Reklamlar

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - halukgta

Sayfa: 1 ... 18 19 [20] 21 22 ... 29
191
Bizler ne yazık ki Kur’an a, Allah ın ne söylediğini anlamak için bakmadığımızdan olsa gerek, bazı ayetleri görmemezlikten gelmemiz yetmiyormuş gibi, bazılarını da nesih edilme, yani hükmünü kaldırma yöntemiyle yok etmeye, üstünü örtmeye çalışıyoruz. Bunları yapan ancak, kendi nefsini aldatır. Nesih Kur’an içinde değil, Allah ın gönderdiği kitapları arasındadır. Çünkü Yaradan Kur’an ın tümüne iman etmedikçe, gerçek iman eden olamayacağımızı özellikle belirtir.

Nisa suresi 43. ayetten, kimler ne anlıyor orasını bilemem, fakat birileri rivayetlerin etkisinde, yanlış anladığı çok açık. BU AYETİN HÜKMÜ KALKMIŞTIR, NESİH EDİLMİŞTİR DEMEK, Kur’an a uymak onu anlamaya çalışmak yerine, Kur’an ı kendi düşüncelerimize uydurmaktan başka bir şey değildir. Konu içki ve kumar konusu, gelin Kur’an da geçen içki konusuna birlikte bakalım ve daha sonrada, Nisa suresi 43. ayetle karşılaştıralım. Acaba aşağıdaki ayetlerin gelmesiyle, bu ayetin hükmü kalkmış mı, bu ayetler biri diğerini nesih etmiş, yani hükmünü kaldırmış mı, YOKSA HEPSİNİN ÇOK FARKLI GÜZELLİKTE, BAMBAŞKA ANLAMLARDA BİZLERE VERECEĞİ BİLGİLER Mİ VARDIR, onu anlamaya çalışalım.

Allah şarap yani içki, kumar konusunda çok açık ve net ayetini indirmiş ve açıklamıştır. Bakın neler söylüyor ayetlerinde, nasıl öğütler veriyor bizlere Rabbimiz.

Maide 90: Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. BUNLARDAN KAÇININ Kİ, KURTULUŞA ERESİNİZ.

91: Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. ARTIK BUNLARDAN VAZGEÇTİNİZ DEĞİL Mİ? (Elmalı Hamdi meali)

Bakara 219: SANA, sarhoşluk veren şeyler ve şans oyunları hakkında sorarlar. De ki: “Onların her ikisinde de hem büyük bir kötülük, hem de insanlar için bazı yararlar vardır; ANCAK YOL AÇTIKLARI KÖTÜLÜK, SAĞLADIKLARI YARARDAN DAHA BÜYÜKTÜR……( Muhammed Esed meali.)

Allah şarap, yani içki ve kumar konusunda çok ince ayrıntılara girerek, açıklama yapmıştır bizlere. İçki ve kumarın şeytan işi bir pislik olduğunu, bundan uzak durmamızı öğütlüyor Rabbimiz. Şeytanın içki ve kumar müptelası olanlar arasında, kin ve düşmanlık sokacağını, bu yolla da Allah ı anmaktan, namazdan alıkoyacağını söylüyor. Ayetin sonunda söylediği cümle üzerinde çok düşünmeliyiz, ARTIK VAZGEÇTİNİZ DEĞİL Mİ DİYOR? İşte Allah, yarattığı kullarının nefislerine yenik düşerek, uzak durulması gereken bu kötü alışkanlıktan vazgeçirmek için, ne kadar güzel açıklamalar yapıyor, tavsiyelerde bulunuyor. İçkinin nelere yol açacağı konusunda, uyarılarda ve tavsiyelerde bulunuyor bizlere.

Bakara suresi 219. ayette de, daha detaylı bir açıklama yapıyor. Bu konuda sana soru soranlara deki; İçki ve kumarda sizlere hoş görünen, zevk verici yanları olabilir, ama sizlere vereceği zararı, kötülüğü çok daha büyüktür. Bunların zararları, faydasından daha büyük olup, sizleri yanlış şeyler yapmaya ve böylece de, günaha sürükleyeceği için uzak durunuz diyor.

Allah her şeyden nice örnekleri açıkladım diyorsa, bakın içki ve kumar konusunda da ne kadar açık ve detaylı bilgiler verip, ne güzel öğütlerde bulunuyor bizlere, şükürler olsun.

Küçük bir noktayı da hatırlatarak, sizlerin üzerinde düşünmenizi rica ediyorum. Allah Bakara suresi 219. ayetinde içkiden kumardan bahsederken, çok dikkat çekici sözler söylüyor ve diyor ki; BU SAYDIĞIMIZ İÇKİ VE KUMARIN SİZLERE AZ BİR FAYDA SAĞLADIĞINI DÜŞÜNEBİLİRSİNİZ, AMA ZARARI FAYDASINDAN ÇOKTUR. Allah ın bu uyarısını duyduk. Şimdi lütfen birlikte düşünelim, günümüzde bizler SİGARA ya da faydası az zararı çok bazı şeyler için, acaba neden bu ayeti hatırlamıyoruz, ayrı tutuyoruz da, nefsimizin etkisiyle farklı değerlendirmeler yapıyoruz? Yorum sizlerin.

Sigara bizlere geçici bir keyif veriyor olabilir, ama bizlerin üzerindeki zararı, verdiği keyiften binlerce kat daha fazladır. Hatta en az içki kadar zararlı diyebiliriz. Ondan daha zararlı diyenleri duyar gibiyim. Sigaradan kesilen kol ve bacaklar, sigaradan kanser olanları sanırım hatırlatmak gereksiz. ALLAH ZARARI ÇOK, FAYDASI AZ OLAN HER ŞEYDEN UZAK DURMAMIZI İSTİYORSA BİZLERDEN ve bu konuda önerilerde bulunuyorsa, nasıl olurda işimize geleni bundan ayrı tutarız? İşte bizlerin Kur’an a nasıl baktığımızın, küçük bir örneği olarak düşünün lütfen bu konuyu.

Şimdide nesih edildiğini söyledikleri, Rabbin ne anlatmak istediğini anlamamakta direnenler, anlamak istemeyenler, Kur’an a beşeri gözlükle bakarak, Kur’an ın gözlüğünü takmayanlar, elbette bu ayeti görmezden geleceklerdir. Allah Nisa suresi 43. ayetinde bakın ne söylüyor bizlere.

Nisa 43: Ey iman edenler! SİZ SARHOŞ İKEN -NE SÖYLEDİĞİNİZİ BİLİNCEYE KADAR- cünüp iken de -yolcu olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın……..( Diyanet Vakfı meali)

Bu ayetin, yukarıda yazdığım ayetler geldikten sonra, nesih edildiğini, hükmünün kalktığını söylüyorlar. Sanki Allah bu ayet ile bizlere önce içkiye izin veriyormuş ta, daha sonra iznini kaldırmış türünden bir anlamı nasıl veririz, doğrusu bunu anlayamıyorum. Allah yazımızın başında hatırlattığım ayetlerde, bizleri içki ve kumardan uzak kalmamız için uyarıyordu. Eğer bunlardan uzak kalmazsanız, şeytanın esiri olursunuz diye de örneklerini veriyordu. Yani içki, kumar sizi benden uzaklaştırıp, şeytana yaklaştırarak, birbirinize düşmenizi sağlar diye de örneklerini vermişti.

Peki, yukarıdaki Nisa suresi 43. ayette Allah, ne demek istiyor dersiniz bu ayetinde? Herhalde bu ayetten, içki içebilirsiniz, serbesttir izin veriyorum diye anlayacak, bir tek insan göremiyorum. Peki, Yaradan ne anlatıyor bu ayetiyle bizlere? Daha önce içki konusunda açıklama yaparken ne demişti Rabbimiz? Sizi namazdan, Allah ı anmaktan uzaklaştırır demişti hatırlayalım. İşte burada içkinin yani şeytanın eline, kulunun düşmesini istemeyen Allah, bu illetin elinden kurtulabilmesi için, kullarına bakın ne kadar güzel yaklaşıyor ve ne diyor. BENİM HUZURUMA, NAMAZA DURACAĞINIZ ZAMAN, SAKIN ŞEYTANIN PİSLİĞİ OLAN İÇKİDEN İÇİP, SARHOŞ BİR VAZİYETTE KARŞIMA NAMAZA DURMAYINIZ. Yönteme bakar mısınız lütfen. Adeta bir terapi ve güzellikle doğruya, güzele daveti görüyoruz ayette. Allah kulunu asla dışlamadan, içki içtin kafir oldun, dinden çıktın demeden, Allah kuluna yaklaşıyor.

Allah kulunu bu kötü alışkanlığından vazgeçirmek için, bir taşla iki kuş vuruyor adeta. BİRİNCİSİ NAMAZA DURACAĞINI BİLEN BİR İNSAN, NAMAZA DURMADAN BU AYETİ HATIRLADIĞINDA, İÇKİDEN UZAK KALACAK. İKİNCİSİ NAMAZA DEVAM ETMEKLE DE, ŞEYTANIN PİSLİĞİ ŞARAPTAN, İÇKİDEN, KUMARDAN VAZGEÇEBİLECEK BİR KONUMA, OLGUNLUĞA SAHİP OLACAKTIR.

Namaza devam eden bir içki bağımlısı, bu yolla mutlaka şaraptan, içkiden vazgeçecektir. Biraz düşündüğümüzde, Allah bu tür psikolojik yaklaşım metodu örneğini, bizlere özellikle vermiştir. Bizler bu yöntemi kullanarak, hayatımızda birçok yanlıştan insanları daha kolay vazgeçirebiliriz. Eğer Allah içki içen namaz kılamaz diye hüküm verseydi, SİZCE İÇKİ MÜPTELASI BİR İNSANIN, İÇKİDEN VAZGEÇME ŞANSI NE OLURDU? İşte Kur’an ın eğitimi. Birde bugün bizlere dini anlatanları, İslam ı korku dini haline getirenleri düşünün.

Bakın tüm ayetler bir birinden bağımsız, çok farklı şeyleri anlatıyor bizlere. Eğer bu ayetin hükmü yoktur, kalkmıştır dersek içki, kumar ve her türlü kötü alışkanlık bağımlılarını vazgeçirecek en önemli bir yolun, yöntemin kapısını da kapatmış oluruz. Bu hatayı yaparsak, toplumun kötü alışkanlığı olan içki ve kumar dan kurtulabilmesi için, Allah ın önerdiği yöntemi de ortadan kaldırmış olacağımızı, çok iyi bilmeliyiz.

Kur’an o kadar güzel bir rehber ki, yeter ki onu anlamaya çalışalım, ona müracaat edip ona sarılalım. Kur’an ı anlamak için, yine Kur’an a müracaat edelim. Ondan istifade etmenin yolunu bulalım. Allah ile kul arasına hiç kimseyi sokmayalım, ardı sıra gitmeyelim. Allah ın güven elçisi, Başöğretmenimiz Hz. Muhammet ile bizlere tebliğ ettiği, ışık saçan NUR’ U, elimizden düşürmeyelim anlayarak, düşünerek bolca okuyalım ki, Rabbimiz ne söylüyor, bizlere neler öneriyor onu ilk elden anlayabilelim. Elbette daha sonra her bilgiye müracaat edelim, faydalanalım. Her insan aynı kapasitede değildir, onun için araştıralım soralım. Allah ın hükümlerinden haberdar olan, asla aldatılamaz, kandırılamaz.

Hepimiz beşeriz, hata yaparız bilincinde olduğumuz zaman, beşeri bilgilere ihtiyatla yaklaşıp, Rabbin rehberiyle karşılaştırdığımızda, en az hatayla huzura gideceğimiz açıktır. Allah küçük hatalarımızın, günahlarının üstünü örteceği müjdesini verdiğine göre, bizlere düşen büyük günahlardan kaçıp, canla başla tertemiz bir insan olmaya çalışıp, Rabbin hoşnut olacağı kulların arasına girme çabasında olmalıyız.

Birileri, siz Kur’an dan anlayamazsınız, hüküm çıkaramazsınız diyorsa, bilin ki onun Rabbin kitabından, bizlerden sakladığı çok şeyler var demektir. Şunu lütfen unutmayalım. Allah sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum diyor da, yemin olsun ki sizler için Kur’an ı kolaylaştırdım diyorsa, hurafe ve batıla değil Yüce Rabbimize inanalım.

Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK

Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

192
Bizler Kur’an ayetlerini anlamak için, yine Kur’an dan yardım alarak anlamaya çalışırsak, yani inancımızı Kur’an penceresinden bakarak yaşarsak, en doğru sonucu alırız. Bugünde yazımda sizleri, üzerinde düşünmeye davet etmek istediğim iki ayet var. Allah acaba bu ayetlerde kimlerden bahsediyor, gelin onu birlikte anlamaya çalışalım.

Nisa 137:  İMAN EDİP SONRA İNKÂR EDEN, sonra inanıp tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri gidenler var ya; Allah, onları bağışlayacak da değildir, doğru yola iletecek de değildir. (Diyanet meali)

Ali İmran 90: Şüphesiz İMAN ETTİKTEN SONRA İNKÂR EDEN, sonra da inkârda ileri gidenlerin tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapıkların ta kendileridir. (Diyanet meali)

Aynı ayeti başka mealden de vermek istiyorum, daha iyi anlaşılabilmesi için.

Ali İmran 90: İnandıktan sonra HAKİKATİ İNKÂRA SAPIP İNKÂRCILIKTA DAHA DA İLERİ GİDENLERİN TÖVBELERİ asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapıkların ta kendileridirler. (Bayraktar bayraklı meali)

Ali İmran 90: İMANLARINDAN SONRA KÜFRE SAPMIŞ, sonra da küfürde daha da azıtmış olanların tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. Onlar, sapıkların ta kendileridir. (Yaşar Nuri Öztürk meali)

Bu ayetlere baktığımızda, öyle kişilerden bahsediliyor ki, iman ettiğini söylediği halde, imancının gereklerini yerine getirmeyen yani küfre sapan, bir başka deyişle inancının tersini yaparak yaşayanlardan bahsediliyor. Burada bahsedilen, Allah a ya da elçisine, gönderdiği kitaplara tümden inanmayan, iman etmeyen kâfirlerden bahsedilmiyor. Bu zaten konumuz dışı.

Bizler iman ettik demekle, Allah ın indirdiği ve bizleri sorumlu tuttuğu Kur’an ın apaçık hükümlerini yerine getireceğimize VE ONUN SINIRLARI DIŞINA ASLA ÇIKMAYACAĞIMIZA, yalnız Kur’an ın ipine sarılarak onun hükümlerine göre yaşayacağımıza, bizleri yaratan Allah a söz vermiş oluyoruz. Bunu yerine getirmediğimiz ölçüde de, küfre sapan inkârcılardan oluyoruz. Bir başka deyişle, sözünden cayanlardan oluyoruz. Allah da bu yaptıklarında ısrar edenleri, bağışlamayacağını bildiriyor bizlere.

Dikkat ederseniz, bu ayetlerde bahsedilen, kitaba iman ettiğini söyledikleri halde, kitabın emirlerinin tam tersini hayatına geçirip, Allah ın hiç bahsetmediği konuları, bilgileri sanki Allah emretmiş gibi kabul ederek ve dinden sayarak küfre sapanlardan bahsediliyor. Bir örnek verelim.

Ali İmran 151: HAKKINDA HİÇBİR DELİL İNDİRMEDİĞİ ŞEYLERİ Allah’a ortak koştuklarından dolayı; inkâr edenlerin kalplerine korku salacağız. Barınakları da cehennemdir. Zalimlerin kalacakları yer ne kötüdür. (Diyanet meali)

Dikkat ederseniz, Allah çok dikkat çekici bir örnek veriyor, o günkü Ehli kitabın yaptığı yanlışları kast ederek. HAKKINDA HİÇBİR DELİL İNDİRMEDİĞİ, yani gönderdiği kitapta bahsetmediği bir şeyi, hurafe ve batıl inançlarını yaşamak adına, bunlar Allah katındandır demenin, bu bilgileri Allah a nispet etmenin inkârcılık yani küfre sapma olduğunu söylüyor. Bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, bir örnek daha vermek istiyorum. Allah Ehli kitabın yaptığı yanlışlara örnek vererek, bizlerin aynı yanlışı yapmamamız adına uyarıyor ve bakın ne diyor.

Maide 17: Andolsun, “ALLAH, MERYEM OĞLU MESİH’TİR”, DİYENLER KESİNLİKLE KÂFİR OLDULAR. De ki: “Şayet Allah, Meryem oğlu Mesih’i, onun anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmek istese, Allah’a karşı kim ne yapabilir? Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunan her şeyin hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Diyanet meali)

Kur’an, Hıristiyanların yaptığı yanlışa dikkatimizi çekerek bizleri uyarıyor ve diyor ki, ben onlara gönderdiğim kitapta, böyle bir açıklama yapmadığım halde, İsa peygamberi Allah ın oğlu olarak kabul ettiniz ve ilahlaştırdınız. Böylece KÜFRE SAPARAK, KÂFİRLERİN SAFINDA YER ALDINIZ DİYOR. Dikkat ederseniz Hıristiyan toplum ne Allah ı, ne peygamberi nede gönderdiği kitabı inkâr etmiyor. Yaptıkları yanlış, Allah hüküm vermediği halde, bunlarda Allah katındandır diyerek, batıl inançlara inandıkları için, küfre saparak, kâfir oldular diyor.

Allah bizleri bu dünyaya, imtihan için gönderdiğini söyler. Onun içinde yaşadığımız, nefes aldığımız her an, bizler için bir umuttur. Yeter ki doğrunun ve gerçeklerin arayışı içinde olalım, Kur’an ın sınırlarını aşmayalım. Çünkü Rabbimiz ne diyordu? SİZLERİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM.

Peygamberimiz batıla sapmış, yoldan çıkmış Ehli kitabın inançlarını kabul etmemiş, onlara tabi olmamış, ama her zaman en doğrunun arayışı içinde olmuştur. Hatırlarsanız peygamberimiz Kur’an da, ÜMMİ peygamber olarak geçer. Kur’an a göre ÜMMİ, okuma yazma bilmeyen değil, Ehli kitaba tabi olmayan anlamındadır.

Allah yoldan sapmış, Ehli kitap arasından elçi göndermek yerine, ÜMMİ ama gerçeklerin arayışında olan bir kulunu, elçilik görevine layık görmüştür. BUNDAN ALACAĞIMIZ ÇOK BÜYÜK DERSLER VARDIR. Peygamberimiz kendisine indirilen Kur’an ın dışına asla çıkmamış ve yalnız Kur’an ile ümmetine hükmetmiş ve tebliğ etmiştir. Çünkü Ehli kitabın yoldan sapmasının ve kâfirlerden olmasının en büyük nedeni, Allah ın indirdiği kitabın dışına çıkarak dinlerini yaşamalarıdır. Bunu gören ve bu konuda uyarılar alan Allah ın elçisi örnek peygamberimiz, sizce tek kelime bile Kur’an ın dışına çıkar da, bunlarda Allah katındandır der mi?

Nisa 18: Yoksa günah işleyip de KENDİSİNE ÖLÜM GELİNCE: "İŞTE BEN ŞİMDİ TEVBE ETTİM." DİYEN KİMSELERİN TEVBESİ KABUL EDİLMEZ. Kâfir olarak ölenlerin de tevbeleri kabul edilmez. İşte bunlara ahirette can yakıcı bir azap hazırlamışızdır. ( Elmalı Hamdi meali)

Bu ayette de Yaradan bizleri uyarıyor ve işinizi son ana bırakırsanız, dona kalırsınız uyarısını yapıyor. Çünkü imtihan bitmiş, ama ben pişman oldum, dersimi çalışmak istiyorum, bana tekrar zaman tanıyın demek, diğer insanlara haksızlık olurdu. Maide 44. ayette Allah Yahudileri örnek verip, onlara doğru yolu göstermesi için Tevrat ı gönderdim ve elçimde topluma onunla hükmederdi diye açıklama yapıyor. Çok daha ilginç olan ı ise, aynı topluma Allah ın gönderdiği kitabı korumalarının da, istendiği bildirilmesidir. YANİ İNANCINIZI, GÖNDERDİĞİM KİTABIN SINIRLARINDA YAŞAYARAK, ONA SÖYLEMEDİĞİM SÖZLERİ İLAVE ETMEDEN, HAKKA BATIL KARIŞTIRMADAN YAŞAYIN DİYOR. Ayetin sonunda da çok dikkat çekici bir uyarı yaparak, KİM ALLAH IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMEZSE, İŞTE ONLAR KÂFİRLERİN TA KENDİSİDİR diye de, son noktayı koyuyor.

Sizler bu satırları okuduğunuzda, neler düşündünüz? Sanırım bizlerin aynı hataları, birçok farklı şekillerde yaptığımız geldi aklınıza. Bırakın Kur’an ile hükmetmeyi, bizler Kur’an da her bilgi yoktur, özet bilgiler vardır diyerek, toplumu iman ve inanç adına, beşeri kitaplara yönlendiriyoruz ve emin olamayacağımız bilgilerle hükmediyoruz. Kur’an ın tek kelime bile bahsetmediği, hüküm vermediği öyle şeyleri Allah katındandır diyerek yaşıyoruz ki, Kur’an ın sakın yapmayın diye uyardıkları örneklerin tam tersini, bu gün bizler Allah katındandır, peygamberimizin emridir diye yaşıyoruz.

Allah bu yanlışları yapanlara, KÜFRE SAPAN VE ONDA ISRAR EDEN KÂFİRLER OLARAK NİTELİYOR HATIRLATIRIM. Son nefesimizde küfre sapanlardan ve onda ısrar edenlerden olmak istemiyorsak, GELİN YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILALIM. Son olarak sizlere, iki uyarı ayet daha hatırlatmak istiyorum. Lütfen dikkatle üzerinde düşünelim.

Tevbe 66: Boşuna özür dilemeyin, iman ettik dedikten sonra küfrünüzü açığa vurdunuz. İçinizden bir kısmını affetsek bile, BİR KISMINI SUÇLARINDA ISRAR ETTİKLERİ İÇİN AZABIMIZA UĞRATACAĞIZ. ( Elmalı Hamdi meali)

Nahl 39: Allah ölüleri diriltecek ki, o kâfirlerin, hakkında ihtilaf ettikleri şeyi onlara açıkça göstersin ve bunu inkâr edenler KENDİLERİNİN YALANCI OLDUKLARINI BİLSİNLER.( Elmalı Hamdi meali)

Dikkat ederseniz bu uyarıların tamamı, iman ettiğini söyleyenlere hitap ediyor. Yani Allah ın gönderdiği kitaba ve elçilerine inanan ama inandıklarını söyledikleri halde, Allah ın indirdiği kitabının sınırlarını tanımayarak, Yaradan ın hiç bahsetmediği batıl, hurafe inançları da dinden sayarak, bunlarda Allah katındandır deyip, inanan kişilerden bahsediliyor. RABBİMİZ DE BUNLARI YAPANLAR DİNDEN UZAKLAŞMIŞ, KÜFRE SAPMIŞ VE KÂFİR OLMUŞLARDIR DİYOR.

Allah ın gönderdiği kitaplarının dışına çıkıp, bunlarda Allah katındandır diyenlerin yalanlarını ortaya çıkarmak için, Allah mahşer günü yaptıkları yanlışları onlara gösterilecek ve kendilerinin Allah a ve elçisine nasıl iftira attıkları önlerine konacak ve YALANCI OLDUKLARI ONLARA BİLDİRİLECEKTİR DİYOR. Tabi böyle yanlışlar içinde olanların sonunu, düşünmek bile istemiyorum.

Kur’an ın hiç bahsetmediği onca hükümleri, bunlarda peygamberimizin emridir diyerek dinden sayarsak, O çetin gün tüm bu bilgilerin sorgulandığında, peygamberimizin şahit olarak çağrıldığında, bizlerin hali nice olur sizce? Karar sizlerin.

Bizler kendimize öyle bir din yaratık ki, Kur’an ne söylüyorsa, bizler tam tersini yaşıyoruz. Dilim varmıyor söylemeye ama, bizler ne yazık ki Kur’an dan uzaklaşıp, küfre saparak, ALLAH IN AFFETMEYECEĞİNİ VAAT ETTİĞİ KAFİRLERDEN OLMA YOLUNDA, HIZLA İLERLİYORUZ.

Gerçekleri görüp, batıldan uzaklaşıp, Kur’an ın asla sınırlarını aşmadan, küfürde ısrar etmeden, Allah ın önerdiği İslam ı yaşayabilene ne mutlu.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

193
Kur'an-ı Kerim / Kur'an ı Nasıl Okumalıyız.
« : 24 Aralık 2014, 11:11:24 »


Kur’an ı nasıl okumalıyız sorusuna, doğru bir cevap bulabilmemiz için, önce Ku’an ın indiriliş gayesini de doğru anlamamız gerekir. Allah Kur’an ın indiriliş amacını anlatırken, bizlere yol gösterici bir öğüt, karanlıktan aydınlığa çıkartan bir nur ve doğruyu bulmak için uyarıcı bir rehber olduğunu söyler. Önce şuna karar vermeliyiz, biz Kur’an ı anlamak ve hayatımıza geçirmek için mi okumalıyız, yoksa anlamını bilmesek de okuyalım, Allah sevabını yazar düşüncesiyle mi okumalıyız.


Kur’an ı nasıl okumamız gerektiğini elbette Rabbimiz açıklar ve Müzzemmil 4. ayetinde Kur’an tertil üzere, yani ı YAVAŞ YAVAŞ okunmasını ister bizlerden. Bunun nedeni de ayetlerin üzerinde düşünmek ve anlatılmak isteneni idrak edebilmek içindir. Aynı uyarıyı İsra 106. ayetinde de yaparak, ayetleri SİNDİRE SİNDİRE okunması gerektiğini bildirir. Yine Kur’an ayetleri üzerinde, mutlaka düşünülmesi uyarısını yapar. Çünkü Kur’an bizlere tebliğdir, uyarıdır. BU UYARILARIN MAHİYETİNİ, ÖZÜNÜ ANCAK DÜŞÜNEREK ANLAYABİLİRİZ.


Bu bilgiler ışığında düşündüğümüzde, Kur’an nasıl bir kitaptır? Çünkü Allah Yasin 69. ayetinde peygamberimizden bahsederek,  BİZ ONA ŞİİR ÖĞRETMEDİK, apaçık bir öğüt indirdik diyor. Acaba neden şiir indirmedik diyor olabilir, bunu hiç düşündünüz mü? Çünkü şiirde zengin semboller, ritimli sözler vardır. Seslerin uyumuyla, ortaya duygu ve nefse hitap eden bir anlatım biçimi ortaya çıkar. Şiir bir olayı ya da düşünceyi, normalin dışında, sıradan olmayan bir şekilde ifade etme sanatıdır. Bu yöntemle insanları, gerçeklerden bir an uzaklaştırabilirsiniz. Ama Rabbimiz özellikle bunu vurguluyor ve diyor ki, SİZE ŞİİR İNDİRMEDİK.


Peki, nasıl bir tebliğ, uyarı gönderdi? Baktığımızda Kur’an ın NESİR, YANİ DÜZ YAZI olduğunu görüyoruz. Nesrin en küçük birimi, yani cümlesi tek başına bir anlam ifade eder. Bakın burası çok önemli. Kur’an da nesir yazıdır ve tek bir cümlesi bile, tek başına bir hüküm ve anlamı vardır ve sözleri süslenmediği için açık ve nettir. Bu tür yazılarla bilgi verilir ve istenen konu, bu yolla daha açık anlatılır. Bir başka deyişle tüm okullarda ilim tahsil edilen kitaplarda nesir, yani düz yazıdır. Bu tür yazılar, düşünmeye müsait bilgiler verir.


Bugün Kur’an ı bizler, nasıl okuyoruz konusuna gelince. Kur’an ın bizlere öğüt vereceğine, yol göstereceğine ve düşünerek ufkumuzu açacağına inanıyorsak, Kur’an ı kesinlikle anladığımız dilden okumamız gerekir. Eğer bunu yapmıyorsak, gerçek amacına göre Kur’an ı okumuyoruz ve ondan faydalanamıyoruz demektir. Günümüzde bizler, anlamını bilmesen de oku, Allah sevap yazar mantığına inandırıldığımız için, Kur’an ın rehberliğinden de elbette faydalanamıyoruz. Bu açığımızı görenler, bizleri Allah ile aldatmanın kolay yolunu bulmuşlar ve Kur’an ı anlayarak okumamamız içinde her şeyi yapmışlardır.


Kur’an ı anlamadığımız dilden okurken, kulağa hoş gelecek okuma yöntemlerini geliştirerek, toplumu anlamadan Kur’an ı okumaya teşvik etmişlerdir. KIRAAT VE TECVİDLİ OKUMA adı altında, Kur’an ayetlerini kulağa hoş gelecek bir makamla okuması sağlanmış ve böylece kulaklara ve duyguya hitap edilmiştir. Hâlbuki Allah biz peygamberimize şiir indirmedik derken, ayetlerin salt açık anlamlarının düşünerek anlaşılmasını istediği anlatılmıştı.

Kıraat usulüne uygun, yavaş yavaş okumak anlamındadır. Elbette bunda hiçbir sorun yok.   Kur’an ın okuma usulünü de Kur’an açıklanmıştır ve yavaş yavaş, tane tane okunması istenmiştir. Bunun nedeni de üzerinde düşünerek, ayetlerin anlaşılmasını sağlamak adınadır.


Tecvid konusu ise Kur’an a göre riskli ve tehlikelidir. Çünkü Tecvid bir şeyi güzel yapma ve süslemek demektir. Tıpkı Allah ın sizlere şiir indirmedik dediği gibi. KUR’AN IN AYETLERİNİN SÜSLENMEYE İHTİYACI YOKTUR. Çünkü ayetlerin manası, kelimelerde değil anlamındadır. Süsleme-güzelleştirme, dikkat çekmeyen normal şeyler için yapılır. Ne yazık ki bu yöntem özellikle kullanılarak, anlamını bilmeden okumaya teşvik etmiştir. Böylece kulağa ve nefsimize hitap etmesi sağlanmış, hatta bu konuda yarışmalar düzenlenmiştir. HÂLBUKİ KUR’AN ANLAŞILMASI, ÜZERİNDE DÜŞÜNÜLMESİ GEREKEN, ALLAH IN BİZLERE BİR TEBLİĞİDİR.


Hepimiz bazı yabancı şarkıları severek dinleriz, hem de anlamını hiç bilmeden. Belki de sözlerin anlamını bilsek, hiç dinlemeye biliriz. Ama makam ve melodi sevdiğimiz ritimle birleşince, çok hoşumuza gider. Allah ın ayetlerini kulağımıza hoş gelen bir nida, bir makam eşliğinde sunulduğunda, bizlere gereken faydayı sağlayacağını söyleyemeyiz. Onun içindir ki Allah anlayarak, bilerek ve düşünerek iman edin ki, sizleri Allah ile aldatan çıkmasın diye uyarır bizleri. Bakın Allah Kur’an ı ne için gönderdiğini söylüyor.


HÂLÂ KUR’AN’I DÜŞÜNÜP, ANLAMAYA ÇALIŞMIYORLAR MI? (Nisa 82)


Size sorsam ve desem ki, Kur’an ı anlamadığınız bir dilden tecvitli okuduğunuzda, yukarıdaki ayetin hükmünü yerine getirebilir misiniz? Elbette hayır. Çünkü anlamını bilmeden okursanız, asla ayetler üzerinde düşünemezsiniz. Belki duygularınıza hitap edebilir bu okuma şekli. İstediğiniz kadar kelimeleri makamla, sözcüklerle süsleyiniz, Kur’an ın indiriliş ve bizlerin Kur’an ı okuma gayesine uygun düşmez böyle okumak. Şunu da düşünmenizi rica ediyorum sizlerden. Kur’an ı Arapçasından okurken, tecvitli okumayı önerenler, acaba Türkçesinden okunduğunda, bunu neden önermemişlerdir? Bunu yapmaya kalktığınızda sözlerin, anlamlarının nasıl farklılaştığını ve hoş bir görünüm olmadığını göreceksiniz. İsterseniz deneyiniz.


Değerli din kardeşlerim, Kur’an ın muhatabı, bizzat her Müslüman ın kendisidir. Elbette Kur’an tüm insanlığa indirilmiştir. Ama herkes kendisinden sorumlu olduğu için, muhatap bizzat kendimiz olduğunu, anlayarak-düşünerek okuduğumuzda anlıyoruz.


Kur’an Allah ın bizleri sorumlu tutacağını söylediği bir tebliğidir. Onu anlayarak ve düşünerek okumayan, inancını ve imanını birilerine emanet eder. Hesabın görüleceği O çetin gün, böyle yapanların, üzücü bir sürprizle karşılaşma ihtimali büyüktür. Gelin emin olmadığımız bilgilere değil, Allah ın sorumlu tutacağını söylediği Kur’an ın ipine sarılalım ve onu bizzat anlayarak, düşünerek okuyalım. Böylece Allah ın tebliğini ilk elden alalım ki, imanımızdan emin olabilelim.


Saygılarımla 
Haluk GÜMÜŞTABAK

194
Kur'an-ı Kerim / Stres ve İman İlişkisi......
« : 20 Kasım 2014, 20:31:10 »

Bugün sizlerle paylaşmak istediğim konu, geçen gün aldığım bir yazının beni çok etkilemiş olmasından kaynaklanan, iddialı bir sözün üzerinde konuşmak olacak. Konuşmadan önce bu sözü sizinle paylaşmak istiyorum. ( STRESE GİRENİN İMANINDAN ŞÜPHE EDERİM) Doğrusu sizlerde okuduğunuzda herhalde önce hadi canım sende demişsinizdir, ben ona benzer bir düşünceye kapılmadım desem yalan olur. Bu sözün sahibi konuyu açıklamaya başladığında, gerçekten bu düşüncesinde ne kadar haklı olabileceğini anladım.

Bizler bu çok iddialı sözün, ne anlatmak istediğini hemen anlayamadığımızın tek nedeni, Kur’an ın rehberliğinden, ışığından yeteri kadar istifade edemediğimiz olduğunu, biraz sonra yazdıklarımı okuduğunuzda sanırım daha iyi anlayacaksınız. Başlık abartılı görünse de, anlatmak istediği konu, Kur’an bütünlüğünde düşünüldüğünde, çok önemli bir amaca hizmet ettiğini düşünüyorum. Teşbihte hata olmaz diyelim ve anlatılmak istenen amaca bakalım.

Stresin basit tarifi halk dilinde dertlerin, sıkıntıların, karşılaşılan olayların sonucunda, bunların kafaya takılarak üzüntü ve düşüncenin sonucu doğan rahatsızlık olarak tanımlayabiliriz. Şimdide hayatımızda karşılaştığımız olayları ve bu olaylar karşısında takındığımız tavrı düşünelim. Başımıza bir hastalık geldiğinde, onu iyileştirme çabasından çok, onun psikolojik yönünden etkilenip yıkılmıyor muyuz? Hatta bir kısmımız mücadeleyi bırakıp, hastalığımızın iyileşmesini bile engellemiyor muyuz?

Bir kısmımız aile içinde bunalım yaşıyor, bir kısmımız da maddi sıkıntılarla boğuşuyoruz. Bazı insanlar sevdiklerinin ölümüyle yıkılıyor stres e girip, doğruyu düşünme melekesini tamamen yitiriyor. Hangimiz hayatında hiçbir sorunla karşılaşmıyor ki? Hepimiz mutlaka birçok kez, hayatında üzüldüğü ve hiç aklına getirmediği sorunlarla bir anda karşılaşıp onlarla mücadele ediyoruz. Eğer bu mücadele karşısında güçsüz, iradesiz bir ruha sahip olduğumuzda yıkılıyor ve dertlerimizden kurtulmak yerine, derdimize bir dert daha eklemiş oluyoruz. Güçlü bir iradeye sahipsek ve o iradeyi o ruhu daha önce eğitimden geçirmiş isek, bu tür olaylardan en az hasarla çıkıyoruz. Hatta mikrobik hastalıkları düşünün, mikroplar bedenin güçsüz bir anında ortaya çıkıp hastalık bedenimize yerleşmiyor mu? O zaman bu durumda, gerçekten STRESLE İMAN ARASINDA, BİR BAĞ KURMAK YANLIŞ OLMASA GEREK.

Sizlere okuduğum yazınında etkisiyle, vereceğim örnekler hakkında lütfen düşünüp iyi değerlendirme yapmanızı rica ediyorum. Bizler günümüz şartlarında olaylar karşısında, çok fazla etkileniyor ve bundan zarar görüyorsak, acaba hatayı birazda kendimizde aramamız gerekmez mi? Allah Kur’an da bizlere özellikle peygamberlerin hayatından örnekler verip, onlardan kıssadan hisse almamızı ister ve ayrıca ayetleriyle de bunu açıklar. Gerçekten Rabbimiz Kur’an ın söylediği gibi, Hz. Eyüp peygamberin kendisini hastalıkla, malının mülkünün elinden alınması ile evlatlarının ölümüyle imtihan etmiştir. Bakın bu durumdaki bir insanın, daha doğrusu ruhunu eğitmiş bir elçinin yapması gerekeni nasıl yapıyor, hiç isyan etmeden imtihan olduğunun bilinciyle nasıl yalvarıyor dua ediyor Rabbine?

( Enbiya 83: Ve Eyyûb... Rabbine şöyle yakarmıştı: "Dert/zorluk gelip çattı bana; sen, rahmet edenlerin en merhametlisisin!" diye niyaz etmişti.)

Peki, bizler bu durumlarla karşılaştığımızda neler yapıyoruz? Allah elçisini hastalıkla, mallarını elinden alarak yoklukla, evlatlarının acısını tattırarak acıların en büyüğüyle imtihan ediyor, bizler tüm bu ibretleri unutup, görmezden gelip imtihan oluşumuzun farkında bile olmadan neredeyse birçoğumuz ne diyoruz biliyor musunuz? Allahım bu dertleri neden veriyorsun bizlere diyerek, farkında olmadan isyan ediyoruz.

Allah elçisini, böyle bir imtihandan geçiriyorsa, elbette bizleri de aynı imtihanlardan geçirecektir. Peki, Allah ın resulü bu olaylar karşısında nasıl davranmıştı? Tüm sükûnetini toplayıp, Rabbine yalvararak, SEN RAHMET EDENLERİN EN MERHAMETLİSİSİN, BENİ AFFET DİYE DUA ETMİŞTİ. Bizler ise bir yakınımızı kaybettiğimizde, ya da malımızı mülkümüzü kaybedip iflas ettiğimiz de, neler yapıyoruz bir düşünün. Ya intihar ediyoruz, ya da olayların hiç farkında olmadığımız için, strese girip yapılmaması gereken her şeyi yapıyoruz. Sonuçta bedenimiz buna dayanamayıp hastalanıyoruz.

Düşünebiliyor musunuz Hz İbrahim i, kendisine iman etmeyen babasıyla imtihan eden Allah, bizleri babamızla neden imtihan etmesin? Hz. Lut peygamberi eşiyle imtihan eden Rahman, neden bizleri eşlerimizle imtihandan geçirmesin. Hz. Yusuf u kardeşiyle imtihan eden Rabbimiz, tüm insanları kardeşleriyle en yakınlarıyla, neden imtihandan geçirmesin.

Düşünün lütfen, peygamberimiz Hz. Muhammet e acıların en büyüğü evlat acısını, beş kez tattıran Allah, bizleri bu imtihandan geçirme diyebilir misiniz? Bizlerin Allah ın en güvendiği resuller den bir üstünlüğümüz mü var ki, Hâşâ onların geçtiği imtihandan mesul olmayalım.

Sıkıntıların, üzüntülerimizin hayatımızın bir parçası olduğunu, asla aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu zorlukların, bizlerin önünde bayır aşağı freni patlamış bir kamyonun lastiğine, durması için atılan engeller olarak görmeliyiz. Akıllı, eğitimli bir şoför yokuş aşağı freni patlayan kamyonunu asla terk etmez, onu nasıl en az hasarla durdurabilirim onu düşünür. Bizlerde böyle yapmalıyız. Hayatımızda karşılaştığımız zorlukların, bizler için bir imtihan olduğunu düşünüp, bu zorluklara teslim olmak yerine, ondan kurtulmanın yollarını aramalıyız.

Başımıza gelen elimizde olmayan, olaylar karşısında sükûnetimizi koruyup, bir imtihandan geçtiğimizi unutmadan, bu imtihanı nasıl kazanacağımızın hesabını yaptığımız takdirde, strese girmeden ya da girdiysek hemen nasıl kurtuluruz bunun yolunu bulmalı ve Rabbin gösterdiği yoldan, akılla çalışıp, zorlukların üstesinden gelmeliyiz. Bana gelen yazının sonunda, bence güzel ve düşündürücü bir söz vardı. Burada anlatmak istenilen bence, yukarıda anlatmak istediğim konunun güzel bir özetidir.

Bir gün Dünyaya ait büyük bir derdin olursa,
Rabbine dönüp:
BENİM BÜYÜK BİR DERDİM VAR DEME.
Derdine dönüp:
BENİM BÜYÜK BİR RABBİM VAR DE.

Sanırım anlatılmak istenen anlaşılmıştır. Derdi veren Allah tır, derdi ya biz istemişizdir yaptıklarından dolayı, ya da Rabbimiz bizleri imtihan ediyordur bunu da bilemeyiz. Allah elbette sebebini bilir, bizlere verilen derdi, kederi düşünerek isyan etmeyelim, hatalarımızı düzeltelim ve asla unutmayalım ki, bizleri bağışlayıcı, affedici, her şeyi bilen ve takip eden BÜYÜK BİR RABBİMİZ VAR.

Bu yazıyı yazmaktaki amacım, her strese girenin imanından şüphe edilmesi gerekir anlamını elbette taşımamaktadır. Çünkü dertte, sevinçte insanlar içindir. Önemli olan derdi başımızdan savmak için de, mutluluğu yaşamak içinde nefsimizi eğiterek hazırlıklı olmamız gerçeğini hatırlatmaktır amacım. Allah her acının, üzüntünün, kederin sonunda bir mutluluk vereceğini söyler. Konumuzla ilgili Mevlana dan birkaç nasihat hatırlatmak istiyorum.

—Sıkıntılı insan, evi yanan ama bundan haberi olmayan kişiye benzer. Çağır onu pencereye konuştur. Ne konuştuğun önemli değil, O konuşurken dumanlar dışarıya çıksın, yeter.

_ Rüzgâr çok zaman, gemilerin istemedikleri istikamette eser. Ama bu gemilerin istedikleri istikamette yol almalarına engel değildir.

Rabbim bizleri zor imtihanlardan geçirme ne olur. Vereceğin derde, zorluğa karşı güçlü ve iman dolu bir yürek ver bizlere. Sen yücesin, ulusun, bağışlayıcısın. Yapacağın imtihanlara karşı nefisimize güç ve sabır ver. Senin her şeye gücün yeter ÂMİN.

Bakara 214: Yoksa siz, sizden önce gelip geçmiş olanların karşılaştıklarının benzeri başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara şiddetler, belalar ve zorluklar gelip çattı; sarsıldılar. Öyle ki, resul ve onunla birlikte inananlar, "Allah'ın yardımı ne zaman?" diye yakarıyordu. HABERİNİZ OLSUN Kİ, ALLAH'IN YARDIMI ÇOK YAKINDIR.

Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

195
Bir söz vardır “Yalan söyleyenler, doğru söyleyenlere inanmazlar.” Gerçekten de hayatımızda çok karşılaştığımız bir durumdur, yalan söyleyenlerin kolay ikna edilemeyeceği konusu. Çünkü bazı kişiler yalan yanlış sözler söylediğinin, farkında bile değillerdir. Böyle kişiler nefislerinin baskısı altındadırlar.


Gelin bu sözlerin ardında yatan mantığı, birlikte düşünelim.  İnsanlar neden yalan söyler, ya da söylemek durumda kalır. Hayatımızda bu durumla hepimiz karşılaşmışızdır, az ya da çok. Genelde hepsinin ardında yatan ana etken, nefsimizin etkisidir. Belki de hepimiz hayatımızın bazı dönemlerinde, yalan söylemiş ya da söyleme gereğini duymuşuzdur. Bazen yalan söylediğimizde buna kılıf bularak, bunlar beyaz yalanlar, ya da bu yalanlar insanların iyiliğine yalanlardır diyerek, yaptığımız yanlışları aklamaya çalışmışızdır. Bu tür yalanların bile, bir zaman sonra çok farklı koşullarda, bizlere zarar verecek konuma dönüştüğüne şahit oluruz. NEFSİMİZİ İKNA ETMEK KOLAYDIR. AMA AKLIMIZI İKNA ETMEK ÇOK ZORDUR. Onun için her işimizi düşünerek yapmalıyız.


İnsanın nefsi ile hareket etmesi, onun baskısı altında yaşaması çok sakıncalıdır. Hatta öyle istenmeyen olaylar duyarız ki, nefsime yenik düştüm derler. Aslında yenik düştüğü insanın doyumsuz duygularıdır. İşte şeytanda bizleri her zaman nefsimizle aldatmaya çalışır. ÇÜNKÜ BİLİR Kİ İNSANIN EN ZAYIF NOKTASI NEFSİDİR.


Allah yarattığı kulunun özelliklerinden bahsederken, zayıf yaratıldığından, aceleci tabiatta olduğundan, çok daha ilginci tartışmaya meyilli olduğundan bahseder. Tüm bunları veren Yaradan, bizlere öyle bir güç vermiştir ki, bu özelliğimizle hata yapmaktan kurtulabilelim. Oda AKIL, DÜŞÜNME ve özgür irademizle karar verebilme yeteneğimizdir. Eğer bu özelliğimizi kullanamıyorsak, öyle hatalar yaparız ki, beyazı siyan görmek işten bile değildir. Onun için Allah bizleri, mutlaka düşünerek iman etmemizi ister.


Yalan söylemenin, nefsimizin karşı konamaz dürtüsü olduğunu önce bilmeliyiz. Ne kadar az yalan söylüyorsak, o kadar nefsimize hâkim olduğumuzu gösterir.  Nefis öyle bir duygudur ki, bizlere yalanı bile savunmamızı sağlar. Onun içindir ki söylediğimiz yalanı, doğru diye savunma gereği bile duyarız, bundan da hiç üzüntü duymayız. Tabi bunu yaparken aklımız devre dışı bırakılmıştır. Eğer aklımız nefsimize baskın çıkıyorsa, zaten yalan söyleme gereği de duymayız, olayı bir şekilde anlatmanın yolunu buluruz. YARADAN DA BİZLERİ NEFSİMİZLE HER AN İMTİHAN ETMEKTEDİR. Onun içindir ki Kur’an da, birçok ayetinde bizleri, düşünerek iman etmeye yönlendirir.


Sürekli yalan söyleyenler,  nefislerinin esiri olanlardır. Bunlar yalanın, yanlışın ardı sıra gittiğini fark edemezler. Çünkü akılla, düşünerek sorgulama refleksleri gelişmemiştir bu tür insanların. Böyle olunca da yaptıkları yanlışı ikaz edenleri, bir türlü kabul etmezler. Allah da Kur’an da aklını kullanamayanlara, bakın nasıl bir son beklediğinin uyarısını yapar.


Yunus 100: Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse inanamaz. O, AKLINI KULLANMAYANLARA KÖTÜ BİR AZAP VERİR.


Bu ve buna benzer birçok ayet vardır ki, Allah bizleri sorgulayarak, düşünerek iman etmemizi ister. Çünkü sorgulamadan, düşünmeden yaşayan insanların, yanlış bilgilerin ardına düşerek, farkında olmadan yalancıların safında olacağını anlatır bizlere. Ayette söylediği gibi düşünmeyen insanlar yanlışın, yalanın ardı sıra gideceği için, Allah tarafından cezalandırılacağı belirtiliyor.


Bizler bu hatayı ne yazık ki, inancımızı yaşarken de yapıyoruz. Yaradan Kur’an ın ipine sarılın, sizleri KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM dediği halde hiç düşünmeden, sorgulamadan Kur’an ın sınırlarını aşarak, doğruluğundan emin olamadığımız, bizlere söylenen rivayet ve sanı bilgilerin ardına düşüyoruz. Böyle olunca da söylenen yalan ve yanlışları ayırt edemiyoruz. Öyle bilgilere inanıyoruz ki, Kur’an bu bilginin tam tersini söylüyor. Kur’an ayetleri örnek verilip, doğruya davet ettiğinizde, sen sünnet inkârcısı mısın, peygamberimizi devre dışı mı bırakmak istiyorsun, türünden karşı savunmaya geçtiklerini görüyoruz.  Bu sözleri söyleyenler, Kur’an gerçeklerini bir kenara ittiğini, hatta neredeyse Kur’an ın ayetlerini inkâr eder duruma düştüklerinin, farkında bile olamadıklarını üzüntüyle görüyoruz. Unutulan gerçek, peygamberimizin asla Kur’an ın dışına çıkmadığı ve Kur’an ın onay vermediği hiçbir sözü söylemediği gerçeğidir.


Çok daha kötüsü, düşünme ve sorgulama melekemizi geliştirmediğimiz, devre dışı bıraktığımız içinde, yaptığımız yanlışları Kur’an ile uyaranların doğrularını göremiyor, fark edemiyoruz. BİR NEVİ NEFSİMİZ AĞIR BASIYOR VE BU GÜNE KADAR DİN VE İMAN ADINA YAPTIKLARIMIZIN, BOŞA GİDECEĞİ KORKUSUYLA SÖYLENENLERİ KABULLENEMİYORUZ.


Hâlbuki zararın neresinden dönersek kardır mantığından yola çıkmış olsak, kaybettiklerimizi telafi etmenin çabası içinde oluruz. Ne yazık ki günümüz İslam toplumları, bu gerçeğin çok uzağında İslam ı yaşıyor. DÜŞÜNME VE SORGULAMANIN, DİNDE YERİNİN OLMADIĞI TOPLUMA ANLATILMIŞ BUGÜNE KADAR. Kur’an ı sen anlayamazsın mantığından kurtulmadığımız sürece, farkında olmadan yalan ve yanlışın savunucusu olduğumuzu asla fark edemeyeceğimizin, lütfen artık farkın da olalım.


Gerçeklerin, doğrunun savunucusu olmak istiyorsak, elde Kur’an önce onu anlayarak, düşünerek okumalıyız. Daha sonra harcayacağımız çaba ölçüsünce, gönül gözlerimizin nasıl parladığının farkına varacağız. Bunu yaptığımızda, daha önce ardına düştüğümüz yalan-yanlış söylenen sözlerin farkına varıp, artık asla takipçisi de olmayacağız.


Nefislerimizin esaretinden kurtulmak istiyorsak, gerçeklerle yüzleşmesini bilmeliyiz. Bunu her konuda yapabiliriz. Yaşadığımız gündelik olaylardan tutun, imanımızı yaşamaya kadar, izleyeceğimiz yol ve yöntemi akıl ve mantık süzgecinden mutlaka geçirmeliyiz. Özellikle inanç ve iman şaka götürmez. Onu yaşarken kesin kanıtlar ışığında yaşamalıyız ki, hesabın görüleceği O çetin gün, pişman olanlar safında olmayalım. Allah sizleri Kur’an dan sorgu suale çekeceğim diyorsa, EN KESİN KANITIN KUR’AN OLDUĞUNU LÜTFEN UNUTMAYALIM.


Dilerim bu gerçekleri gören ve farkında olan düşünerek, sorgulayarak inancını yaşayan, Allah ın azıklık mutlu kulları arasında oluruz.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

196
Kur'an-ı Kerim / Bakara 174. Ayet Ve Allah ın Uyarısı.
« : 01 Kasım 2014, 10:45:02 »

Allah Kur’an ı, sizlere rehber olsun diye indirdim der bizlere. Ona sarıldığımızda, bizleri doğru yola ulaştıracağını da müjdeler. Fakat ne yazık ki bizler, Kur’an ile bağımızı gereği gibi kuramadığımız için, büyük yanlışlar yaparız.


Bugün sizleri, üzerinde düşünmeye davet etmek istediğim ayet, Bakara suresi 174. ayet olacaktır. Bakın Allah bu ayetinde bizleri nasıl uyarıyor.


Bakara 174: Allah'ın İndirdiği vahiyden, BAZI KISIMLARI GİZLEYENLER VE BUNU AZ BİR KAZANÇ KARŞILIĞI DEĞİŞTİRENLERE GELİNCE: onlar karınlarını ateşle doldururlar. Ve Kıyamet Günü Allah onlarla ne konuşacak, ne de onları arındıracaktır; ŞİDDETLİ AZAP ONLARI BEKLEMEKTEDİR.


Demek ki içimizde öyle birileri var ki, Allah ın ayetleri üzerinde oynamalar yapıyor, hatta anlamlarını değiştirip, gerçek anlamını bizlerden gizliyorlar. İşin kötüsü de bu insanlar, bu yaptıklarından kendileri menfaat sağlıyorlar. Peki, bu insanlar kimler olabilir hiç düşündük mü? Allah ın bazı ayetlerini nasıl gizleyebilirler. Nasıl bazı ayetlerin anlamlarını değiştirebilirler? İşte üzerinde çok dikkatle düşünmemiz gereken konu. Düşünmeden, Kur’an ı anlamaya çalışmadan iman edersek, bu zihniyetteki insanların oyuncağı olmaktan asla kurtulamayız. Onun için Allah, bizleri düşünerek iman etmemizi ister.


Allah birçok ayetinde bizlere, Kur’an ın MUHKEM ayetlerinin anlaşılır, açık ve her konuda nice örneklerle izah edildiğini söyler. Gelelim bizlere öğretilenlere. Peki, bizlere Kur’an hakkında neler söylenir.


-   Kur’an ı herkes anlayamaz. Ayetler açık değildir, ayetler birçok anlama gelebilir, gerçek anlamını yalnız veli insanlar anlar.
-   Kur’an da her konu yoktur, özet bilgiler vardır.
-   Kur’an da bazı ayetlerin hükmü nesih edilmiştir, yani hükmü kaldırılmıştır.


Bu söylenenlere inandığımız takdir de, Allah ın ayetlerini gizlemeye, üstünü örtmeye çalışanlara uymuş olacağımızı, önce unutmayalım. Allah ayetlerim açık, anlaşılır ve nice örneklerle anlayasınız diye izah edilmiştir diyor, ama bizler bunca açıklamalara gözlerimizi kapayıp, bu söylenenlere inanıyoruz.


Bazı ayetlerin gizlenmesi de, Kur’an ayetleri içinde nesih yapıldığını, yani bazı ayetlerin hükmünün kalktığını söylemekle yapılmıştır. Bakın ayetler böylece gizleniyor üstü örtülüyor. Eğer hükmü kaldırılmış ayetler olsaydı, Allah ın elçisi neden Kur’an a geçirsin ve bizlere iletsin? Hükmü kalkan bir ayetin, Kur’an da ne işi var diye neden sormuyoruz? Allah bu yanlışların ardına düşenlere vereceği cezayı, ayetin sonunda bizlere bildiriyor ve şiddetli bir azabın onları beklediğini söylüyor. İbret alana, düşünerek elde Kur’an iman edene ne mutlu.


Yapılan bu yanlışların sebebini de söylüyor ve bakın ne diyor Allah.


Bakara 176: Bu azabın sebebi, ALLAH'IN KİTABI HAK OLARAK İNDİRMİŞ OLMASIDIR. Kitap hakkında anlaşmazlığa düşenler, elbette derin bir ayrılığa düşmüşlerdir.


Ayette kitabın en doğru, en güzel şekilde Allah katından hak olarak indirdiğini söylüyor. Kur’an da her şey açıklanmamış, özet bilgiler vardır dersek, HAKTAN yani en doğru bilgiden uzaklaşmış olacağımızı unutmayalım. Allah katından gelen bir NUR, nasıl olur da gerekli açıklamayı bizlere yapamaz? Kur’an ın apaçık ayetleri üzerinde tartışmaya girerek, kelimelerle oynayıp anlamlarını değiştirdiğimizde, haktan uzaklaştığımızın artık farkına varmalıyız. Kur’an da her bilgi yoktur diyenler, BİZLERİ HAKTAN UZAKLAŞTIRANLAR DIR, lütfen bu gerçeği artık görelim.


Değerli din kardeşlerim. Hepimiz beşeriz hatalar yapabiliriz, ama asla yapmamamız gereken bir hata varsa, ALLAH IN VERMEDİĞİ BİR HÜKMÜ, ALLAH A İSNAT EDEREK SÖYLÜYOR VE BUNA İMAN EDİYORSAK, YANİ ALLAH A YALAN İSNAT EDİYORSAK, bunun hesabını düşünmek bile istemiyorum. Bu yanlışı yapanların sonunu merak edenlere, bakın Rabbimiz ne diyor.


Zümer 60: Allah'a yalan isnat edenleri, KIYAMET GÜNÜ YÜZLERİ SİMSİYAH HALDE GÖRÜRSÜN. Kibirliler için cehennemde bir barınak mı yok.


Değerli dostlar, hepimiz imtihandan geçiyoruz, imtihan olacağımız kitapta KUR’AN. O halde Kur’an ı anladığımız dilden bolca okuyalım ve üzerinde dikkatle düşünelim. Yani imtihanımıza bizzat kendimiz hazırlanalım, imtihanımızı başkalarına havale ederek Allah ın hoşnutluğunu kazanacağımızı lütfen düşünmeyelim, pişman oluruz. Sen Kur’an dan anlayamazsın diyenlere de şunu söyleyelim. ALLAH İMTİHAN ETTİĞİ KULLARINA ANLAŞILMASI ZOR BİR REHBER KİTAP GÖNDERİP, DAHA SONRADA O KİTAPTAN SORUMLU TUTMAZ. Çünkü Rabbimiz Kur’an ın MUHKEM ayetlerini anlayalım diye açık, anlaşılır ve nice örneklerle anlatıldığını, izah edildiğini söylüyor. Bakın Allah ayetinde Kur’an için ne diyor.


Enbiya 10; And olsun, size öyle bir kitap indirdik ki, BÜTÜN ŞAN VE ŞEREFİNİZ ONDADIR. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?


Allah eşi benzeri olmayan bir ışık, yol gösterici bir NUR gönderiyor kullarına, ama birileri ortaya çıkıp, O ışığın aydınlığını kesmeye çalışıyor. Lütfen buna izin vermeyelim. Buna izin veren kaybedenlerden olur unutmayalım. Allah size öyle bir kitap gönderdim ki diyor, bütün yolunuzu bu kitapla bulacaksınız. Sizce böyle bir kitabı anlamak ve yolumuzu bulmak için veliye, şeyhe, efendiye ihtiyacımız nasıl olurda vardır deriz. Yaradan sakın velilerin ardına düşmeyin, dediği halde bunu nasıl söyleriz.


Elbette hepimiz aynı kapasitede değiliz. Birbirimize her konuda mutlaka ihtiyacımız vardır. Birbirimizden yararlanmalıyız, sormalıyız, öğrenmeliyiz. Aynı konuyu bile, aynı oranda anlayamayabiliriz. Ama bizlere düşen, önce kapasitemiz ölçüsünce Kur’an ı anlamaya çalışmak olmalıdır. Gerisini Rabbimiz getirecek ve bizlerin ayetinde de söylediği gibi, gönül gözlerimizi açarak, gerçekleri görebilmemiz için yardımcı olacaktır. İMTİHANINDA ÖZÜNDE, SAMİMİ GAYRET YATMIYOR MU ZATEN.


KÖRÜ KÖRÜNE İMAN EDERSEK, İNANCIMIZDAN ASLA EMİN OLAMAYIZ. Ama dersimizi Kur’an dan çalışır da, yardımı başkalarından alırsak, bizi asla hiç kimse Allah ile aldatamaz.


Geri dönüşü olmayan yola girdiğimizde, peygamberimizin şahitliğinde sorulacak sorulara, peygamberimizin vereceği cevaplardan üzülmek, pişmanlık duymak istemeyen, Kur’an ın ipine sarılır, sanı ve emin olmadığımız rivayetlere değil. O gün pişman olmanın, hiçbir faydası olmayacaktır.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

197

Bugün yazımda, peygamberimizin söylediği iddia edilen, bir hadisi üzerinde sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Peygamberimiz aşağıdaki sözleri, sizce söylemiş olabilir mi?


6063 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kabir azabının çoğu SİDİK sebebiyledir."


İdrar sıçramasından kaçının. ÇÜNKÜ KABİR AZÂBININ ÇOĞU, İDRAR SIÇRAMASINDAN OLMAKTADIR.


Gelin bu sözler üzerinde, birlikte düşünelim. Bu bilgiler eğer gerçekten doğru ise, Kur an mutlaka bu bilgiyi bizlere vermiş olması gerekmez mi? Çünkü Rabbimiz ne diyordu hatırlayalım.


Zuhruf 44: Doğrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve SİZ ONDAN SORGUYA ÇEKİLECEKSİNİZ.


Dikkat ederseniz ayette Allah,  sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum, Kur’an dan hesaba çekeceğim diyor. Allah böyle bir hüküm verdikten sonra, sizce Kur’an da hiç bahsedilmeyen, örneği bile verilmemiş bir hükümden sorumlu tutup, azap verir mi? 


Allah Kur’an da birçok kez tekrar ederek, yemin olsun ki Kur’an ı, sizler için kolaylaştırdım der. Bu hükmü veren Rabbimiz, bizlerin farkında olmadan, elbisemize damlamış ya da sıçramış olan idrardan sorumlu tutup, bizlere sizce azap eder mi? Çünkü hiç kimse kasıtlı olarak, idrarını üzerine sıçratmaz. Kasıtlı olmadan yapılan hiç bir şeyden, Rabbimiz bizleri sorumlu tutmayacağını da söylüyorsa, sizce peygamberimiz böyle bir söz söylemiş olabilir mi?


İşte bizler İslam ı, kendi nefsimizde böyle zorlaştırıyor ve adeta korku dini yaratıyoruz. Bunlar doğru olamaz, elimizdeki Kur’an bu bilgileri onaylamıyor diyenleri de, dinden çıkmakla suçlayabiliyoruz.


Lütfen şöyle düşünün, erkek ya da kadın idrarını yaptıktan sonra, kiloduma benim hiç idrar damlamıyor, ben çok dikkatliyim diyen var mı aramızda? Bunu söylemek hiç mümkün değil. HELE YAŞI İLERLEMİŞ, ERKEK YA DA KADININ, BUNDAN NEREDEYSE KAÇIŞI HİÇ YOK DİYEBİLİRİZ. Bu durumda nasıl olurda bu söylenenlere inanırız ve toplumu tedirgin ederiz. Bu güzelim dinimizi, Allah ın vermediği bir hükümle, nasıl olurda toplum içinde korku salarız. Bunun vebalini hiç mi düşünmüyoruz?


Peygamberimiz bakın neler söylemişti hatırlayalım.


BENDEN KUR'AN DIŞINDA BİR ŞEY YAZMAYIN. Kim, benden Kur'an dışında bir şey yazmışsa, onu imha etsin."
Muslim-Zuhd/72(3004) /4137 Ebu Davud-İlm/3(3647) /4136 Musned-c.3/12,21,39 Darimi-Mukaddime/42


4106 - El-Muttalib İbnu Abdillah İbni Hantab radıyallahu anh anlatıyor: "Zeyd İbnu Sabit Hz. Muaviye radıyallahu anhüma'nın yanına girmişti. Hz. Mu'aviye ona bir hadisten sual etti. Zeyd de hadisi ona söyledi. Hz. Muaviye (orada hazır bulunan bir adama) hadisi yazmasını emretti. ZEYD MÜDAHALEDE BULUNARAK RESÛLULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM, HADİSLERİNDEN HİÇ BİR ŞEY YAZMAMAMIZI EMRETMİŞTİ" dedi. Bunun üzerine Hz. Muaviye yazılanı derhal imha etti."
Ebu Davud, İlm 3, (3647).


5176 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: "Benim hakkımda yalan söylemeyin. ZİRA BENİM ÜZERİME YALAN UYDURAN CEHENNEME GİRER."
Buhâri, İlm 38; Müslim, Mukaddime 1, (1); Tirmizi, İlm 8, (2662).


Bu sözlerin, peygamberimize ait olduğuna inanan bir Müslüman, Kur’an da asla bahsedilmeyen, tek kelimesi bile geçmeyen,  İDRARIN KABİR AZABINA NEDEN OLDUĞUNU, PEYGAMBERİMİZİN ASLA SÖYLEMEYECEĞİNİ ÇOK İYİ BİLİR ve bunu söyleyenlere inanmaz. Buna inanmak, peygamberimize iftira atmaktır, lütfen unutmayalım. Kabir azabı konusu da ayrıca, yine Kur’an çizgisinde araştırılmalı ve üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken bir konudur, onu da belirtmek isterim.


Peygamberimizin yaşadığı devri ve O toplumun yaşadığı şartlarını hatırlayınız lütfen. Evlerde ne su var, nede tuvalet. Büyük tuvalet yapma ihtiyacı duyulduğunda, genelde su bulamadıkları zaman taşlarla taharetlendiklerini, bizlere ulaşan bilgilerden öğreniyoruz. Sormak isterim, büyük abdestini yapan bir insan, taşlarla günümüze göre, ne kadar temiz taharetlenebilir? BU KONUDA SUSKUN KALAN VE HİÇ BİR ŞEY SÖYLEMEYEN BİZLERİN, İDRAR KONUSUNDA BU DERECE FARKLI FİKİRLERE İNANMASINI, SİZLERİN DİKKATİNİZE SUNUYORUM.


Kur’an akıl ve mantık dinidir ve bizlere örneklerle öğüt verir. BİZLERİN TEMİZ, TERTİPLİ İNSANLAR OLMAMIZI İSTER. Bunu yaparken sert bir üslup kullanmaz. Yemin ederek, sizler için kolaylaştırdım dediği kitabı, dini asla zorlaştırarak yaşanmasını istemez. 


Kur’an öğretisinden uzak kalıp, batıl ve sanı ile dini yaşayan İslam toplumları,  kendilerince gördükleri yanlışları, dini kendi nefislerinde yönlendirmek, şekillendirmek istemiş, böylece ne yazık ki peygamberimizin asla söylemesi mümkün olmayacak sözleri, ona mal ederek söylemişlerdir. TÜM BUNLARI, BELKİ TOPLUMUN İYİLİĞİ İÇİN YAPMAYA ÇALIŞSALAR DA, TOPLUMUN İÇİNDE BU SÖZLERİN, ZAMANLA ÇOK DAHA FARKLI ANLAMLARA BÜRÜNMESİNİ DE ENGELLEYEMEMİŞLERDİR. 


İdrar elbette insan üzerinde, hiç istenmeyen bir pisliktir. Böyle bir durumda hemen silmeli, temizlemeliyiz. Bunu zaten her aklı başında insan yapar. Bundan ve BUNA BENZER TÜM PİSLİKLERDEN SAKINMALIYIZ. Çünkü bir Müslüman Allah ın huzuruna durduğu zaman, her haliyle tertemiz olmalıdır.


Tüm bunları söylerken, bir konuya dikkat çekip ve o konu üzerinde korku salarak değil, genel anlamda her türlü pislikten uzak kalarak, temiz bir insan olmanın koşullarını kendimize oluşturmalıyız. Çünkü Kur’an bizlerin, böyle olmamızı ister.


Bir şeyin günah olduğunu ve onu yapanların cezalandırılacağına yalnız Allah hükmeder. Bunun dışında kural ve hüküm koyan yoktur, lütfen bunu unutmayalım. Yazımızın başında bir ayet hatırlatmıştık, SİZLERİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM diye. Bu hükmü Allah verdiyse, Kur’an da olmayan hiçbir konudan hesap sormayacağını, aklımızdan çıkarmamalıyız.


Allah birçok ayetinde, peygamberimizin topluma yalnız Kur’an ile hükmetme görevini aldığını açıkça söyler. Bizlerin Kur’an ın ipine sarılmamız gerektiği konusu üzerinde de dikkatimizi çeker ve emin olmadığımız bilginin de ardından gitmemizi yasaklar. Yine peygamberimizde, kendi adına bazı sözlerin söylenmesi konusunda, bizlerin çok dikkatli olmamız adına bizleri uyarır. Ve ben söylemediğim halde, bu peygamberin sözüdür diyenlerin, cehenneme gideceklerini de bizlere bildirir. Onun içindir ki bizlere düşen, her söylenene inanmadan, elimizde FURKAN, söylenenleri mutlaka Kur’an süzgecinden geçirmeliyiz.


Bu titizliği gösteren, peygamberimizin yolunu izlemiş olur. Titiz davranmayan, her söylenene inanan ise, bir bilinmeyenin peşinden giderek, ebedi hayatını tehlikeye atanların ve pişmanlıklarını dile getirenlerin safında yer alır.


Dilerim yüce Rabbimizden, gönül gözleri Kur’an ile parlayan, gönülleri Kur’an nuruyla nurlanan, Rabbin halis azınlık kulları arasında oluruz.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

198




Bugün sizlere, belki hiç aklınıza gelmeyen bir konuyu, düşünmenize vesile olmak istiyorum. Camide namaz kılanlar bilir, öğlen ve ikindi namazlarında yani gündüz namazların farzını kılarken imam, sesli olarak ayetleri okumaz, ama gece namazları yani sabah, akşam ve yatsı namazların ilk iki rekâtında, yüksek sesli okuyarak namazı kıldırır. Peki, bu fark nedendir diye hiç düşündünüz mü?


Bizler Kur’an ayetlerini ve İslam ı rivayet ve sanı bilgiler eşliğinde anlamaya, yaşamaya çalıştığımız sürece, Kur’an ı doğru anlamamız asla mümkün olamayacağını lütfen unutmayalım. Bakın hangi rivayet bilgilere dayanıyormuş bu farklılık.


(Efendimiz Hazretleri, namazın farz kılındığı Miraç gecesinden sonra, Mekke’de kıldığı namazlarında gece gündüz demeyip hepsinde de sesli okuyordu. Gizli okuma yoktu başlangıçta. Ancak gelip Efendimiz ’in sesli okuyuşunu dinleyen müşrikler, işittikleri ayetlere kendi şiirlerini de karıştırarak şurada burada şiirli ayet okuyarak zihinleri bulandırmaya çalışıyorlardı. Bundan ise Efendimiz Hazretleri rahatsızlık duyuyordu. O SIRALARDA İSRA SURESİ AYET 110 NAZİL OLDU. BU AYET GÜNDÜZLERİ GİZLİ OKUMAYI, GECELERİ İSE SESLİLİĞİ SÜRDÜRMEYİ İŞARET EDİYORDU...)


Yazıda bahsedilen İsra suresi 110. ayete bakalım, acaba bu ayette namaz kılarken gündüz sesli okumayın, gece sesli okuyun bilgisi mi veriyor?


İsra 110: De ki: “İster Allah deyiniz, ister Rahmân deyiniz! Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler, O'na aittir. NAMAZINDA YÜKSEK SESLE OKUMA; ONDA SESİNİ FAZLA DA KISMA; İKİSİNİN ARASI BİR YOL TUT!”


Ayeti okudunuz, bahsedilen konuyla hiçbir ilgisi yok. Namazlarımızı kılarken ister yalnız kıl, ister camide, mescitte toplu kıl, namazını kılarken nasıl kılacağımıza çok net bir açıklama getiriyor,  hiçbir ayrım yapmadan. Bahsedilen konuyla da hiçbir ilgisi yok. Bu ayetin önünde ya da arkasındaki ayetlere de baksanız, böyle bir anlam çıkartamazsınız. Zaten Kur’an ayetleri dolaylı anlatmaz, işaret etmez, açıkça örneklerle verir ki anlayabilelim. Daha doğrusu böyle yaptığını Kur’an bizzat söylüyor. İşte bizler ayetleri böyle emin olamayacağımız rivayet bilgilerle anlamaya çalıştığımız için, AYETLERİN HÜKMÜNÜ DE YERİNE GETİREMİYORUZ, AYETİN ANLAMINI DA DEĞİŞTİRİYORUZ.


Allah müşriklerin yapacağı fitneyi, ya da kötülükleri ayetleri gizleyerek, saklayarak asla önlem almaz, önce bunun bilincinde olmalıyız. ÇEKİNİLECEK KORKULACAK YALNIZ ALLAH TIR AYETİNE DE, ZATEN BU DÜŞÜNCE TERS DÜŞER. İsra suresi 110. ayet, nerede namaz kılarsak kılalım, yüksek sesle namaz kılmamızı yasaklamıştır.   Ama bizler ne yazık ki, bunun tersini yapıyoruz.


Namaz(Salât) Allah ile kulunun bir olduğu, ona dertlerini açtığı, onu zikrettiği, yücelttiği, ondan istekte bulunduğu bir andır. Eğer o anı bizler bizzat yaşamayıp, toplu olarak kıldığımız namazda, imama bırakırda, bizler yalnız dinlersek, bu namazın özünden uzaklaşma olur. Yine konuyla ilgili yazının devamında, bakın nasıl bir bilgi vardı.


(Ancak tek başına gece namaz kılan kimse serbesttir. İsterse sessiz kılar. İsterse kendini nefsinin imamı kabul eder, PEŞİNDE MELEKLERİN CEMAAT OLABİLECEĞİNİ DE DÜŞÜNEREK İMAM GİBİ SESLİ KILABİLİR. Yani tek başına akşamı, yatsıyı, sabahı evinde kılan kimse isterse imam gibi rahatlıkla sesli okuyarak kılabilir.)


Hâlbuki Rabbimiz ayetinde, ne yapmamızı istiyordu namazımızı kılarken?


(NAMAZINDA YÜKSEK SESLE OKUMA; ONDA SESİNİ FAZLA DA KISMA; İKİSİNİN ARASI BİR YOL TUT!”)


Rivayet ve sanı bilgiler ışığında inancımızı yaşarsak, işte böyle Kur’an ile taban tabana zıt bir iman üzerinde oluruz. Bu bilgiler ışığında lütfen düşünelim. Madem peygamberimiz gündüz müşriklerin duymasını istemediği için, gündüz namazlarını sessiz kıldırıyordu, Cuma namazı, bayram namazı neden sesli kıldırdığını söylüyoruz? Burada tam tersi bir mantık yok mu? Bakın bu konuda da nasıl bir savunma yapılıyor.


(Cuma ve bayram namazları da zaten Hicretten sonra farz ve vacip kılındığından, müşriklerin de bir zararı olmayacağından kıraatler cehrî(yüksek sesli) oldu. )


Bahsedilen namazların, hicretten sonra farz ve vacip olduğu söylenerek, imamın sesli namaz kıldırdığı savunması yapılıyor. Bu bilgiler ışığında, düşünme melekesini yitirmemiş bir Müslüman şu soruyu sormaz mı? Artık hiçbir sorun kalmadığına ve müşriklerin bizlere ibadetlerimizde alaya alamayacakları bir ortam olduğuna göre, artık gündüz namazlarımızı camilerde imamın sesli kıldırması gerekmez mi?


Doğrusu anlatılanlar ne yazık ki kendi içinde çelişkili. AMA BUNU SORGULAMA GÜCÜMÜZ, ELİMİZDEN ALINDIĞI İÇİN, NE DÜŞÜNÜYORUZ, NEDE SORGULAYABİLİYORUZ. İşte bizler İslam ı bu bilgiler ışığında yaşayıp gidiyoruz. Sonucunu da toplum olarak görüyoruz.


Bu konuyu anlatan yazının son kısmında, çok dikkat çekici bir bölüm vardı ki, bugün bizlerin İslam ı sorgulamadan yaşamamızın asıl nedenine ışık tutuyor.


( Bilindiği gibi İslam’daki görevlerin bir kısmı, akılla izah edilebilen “makulu’l-mana”dır. AZ BİR KISMI DA TESLİMİYETİ GEREKTİREN VE AKILLA İZAH EDİLEMEYEN BOYUTTADIR. Bunun da hikmetleri vardır. Bir hikmeti şudur ki, İslam dininin iki temel esası vardır. Birincisi, iman esaslarıdır. İman ilimdir ve akla hitap eder. İkincisi, İslam esaslarıdır. İslam teslim olmayı gerektirir. Bu sebeple bazen aklın kavrayamadığı bazı unsurları da olacak ki teslimiyet hasıl olsun. YOKSA HER ŞEYİ AKLINA YATTIĞI İÇİN KABUL EDERSE KİŞİ O ZAMAN TESLİMİYET TESTİNDEN GEÇMEMİŞ OLUR. )


Ne yazık ki bugün yaşanan İslam dinine, aklın ve mantığın alamayacağı şeyleri dahi sokabilmenin anahtarı bu sözlerde yatıyor.  İMAN ETMEK GÖRÜNMEYENE İNANMAKTIR. AMA O İMANI ÖNCE SAĞLAMLAŞTIRMAK, GÜÇLÜ VE KALICI KILMAK İSTEYEN, ELDE KUR’AN DÜŞÜNEREK, ARAŞTIRARAK ANLAMALI Kİ, İMANI KALICI VE SÜREKLİ OLABİLSİN.  İslam ın esasları asla aklın ermeyeceği konular değildir. Allah bizlerin, hiç düşünmeden iman etmemizi asla istemez. Kur’an ı anlamaya çalışanların gönül gözünü açacağını söyleyen Rabbimiz, böylece fark edemeyeceğimiz konularında, farkına varmamızı sağlıyor.


Peki, Kur’an bu sözleri onaylar mı? Bir başka deyişle Allah bizlerin düşünmeden iman etmemizi mi istiyor Kur’an da? Gelin ona da bakalım.


Bakara 269: Allah, dileyene hikmeti verir; kime hikmet verilmişse, ona büyük servet verilmiştir. AMA AKIL SAHİPLERİ DIŞINDA KİMSE BUNU DÜŞÜNÜP ANLAYAMAZ.


Ali İmran 191:  Aklıselim sahipleri ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar, GÖKLERİN VE YERİN YARATILIŞI HAKKINDA DERİN DERİN DÜŞÜNÜRLER VE ŞÖYLE DERLER: “Ey Rabbimiz! Sen bunu, boşuna yaratmadın; seni noksan sıfatlardan uzak tutarız. Bizi cehennem azabından koru!”


İbrahim 52: İşte bu, kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek tanrı olduğunu bilsinler ve AKIL SAHİPLERİ İYİCE DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALSINLAR DİYE, insanlara bir bildiridir.


Nisa 82:  Hâlâ KUR'ÂN ÜZERİNDE GEREĞİ GİBİ DÜŞÜNMEYECEKLER Mİ? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gönderilmiş olsaydı onda birçok çelişki bulurlardı


Araf 201: Takvâ sahipleri var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda, DÜŞÜNÜP HEMEN GÖRÜRLER.


Enfal 22: Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, DÜŞÜNMEYEN SAĞIRLAR VE DİLSİZLERDİR.


Rad 19: Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kişi, kör olan biri ile aynı mıdır? SADECE AKIL SAHİPLERİ DÜŞÜNÜRLER.


Nahl 44: Apaçık mucizelerle ve kitaplarla gönderildiler. Kendilerine indirileni insanlara açıklaman için ve DÜŞÜNSÜNLER DİYE, SANA DA BU KUR'ÂN'I İNDİRDİK.


Muhammed 24: Bunlar, KUR'ÂN'I DÜŞÜNMÜYORLAR Mı? Yoksa kalpleri kilitli midir?


Kamer 40: Andolsun ki Kur'ân'ı, DÜŞÜNENLER İÇİN KOLAYLAŞTIRDIK. DÜŞÜNEN VAR MI?


Yunus 100: Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir kimse iman edemez. Allah, azabı AKILLARINI (GÜZELCE) KULLANMAYANLARA VERİR.


Siz bunca ayetten, Allah ın bizleri bazı konularda, düşünmeden iman etmelisiniz diye söylediğini mi anladınız? Elbette hayır, tam tersine mutlaka düşünmemizi özellikle emretmiştir. Peki neden? Çünkü düşünen, aklını kullanan ve Kur’an ı rehber alarak onun sınırlarını aşmayan bir insanı, hiç kimse kandıramaz aldatamazda ondan. Düşünerek iman eden bir insanın, tüm gerçekleri gördüğü, hiçbir şüphesi olmadığı için, nefsi de başka yanlışlara yönelmez. Ama düşünmeden iman eden, aklı yatmayan konulara inanan bir insanın nefsi, pamuk ipliği gibidir, nereye çekerseniz o taraf gider. Onun için Allah özellikle düşünmeye önem verir ve bizlerin düşünerek iman etmemizi ister.


 BİR BAŞKA DEYİŞLE DÜŞÜNME VE AKIL, İMANIN SİGORTASIDIR.


Bu konuda Kur’an ın verdiği örneğe bakalım.  Toplu kılınan namaz konusunda da örnek veriyor, hem de savaş zamanında peygamberimizin imamlığında. Bakın nasıl tarif ediyor.


Nisa 102: Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığında, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diğer bir kısmı arkanızda beklesin. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar………


Ayete dikkat ettiyseniz, peygamberimizin imamlığında kısaltılmış namaz kılınıyor. Lütfen açıklamaya dikkat ediniz, peygamberimizle birlikte namaza duruyorlar ama sesli okumaktan bahsetmiyor. Ancak buradaki imamın görevi, hep birlikte kıyam etmek, rükû ve secde etmenin dışında bir görevi yok. ÇÜNKÜ NAMAZ, ALLAH İLE KULUNUN ARASINDAKİ BAĞDIR, BUNA HİÇ KİMSE MÜDAHİL OLAMAZ, ARAYA GİREMEZ.


Toplumu istedikleri gibi, kendi menfaatleri yönünde kandırabilmek isteyenler, toplum ile Kur’an ın arasına girmiş ve hemen hemen her konuda, dine hurafe ve batıl düşüncelerini sokmuşlardır. Peygamberimizin asla söylemesi mümkün olmayacak sözleri, sanki peygamberimiz söylemiş gibi topluma anlatanlar ve bu yolla peygamberimize iftira atanlar, toplumu istedikleri yönde kullanma gücünü elde etmişlerdir.


Elbette bunu yapanların mahşer günü yüzleri simsiyah olacak, Allah a ve elçisine attıkları iftiraların hesabını vereceklerdir. Bizlere düşen elde Kur’an, onu yine Kur’an ın açıklamalarından, verdiği örneklerden yola çıkarak, anlamaya çalışmak olmalıdır.  Bunu başara bilenlere ne mutlu.


Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

199


Bizler yaşadığımız inancımızı, hiç sorguluyor muyuz? Lütfen bu soruyu kendimize mutlaka soralım ve cevabını da arama çabası içinde olalım. Bunu yapmadığımız takdirde, Allah ın huzuruna çıktığımız gün, pişman olma riskimiz çok daha büyük olacaktır.


Yazıma böyle bir girişi, niçin yaptığıma gelince. Bizler öyle bir din yaşıyoruz ki, ne akıl süzgecinden geçiyor, nede Kur’an ın süzgecinden. Bizlere öğretilenleri hiç düşünmeden kabul ettiğimiz gibi, hadi şu bilginin doğruluğunu birde Kur’an a soralım, acaba doğrumu diye aklımızdan hiç geçmiyor.


Elbette bunu düşünmememizin sebebi var. Çünkü bizlere dini anlatanlar, itiraz eden olmasın diye, işlerini garantiye alıp, Kur’an da her detay yoktur, Kur’an özet bilgiler verir demişler ve bizlerde bunu hiç düşünmeden kabul etmişiz. İşte bu düşünceye inanmakla bizler, Kur’an dan uzaklaşmışız ama bunun farkında bile değiliz.


Bu düşünce ve inançtan yola çıkarak, bizlere şunu öğretmişler;  KUR’AN DA NAMAZIN NASIL KILINACAĞI, ORUCUN NASIL TUTULACAĞI, HACCIN NASIL YAPILACAĞININ DETAYLARI VERİLMEMİŞTİR. Bunun kurallarını, detaylarını peygamberimizden öğreniyoruz diye, bugün topluma öyle aşılanmıştır ki, neredeyse Kur’an bir kenara konarak, emin olamadığımız bilgiler el üstünde tutulur olmuş. SİZCE ALLAH IN HER ŞEYDEN NİCE ÖRNEKLERİ, DETAYLI AÇIKLADIK DEDİĞİ KİTAPTA, RABBİN ÇOK ÖNEMSEDİĞİ NAMAZIN, BİZLER İÇİN GEREKLİ DETAYLARI KUR’AN DA YOK, DİYE İNANMAMIZ NORMAL Mİ?


Bugün bizler Kur’an İslam ı nı değil, atalarımızdan nakledilen rivayet ve sanılardan oluşan bir İslam ı yaşıyoruz. Bakın böyle yapanlara Kur’an dan bir uyarı.


Bakara 170: Onlara, “Allah'ın indirdiğine uyunuz” dendiğinde, “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız” derler. YA ATALARI AKILLARINI KULLANAMAMIŞ, DOĞRUYU DA BULAMAMIŞ İDİYSELER DE Mİ?


Gelin bu konuyu birlikte düşünelim. Çünkü bu konu öyle dile getiriliyor ve ön plana çıkartılıyor ki, rivayet ve sanı bilgiler, Kur’an ın önüne geçmiş durumda. Şöyle düşünelim ve diyelim ki, Allah namaz kılın, oruç tutun diye emir vermiş ama detayını açıklamamıştır. Bu durumda özet bilgiler veren Kur’an ın hiçbir önemi kalmaz, detay veren beşeri bilgiler, bu bilgileri yazan kitapları ön plana çıkar. Sizce bu mantıklı mı? Hani Kur’an ın eşi bezeri yoktu. Hani bir benzerini getirsinler bakalım diye Rabbimiz meydan okuyordu bizlere?


Eşi benzeri olmayan, Allah katından inen bir kitap var elimizde, ama bu kitap sorumlu olduğumuz ibadetlerin detaylarını yazmıyor ve bizler bu kadar önemli bir konuda, beşeri fıkıh kitaplarına muhtaç oluyoruz. Öylemi dostlar. NE SÖYLEDİĞİMİZİN, NELERE İNANDIĞIMIZIN FARKINDA MISINIZ? Hiç sanmıyorum.


Kur’an ın ipine sarılın, sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum diye Rabbimizin verdiği hükümlerin sizce bir önemi yok mu? Hani sizin bütün şan ve şerefiniz, Kur’an da dır diyordu Yaradan. RABBİMİZ BİZLERİN YAPACAĞI İBADETLERİN DETAYINI KUR’AN DA VERMEYİP, RİVAYET VE SANI BİLGİLER YOLUYLA İNANCIMIZI YAŞAMAMIZI SİZCE İSTER Mİ?


İşin daha vahimi, mezheplere, fırkalara, tarikat ve cemaatlere ayrılan din, öyle bölünmüş ve dini öyle şekillendirmiş ki, hepsi kendi ellerindekilerle övünüp, karşısındaki aynı dine mensup din kardeşlerini, düşman görür olmuş. Sizce hangi mezhebin fıkhı, en doğru ve peygamberimizin ibadetlerimizi şekillendirmiş, detaylandırmış halidir? Bunun garantisini verecek var mı aramızda? Dini böyle mi yaşamak, bizleri Allah a yaklaştırır?


Bizlerin yaptığı en büyük yanlış, bugün inancımızı yaşarken ibadetlerimizde, geleneğin ilavelerini Kur’an da bulamadığımızda, BAKIN HER BİLGİ, DETAY GERÇEKTEN KUR’ANDA YOKMUŞ DEME YANILGISIDIR. ELBETTE İLAVELERİN HİÇBİR SAKINCASI YOKTUR. AMA ONLAR OLMADAN İBADETLERİMİZİ YAPAMAYIZ DEMEKLE, KUR’AN I EKSİK, YETERSİZ GÖRMEK ARASINDA, HİÇBİR FARK YOKTUR. Lütfen bunu unutmayalım.


Allah yemin ederek, sizlere kolaylaştırılmış bir din gönderdim der. Ama bizler dine kendi nefsimizde yaptığımız ilavelerle, dini zorlaştırmış, hatta işin içinden çıkılamaz hale getirmişiz. Eğer Kur’an da her bilgi, her detay olmasaydı peygamberimiz bunu sağlığında tıpkı Kur’an gibi yazılı hale getirir diki, bizlere ulaşan peygamberimizin bizzat yazdırdığı, böyle bir bilgi, kitap asla yoktur.


Peygamberimiz sağlığında kendi sözlerini, yani hadislerinin nakline önce izin vermiş, daha sonra değiştirilerek nakledildiğini görünce yasaklamıştır. Bu yasak, dört halife devrinde de devam etmiştir. Hadis yazımı ve nakli, dört halifenin sona ermesi ve dinin mezheplere bölünmesi ile YILLAR SONRA TOPLANMAYA VE TOPLUM İÇİNDE NAKLEDİLMEYE BAŞLANMIŞ VE DİN BEŞERİ, NEFSİ ŞEKİLLENDİRİLMEYE BAŞLANMIŞTIR.


Değerli din kardeşlerim, lütfen şunu unutmayalım. Allah bizlerin sorumlu olduğu bir hüküm verdiyse, onu mutlaka Kur’an da gerektiği ölçüde açıklamış ve bizlere izah etmiştir. Böyle yaptığını da zaten, Kur’an söylüyor, lütfen rivayet ve sanı bilgilere değil, Rabbimize inanalım. GELENEĞİN VE MEZHEPLERİN DİNE GİYDİRDİKLERİ ELBİSEYİ, KUR’AN DA ASLA BULAMAYIZ. ÇÜNKÜ ALLAH IN YEMİN EDEREK KOLAYLAŞTIRDIĞI DİNİ, BİZLER ELİMİZDEN GELDİĞİNCE İLAVELERLE ZORLAŞTIRDIK.


Lütfen Kur’an dan, peygamberimizin yetki ve sorumluluğunu okuyalım ve araştıralım. Daha sonrada bizlere anlatılanlarla karşılaştıralım. Bakın peygamberimizin yetki, görev ve sorumlulukları ile ilgili, birkaç ayet hatırlatmak istiyorum.


Ankebut 18: Eğer yalanlarsanız, biliniz ki sizden önce de nice toplumlar peygamberlerini yalanlamışlardı. PEYGAMBERİN ÜZERİNDE, APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR GÖREV YOKTUR.


Kehf 56: BİZ PEYGAMBERLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİ VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. Kâfir olanlar ise hakkı yerinden kaydırıp ortadan kaldırmak için bâtıl uğruna mücâdele verirler. Âyetlerimizi ve kendilerine yapılan tehditleri de alay konusu edinirler.


Rad 40: Onlara vaad ettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek yahut seni, onu görmeden vefat ettirsek, YİNE DE SANA DÜŞEN SADECE TEBLİĞ ETMEK, bize düşen de hesaba çekmektir.


Neml 92: "Ve Kur'ân'ı okumam emredildi." Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; KİM DE SAPARSA ONA DE Kİ: "BEN SADECE UYARICILARDANIM."


Ne dersiniz, Allah ın elçisine verdiği görev ve yetki çok açık değil mi? Hala bu ayetleri tebliğ alan bizler, peygamberimizin Kur’an gibi, dine hüküm koyma, dini detaylandırma yetkisi var diyebilir miyiz? Hala Kur’an da olmayan hükümleri de peygamberimiz, dine hüküm koymuştur diyenlere, aşağıdaki ayeti hatırlatmak istiyorum.


Zuhruf 44:  Doğrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür VE SİZ ONDAN SORGUYA ÇEKİLECEKSİNİZ.


Düşünebiliyor musunuz Allah, sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim diye apaçık hüküm veriyor, ama bizler Kur’an ın detaysız ve gereken açıklamaların yapılmadığına inanıyor ve beşeri kitapların hükümlerine, din diye inanmakta kusur görmüyoruz.


Allah uymamız gereken emirleri veriyor, ama gereken detayları vermiyor, daha sonrada bizleri bu hükümlerden sorumlu tutuyor, öylemi din kardeşlerim? Ne dersiniz, tüm bunlara inanırsak, yukarıdaki ayete hala iman ettiğimizi nasıl söyleriz. Gerekli açıklamayı yapmayan Rabbimiz, açıklamadığı bir detaydan, nasıl olurda bizleri sorumlu tutar. Bunu da mı düşünemiyoruz?


Değerli din kardeşlerim yüzlerce yıldır, İslam dinini kendi nefislerinde şekillendirip, zorlaştıran, kendi menfaatleri adına yüzlerce ayeti görmezden gelerek, İslam ı yaşatmak için çabalar harcayan, din bezirgânlarına artık inanmayalım. İnanın mahşer günü öyle pişman oluruz ki, aşağıdaki sözleri söyleyerek pişmanlığımızı dile getiririz. Rabbimiz bu örneği bile düşünen kullarına veriyor.


Ahzab 67. Yine şöyle diyecekler: “Ey Rabbimiz! BİZ ÖNDERLERİMİZE VE BÜYÜKLERİMİZE İTAAT ETTİK DE BİZİ YOLDAN SAPTIRDILAR.”



Böyle bir pişmanlığın içinde olmak istemeyen, emin olamadığımız rivayet ve sanı bilgilere değil, Allah ın sorumlu tuttuğu Kur’an ın ipine sarılalım. Yaradan bakın apaçık ne diyor ve bizleri nereye yönlendiriyor.


Enbiya 10; And olsun, size öyle bir kitap indirdik ki, BÜTÜN ŞAN VE ŞEREFİNİZ ONDADIR. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?

Sizce bu sözleri söyleyen Rabbimiz, bizlerin sorumlu olduğu ibadetlerin detayını, eğriden doğruyu ayıran FURKAN da açıklamamış olabilir mi? Karar sizlerin. İslam toplumu olarak öyle büyük bir yanılgı içindeyiz ki, doğrusu artık gözler görmüyor, kulaklar duymaz olmuş. Çok üzgünüm ama aşağıda yazacağım ayetin hükmü, bizler için geçerli olmuş görünüyor.


Enbiya 45: De ki: "Ben sizi ancak VAHİYLE UYARIYORUM." AMA SAĞIRLAR, UYARILDIKLARINDA ÇAĞRIYI İŞİTMEZLER Kİ!


Dilerim Yüce Rabbimizden gözlerimizdeki bu perdeyi, kulaklarımızdaki mührü kaldırsın ki, Kur’an gerçeklerini görebilelim. Allah ın vahyini artık göremez, duyamaz, hissedemez olduk. Daha açıkçası bizler hem kör hem sağır olduğumuzun farkında bile değiliz. Allah yardımcımız olsun.


Son olarak sizlere Kütüb-ü Sitte den, bir hadis nakletmek istiyorum. Bakın peygamberimiz ne demiş. İşte Kur’an ın onayını alan, harika bir hadis.


4107 - Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle emrettiler: "BENDEN KUR'AN DIŞINDA BİR ŞEY YAZMAYIN. KİM, KUR'AN'DAN BAŞKA BİR ŞEY YAZMIŞ İSE, ONU İMHA ETSİN."
Müslim, zühd 72, (3004).


Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

200
Kur'an-ı Kerim / Helal Kesim Kandırmacası.
« : 01 Eylül 2014, 14:08:44 »

Yazılarımı okuyan, yurt dışında yaşayan bir kardeşimiz, bir soru sormuş ve sorusunda, yurt dışındaki yabancı marketlerden, et almaya korktuklarını, helal-haram kesim sözleriyle tedirgin olduklarını söylemiş ve bu konuda dini açıdan aydınlatılmak istediğini belirtmiş.

Gerçekten de İslam toplumu içinde, öyle gruplaşmalar ve çıkar şebekeleri oluştu ki,  toplumu kendi menfaatleri, çıkarları yönünde istedikleri gibi yönetebiliyorlar. Yalnız bu konuda değil, her konuda İslam toplumu içinde, çıkar çeteleri oluştu ve hızla gelişme kat ettiğini söyleyebilirim. Çünkü önlerinde engel yok. Ne yazık ki İslam toplumlarının, Kur’an ile arasındaki bağ gereği gibi kurulamadığı için, ne söylenirse inanır halde, yaşayıp gidiyoruz. Gelelim konumuza. Kur’an HARAM konusunda ne diyor, önce ona bakalım.

Nahl 116; Yalan düzerek Allah'a iftira etmek için, DİLLERİNİZİN UYDURMA NİTELENDİRMELERİYLE "ŞU HELALDİR, ŞU DA HARAMDIR!" DEMEYİN. Yalan düzerek Allah'a iftira edenler kurtulamazlar.

Demek ki Allah ın haram demediği, hiçbir şeye haram diyemeyiz. Dersek Allah a iftira atmış oluruz, önce bunu unutmayalım. Peki, Allah neleri haram kılmış, şimdide ona bakalım.

Enam 145:  De ki: Bana vahyolunanda, LEŞ VEYA AKITILMIŞ KAN YAHUT DOMUZ ETİ -Kİ PİSLİĞİN KENDİSİDİR- YA DA GÜNAH İŞLENEREK ALLAH'TAN BAŞKASI ADINA KESİLMİŞ BİR HAYVANDAN başka, yiyecek kimseye haram kılınmış bir şey bulamıyorum…..

Şimdide bu ayeti anlamaya çalışalım. Ayette açıkça leş, yani kendi halinde önceden ölmüş hayvanın etini yemeyin diyor. Hayvanlardan akan kanıda içmeyin, haramdır açıklaması yapılıyor. Yine çok açık, domuz etini de yememizin yasaklandığı bilgisi veriliyor. En son kısmında bahsedilen harama, lütfen dikkatinizi çekmek istiyorum. Allah dan başkası adına kesilmiş hayvanı da, yemeyin haramdır diyor.

En son zikredilen haramdan kasıt ne olabilir. Bu sözleriyle Allah, BESMELE ÇEKİLMEDEN KESİLEN HAYVANI YEMEYİN DEMİYOR, önce bunu açıklığa kavuşturalım. Allah dan başkası adına kesilen hayvanı yemeyin diyor. Peki, ne anlama geliyor bu sözler?

Bazı toplumlarda, inanç ve itikatlar da, Allah ın yanında ilahlar ya da şefaatçiler/putlar edinip, onlara adanan, onların adını anarak onlara nispetle kesilen, hayvanların etini yemeyin diyor Allah. Çünkü neden, Allah dan başka kimseye kulluk edilmez, Allah dan başka hiç kimseden yardım istenmez, Allah dan başka hiç kimse adına da, hayvan kurban adanmaz ve kesilmez. Bu sayılanların dışında, her temiz şey helaldir diyor Allah.

Şimdide şu sorunun cevabını arayalım. Ehli kitabın kestiği hayvanlar, pişirdiği yemekleri yiyebilir miyiz? Önce her zaman yaptığımız gibi bu sorumuza, Kur’an dan cevap arayalım, daha sonrada günümüze ulaşan, rivayet hadislere bakalım.

Maide 5: Bugün size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. KENDİLERİNE KİTAP VERİLENLERİN YİYECEKLERİ SİZE HELAL OLDUĞU GİBİ, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir……..

Bu ayetten anlaşıldığı gibi, ehli kitabın kestiği hayvanda, pişirdiği yemekte birbirine helal olduğunu, açıkça Kur’an belirtiyor. Bunun tersini söyleyen, Kur’an a muhalif inanç yaşıyor demektir. Şunu da belirtmeliyim ki, elbette bir şartla Ehli kitabın kestiği, ya da pişirdiği yemek yenir. Allah ın yukarıda saydığı, haramlardan olmamak şartıyla.

Mantıken düşündüğümüzde, elbette Ehli kitabın kestiği hayvanda, pişirdiği yemekte birbirine helal olmalı ki, bir birleriyle diyalogda bulunsunlar, toplumlar arasında kopukluk olmasın. Bu yolla İslam ı onlara anlatabilsinler. Bunun tersi düşünülemez. İşte onun için diyoruz ki, İslam akıl, mantık ve hoşgörü dinidir.

Gelelim toplumu tedirgin eden, HELAL KESİM konusuna. Bu konuda, birçok konuda olduğu gibi, toplumu kendi çıkarlarına kullanmak isteyenlerin bir aldatmacasıdır. Peki, ne söylüyorlar da, toplum tedirgin oluyor.

(HAYVAN KESİLİRKEN BESMELE ÇEKİLMEZSE, O HAYVAN YENMEZ HARAM OLUR.)

Şimdide bu konu üzerinde düşünelim. Besmele yani Allah ın adıyla bir işe başlamak, bizler için çok önemlidir. Bunda hiçbir şüphe yok. Ama bu konu çok farklı. Besmeleyle işe başlayan, yani Allah ın adıyla işine koyulan, işinde kolaylık bulacaktır. Hatta Kur’an ı okumaya başladığımızda da besmeleyle başlarız, çünkü bu Kur’an ın öğretisidir. Peki, Kur’an hayvanları keserken, besmele çekerek kesin diye, bizleri bağlayıcı bir hüküm vermiş midir?

Allah eğer, besmeleyle kesmediğiniz hayvan mındar olur, haram olur yiyemezsiniz diyorsa Kur’an da, ona hiç birimiz itiraz edemeyiz. Peki öyle mi diyor, hiç Kur’an dan araştırdınız mı?  Bu sorumuzun cevabını, yukarıda yazdığım Maide suresin 5. ayetin, bir öncesindeki ayet cevap veriyor ve bakın ne diyor.

Maide 4: Kendileri için nelerin helal kılındığını sana soruyorlar; de ki: Bütün iyi ve temiz şeyler size helal kılınmıştır. Allah'ın size öğrettiğinden öğretip avcı hale getirdiğiniz hayvanların sizin için YAKALADIKLARINDAN DA YEYİN VE ÜZERİNE ALLAH'IN ADINI ANIN (besmele çekin). Allah'tan korkun. Allah'ın hesabı pek çabuktur.

Ayetin son kısmını, lütfen dikkatli anlamaya çalışalım. Av olarak yakaladığınız hayvanları yeyin diyor ve devamında, üzerine Allah ın adını anın diye de açıklama yapıyor. Lütfen dikkat edelim, keserken Allah ın adını anın da öyle kesin demiyor, yerken Allah ın adını anın diyor.

Bu sözlerden hem besmele çekmeyi, hem de Allah a şükretmeyi, onu tespih etmeyi anlayabiliriz. Zaten bizler yemeğe, besmeleyle başlamıyor muyuz? Elbette bu değildir ki, hayvanları keserken besmeleye gerek yok. ELBETTE ALLAH I ZİKREDEREK KESMELİYİZ, AMA RABBİMİZ BÖYLE BİR HÜKÜM, BÖYLE BİR BAĞLAYICI KURAL ÖZELLİKLE KOYMAMIŞTIR. Eğer böyle bir hüküm koymuş olsaydı, başkasının kestiği hiçbir hayvanı, gönül rahatlığıyla yiyemezdik.

Ayetlere ve kelimelere, kendi nefislerimizde farklı anlamlar yüklersek, Kur’an da çelişki yaratırız. HATTA DİNİ ELLERİMİZLE ZORLAŞTIRIRIZ. Bu düşüncemizi hemen kontrol edelim, düşünelim acaba doğrumu anladık ayetleri.

Allah ehli kitabın yemekleri, kestiği hayvanlar sizler için helaldir diyor. Hemen bu sözler üzerine düşünelim. Onlar bizler gibi, besmele çekerek hayvanları kesmiyor. EĞER BÖYLE BİR HÜKÜM ALLAH KOYSAYDI, BİRBİRİNİZİN YEMEKLERİ SİZE HELALDİR DEMEZDİ? Demek ki ayetleri doğru anlamışız. Şükürler olsun.

Gelelim bu konuda ki bizlere ulaşan, rivayet hadislere.

1937 - Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtü vesselâm)'a soruldu: "Halk bize et getiriyor, kesilirken besmele çekilip çekilmediğini bilmiyoruz, ne yapalım?"
"Siz besmele çekin, yiyin!" cevabını verdi."
Buhâri, Sayd 21, Büyü 5, Tevhid 13; Muvatta, Zebâih 1, (2, 488); Ebü Dâvud, Edâhi 19, (2829); Nesâi, Dahâya 39, (7, 237).

1939 - Zühri (rahimehullah) diyor ki: "Arap Hıristiyanlarının kestiklerini yemekte bir beis yoktur. Ancak, Allah'tan başka birisinin adını andığını işitirsen o zaman kestiğini yeme. İşitmemiş isen, (bu durumda vehimlenme), çünkü Allah, onların küfrünü bildiği halde kestiklerini helâl kılmıştır."
Hz. Ali'den de bu mânâda rivayet yapılmıştır.

Bizler her konuda danışacağımız rehber, Kur’an olmalıdır. Eğer emin olmadığımız bilgiler hiç düşünmeden, araştırmadan rehberimiz olmuşsa, bizleri aldatanlar daha çok çıkacaktır. Böyle yaşamaya devam edersek, bizleri Allah ile aldatmalarına engel olamayız.

Onun içindir ki gelin el birliğiyle Kur’an ı şaha kaldıralım ve yalnız Kur’an ın ipine sarılalım. Elbette her bilgiden faydalanalım, ama mutlaka Kur’an ın onayını alalım. Bunu yapabilenlere ne mutlu.

Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Sayfa: 1 ... 18 19 [20] 21 22 ... 29
web hosting Domain Web
İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan sevdaligul.com forum sitemizde 5651 Sayılı Kanun’un 8. Maddesine ve T.C.K’nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. sevdaligul.com hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler sevdaligul@gmail.com  adresi ile iletişime geçilmesi halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde sevdaligul.com  yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş yapacaktır.