Reklamlar

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - hamarat

Sayfa: 1 2 [3] 4 5
21
Karışık Fıkralar / Sınav...
« : 03 Eylül 2007, 12:07:09 »
4 öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve de matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmisler, zar zor ikna etmişler, arabaya bindik yolda lastik patladı o yüzden kaçırdık demişler.
Neyse demiş hoca 3 gün sonra gelin sizin 4"ünüze sınav yapacağım..
3 gün sonra bu 4 öğrenci sınav olmak için gelir, matematik hocası bu 4"unu sınıfın köşelerine birbirlerine en uzak olacak şekilde oturtmuş.
Finali gecmek için de en az 50 almak gerekiyor.
Hoca 5 tane soru sormuş ve sayfanın önünde ki 4 tane matematik sorusu basit sorularmış. Ve her biri 10 puanlıkmış.
Ancak, kağıdın arkasındaki soru ise tam 60 puanlıktır ve de soru aynen şoyledir:
"Arabanın hangi lastiği patladı ??"

22


Çoğu insan yaptıkları hamlelerde başarısız olunca ve hedeflerine yürürken düştüklerinde amaçlarından vazgeçme eğilimindedir. Genelde bu eğilimde olan insanların hamleleri de tereddütler içinde gerçekleşmiştir. Kendine güven ve başarı inancı gelişmemiş, ham kalmıştır. Oysa ki, başarısızlık bir “son” değil belki de başarının başlangıcıdır.

 Yürümeye yeni başlayan bir bebeği hemen herkes gözlemiştir. Ayaklarının üzerinde durmaya çalışır, düşer. Bir daha dener, bir adım atar ve düşer. Yine dener, birkaç adım daha atar ve yine düşer. Bu böylece devam eder, ta ki, düşmeden yürümeyi başarana dek. İlk adımı atıp da düştüğümüzde vazgeçseydik acaba ne olurdu! Herhalde yürümeyi öğrenemezdik!... Vince Lombardini’nin dediği gibi;
“Önemli olan yere düşüp düşmemen değil, tekrar ayağa kalkıp kalkmamandır.”

Başarısızlık ve Tutumlarımız

Ben Sweetland “Başarı bir yolculuktur.” Diyor. Belki de başarısızlık bu yolculuğun ilk adsımıdır. Bu nedenledir ki, başarısızlığa korkuyla ve bir son gözüyle bakılmamalıdır. Olumlu tutumlar geliştirerek bir öğretmen gözüyle bakılmalıdır. Zira en iyi öğrenme yöntemi, yaşamı okumak ve başarısızlıklardan tecrübe edinmektir. Aldous Huxley’in dediği gibi;
“Bir insanın tecrübesini başından ne geçtiği değil, başından geçenlerden nasıl yararlandığı gösterir.”

Başarısızlıklarınızı değiştiremezsiniz, fakat başarısızlıklarınıza karşı tutumlarınızı değiştirebilirsiniz. Tohomas Edison, yaptığı yüzlerce hatta binlerce deneyden sonra bir kez daha başarısız olunca “Ampulün bulunamadığı bir yol daha keşfettim demişti.” demişti. Bu “son” olsun deseydi, şüphesiz ampulü bulan kişi o olmayacaktı ve bulan kişi “son” demeyecekti.

Yanlış yapma hakkınızdan vazgeçmeyin. Yapılan yanlışlıklar ve/veya başarısızlıklar birer tecrübedir. Her başarı, irili ufaklı tecrübeler yumağından oluşur. Başarıların çok azına yanlış yapılmadan ulaşılmıştır. Başarısızlıklar ve/veya tecrübeler acı olabilir ama çoğunlukla meyveleri tatlıdır. Kim bilir belki de başarısızlıklar, başarının bedelidirler!...

Başarısızlık ve Korkularımız

“Fethedip yenmeniz gereken ve aklınızda bulunan üç düşman; endişe, şüphe ve korkudur.” George Shinn

Başarısızlıklarınızdan korkmayın. Başarısızlıklarınızı değerlendirin ve eyleme geçin. Korkunun panzehiri, eylemdir. Endişe ise en iyi arkadaşıdır. Sizi hareketsiz bırakmak için iyi bir ortaklık kurabilirler. (Korku ve endişe)

Kendinize güven alıştırmaları yapın ve korkularınızı yenin. Bunun için oturuşunuz, yürüyüşünüz, konuşmanız, ses tonunuz, davranışlarınız ve daha sayabileceğimiz her şey “Kendime güveniyorum” desin. Başarısızlığı “son” olarak görmek, korkunuzu arttırır ve hareketinizi kısıtlar. Artık böyle düşünmüyorsunuz. Çünkü başarısızlık bir “son” değil, başarı yolunun durağıdır. Belki de cavlılık ve hız kazanmak için bir dinlenme ve gölgelenme yeridir.

Başarısızlıklarınız Üzerinde Düşünün

Başarısızlıklarınızdan sonra kendinize mutlaka aşağıdaki soruları sorun ve cevaplarınızı yazın. Yazdıklarınızı tekrar okuyun ve üzerlerinde düşünün. Yazarken renkli kalem ve birtakım grafiklerle şekiller kullanmanız sağ beyninizi(Yaratıcı beyin-yaratıcılık ve yeni fikirler üretme-) de aktif hale getirecektir.
 
? Ulaşılmak istenen neydi? Ne oldu, nereye geldim?
? Ters giden neydi? Başarısızlığa yol açan uygulamalar neler olabilir?
? Eksiklerim var mıydı? Varsa neler?
? Bu başarısızlıkla ilgili nasıl bir olumlu bakış açısı geliştirebilirim?
? Başarısızlığımı nasıl kullanabilir ve tecrübe haline getirebilirim?
? Başa dönebilseydim neleri yapmazdım? Neden?
? Başa dönebilseydim neleri yapardım? Neden?
? Bir daha ki sefere neleri yapmamalıyım? Neden?
? Bir daha ki sefere neleri yapmalıyım? Neden?
Sinan ÇAĞIRAN

23


Vizyon, kelime anlamı olarak;“geleceği düşlemek ve tasarlamak” ve “düşlerle gerçekleri dengeleyebilme ve kurgulayabilme” gibi manalarla ifade edilir. Görüldüğü gibi verilen ifadelerde “düşlemek” dikkati çekmektedir. Düşlemek, hayal alemine dalarak gerçekten uzaklaşmak demek değildir. Düşlemek, hayal dünyamızın kumasalında dolaşırken gerçek denizinin sesini duymaktır. Düşlemek, gelecekte varmak istediğimiz noktanın zihinsel haritasını çizmektir.
Bu noktalardan hareketle vizyonu, gelecekte varmak istediğimiz yerin zihinsel haritasını oluşturmak olarak tanımlayabiliriz. Bu öylesine bir harita değildir; vizyonumuz, kişisel ilkelerimiz, değerlerimiz, misyon ve hedeflerimizin oluşturduğu bir dinamiktir. İlke ve değerlerden yoksun bir vizyon, düşündüğümüzde yüzümüzde tebessüm ifadesi oluşturan ham hayalden başka bir şey değildir. Oysa bu harita bireyin düşlerinin gerçeğe dönüşüm planıdır. Öyleyse vizyon eylem gerektirir.

Evet, vizyon sahibi insan, aynı zamanda bir eylem insanıdır; nereye varmak istediğini bilir ve varmak istediği noktaya doğru hareket halindedir. Vizyon sahibi insan, kendinin ve donanımlarının farkındadır; güçlü ve zayıf yönlerini bilir. Bu bilinç, kendisini sürekli yenilemesi ve geliştirmesini gerektirir. Bu nedenle vizyon sahibi insan, güçlü yönlerini sürekli geliştirirken, zayıf yönlerini de iyileştirme gayretindedir. Vizyon sahibi insan, eylemlerini hangi ilkeler ve değerler çerçevesinde gerçekleştireceğinin bilincindedir. O bir ilke insanıdır ve davranışlarının merkezinde ilkeleri vardır. O hayatını sarsılmaz ilkeleri ve yanılmaz değerlerine göre şekillendirir. Başkalarının pas kokulu nefesi ve çığırtkan ifadeleri, onun ilke ve değerler bütünlüğünü bozamaz.

Vizyon sahibi insan, başkalarının planlarına dahil olmaz. Zira onun ilke ve değerleriyle yoğrulmuş kendine has planları vardır. O her çağıranın peşinden gitmez ve onu hedefinden saptırmak isteyenlerin pembeye boyadıkları siyahlara kanmaz. O varoluş gayesinin farkındadır ve başka gayelere gönül bağlamaz, dahası hayatına gaye olmayacak oyuncaklara da aldanmaz…

Evet gençler!... Hayata varlık imzamızı atmak, vizyon insanı olmakla mümkündür.

Sahi! Sizin vizyonunuz nedir? Gelecekte varmak istediğiniz yerin zihinsel haritasında neler var ve siz geleceğinizi nasıl düşlüyorsunuz?

Sizler bu soruları yanıtlayadurun, bizler Atatürk”ün çizdiği vizyonu paylaşmakla bitirelim yazımızı ;

“Ufuklara kadar görüyoruz, onun ötesinde görmeye çalışacağız.”
Sinan ÇAĞIRAN

24
Fransa’da, ağır işçilerin işleri hakkında ne düşündüklerini incelemek üzere
araştırmayı yürüten bir görevli, bir inşaat alanına gönderilir.
Görevli, ilk işçiye yaklaşır ve sorar :
“Ne yapıyorsun?” “Nesin sen, kör mü?” diye öfkeyle bağırır işçi.
“ Bu parçalanması imkansız kayaları ilkel aletlerle kırıyor ve patronun
emrettiği gibi bir araya yığıyorum.Cehennem sıcağında kan ter içinde
kalıyorum.Bu çok ağır bir iş, ölümden beter.”
Görevli hızla oradan uzaklaşır ve çekinerek ikinci işçiye yaklaşır.Aynı
soruyu sorar :
“Ne yapıyorsun?”
İşçi cevap verir : “ Kayaları mimari plana uygun şekilde
yerleştirilebilmeleri için, kullanılabilir şekle getirmeye çalışıyorum.Bu
ağir ve bazen de monoton bir iş, ama karım ve çocuklarım için para gerekli.
Sonuçta bir işim var. Daha kötü de olabilirdi.”
Biraz cesaretlenen görevli üçüncü işçiye doğru ilerler.
“ Ya sen ne yapıyorsun?” diye sorar.
“Görmüyor musun?” der işçi kollarını gökyüzüne kaldırarak.
“ Bir katedral yapıyorum.”
...
Bu hikayenin enterasan tarafı her üç işçinin de aynı işi yapıyor
olmaları....

Görmeyi seçtiğiniz yol sizin tutumunuza bağlıdır.
Bugün hava biraz bulutlu mu yoksa biraz güneşli mi?
Güllerin dikeni mi vardır, dikenli dalların gülleri mi?
Bardağın yarısı boş mudur, yarısı dolu mu?
Yoksa bardak olması gerekenin iki katı büyüklükte midir?
Seçim size ait...
Yazar : Allen Klein

25


Başarı tamamıyla şansa bağlıdır!

 Başarı deyince hepimizin aklına bir tanım gelir. Başarı, üzerinde en çok tanım yapılabilen ender kelimelerden biridir, belki de... Sevgi gibi, aşk gibi. Laiklik gibi, demokrasi gibi. Ama kesin olan ve bütün tanımlarda ortak bir nokta vardır ki, başarı; mutluluk vericidir. Ve herkes bireyler başarmak ister. Itanry David Thoreu bir yerde şöyle demektedir;
“İnsanlar başarmak için doğarlar, başarısızlık için değil.”
 
Peki sizce başarının kaynağı nedir?! Yoksa başarılar birer şanstan başka bir şey değil midir. Earl wilson da öyle diyor! “Başarı mı dedin? Başarı tamamıyla şansa bağlıdır! İnanmazsan başarısız insana sor.”

Başarı ve İnanç
 
 Şüphesiz ki, dini ya da diğer bir takım inançların da başarıya etkisi vardır. Fakat biz burada kişinin başarabileceğine olan inancından başka bir ifadeyle  kendine olan inancından bahsedeceğiz. Çoğunluk başarıya inancın başarının yarısı olduğunu söyler. Bence başarıya inanç, başarının yarısından daha fazladır.
 
Başarabileceğine inan, kişi; fikirler üretir mazeret değil. Çözümler sunar, problem değil. Nasıl yapacağını düşünür, niçin yapamayacağını değil. O şartların oluşmasını beklemez, şartları oluşturmaya çalışır. Fırsatları engel gibi değil, engelleri fırsat gibi görür. O bardağın dolu kısmını görür, boş kısmını değil. Bir köpeğin leşine değil, güzel dişlerine bakar. Onun için her şey bir şey ifade eder. O tereddüt çamuruna batmaz, girişimcidir. C. Lınk’in dediği gibi;
“Kendini yetersiz gören insan tereddüt içinde beklerken, girişimci insan hata yapmaktan korkmadığından daha üstün hale gelir.”

 Hokuz Pokuz!...

 Tabii ki, kuru bir inanç başarılı olmak için yeterli değildir. Dil, “Ben yapabilirim.” Derken içinizden bir ses “Hadi canım sen de!” dememelidir. İnsan her şeyiyle başarabileceğine inanmalıdır.
 
Ayrıca inanmak bir sihirli değnek değildir. İnanmak, bir kıvılcım; bir ateşlemedir. Uzaya fırlatılmak üzere bir roket düşünün. Onu fırlatmak için önce roketi ateşlemelisiniz. Sadece ateşlemekle roketi uçuramazsınız, ama ateşlemeden de uçuramazsınız. Tabii ki, roketin uçmasını sağlayan diğer pek çok sistemler topluluğu vardır. Fakat bu sistemleri roketi ateşlemeden çalıştıramazsınız. Veya bir arabayı yürütmeniz için kontağı çevirmeli ve motoru ateşlemelisiniz. İşte inanç da harekete geçmeniz için sizi ateşleyen bir kıvılcımdır. “Evet, başarmak için inanmalısınız.”

 Vazgeçmeme ve İnanç

 Yurtdışında, alanlarında üstün başarıyı yakalamış insanlarla yapılan bir araştırmaya göre; bu başarılarının altında yatan en büyük etkenin “vazgeçmemeleri” olduğu tespit edilmiştir. Evet başarısızlıklardan yılmama ve vazgeçmeme. Aynen sular gibi...”Mermeri delen suyun gücü değil devamlılığıdır.”
 
Peki biz nelerden vazgeçmeyiz ya da vazgeçmememizin altında ne yatar?! “Kendini adamak” evet, vazgeçmemenin altında kendini adamak yatmaktadır. Eğer bir insan kendini herhangi bir işe adamışsa, her şeyiyle o işe endeksleşecek ve bütün yetenekleriyle o işe konsantre olacaktır. Dolayısıyla vazgeçmeyecektir, çünkü o her şeyiyle kendini adamış ve yolunun kara sevdalısı olmuştur.
 
Peki öyleyse tekrar soruyorum. Hangimiz inanmadığımız bir işe, bir amaca, bir hedefe ya da bir davaya kendini adar!? “Aslında ben terfi edebilecek birisi değilim, ama!, Pazar payımızı genişletmek çok zor ama neyse!, Aslında ben, iyi bir yönetici ya da başarılı bir iş adamı olamam! Dershaneye gidiyorum ama üniversiteyi kazanacağımı sanmıyorum!” gibi inancın olmadığı cümleleri sarf ederek hedeflerinize konsantre olabilir misiniz?! Böylesi düşünceler sizi harekete geçirebilir mi?!
 
Öyleyse vazgeçmemek için inanmalısınız, kendinizi adayabilmeniz için inanmalısınız ve kısaca; başarmak için inanmalısınız!...
Sinan ÇAĞIRAN

26
Ne kadar güçlü, kendinden emin ve kendi ayaklarımızın üzerinde duruyor olursak olalım nihayetinde insanız. Doğamız gereği de kabul görmeye, beğenilmeye, motive edilmeye ihtiyaç duyarız.Aceleniz var, zamanınız kısıtlı,gün içinde yapacak çok işiniz var. Ama kendinizi motive etmek adına harcayacak 60 saniyenizde mi yok?

                       İnsan olduğumuzu, doğamız gereği takdir edilmek istediğimizi vurguladık. Pekala o gün etrafımızdaki herkes kendi işleriyle meşgulse ve bizi onaylayacak tek bir cümle duymak şansımız yoksa ne olacak?

Gün boyunca ´Beyaz atlı takdir prensi´nin bir şekilde bize ulaşıp takdir etmesini mi bekleyeceğiz?

Elbette bizim dışımızda kalan insanlardan takdir görmek güzel ve muhteşem bir motivasyon kaynağıdır. Ancak dilerseniz gelin özellikle sabahları bu işi hiç kimselere bırakıp kimseleri beklemeden kendimiz yaparak güne güzel bir başlangıçla ´Merhaba´ diyelim.

* Güne Kendinize Günaydın diyerek başlayın :

Unutmayalım, biz birer bireyiz ve tartışmasız değerliyiz. Annemiz, babamız, çocuğumuz, öğrencilerimiz, çalışanlarımız, arkadaşlarımız, hiç kimse için değilse bile bu evrenin bir parçası olduğumuzdan biz değerliyiz.

O halde her sabah gözümüzü açtığımızda;

-Öncelikle kendimize günaydın diyerek günümüzün güzel geçmesini dileyelim. Kendimize ismimizle hitap ederek, örneğin ´Sevgili Ayşe günaydın bu gün bol ışıklı ve güzel bir gün olsun senin için´ dediğimizde zannederim buna kimsenin bir itirazı olmaz ve pek fazla da zamanımızı almaz.

- İnsanın kendi kendisine ismi ile seslenmesi başlarda belki biraz komik gelebilir ancak denendiğinde kendimizle iletişime geçtiğimiz ve kendimizi kabul ettiğimiz için mutlak bir fayda sağlayacaktır. Öte yandan kendimize değer verdiğimizde başkalarının ne kadar değerli olduğunu anlamamız daha kolay olacaktır.

- Bundan sonra sıra elbette diğer aile bireylerine günaydın demeye geldi ki, bunu yaparken yüzümüzde bir gülücük olmasına özen gösterelim. Yataktan kalkar kalkmaz, yüz kaslarımıza hareket verip, bunu bir gülücükle desteklersek, günün devamında, yüzünüzde bir gülümseme ile dolaşmanız daha da kolaylaşacaktır.

* Kendinizi şımartın:
-Değerli olduğumuzu kabul etikten sonra kendimizi biraz olsun şımartmayı da ihmal etmeyelim.

Acaba bugün canımız güne kahve ile mi başlamak ister, bir bardak bitki çayıyla mı, yoksa şöyle bir koca bardak süt veya çukulata mı? Genellikle süt veya bitki çayları daha sağlıklıdır bu kesin ancak karar size ait konu da kendinizi şımartmak olduğundan tercihinizi siz yapacaksınız. İçeceğimizi de seçtikten sonra bu aşama bitti.
Satırları okuyan bir kısım arkadaşların şöyle dediğini duyar gibi oluyorum ´Ne kahvesi ne sütü, ben dişlerimi fırçalayıp kendimi evden dışarı zor atıyorum´
Vakti bu kadar kısıtlı olanlara önerim evlerinde kağıt bardak bulundurmaları olacaktır. Evden çıkarken yanınıza yarım bardak kahve alıp hem yürüyüp hem de yudumlayalım. Denemeden ne kadar keyifli olduğunu tahmin bile edemezsiniz.

Aynaya bakma zamanı:
-Pamuk prensesin üvey annesi kötü ruhlu cadı bile aynaya bakıp kendisine iltifatlar yağdırıp kendisini motive ediyordu.

Dikkatinizi kendinize odaklayarak aynaya bakın. Sakın kenarda devrik duran diş macunu tüpüne veya arkalarda asılı duran ancak düzeltilmesi gereken havluya falan takılmayın. Sadece kendinize bakın. Kendinize iyi olan ve beğendiğiniz bir yönünüz için iltifat edin.
Bugünkü iltifat sebebiniz çocuklarla iyi iletişim kurmanız veya bir önceki gün başardığınıza inandığınız güzel bir iş olabilir. Konunun çok önemli olması gerekmiyor, sadece sizin beğenmiş olmanız yeterli. Kendinizi bu ufak başarı ile güzel ve değerli bulduğunuzu sesli olarak ifade edin.

- Bunu yaptıktan sonra hoşunuza giden fiziki bir özelliğinizi seçerek yine kendinize bu konuyu vurgulayın.´Saçların çok parlak´ veya ´Bu yeni diş macunu dişlerini daha çok beyazlattı´ gibi basit bir şey olabilir. Hiç birimiz dünya güzeli veya kusursuz yakışıklı değiliz. Sonuç olarak herkesin bir dönem taptığı, benzemek için uğraş verdiği Marylin Monroe bile kendisini beğenmediği bir dönem geçirmiş.

- Evden ayrılıp yola çıktığınızda, karşınıza çıkan ağaçlara, çiçeklere bakmayı, tanıdıklarınıza gülümseyerek günaydın demeyi de ihmal etmeyin. Çiçeklere bakmak sizi rahatlatacak, tanıdıklarınıza günaydın demekse hem onların hem sizin kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olacaktır.

- Güne güzel bir moralle başlamak öncelikle kendimize olan sorumluluğumuzdur.
Elbette gün içerisinde iyi, kötü, stresli olaylar gelip bizi bulacak ve kaçınılmaz olarak moralimizin de bozulduğu anlar yaşanacaktır. Bunların hayatın normal cilveleri olduğunu aklımızda tutup yaşadığımız sürece kimi zaman bizi rahatsız edebileceklerini kabuk etmek gerekir.

Önemli olan kendimizi olayları karşılayacak denli güçlü hissetmemizdir. Güne güzel bir başlangıç yapmaksa durumu kolaylaştıracaktır.

Bu arada kendimize günaydın dememiz, bir içecek ikram edip, tercih hakkı tanımamız veya ufak birkaç iltifat sözü söylememiz acaba 60 saniyeden fazla zamanımızı almış mıdır ? Almamıştır diye düşünüyorum. O zaman lütfen güne güzel bir moralle başlamak adına bu bir dakikayı kendinizden esirgemeyin.

 
Yazan : Patricia Muradi


27
Üniversiteler / Üniversitelerin Web Siteleri
« : 03 Eylül 2007, 11:53:28 »
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

28
Arkadaşlar Aşağıdaki Linkte meslekler bütün ayrıntıları ile tanıtılmışlar.İncelemenizi tavsiye ediyorum.
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

29
Londra'dakı King College Hastanesi Yaşlanma Bilimi>Enstitüsü;tarafından yapılan bir araştırma, vücudumuzun bize hayatımızı>kurtaracak tam 16 ipucu verdiğini ortaya koydu.
Sağlıklı yaşam konusunda birçok araştırmaya imzasını>atan;Londra'daki King College Hastanesi Gerontoloji (yaşlanma>bilimi) Enstitüsü'nde araştırmalarını yürüten Prof. Dr. Robert Wale,>"Sadece parmaklarınızın uzunluğu bile sizin sağlığınız hakkında kayda>değer>bilgisahibi olmamızı sağlıyor aslında. Siz de vücudunuzla ilgili>önemli detaylara;dikkat ederek sağlığınızı koruyabilirsiniz " diyor ve>ekliyor: "Vücudunuz;siz fark etmeden sağlığınızla ilgili en önemli ipuçlarını>veriyor."Prof.;Wale'ye göre, tırnaktan gözlere, doğum kilosundan avuç içine>kadar vücuttaki her şey birer gösterge. O halde bir test yaparak ne kadar>sağlıklı olduğumuzu anlamak mümkün. Wale'nin "Işte hayatınızı kurtaracak>16 ipucu";dediği test şöyle:

Tırnaklar :
Tırnaklarınıza dikkatle bakın. Eğer hafif>mavilik>yada;morluk görürseniz bu bir kalp hastalığıyla karşı karşıya>olduğunuz anlamına gelebilir. Tırnaklarınızın aşırı kalın olması ya da>üstlerinde tümsekler olması da nefes alma hatta akciğer sorunlarıyla karşı>karşıya olduğunuzu gösterebilir.;

Nefeslerinizi sayın :
Eğer dakikada 15 kez ve daha>altında nefes>;alıp veriyorsanız sağlıklı ciğerlere sahipsiniz demek... Eğer>25 kez>nefes;alıp veriyorsanız o zaman sağlığınıza dikkat etmelisiniz.

Gözler :
Aynada gözlerinizden birine bakın. İris'in>etrafında;beyaz bir daire varsa kolesterol seviyeniz yüksek anlamına>geliyor. Bu aynı şekilde yaklaşan kalp sorunlarının da en büyük habercisi.

Avuç içinize bakın :
Avuç içlerinize dikkatle bakın.>Eğer kırmızı;ve lekelilerse karaciğerinizde sorun var demek.

Hafıza kontrolü :
Bir tepsinin üstüne rastgele 10>eşya koyun.;Tepsiye sadece 10 saniye bakın. Kaç tanesini>hatırlayabildiniz? İyi bir hafızanızın olması Alzheimer'le karşılaşma>riskinizin daha az olacağı anlamına geliyor.

Kas kontrolü :
Sırt üstü yatın. Bacaklarınız dümdüz>olsun. Bir>> >>bacağınızı havaya kaldırın. Bir kişinin ayağınıza>bastırmasını isteyin. Eğer bacağınız yere düşüyorsa, kaslarınız da bir>zayıflık olduğu>anlamına;geliyor.;

Görünüş :
Gözünüzün hemen altında elmacık kemiğiniz>üzerine bir;cetvel yerleştirin. Sonra cetvelin üstüne bir kredi kartı>yerleştirin kartı en rahat okuduğunuz uzaklığı ölçün. Ne kadar yakına>gelirse gelsin kartı rahat okuyabiliyorsanız göz sağlığınızın iyi olduğu>anlamına geliyor.

Tiroit misiniz? :
Kollarınızı yere paralel olarak tam>karşınızda>> >>birşeye uzanıyormuş gibi uzatın. Ellerinize dikkat edin. Eğer>elleriniz>bu;pozisyonda titriyorsa o zaman tiroit olma riskiniz çok

Düz yürümek :
Yere bir metre uzunluğunda bir çizgi>çizin.;Üzerinde rahat rahat yürüyebiliyorsanız, vücudunuzun>koordinasyonu iyi işliyor demektir.

Doğum Kilonuz:
Annenize kaç kilo doğduğunuzu sorun. 3>kilonun;altında doğmuşsanız kalp sorunlarıyla karşı karşıya>kalabilirsiniz.;

Beliniz Kalınmı :
Vücut şekliniz elmaya>benziyorsa, yani;yağlarınız belinizin çevresinde toplanıyorsa, kalp sorunu>yaşama riskiniz;daha fazla.;;

Tuvalet sıklığı :
Her 3 saatte bir tuvalete birden>çok gitme;ihtiyacı mı hissediyorsunuz? Diyabetin en erken alarmlarından>biri sık>sık;tuvalete gitmektir.;

Nabız kontrolü :
Nabzınız ne kadar yavaş atıyorsa o>kadar uzun;yaşayacaksınız demektir. Yani nabzınız 70'in altındaysa>sağlıklısınız anlamına geliyor.;

Dişlerinizi fırçalayın :
Eğer dişleriniz kanıyorsa,>kalbiniz;tehlikede demektir.;

Parmak uzunluğu :
İşaret ve yüzük parmakları aynı>uzunlukta olan;kişilerin kalp krizi;geçirme riski daha fazla.

Ayak bilekleri :
Baş parmağınızla ayak bileğinizin>arka kısmına;bastırın. Eğer bastırdığınız noktada çok fazla çukurluk>oluşuyorsa, o zaman kalp, akciğer, böbrek sorunlarıyla karşı karşıya>kalabilirsiniz


alıntıdır.

30
Hayata Dair Yazılar / Değişen Türkçemiz
« : 29 Ağustos 2007, 19:43:17 »
Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

Yıl: 1965
"Karşıma âniden çıkınca ziyâdesiyle şaşakaldım. Nasıl bir edâ takınacağıma hükûm veremedim, âdetâ vecde geldim. Buna mukâbil az bir müddet sonra kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni fevkalâde rahatlatan bir tebessüm vardı.Üstümü başımı toparladım, kendinden emin bir sesle 'akşam-ı şerifleriniz hayrolsun' dedim."

Yıl: 1975
"Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım.Ne yapacağıma karar veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Ama çok geçmeden kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni rahatlatan bir gülümseme vardı. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle 'iyi akşamlar' dedim."

Yıl: 1985
"Karşıma âniden çıkınca fevkalâde şaşırdım. Nitekim ne yapacağıma hükûm veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Amma ve lâkin kısa bir süre sonra kendime gelir gibi oldum, nitekim yüzünde beni ferahlatan bir tebessüm vardı. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle 'hayırlı akşamlar' dedim."

Yıl: 1995
"Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım. Fenâ hâlde kal geldi yâni. Ama bu iş bizi bozar dedim. Baktım o da bana bakıyor, bu iş tamamdır dedim. Manitayı tavlamak için doğruldum, artistik bir sesle 'selâm' dedim."

Yıl: 2006
"Âbi onu karşımda öyle görünce çüş falan oldum yâni. Oğlum bu iş bizi kasar dedim, fenâ göçeriz dedim, enjoy durumları yâni. Ama concon muyum ki ben, baktım ki o da bana kesik. Sarıl oğlum dedim, bu manita senin.. 'Hav ar yu yavrum?'

Yıl: 2026
"Ven ay vaz si hör, ben çok yâni öyle işte birden. Off, ay dont nov âbi yaa. Ama o da bana öyle baktı, if so âşık len bu manita. 'Hay beybi..'"


Sayfa: 1 2 [3] 4 5
web hosting Domain Web
İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan sevdaligul.com forum sitemizde 5651 Sayılı Kanun’un 8. Maddesine ve T.C.K’nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. sevdaligul.com hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler sevdaligul@gmail.com  adresi ile iletişime geçilmesi halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde sevdaligul.com  yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş yapacaktır.