi de tek başına Hacc'a gitmesi de engellenmiş ya da yasaklanmış değildir. Ben hiçbir yerde böyle bir cümleye dahi rastlamadım. Ama kadının kendisine yabancı olan erkeklerle zaruret olmaksızın konuşması yasaktır, haramdır. Bu sadece bir ya da birkaç kaynakta değil, her kaynakta bu şekilde yer almaktadır. Sana istediğin kaynağı da sunabilirim.

Kadının aybaşı hâlinde namaz kılamayacağı, Kur'an okuyamayacağı, hatta Kur'an'a el bile süremeyeceği de yine her sağlam kaynakta yer almaktadır. Bunlar Kur'an'da bariz bir şekilde geçmiyor diye bunları yok saymak ne kadar mantıklı sence orkide? Kur'an'da kurban kesilmesiyle ilgili olarak da doğrudan bir ayet yoktur, bu durumda "Bizim dinimizde kurban kesmek diye bir şey yoktur." dememiz mi gerekiyor?

Bir kadın aybaşı dönemindeyken pistir orkide. Yani cünüptür. Cünüp olan bir kişinin yapması yasak olan şeyler bellidir. Bundan dolayıdır ki, kadın aybaşı döneminde Kur'an okuyamaz, Kur'an'a el süremez, namaz kılamaz, camiye giremez, Kâbe'yi tavaf edemez. Bir de bunlara ek olarak kocasıyla cinsel ilişkide bulunamaz. Bu kadar açık ve sahih olan bir durumu nasıl inkâr edebilirsin? Dinimizde helâl'e haram, harama da helâl demek büyük günahtır ve dinden çıkma sebebidir arkadaşım. Bu sözüme belki aşırı derecede kızacaksın ama seni bir müslüman olarak uyarmak zorundayım. Ayrıca, madem ki aybaşı hâli pis sayılmayan bir dönemdir, o zaman neden bu durum sona erince gusül abdesti almak gerekir? "Sana kadınların aybaşı hâlini sorarlar..." diye başlayan ayet-i kerimeyi hatırlatmışsın yukarıda; o ayetin sonu nasıl bitiyor? "Onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın." diyor, değil mi? Demek ki bu dönemde kadın pis sayılıyor ki burada temizlik kelimesi kullanılıyor. Hem de bu söz ayette geçen bir söz, Allah'ın sözü...

Kur'an'da her türlü detay yoktur, çok az konu hakkında detay vardır. Diğer konular tefsir, hadis ve büyük din alimlerinin yorumları sonucu oluşturulmuş kurallardır.

Yineliyorum: Uyduruk hadislere zaten itibar etmem.

Bir de cuma namazının kadınlara da farz kılındığını bana ispat etmeni rica ediyorum. Ben bilmiyorum da bunu, sana zahmet bu konuda beni aydınlatır mısın?

Cennete gitmek sadece iyilik yapmakla ve ibadet etmekle olmaz arkadaşım, bunları tamamlayan daha birçok şey vardır. Ben de tıpkı senin gibi uzatmak istemediğim için yazamıyorum...

    orkide

  • Özel Üye
  • *

  • İleti: 5263
  • Nerden: Almanya
  • Rep: +1521/-1
  • Cinsiyet: Bayan
    • Profili Görüntüle
  • Çevrimdışı
Cennet'e girecek ilk kadın kim biliyor musunuz...?
« Yanıtla #6 : 12 Kasım 2007, 03:15:59 »
uyduruk hadisleri alintilamaktaki gayem, islam dinini ne denli lackalastirmaya calistiklarini anlatmak icin. kadinin kocasinin sözünden cikmama gerekliligi, nikah düsen erkeklerden kacmasi, hatta sesini bile yabancilara duyurmama kurallarinin da abartili ve saptirilmis oldugunu savunuyorum. Kadinlarla erkeklerin ,bir zaruret olmadan görüsüp konusmalari, ayni mekanda bulunmalari men edilmis te cok inanan biri olarak  sen neden uymuyorsun bu kurallara arkadasim ? Günümüzde bu mümkün müdür sence? Hangi devirde yasiyoruz HoFeeZ? Günümüzde, Süleyman Ates hoca, gibi degerli kisiler bile daha ilimli fetva vermekteler. Adetli kadina, "Pis" tir deyip ibadetlerini kisitlamiyorlar. "Isterlerse dua edebilirler" seklinde konusuyorlar.

Kadinlara cuma namazinin farz oldugunu kanitlamami istiyorsun:

 Süleyman Ateş  (22.07.2006)   
Yazarımızın arşivinde 
                                                 Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
   

Cuma namazı kadına da farzdır

Soru: 1- Cuma namazında imam hutbeye çıkarken neden ezan okunur? Bu gerekli midir? 2- Hutbede imam neden minberin sonuna kadar çıkmaz? 3- Cuma Suresi 9'uncu ayetteki cuma namazının kılınmasıyla ilgili hüküm, görüldüğü üzere kadın erkek herkesi kapsıyor. Hal böyleyken kadınların cuma namazına gelmeleri erkeklere de olduğu kadar farz değil mi? (Okan Cihan Sırman)

Cevap: 1- Cuma günü asıl ezan, imam hutbeye çıkarken okunan ezandır. Bu sünnettir. Namazdan önce minareden okunmakta olan birinci ezan, aslında Peygamberimiz zamanında okunmazdı. Hz. Osman zamanında uygulandı. Sebebi de insanların hutbeye yetişmelerini sağlamaktır.

2- Bunun bir nedenini bilmiyorum. Ancak Peygamberimiz bugünkü gibi lüks minberlerde konuşmazdı. O, önce bir direğin yanında durup konuşma yapardı. Sonra cemaat çoğalınca kendisine üç basamaklı bir minber yapıldı. Üç basamak üstüne çıkmasının nedeni de geride kalan cemaatin kendisini görmesidir. Daha sonra gittikçe gelişen, çok basamaklı, sanatlı minberler yapıldı. Minberin üç basamağına çıkmak sünnet, bundan fazlasına çıkmak ise imamın takdirine bağlıdır. Cemaat kendisini nasıl daha iyi görecek ise o kadar çıkar. Bunun başkaca bir nedeni olduğunu sanmıyorum.

3- Kuran-ı Kerim'in emirleri geneldir, erkek ve kadınları kapsar. Diğer namazlar nasıl erkek ve kadınlara farz ise cuma namazları da öyledir. Hz. Peygamber zamanında kadınlar da cumaya gelirlerdi ama zamanla kadınların camiye gelişleri kısıtlandı.

    * 30 Haziran 2006 Cuma - Vatan
    * Süleyman Ateş

İslâmiyet'te harem selamlık var mı?
Yazar:
Soru: İslâmiyet'te harem selamlık diye bir ayırım söz konusu mu? Toplumda kadın ve erkeği böyle ayırmak doğru mu? Bunu mantıklı bulamıyorum. İslâm dini Peygamberimiz tarafından insanlığa anlatılırken kadın-erkek karışık olarak bunları dinlemiyor muydu? Hac farzı yerine getirilirken kadın-erkek karışık ibadet edilip Kabe hep birlikte tavaf edilirken günümüzde İslâmiyet'i tam olarak yaşadıklarını söyleyenler niye harem-selamlık yapıyor? Camilerimizde bile bu ayrımın yapılmasını ve kadınlarımıza ayrı yer ayrılmasını çelişkili buluyorum. İnsanlara kardeşlik ve iyi duyguları onları ayırarak değil de birleştirerek daha kolay veremez miyiz? (Ahmet Küçük)

Cevap: Kadın, toplumsal faaliyetlere katılır, erkeklerin yanında toplum kalkınmasına yardım eder. Peygamberimiz zamanında kadınlar camilere geldiği gibi savaşlara dahi katılırlardı. Peygamberimizin hanımları, taşradan gelen Müslümanlara, Peygamberimizin sözlerini ve yaşam tarzını öğretmişler, onlara bir çeşit öğretmenlik yapmışlardır. Bu bakımdan kadınların cemaatten dışlanması elbette doğru değildir. Ancak bazı toplantılarda kadınlar kendi aralarında daha rahat edebilirler. Bu bakımdan onların kendi aralarında toplanıp eğlenmeleri uygundur.

Fakat konferans, okul, ibadet gibi toplumsal işlerde harem-selamlık yoktur. Ancak kadınlar ibadet yerlerinde erkek saflarının arasında değil, arkasında bulunurlar. Nezahet bakımından bu daha uygundur. Fakat ayrı bölmelerde olmamalıdırlar. Hacda, erkek kadın karışık olarak tavaf ibadetini yaparlar. Zaten orada onları ayırmak da mümkün değildir.

Süleyman Ateş tarafından yazılan bu makale, 30 Haziran 2006 Cuma günü yayınlanan Vatan Gazetesindeki köşe yazısıdır.





« Son Düzenleme: 12 Kasım 2007, 03:19:13 Gönderen: orkide »
Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

            AÇIK KALPLE KONUŞAN DÜŞMAN, İÇİNDEN PAZARLIKLI DOSTTAN DAHA iyidir.

    ђ๏Ŧєєz

  • Özel Üye
  • *
  • Avatar Yok

  • İleti: 6692
  • Nerden: eksi25 - Erzurum
  • Rep: +586/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • MSN Messenger - hofeez@sevdaligul.com
    • Profili Görüntüle E-Posta
  • Çevrimdışı
Cennet'e girecek ilk kadın kim biliyor musunuz...?
« Yanıtla #7 : 12 Kasım 2007, 11:46:44 »
Birincisi, sen tamamen kişisel yorumuna göre kadının kocasının sözünden çıkmaması, nikah düşen erkeklerden kaçması, sesini yabancı erkeklere duyurmaması vs. gerektiğini söylüyorsun zannımca. Zaten "savunuyorum" diyorsun. İslâmiyet kişisel yorumlarla uygulanmaz arkadaşım. Ben kadının özel dönemlerinde dua edemeyeceğini söylemedim; bilâkis dua etmesi hoş bir durumdur. Hatta eğer etrafındaki insanlar arasında bir dedikoduya ya da bir fitneye sebep olacaksa bunu engellemek için Kur'an'a dokunabilr de onu okuyabilir de. Ama normal şartlar altında kadın bu dönemde namaz kılamaz, oruç tutamaz, tavaf yapamaz, Kur'an okuyamaz vs.

Ayrıca ben burada söylediğim kuralların hepsini azami ölçüde uygulamaya çalışsam da bulunduğumuz ortamlar (üniversite, caddeler, iş yerleri vs.) gereği elimde olmayan sebeplerden dolayı uygulayamıyorum. Kaldı ki benim uymadığımı nereden biliyorsun? Hem günümüzdeki toplum ve bulunduğumuz ortamlardan ötürü bu kurallar istesek de uyamıyoruz diye bu kurallar geçerliliğini yitirmezler arkadaşım.

Süleyman ATEŞ benim için bağlayıcı değildir arkadaşım. Bana belli bir şahsın kaynağından ispat gösterme. Bana herkes tarafından kabul görmüş genel bir kaynaktan ispat göster. Çünkü Süleyman ATEŞ de kişisel yorumlarını bu tür açıklamaların içine çokça karıştıran kişilerdendir.

Diyanet İslâm İlmihali'nde cuma namazının hükmü konusunda yer alanlar aynen aşağıdaki gibidir:


Cuma Namazının Vücûb Şartları

Bir kimseye cuma namazının farz olması, o kimsede vakit namazlarının
farz olması için aranan şartlardan başka şu şartların da bulunmasına bağlıdır:

1. Erkek olmak
Cuma namazı erkeklere farz olup kadınlara farz değildir. Bu konuda bütün
fakihler görüş birliği etmiştir. Fakat kadınlar da camiye gelip cuma namazı
kılsalar, bu namazları sahih (geçerli) olur ve artık o gün ayrıca öğle
namazı kılmazlar.

Cuma namazı kılmayı emreden âyet genel içerikli olduğu halde kadınların
niçin cuma namazı kılmadıkları hatıra gelebilir. Çok fazla teknik ayrıntıya
girmeden bir iki nokta üzerinde durarak bu konuya açıklık getirmeye
çalışalım. Burada gözden kaçırılmaması gereken hususların başında konunun
Arap dilinin özelliği ile ilgisi gelmektedir. Arap dilinde erkek ve kadına
yapılan hitap kalıbı birbirinden farklıdır. Kadınlara yapılan hitabın içinde
erkeklerin bulunması, dilin yapısı bakımından imkânsızdır. Kadınlara yapılan
hitap, sadece ve sadece kadınlara yapılmış bir hitaptır. Buna mukabil,
erkeklere yönelik hitabın kapsamına kadınların girip girmediği, yani bu hitabın
kadınlara da yönelik olup olamayacağı, dilciler arasında tartışmalı bir
konudur.

Kimi dilciler erkeklere yönelik hitabın içerisine kadınların girmediğini,
kimileri de girdiğini söylemişlerdir. Dilcilerin bu farklı iki kanaati, usulcülerin,
o tür âyetlerin, yani erkeklere yönelik hitap içeren âyetlerin anlaşılmasında
ister istemez etkili olmuştur. Kimi usulcüler, erkeklere yönelik hitabın
içerisine kadınların dahil olmadığı yönündeki anlayışı kabul etmişler ve
âyetleri bu doğrultuda anlamlandırıp, onlardan hüküm çıkarmışlardır. Bu
anlayışa göre, erkeklere yönelik hitabın içerisine kadınlar dil kuralları gereği,
girmezler. Fakat bazı dil dışı karîneler sebebiyle, erkeklere yönelik hitaba
kadınlar da dahil olur. Bu dil dışı karînelerin başında, getirilen hükmün anlamı
ve mahiyeti ile bu hükmün içerik bakımından erkek-kadın farkı dikkate
alınacak türden olup olmadığı gelmektedir. Bu farklılık, tabii ki bir cinsiyet
ayırımından değil, aksine fizikî yapı ile toplumsal statü ve buna bağlı olarak
haklar ve sorumluluklar dengesinden kaynaklanan bir farklılıktır.
Kimi usulcüler ise dilcilerin öteki kanaatini esas alarak ve kural olarak, erkekler
hitabının içerisine kadınların da girdiğini, fakat cuma namazı gibi bazı
konularda, birtakım haricî karîneler ile kadınların hitap kapsamı dışında tutulacağını ileri sürmüşlerdir. Kadınların hitap kapsamı dışına alınmasına gerekçe
olan hâricî karîneler cümlesinden olmak üzere, o dönemdeki kadın telakkisi,
kadının ailedeki görev ve sorumluluklarına ve cemaat kavramı ve dayanışması
içerisinde kadınların yerine ilişkin anlayış gösterilebilir. Her hâlükârda, kadınların
cuma namazı kılmakla yükümlü olup olmadıkları meselesi, sonucu bakımından
dinî bir mesele olmakla beraber, bu sonuca ulaşmanın başlangıç ve
hareket noktası bakımından öncelikle bir dil ve teâmül meselesidir. Bu itibarla,
meseleyi tabii zemininin dışına çıkarıp abartmak ve Türkçemizde erkeklere
hitap ile kadınlara hitap arasında dilin yapısı bakımından böyle bir ayırımın
bulunmayışının sağladığı rahatlıktan yararlanarak "Allah, 'Ey inananlar, cuma
için çağrı yapıldığı vakit, zikre yani cuma namazına koşun' diyor, kadınlar da
inananlar grubunda olduğuna göre onların da gitmesi gerekir" demek, kolaycılık
olması bir yana meseleyi saptırmak anlamına gelir ve bu tutum yarar yerine
zarar verir. Belirtmek gerekir ki, dilcilerin ve bağlı olarak usulcülerin görüşlerinden
her ikisine göre de, başlangıçtan beri kadınların cuma namazı ile
mükellef olmadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Hâricî karîneler meselesini tüm
detaylarıyla burada açıklamak yerine, bahsedeceğimiz ikinci nokta çerçevesinde
ele almak yeterli olacaktır.

Bu meselede dikkate alınması gereken ikinci nokta, Hz. Peygamber'in
uygulamasına ve on dört asırlık geleneğin durumuna bakılmasıdır. Hz. Peygamber'in,
kadınları cuma namazı kılmakla yükümlü tutup tutmadığının
bilinmesi, başlı başına bağlayıcı olmasının yanında, aynı zamanda, belirleyici
bir karîne değerine de sahip olacaktır. İlk dönemlere ilişkin bütün literatür,
kadınların zaman zaman cuma namazına katıldıklarını, fakat Hz. Peygamber'in
kadınları cuma namazı kılmakla yükümlü tutmadığını çok açık ve
net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber'in cuma namazının
kadın, çocuk, hasta ve köle dışında, cemaat içerisinde bulunan her
müslümana farz olduğunu bildiren bir sözü de bulunmaktadır (Ebû Dâvûd, I,
280; Hâkim, I, 425). Hz. Peygamber'in bu söz ve uygulaması, kadınların
genel hitap içerisinde yer aldığı görüşünü öne sürenler tarafından hâricî bir
karîne olarak değerlendirilmiş ve âyetin genel ifadesini daralttığı söylenmiştir.
Öte yandan, on dört asırlık süreç içerisinde, kadınların cuma namazı
kılması gerektiğini söyleyen hiçbir âlim çıkmamıştır. Bu durum, kadınların
cuma namazı kılmakla yükümlü olmadıkları konusunda bir icmâ gerçekleştiğini
göstermektedir. Fakat bizim asıl söylemek istediğimiz böyle bir icmâın
bulunması değil, belki ilâve olarak, hiçbir toplumda, hiçbir kültürde ve Sünnî
veya gayr-i Sünnî hiçbir mezhepte farklı bir görüşün ortaya çıkmamış olmasıdır.
Dinin ve dindarlığın simgesi olan ve belli bir biçimsellik hatta sembolizm
taşıyan ibadetler, zaman ve zemin değişmesinden etkilenmezler. Bu onların
mahiyetinden ileri gelir. Çünkü salt ibadet olan merasimlerin değişmesi, bir
anlamda dinin değişmesi, yozlaşması sonucuna götürür. Salt ibadet olmamakla
birlikte genel anlamda ibadet içerikli konularda bir ihtiyat payı ile
hareket etmek uygun olmakla birlikte, uygulamasında birtakım güçlükler
ortaya çıkmışsa veya uygulanması, konuluş espri ve amacıyla çelişir hale
gelmişse, bu takdirde özü korumak üzere lüzumlu yeni düzenlemelerin yapılması
gerekli hale gelebilir.

Sonuç olarak, kadınların cuma namazı kılması konusunda bir serbestlik
vardır; müsait zaman ve zemin bulan kadınlar cuma namazı kılabilirler. Bu
durum, dinin onlara tanıdığı bir muafiyettir. Dinî yükümlülükten muafiyetin
ayırım olarak algılanmasının yanlışlığı kadar böyle bir ilâve yükümlülüğün
kadınlara ne kazandıracağı hususu da üzerinde düşünülmeye değer bir husustur.
Fakat cuma namazını kadınlara farz haline getirerek onları cuma
namazı kılmaya mecbur etmek, hiçbir sebeple olmasa bile, asırlarca süregelen
geleneği gereksiz yere ve haksız olarak hiçe saymak olduğu için yanlıştır
ve asılsızdır.


NOT: Buradaki diğer şartları almadım, sadece konunun bizi ilgilendiren kısmını alıntıladım.

Aynı şekilde, yine Diyanet İslâm İlmihali'nde kadınların camide ve ya cemaatle namaz kılarken neden nerede ve nasıl duracakları da şu şekilde açıklanıyor:


Kadınların Mescidlere Gitmeleri ve Saf Düzeni

Hz. Peygamber kadınların mescide gelebileceklerini, ancak evdeki ibadetlerinin
daha üstün olduğunu çeşitli vesilelerle dile getirmiştir. Bu konuya
ilişkin hadislerden bazıları şöyledir:
"Kadınların mescidlere gitmesine engel olmayın. Fakat evleri onlar için
daha hayırlıdır" (Müslim, “Salât”, 134-137; Şevkânî, Neylü'l-evtâr, III, 148-
149).
"Kadınlarınız gece mescide gitmek için sizden izin istediklerinde onlara
izin verin" (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, II, 944-945; Müslim, “Salât”, 139).
"Kadınlar cemaate katılmak istedikleri zaman, koku sürünmesinler"
(Müslim, “Salât”, 141-142).
Hz. Peygamber döneminde kadınların sabah namazına gittiklerine dair
rivayetler yanında, Hz. Peygamber'in kadınları bayram namazına katılmaya
teşvik ettiğine dair rivayetler de bulunmaktadır (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, I,
98-99; II, 222-223, 311, 510-511, 891). Bu hadislerden birinde Hz. Peygamber
şöyle buyurmuştur: "Henüz kocaya gitmemiş genç kızlar, perde arkasında
yaşayan kadınlar (zevâtü hudûr) ve hayızlı kadınlar evlerinden
çıksınlar; hayır ve müminlerin duasına (davet) şahit olsunlar. Hayızlı kadınlar,
namaz kılınan yerden uzak dursunlar" (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, I, 234-
235).
Farz namazların camide cemaatle kılınması daha faziletli olmakla birlikte,
klasik dönemde fitne endişesiyle kadınların camiye gitmesine pek sıcak
bakılmamıştır. Ebû Hanîfe serkeşlerin, kötü niyetli kimselerin uykuda
olması sebebiyle güvenlikli vakit olduğu düşüncesiyle, yaşlı kadınların sabah,
akşam ve yatsı namazlarında camiye gitmelerinde bir sakınca görmemiştir.
Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre ise yaşlı kadınlar bütün vakit namazlarında
camiye gidebilirler. Sonraki Hanefî fakihlerine göre ise zamanın
bozulması ve fıskın ortaya çıkması sebebiyle yaşlı da olsalar kadınların
cuma ve bayram namazlarına gitmeleri mekruh görülmüştür. Şâfiî ve Hanbelîler
ise, ister genç ister yaşlı olsun güzel ve gösterişli kadınların,
Mâlikîler'e göre de erkeklerin ilgi duymadığı yaşlı kadınların bile cemaatle
namaz kılmak üzere camiye gitmeleri mekruhtur.
Günümüzde ve ülkemizde sokaklar örtülü, örtüsüz kadınlarla dolup taşmaktadır.
Bu durumda örtülü kadınların camiye gelmeleri fitneye sebep
gösterilemez. Aksine cemaatle namaz, çocukların eğitiminden birinci derecede
sorumlu olan annelerin ve anne adaylarının dinî bilgi ve şuurlarını
takviye eder.



Saf Düzeni ve Kadının Namazda Erkeğin Hizasında Bulunması

Kadınların cemaatle namazdaki saf düzeni ve erkeklerde aynı safta veya
hizada olması, ilmihallerde "muhâzâtü'n-nisâ" terimiyle ifade edilir.
İmama uyacak kişi sadece bir erkek kişi ise imamın sağına durur. Soluna
ve arkasına durmak sünnete aykırı olduğu için mekruhtur. İmama
uyanlar birden çok iseler imamın arkasına dururlar. İmama uyacak kişi tek
kadın ise imamın arkasına durur. Cemaat çoğalıp saf teşkil edilecek ise saf
düzeni, önce erkekler safı, onun arkasında çocuklar safı ve onun arkasında
kadınlar safı olacak şekilde yapılır.

Kadınların cemaate katılmaları durumunda saf düzenine riayet edilmesi
gerektiği hususunda âlimlerin görüş birliği vardır. Buna göre kadınların,
safın en gerisinde, erkeklerin -varsa çocukların- arkasında namaza durmaları
gerektiği söylenmiştir.

Bu şekildeki uygulamanın, kadınların aşağılandığı ve "ikinci sınıf" konumuna
indirgendiği anlamına alınması doğru değildir. Bu uygulama ile
kadınlar camilerin dışına atılmış olmadığı gibi Allah'ın huzurundan uzaklaştırılmış
da değildir. Namaz nerede kılınırsa kılınsın namaz kılan kimse Allah'ın
huzurundadır. Sadece herkesin anlayabileceği tabii, fıtrî birtakım sebepler
yüzünden kadınların arka saflarda durması önerilmiştir. Bu şekildeki
saf düzeni hem kendilerinin, hem de camideki erkek cemaatin daha huşû ve
sükûn içerisinde namaz kılması için oldukça yerinde bir uygulamadır. Bu
durumda kadınlar emre itaat etmiş olmaları sebebiyle ilk safın sevabından
mahrum da olmazlar. Zaten cemaatle namazda ilk safın daha faziletli görülmesi,
biraz da cemaatin dağınıklığını önlemeye, saf düzeninde disiplini
sağlamaya mâtuf bir tedbirdir.

Hz. Peygamber'in uygulamasına uygun olarak erkeklerin selâm verir
vermez kalkmamaları, biraz beklemeleri yerinde olur. Ümmü Seleme'nin
bildirdiğine göre, Hz. Peygamber selâm verince kadınlar, Hz. Peygamber
selâmı tamamlar tamamlamaz kalkarlar; Hz. Peygamber de ağırdan alır,
kalkmadan önce birazcık beklerdi (bk. Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, II, 891).
Özellikle Hanefî bilginler, saf düzenine uyulmasını sağlamak ve uygunsuz
durumların ortaya çıkmasını engellemek için, cemaatle kılınan namazda,
kadının erkeğin hizasında durarak namaz kılması durumunda, erkeğin
namazının sahih olmayacağını söylemişlerdir. Daha açık söylemek gerekirse
bir kadın erkek safları arasında namaz kılacak olsa kadının iki yanındaki
birer erkeğin ve kadının tam arkasındaki bir erkeğin namazı bozulur,
ötekilerin namazı bozulmaz. Hanefîler'e göre bu durumda namazın bozulmasının
nedeni, duruş düzeni (tertîbü'l-makam) farzının terkedilmiş olmasıdır.
Nitekim imama uyan kimse imamın önüne geçecek olursa, duruş düzenini
ihlâl ettiği için namazı bozulur.

Cenaze namazı, mutlak namaz olmadığı için cenaze namazında kadınların
erkeklerle aynı hizada bulunması namaza zarar vermez. Namazda kahkaha ile
gülmek abdesti bozduğu halde, cenaze namazında gülmenin abdesti bozmaması,
cenaze namazının bu özelliğiyle de bağlantılıdır. Ancak cenaze namazında
da sünnet olan saf düzeni, kadınların arkada olmalarıyla gerçekleşir.
Yine yönelinen cihetlerin farklı olması durumunda, Kâbe'nin içerisinde
de muhâzât sorunu yoktur. Çünkü farklı yönlere yönelme durumunda
muhâzât söz konusu olmaz.

Duruş düzeninde kadınların yerini belirleyen "Kadınları Allah'ın koyduğu
yere, arka saflara yerleştirin" (ahhirühünne, haysü ahharahünnellâh [bk. Zeylaî, II,
36]) ve "Kadınların saflarının en şerli olanı ilk saftır" (şerru sufûfi'n-nisâ
evvelüha [bk. Müsned, II, 336]) gibi hadisler rivayet açısından kuvvetli olmadığı
gibi, konuya delâleti de açık ve kuvvetli değildir. Hanefîler prensip olarak
namazın farzlarının ancak yakîn ve kesinlik ifade eden yollarla sabit olabileceğini
kabul ederken, bu muhâzât meselesinde, yani cemaatle namaza duruş
düzeninin belirlenmesinde, yakîn ifade etmeyen haber-i vâhidlerle amel etmişlerdir.
Çünkü duruş düzeni, cemaat namazının farzlarındandır ve cemaat
namazının kendisi sünnetle sabit olmuştur. Bu bakımdan onun farzlarının
kesinlik ifade etmeyen sünnetle sabit olması mümkündür.
Şâfiî ise kadının erkek hizasında namaza durmasının (muhâzât) erkeğin
namazına zarar vermeyeceği görüşündedir. Çünkü bu konuda söylenebilecek
en ileri nokta, kadınların aynı hizada bulunmaları durumunda, saf tutmanın
gerçekleşemeyeceğidir. Saf tutmanın, farz değil sünnet olduğu düşünülürse,
bunun da fazla bir önemi olmadığı görülür.

Mezheplerin bu konudaki görüşleri ve gerekçeleri incelendiğinde kadınların
erkeklerle aynı safta bulunup bulunmayacakları konusunun esas itibariyle
dinî bir mesele olmayıp, doğal ve örfî nedenlere dayandığı ve namazda
huzurun sağlanmasının hedeflendiği görülmektedir.

    MASTER

  • Yeni Üye
  • *
  • Avatar Yok

  • İleti: 4
  • Rep: +0/-0
    • Profili Görüntüle
  • Çevrimdışı
Cennet'e girecek ilk kadın kim biliyor musunuz...?
« Yanıtla #8 : 12 Kasım 2007, 13:03:02 »
YORUMLARIN HİKAYEYE YÖNELİK OLMASINI İSTERDİM.

en ufak bir zarardan çekinen örnek bir kadın tasviri var.hikayenin doğruluğu yada yanlışlığı tartışılır.



    ђ๏Ŧєєz

  • Özel Üye
  • *
  • Avatar Yok

  • İleti: 6692
  • Nerden: eksi25 - Erzurum
  • Rep: +586/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • MSN Messenger - hofeez@sevdaligul.com
    • Profili Görüntüle E-Posta
  • Çevrimdışı
Cennet'e girecek ilk kadın kim biliyor musunuz...?
« Yanıtla #9 : 12 Kasım 2007, 21:29:24 »
Aslında dediğin doğru arkadaşım. Yorumlar biraz hikâyenin dışına taştı ama bu biraz da lâf lâfı açıyor misali oldu. Buradaki hikâye zaten bizlere bir mesaj vermek istiyor ama orkide arkadaşımız bu ve benzeri olaylarla ilgili düşüncelerini yazınca ben de ona karşılık kendi fikirlerimi yazma gereği duydum. Bu konularda sessiz kalamıyorum. Yorumun için teşekkürler MASTER.  Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son İleti
1 Yanıt
1297 Gösterim
Son İleti 26 Mayıs 2007, 14:41:39
Gönderen: ђ๏Ŧєєz
0 Yanıt
880 Gösterim
Son İleti 18 Kasım 2007, 18:53:04
Gönderen: PERİ
0 Yanıt
830 Gösterim
Son İleti 20 Mayıs 2008, 08:18:16
Gönderen: edepli
1 Yanıt
978 Gösterim
Son İleti 08 Temmuz 2008, 23:13:42
Gönderen: Avicenna
0 Yanıt
254 Gösterim
Son İleti 24 Şubat 2017, 19:05:37
Gönderen: fyzyc

web hosting Domain Web
İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan sevdaligul.com forum sitemizde 5651 Sayılı Kanun’un 8. Maddesine ve T.C.K’nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. sevdaligul.com hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler sevdaligul@gmail.com  adresi ile iletişime geçilmesi halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde sevdaligul.com  yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş yapacaktır.