GüLe SeVDaLi BiR GeNçLiK

EĞLENCE, MUHABBET VE KOMİKLER => Fıkralar Bölümü => Karışık Fıkralar => Konuyu başlatan: iğneci - 26 Ocak 2008, 03:26:45

Başlık: DOLMUSUN KAPISI
Gönderen: iğneci - 26 Ocak 2008, 03:26:45

 
Dolmuşun Kapısı   :sev10:  :sev10:
 

Şoför:
- Kurtuluş! der demez, arabanın kapısına saldırdım. Ne yaptımsa kapıyı bir türlü açamadım. Kapının kulpu dönmez. Şoför içerden bağırıyor:

- Sola kıvır!

Sola kıvırıyorum kıvırmasına ama, kulp kıvrılmıyor. Şoför, bağırıyor:

- Solunu, sağını mı şaşırdın? Dolmuşun arkasına başka arabalar, otobüsler, kamyonlar yığıldı. Trafik memuru, fırt fırt düdük öttürüyor.

- Sola kıvır be!

- Kıvrılmıyor kardeşim.

Şoför uzanıyor, kapıyı açıyor, içeriye giriyorum. Dolmuş yürüyor ama şoföründe çenesi açılıyor:

- Ne adamlar var be dünyada?.. Tüh Allah kahretsin... Yahu sağını solunu daha öğrenememişler be!

Şoförün çenesi kapanmıyor bir türlü:

- Her yolcuya teker teker anlat. Kapı bu yahu... Sola çevir, tak açılır...

Kendimi övmek gibi olmasın, bir iyi huyum vardır, haksız olduğum zaman karşımdaki ne derse desin, hiç sesimi çıkarmam.

Şoför, hızını alamamış boyuna dırdır ediyor:

- Bir kapıyı açmasını öğrenemeyen insan bu dünyada niye yaşar bilmem ki...

Utancımdan renkten renge giriyorum. Adam ne dese haklı. Bu sefer yolcularda şoförü tutup ona hak veriyorlar.

Bir şişman adam:

- Efendim, dikkatsizlik... diyor, dikatsiz insanlar.
Bir şoför, bir o şişman adam söylüyor:

- Bayım, vallahi bıktım artık... Bu adamlara araba kapısını açmasını öğretmek için bir kurs açmalı.

- Yok kardeşim, yok... Medeniyetin mektebi yoktur. İnsanın kendisinde olmadıktan sonra ne yapsan boş.
Eminönü'nde şişman adam arabadan inmek istiyor. İstiyor ama bir türlü kapıyı açamıyor. Şoför bu sefer ona bağırıyor:

- Bayım sağa çevir kulpu.

- Çevrilmiyor kardeşim.

- Sola çeviriyorsun bayım. Yahu bu cenabet dışardan sola, içerden sağa çevrilecek.

- Kardeşim ne sola dönüyor ne sağa... Kıpırdamıyor körolası!

Bir hayli çekişiyorlar. Sihirli define kapısı gibi , bir türlü açılmıyor.

Şoför uzanıp kapıyı açıyor. Şişman adam kendini zor dışarı atıyor. Büsbütün kızan şoför söylenip duruyor. Neredeyse küfüre başlayacak. Herifin pis ağzına dayanılır gibi değil. Kurtuluş'a gitmekten vazgeçtim ama, ya kapıyı açamazsam diye korkumdan inemiyorum.

-Odun oğlu odunlar... Yarmalar!..

- Şoför bey, ben burada ineceğim.

Kapının kulpuna yapıştım. Açabilmek için az önce şoföre öyle dikkat etmiştim ki! Sağa çeviriyorum. Oooh, çok şükür, dışarıdayım. Başka bir araba bekliyorum.

- Kurtuluş?

- Evet...

Araba önümde. Şoför paylamasın diye, az önce öğrendiğim gibi kapının kulpunu sola çeviriyorum, olmuyor. Sağa çeviriyorum, olmuyor. Bir daha zorluyorum, bir daha, öyle ki elime kan oturuyor.
Şoför bağırıyor

- Yukarı kaldır yahu, yukarı...

Kulpu yukarı kaldırınca kapı açılıyor. Ama şimdi de bu şoför başladı:

- Buradan başka İstanbul yok...

Yolculardan biri şoföre hak veriyor:

- Boşu boşuna kaldırım çiğniyorlar.

- Artık bir dolmuş kapısı açamayan da, insanım diye yaşamasın dünyada...

Bu ağır sözlere nasıl dayanılır? Şoför de, yolcular da, hep beni haksız çıkarıyorlar.

Karaköy'de bir yolcu inmek istiyor, ama kapı açılmaz.
Şoför:

- Yukarı kaldır! diye bağırıyor.

- Asıl be!

- Asılıyorum, kalkmıyor.

Şoför kapıyı açıyor, adam çıkar çıkmaz, ne olur ne olmaz ben de kapıyı açamam diye kendimi dışarı atıyorum. Şimdi Karaköy'deyim. Zar zor bir araba buluyorum. Kapının kulpunu sola çeviriyorum, olmuyor. Sağa çeviriyorum, olmuyor. Yukarı, a-ahh! Aşağı, ı-ıhh... Bre aman, şoförden paparayı yiyeceğim sağlam, aslıp duruyorum. Kulpu dört yöne çeviriyorum, bana mısın demiyor...

- İt be, it!..

- Nereye iteyim?

- Nereye itilir yahu? İt!.. İtmesini de mi bilmiyorsun? İçeri doğru it!

Hiç böyle içeri doğru itilipte açılan kapı görmemiştim!

- Kapıyı itme be! Kulpu it!

Hele şükür kapı açılıyor, şoför durur mu?

- Her müşteriye teker teker öğret.

Bir yolcu "kaz gibi adamlar" diyor. Bunu söyleyen adam kapının hemen yanında oturuyor. Şoför onu, "kapı açık" diye tersliyor. Adam kapıyı açıp, küt diye kapatıyor.

- Olmadı!.. Kapanmadı.

Adam bir daha deniyor, yine kapanmıyor.

- Kapanmadı!

Yanındaki yolcu, "hızlı çek" diyor.

Çat! Pat! Küt! Şoför, "Yavaş yahu" diyor, "yavaş be, alt tarafı yirmibeş lira vereceksiniz!"

Şoför uzanıp kapıyı kapatıyor ama çenesi de açılıyor; "Haftada bir kapı tamiri. Kazan kazan, kapı tamirine ver. İş mi bu yani? Sizin evinizde kapı yok mu? Saat gibi kapı bu, yavaşça, tık diye kapatacaksın."

Bir yolcu Galatasaray'da inmek istiyor. Yine kapı açılmaz. Bir patırtı, kıyamet, sağa, sola, yukarı, aşağı...Sonunda kapı açılıyor. Yolcunun arkasından kendimi sokağa atıyorum.

- Kurtuluş?

- Evet, buyrun!

Buyurması kolay ama, nasıl buyuracaksın? Kapının kulpuna yapışıyorum. Yukarı kaldır, kalkmaz. Aşağı indir, inmez. Sağa sola dönmez, it itilmez... Tüh Allah kahretsin! Bütün kuvvetimi deniyorum. Pehlivan Koca Yusuf kalksa gelse, bu kapıyı açamaz!

- Kendine çek!

Bu kapı da kendine çekilince açılırmış. Kaç yazar? Şoför başlıyor söylenmeye... Ama yoo, bu kadarına da dayanamam artık.

Şoför, büsbütün kızıyor:

- İnsan bu kadarcık şeyi de bilmez mi be!.. Ford arabaların kulpunu sola, Studbakerleri sağa çevireceksin. Chevrolet oldumu iteceksin kulpu. Hilmanları kendine doğru çekeceksin. Fiat arabası oldumu önce bir sağa çevirir sonra üstüne basarsın. Buickler en kolayı, bir sağa bir sola çevirir, kulpu kendine doğru biraz çeker, sonra biraz yukarı kaldırır kuvvetlice aşağı indirirsin, sonra kendine doğru çekipte hafifçe üstüne basar itersen, çıt diye kapı açılır.

Şoför, durmadan her marka araba kapısının nasıl açılacağını anlatıyordu. Ben tatlı tatlı dinliyordum ama lafının sonunu kötü bağladı:

- İnsanın bu kadar şeyi öğrenmemesi için mankafa olması lazım.

Yolculardan birisi şoförden baskın çıkıyor: "Dangalaklık efendim. Düpedüz dangalaklık bu! Alt tarafı yirmi-otuz çeşit araba var. İstanbul gibi bir şehirde yaşayan insan bu kadarını öğrenemezse, kaldırsın kendisini denize atsın..." Şoför de onaylıyor: "Öyle ya, ölsün be!.. Ölsün daha iyi. Koy önüne bir torba saman, yesin!.."

Bana sövüp sayan yolcu Taksim'de iniyor. Tam kapıdan çıkarken "Vaayy... Aman!" diye bağırıyor.

- Ne oldu, ne var?

İyi olmuş kerataya. Kapıyı kapatırken baş parmağı kapıya sıkışmış. Elinden şakır şakır kanlar akarken kapıya sövüp sayıyor; "Namussuz kapı... Hiç böyle kapı görmedim."

Herif aman aman diye bağıradursun, şoför gaza basıyor, harbiyeye uçuyoruz. Harbiye'de bir müşteri daha binmek istiyor ama ne mümkün... Otomobil kapısı değil, kale kapısı namussuz! Şoför:

- Bastır! Bastır be!.. diye bağırıyor.

- Neresini bastırayım?

- Ömründe hiç arabaya binmedin mi? Düğmesini bastır.

- Düğmesi nerde yahu?

- Kilit düğmesi be!..

Düğme dediği nerede biliyor musunuz? Kapıyla, kilitle, kulpla hiç ilgisi olmayan bir yerde, arabanın iç yanında, pencere camının altında! Ben düğmeye basıyorum, adam kulpa, kapı açılıyor. Açılır açılmaz da canımı zor atıyorum dışarı.

Artık yürümeye karar verdim.

Yanımda bir araba duruyor.

- Nereye bayım?

- Kurtuluş.

Şoföre bakıyorum, yaşlıca bir adam. Artık bu küfür filan etmez diyorum içimden. İçerde de üç yolcu daha var. Acaba kapıyı açmayı... Bilirim bunları, herbirinin ayrı huyları vardır. Elimi kapı kulpuna atmadan soruyorum.

- Arabanız ne marka?

- Desoto.

- Desoto mu? Bu nasıl açılır? Zaten kapının kulpu da yok.

- İt!..

- İtiyorum.

- Bastır!

- Bastırıyorum.

- Çek, kendine doğru çek... Döndür!

- Döndürdüm.

- Kaç kere döndürdün?

- İki.

- Olmaz, baştan döndür, üç defa...

Şoför yardıma geliyor, o da açamıyor. yolcularla şoför içerden, ben dışardan zorla kapıyı açıyoruz. Bu seferde bir türlü kapanmaz. Ben çekerim, şoför çeker bir türlü kapanmıyor mendebur kapı. Bütün kuvvetimle kapıyı çektim, eski araba sarsıldı. Küüt diye bir ses... Şoför, "Haha! Kapandı şimdi" dedi.
Gidiyoruz, şoför anlatıyor durmadan. beş milyonluk arabaymış. Yolcular bir yılda hurdaya çıkarmışlar. Dolmuşa inip binmesini, kapıyı açıp kapatmasını bilmiyorlarmış. Ayda bir kez kapıyı tamire götürürmüş. Şoför durmadan sövüp sayıyor ama bereket bu seferkiler bana değil başkalarına.
Kurtuluş'a geliyoruz. Araba duruyor. Bir yolcu kapıyı açmak istiyor, açılmaz. Bu araba Desoto, diye öğrendiklerimi satıyorum, yukarı al, aşağı it... Öbür yolcu işe karışıyor, üçüncüsü yardım ediyor. Şoför söylenerek kapıya uzanıyor. Hiçbirimiz açamıyoruz. Öbür yandaki kapıyı kurcalıyoruz, zorluyoruz, o da açılmıyor. Kaldık mı arabanın içinde? Kan-ter içinde kalan şoförde küfürün bini bir para... Bir kısmımız sağ, bir kısmımız sol kapıda uğraşıyoruz. Masallardaki sihirli kapı gibi ne yapsan açılmaz.

- Sustayı çekin, hadi, dayanın!..

Tramvaylar, arabalar arkamıza yığılmış. Trafik polisi sesleniyor, şoför arabayı kenara çekiyor. Bir erkek yolcu ceketini çıkarmış kapıyı açmaya çabalarken, biride öbür kapıyı tekmeliyor. Kadın yolcu avazı çıktığı kadar "İmdaaatt..." diye bağırıyor.

- Sus hanım, ortalığı telaşa verme. Kadın kaçırıyoruz zannedecekler.

Polis koşup geliyor, etrafımızı kalabalık çeviriyor.

- Ne var?

- İçerde kaldık, kapı açılmıyor.

Kadıncağız çığlık çığlığa, şoför kapı kilidinin sustasını bozan müşterilere küfür eder, dışardakilerse güler halimize...

- Bir keser yok mu, keser?

- Keserle açılmaz, varyoz lazım.

- Bir çilingir çağırın en iyisi.

Karanlık bastı, biz hala dolmuşta mahpusuz. Seyirciler gittikçe artıyor. Ne içerden açılıyor ne dışardan... Başka bir şoför bizimkine "arkadaş" diyor, "bunu açsa açsa Yenişehirde tamirci Yanko açar. Geçen gün Büyükdere'ye müşteri götürmüştüm. Benim de başıma geldi. Öldür Allah kapı açılmadı, beş tamirhane dolaştıktan sonra Yanko usta açtı."
Yenişehir'de Yanko ustanın tamirhanesine gidiyoruz. Usta evine gitmiş. Ustaya haber gidiyor. Biz içerde artık patlayacağız. Bir saat mi, iki saat mi sonra usta geliyor. Bir zaman da o uğraşıyor.

- Siz bunu Tarlabaşı'ndaki kilitçi İbrâhim var, ona götürün, diyor.

Kilitçi İbrâhim'e gidiyoruz.

- Sustalının dili, dişliye geçmiş, diyor.

- Ne yapacağız?

- Gece vakti olmaz. Bunun bir günlük işi var. Gündüz gözüyle inşallah...

İçerde yalvarmaya başladık:

- Aman İbrâhim usta, ocağına düştük. Bizi buradan kurtar, ne istersen verelim, yüz, ikiyüz... Kadın ağlamaya başladı:

- Ah n'olur kocama haber verin bari...

Halimize acıyan İbrâhim usta işe girişti. Gecenin onikisinde, "olmuyor" dedi. "Bunun işi uzun... Pencereden çıkın"

İlkin kadının canını kurtardık. Pencereden başını uzattı. Ayaklarından biz tuttuk, başından dışardakiler, karga tulumba kadını çıkardık. Yolcunun biri şişman olduğu için ne kadar uğraştıysak çıkaramadık onu. Sonra beni çıkardılar. Hürriyet havasını ciğerlerime çektim. Şişman yolcuyu çıkarmaya çalışıyorlardı. Bana da "yardım et" dediler. Çeke çeke adamı yarı beline kadar dışarı çıkardık. Ama tam beline gelince ne içeri, ne dışarı, adam pencereye takıldı kaldı; yarısı içerde, yarısı dışarda.

- Vazgeçtim, içeri sokun! diye yalvarıyor. İçeri de sokamıyoruz.

Ben artık oradan uzaklaştım. Ne yaptılar bilemiyorum. Tabii Kurtuluş'a yaya gittiğimi, o günden sonra dolmuşa binmeye tövbe ettiğimi tahmin edersiniz.    :sev10:  :sev2:  :sev22:
 
 

Berden ŞENLİK 
 
 
Başlık: DOLMUSUN KAPISI
Gönderen: hamarat - 26 Ocak 2008, 23:38:48
Kabusu olur insanın dolmuş kapısı valla :sev10:
Teşekkürler
Başlık: DOLMUSUN KAPISI
Gönderen: sevdaligul - 27 Ocak 2008, 12:20:52
 :sev10: :sev10: :sev10:

iyi ki bizim dolmuşlar boyle degil rezil oluruz yoksa

kendileri acılıyor