GüLe SeVDaLi BiR GeNçLiK

TV KEYFİ VE GÜNCEL OLAYLAR => Haber ve Yaşam Merkezi => Güncel Haberler ve Olaylar => Konuyu başlatan: iğneci - 26 Ocak 2008, 02:22:03

Başlık: BU GIDIS DINCI DIKTA REJIME GIDISTIR
Gönderen: iğneci - 26 Ocak 2008, 02:22:03

"Bu gidiş dinci dikta rejimine gidiştir" 25 Ocak 2008
 
YARGITAY Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Türkiye'de türban sorunu yaşanmadığını, sorunun dinin siyasete alet edilmesi olduğunu, en büyük sorunun ise 'kişi diktasına doğru gidilmesi olduğunu' söyledi. Kanadoğlu, 'Bu gidiş dinci dikta rejimine gidiştir' derken, siyasi partilerin Anayasa hükümlerine uyması gerektiğini, aksine davrananların kapatılacağını, demokrasinin kendini savunma güvenceleri olduğunu belirtti.

Atatürkçü Düşünce Derneği Adana Şubesi'nin düzenlediği 'Anayasa Üzerine Görüşler' konulu toplantıda konuşan Kanadoğlu, yeni bir Anayasa yapma niyeti olmadığı, kapsamlı değişiklik yapılacağının söylendiğini savunarak şunları söyledi: "Siyasi iktidar daha kolay, daha çabuk sonuca ulaşabilmek için 2 maddelik bir Anayasa değişikliği konusunda bir başka parti ile anlaşarak ortaya küçük bir Anayasa değişikliği teklifi ile çıkma peşinde görünüyor. O zaman sormak gerekir. Siyasi iktidarın amacı sadece türbana özgürlük müdür?"

İHSASI REY

KANADOĞLU, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Yargıtay ve Danıştay'ın türban konusundaki uyarıları ile ilgili olarak 'ihsası rey'de bulunuyorlar' dediğini anımsatarak, şunları söyledi:

"İhsası rey şudur. Bakılmakta olan veya bakması olası bir davada oyunu ihsas ettirme yani sezindirme, yani ima yoluyla açıklama demek. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı karar yeri değildir, iddia makamıdır yani taraftır. Danıştay Başkanlar Kurulu'nun ihsası rey'de bulunması diye bir olay olamaz. Çünkü, Danıştay, bu konudaki düşüncesini kararlarında göstermiştir.

Danıştay'ın yaptığı bu kararların ne olduğunu anımsatmak ve uygulanmasını istemekten ibaret bir bildiridir. Siz bu bildirileri dikkate almazsanız, bu bildirileri ihsası rey gibi kabul eder ve yargının siyasallaşması yolunda çabalar sarf eden bir siyasi iktidar olarak bu karşı çıkışı ve uyarmayı kendi işinize müdahale olarak görürseniz bundan sonra nelerle karşılayacağınızı da hesap etmeniz gerekir.

Bu ülkede kesinlikle bilinmelidir ki Anayasa dışında, Anayasa'nın laiklik ilkesini ortadan kaldıracak biçimde eylemlerde bulunan siyasi partiler Anayasa'daki yaptırımlarla mutlaka karşı karşıya kalacaklardır. Bunun başka türlü ne açıklaması vardır, ne de başka türlü bir nedene bağlanabilir. Ama, bugün Türkiye'nin en büyük sorunu budur. Bir kişi diktasına doğru gidilmektedir.

Bugün siyasi partilerdeki genel başkanlık sultasının ulaşacağı yer de zaten budur. Bir siyasi parti genel başkanının iktidar olması halinde bütün yasamayı, milletvekillerini teker teker, kimlik olarak ve sıralarıyla tespit ettiğini düşünün. Yasama o kişinin elindedir. Aynı zamanda yürütmenin başıdır. Aynı zamanda kendisine engel olarak gördüğü yargıyı da kendisine bağımlı hale getirmek istemektedir." 
Türkiye'nin türban sorunu bulunduğunu bildiren Kanadoğlu, şöyle devam etti:

"Aslında Türkiye'nin sorunu dinin siyasete alet edilmesi sorunudur. Türban bunun bir vesilesidir, bir bahanesidir, özellikle kullanılan bir aracıdır. Bunun adı dinin siyasete alet edilmesidir. Eğer dinin siyasete alet edilmesini, iktidara gidişin tabii bir yolu olarak kabul ediyor isek, o takdirde bu devletin laik niteliğini, bu cumhuriyetin laik niteliğini inkar ederiz ve dinin üzerinden siyaset yapıldığı bir ülkede gerçek görüşlerin ortaya atılabilmesi o toplumun refaha, gönence ulaşması mümkün olmaz.

Bu gidiş hayırlı bir gidiş değildir. Bu gidiş dinci dikta rejimine gidiştir. Bunu önlemek her Türk yurttaşının vazageçilmez görevi olmalıdır. Buna karşı çıkmak zorundayız. Eğer hür, özgür, demokratik hakları sağlanmış, Atatürk ilke ve devrimlerine inançla bağlanmış bir Cumhuriyetin özgür vatandaşı olmak istiyorsak kesinlikle bu çabalara karşı koymak durumundayız. "

YASAL YAPTIRIMI: PARTİ KAPATMA

Dünya işlerini dini siyasete alet ederek çözmeye kalkışmanın, onun karşısındaki düşünceleri ortadan kaldırmaya yönelik en iyi araç olduğunu, ancak dinin siyasete alet edilmesini önlemek için de gerekli önlemlerin alındığını kaydeden Kanadoğlu, parti kapatmayı da dile getirdiğini konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Demokrasiyi yok etme özgürlüğü hiç kimseye tanınanamaz. Anayasımızın 68'inci maddesi siyasi partilerin uymaları gerekli düzenlemeleri  net şekilde ortaya koymuş. Bizde bir anlayış var. Siyasi partiler siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Sadece bu kısım söylenmekte, siyasetçilerimizin sadece bu kısım hoşuna gitmekte, ama 'Siyasi partiler, Anayasa ve kanun hükümleri dairesinde faaliyette bulunurlar' hükmü hiç nazari dikkate alınmamaktadır.  68'inci madde siyasi partilerin neleri yapmamaları gerektiği çok açık ortaya koymaktadır. Hiç kuşkusuz millet egemenliği, insan hakları, hukuk devleti ilkeleri ve özellikle laik cumhuriyet ilkesi aleyhine eylemler yapamazlar. Yaparlarsa ne olur? Bu yaptırım 69'uncu maddede siyasi partilerin bu eylemlerin odağı olmaları halinde temelli kapatılacaklarını anlatıyor."

'YA YASAYA UY, YA TERK ET'

Türkiye'nin siyasi parti mezarlığına dönüştüğünü, bugüne kadar 30'dan fazla partinin kapatıldığından bahsedilip, "Türkiye demokratik ülke değil. Bu yönde bir takım önlemler alınması gerekir" denildiğini bildiren Kanadoğlu, herşeyden önce demokrasinin kendisini savunma hakkı bulunduğunu söyledi. "Bir ülkede siyasi partiler demokrasinin olmazsa olmaz unsurlarına saldırıda bulunuyorlarsa, yani laiklik ilkesinin aleyhinde çalışıyorlarsa, devletin bölünmez bütünlüğü aleyhine faaliyette bulunuyorlarsa bu ülkenin, bu demokratik rejimin kendisini koruma hakkı yok mudur?" diye soran Kanadoğlu, bu konuda da şöyle konuştu:

"Sorun bu eylemleri bir kısıtlama altına alan ve buna uygun davranmayan siyasi partilerin kapatılmasını öngören hükümlerde değil, ısrarla Anayasa dışı faaliyette bulunan partilerdir. Kusur ordadır, suç ordadır. Siyasi partiler ya bu ülkenin çağdaş, uygar Atatürk ilke devrimleri doğrultusunda,  ekonomik, siyasal, sosyal yönden bir ilerleme vasıtası olacaklardır. Bu kalıp içerisinde siyaset yapacaklardır,  ya da bu siyaset alanını terk edeceklerdir. Bugün dinsel bir kimliğe kavuşturulan bir simgenin siyasi yönden çıkar sağlamak için kullanılması durumunda gerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, gerekse Danıştay Başkanlar Kurulu'nun birer anımsatma ve uyarı niteliğindeki söylemleri bazı iktidar sahipleri tarafından tepkiyle karşılandı. Öylesine tepkiyle karşılandı ki, kimisi haddini bilmekten söz açtı, kimi sadece milli iradenin yasamada TBMM'de toplandığından söz etti.