GüLe SeVDaLi BiR GeNçLiK
TV KEYFİ VE GÜNCEL OLAYLAR => Haber ve Yaşam Merkezi => Güncel Haberler ve Olaylar => Konuyu başlatan: iğneci - 05 Ocak 2008, 17:16:47
-
Vatandaş, devletten hesap sorar
BURSA Valisi Şehabettin Harput, İznik Gölü’nde balık tutarken kaybolan vatandaşların ailelerini ziyaret etti.
Arama çalışmalarının geç başlayıp erken bitirilmesinden şikáyetçi olan aile büyüklerinin sitemlerine sinirlendi ve "Siz devlete hesap mı soruyorsunuz? Kimsenin devletten hesap sorma hakkı yoktur" dedi.
Valinin gerçek niyetinin, acılı ailelere argo tabirle "fırça atmak" olmadığına kuşkum yok.
Ancak valinin bu sözlerinin bilinçaltında, Türk kamu idaresine yıllardır hákim olan bir anlayışın olduğu da bir gerçek.
Bu anlayış, yüzyıllardan beri bizim devlet sistemimizin içinde.
Egemenliğin bir ailenin elinde olduğu, iktidarın babadan oğula geçtiği monarşik bir düzende böyle olması normal tabii.
Sorun, Cumhuriyet ile birlikte bu bilincin değişmemiş olmasında.
Demokratik bir düzende, devlet mekanizması vatandaşların ihtiyaçları içindir.
Vatandaşların, devletin her kademesini denetleme, hesap sorma ve gerektiğinde eleştirme hakları vardır.
Öte yandan şöyle çok basit bir durum da var: Demokratik bir devlette, kamu görevlileri vatandaşların hizmetlisi sayılırlar. Maaşlarını vatandaşların ödediği vergilerden alırlar ve onlardan bunun karşılığını almayı beklemek, maaşları ödeyenlerin hakkıdır.
Kamu görevlilerinin, yaşamın her anında vatandaşlara hesap vermeye hazır olmaları ve bundan gocunmamaları demokratik düzenin bir gereğidir.
Aydın olmanın bedeli budur
PROF. Dr. Nur Vergin’in, dün Ertuğrul Özkök’ün köşesinde yayımlanan açıklamasında dikkatimi şu cümle çekti
"Üç gündür Vatan’ın internet sitesinde hakaretlere maruz kalıyorum. Ne para pul, mevki düşkünlüğüm, ne AKP yalakalığım, ne CIA ajanlığım, ne cahilliğim kaldı."
Vergin’in bu hakaretlere maruz kalmasının nedeni, Vatan’da yayımlanan söyleşisindeki görüşlerinin bazı kişilerce beğenilmemiş olması.
İşin ilginci Vergin, bu hakaretleri yapanların hoşuna gidecek şeyler söylemiş olsa da sonuç değişmeyecekti. Bu kez aynı hakaretleri "karşı taraftan" duyacak, okumak zorunda kalacaktı.
Bu bir tür toplumsal geleneğimiz sanki. Fikir tartışmalarını, asgari saygı düzeyinde sürdürebilmek, toplumumuzun çoğunluğu açısından mümkün olamıyor.
Bu durumun bir nedeni cahillik ve görüşlerini küfür etmeden açık seçik ifade etmekte aciz olmak ise diğer nedeni de yozlaşmış bilinçaltıdır.
Herkes, başkasını kendisi gibi bilir çünkü.
Bir görüşe sahip olmanın karşılığının mevki, para vs. gibi bir karşılığı olması lazım geldiğini düşünenler, aslında bilinçaltlarında kendileri için aynı şeyi düşünürler.
Bir gruba ait olmanın, bir görüşe sahip olmanın maddi bir karşılığı olması gerektiğini düşünür ve bunu beklerler.
Böyle düşünenler, emin olun ki karşılarına böyle bir maddi çıkar fırsatı çıksa, hemen o çıkarı sağlayanın yanına kolayca geçebilirler.
Oysa entelektüel yaşamda buna yer yoktur.
Entelektüel kişi, okur, düşünür ve bunun sonucunda sahip olduğu düşünceyi açıklamakta da bir sakınca görmez. Karşılığı da genellikle toplumda oklara hedef olmaktır ki bu da aydın olmanın bir bedelidir.
Mevki ve para gibi teşvik edicilere kanıp, görüşleri zikzaklar çizen okumuş yazmışlar da elbette vardır. Ama bunun istisna olduğunu unutmamak gerekir.
Toplumumuzdaki aydın düşmanlığı azaldıkça, fikirlerin sadece öyle düşünüldüğü için açıklandığı idrak edildikçe, bu sorunumuzdan da kurtulacağız elbette.
Ama sanırım daha bir süre bu tür hakaretlere tahammül etmek gerekecek.
Cumhurbaşkanı ’top çevirdi’
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, önceki gece TRT’de gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Milliyet Ankara Temsilcisi Fikret Bila, bu sütunlarda defalarca sorduğum "Suudi Arabistan Kralı’nın hediyeleri" konusunu gündeme getirdi.
Suudi Kralı’nın hediyeleriyle ilgili ne gibi bir işlem yapıldığını sordu.
Cumhurbaşkanı’nın yanıtını spor sayfası diliyle şöyle yorumlayabilirim: "Orta sahada top çevirdi!"
Cumhurbaşkanı, sorulara açık bir yanıt vermek yerine, Çankaya’da verilen hediyeleri kaydeden bir görevli bulunduğundan, ileride hediyeleri bir kütüphane müzede sergileyeceğinden söz etti.
Sorumuz çok açıktı: Suudi Arabistan Kralı, eşinize ve Başbakan’ın eşine, Ekvador Devlet Başkanı’nın eşine verdiği gibi değeri yüz binlerce doları bulan mücevherler ya da başka değerli hediyeler verdi mi?
Önce bunu öğrenelim, sonra bu hediyelerle ilgili ne gibi bir işlem yapılacağını tartışalım diyorum.
Mehmet Y. Yilmaz
-
"Egemenliğin bir ailenin elinde olduğu, iktidarın babadan oğula geçtiği monarşik bir düzende böyle olması normal tabii.
Sorun, Cumhuriyet ile birlikte bu bilincin değişmemiş olmasında."
kurtuluş savaşından hemen sonra ,rejim değişti.o sıralarda halkın mücadelesi yurdu düşman esaretinden kurtarmaktan başka birşey değildi.akıllarında ne rejim nede sistem değişikliği vardı , cumhuriyetin ilk yıllarında hatta ilanından önce osmanlı yandaşlarının ceza aldıklarını ,sürüldüklerini biliyoruz.rejim değişikliğine hazırlıksız olan millet apansızın yeni bir sistemin içinde buldu kendini.
bizler millet olarak ,yıllardır yaşamımıza sinen osmanlının yönetim sisteminden kurtulmadık,belkide kurtulmak istemedik.
işte bu yüzdendir ki devlet mensuplarının bu tarz yaklaşımları normal karşılanır oluyor.
bir örnek vermek isterim , çoğumuz devlet dairelerine giderken biraz çekingenlik yaşarız.heleki bir devlet adamı ile konuşurken çekiniriz.niye?
işte niyenin cevabı iğneci arkadaşımız eklediği yazıdan alıntı yaptığım bir parağrafın içinde saklı.
-
Simdi; Cumhuriyetten önce, (Peri arkadasimizinda belirttigi gibi) Vatan, millet,namus, onur kurtarma savasi vardi, bu türlü sorunlarla ilgilenme zamani ve yeri degildi.
Peri arkadasimizin yine teshisi tam isabet: bir örnek vermek isterim , çoğumuz devlet dairelerine giderken biraz çekingenlik yaşarız.heleki bir devlet adamı ile konuşurken çekiniriz.niye?
Utanilacak cekinecek olan vatandas degil, O'na saygi gösterme ve dinleme zahmetinde veya aliskanligin da bulunmayan yetkilinin. Yabanci ülkede yasayan bizler yurdumuza gelince cok duyariz su sözü, hak aramaya kalkinca "Burasi Almanya Degil. Burasi Türkiye"
Burada konu yapmamiz gereken sey; ilerde basimiza gelecek olumsuzluklari göze alarak hak aramak, hesap sormak... Hanimefendice, efendice, insanca. Empati ile, sempati ile. Ama mutlaka hesap sormaliyiz, hakliysak mutlaka önümüze bizi dinleyip, anlayacak bir yetkili, etkili cikar. Haaa olurda cikmaz... Yilmak yok devam etmeliyiz. "Kimi kime sikayet edecegiz". "It iti Isirirmi " gibi sözlerin arkasina siginmak hakli olan bir kisiye yakismaz. Yalniz bir seyi unutmayalim; Haksiz isek "Sark Kurnazligi" yaparak Karsidakinin eline koz vermekten kacinmamiz gerekir diye düsünüyorum. Burada Bürokrasi ile ilgiliydi konu, toplum olarak cevremizde biz rahatsiz eden herseye karsi duyarli olmak ayni zamanda bir yurttaslik görevidir. Selamlar.