GüLe SeVDaLi BiR GeNçLiK

AŞK VE HAYAT => Aşk Yeri => Serbest Şiir Köşesi => Konuyu başlatan: çoban - 28 Eylül 2007, 21:51:43

Başlık: mustafa nazif
Gönderen: çoban - 28 Eylül 2007, 21:51:43
I.
 
bu şehre yazıyorum bıkmadan; köşebaşlarına, çıkmazlarına, minarelerine ve kubbelerine… bir de insanlarına; ki hayırsız kaç baş taşımaktadır omuzlarında, nereye bile götürdüklerini bilmeden… eziyor yalan yok; yalan ve yok sayıyor umursamadan… mezar taşlarına bakınca eyübün tepesinden, en çok yalnızları düşündüm, en kalabalık olduğum anda… sokaklarım karıştı sonra birbirine, çıkmazlarına çıkmazlar ekledi… kendimi buldum dediğim yerde en çok kendimi kaybetmişim oysa… kubbelerini başıma bir taç gibi çektiğim anda; en çok yıldızlar düştü peşime…
bu şehri düşünüyorum durmadan / ve
duraksız iklimleri soluyorum.
bu şehrin minarelerini yazıyorum,
gökkubbesini çekip başımın üstüne,
yıldızlara semah duruyorum.
eyübün tepesinde yıkılmaz bir baş,
yalnızlık abidesiyim gibi tıpkı.
yani istanbul’da en kalabalık halimle
mezar taşlarına selam dururken,
yok sayıyorum hayatı umursamadan…
 
istanbul’a benziyorum galiba
ve gitgide karışıyor sokaklarım birbirine.
günbatımında batıyor günlerim
ve hiç doğmuyor.
seni düşünürken istanbul;
diyorum ya; karıştı sokaklarım birbirine
ve en çok yıldızlar düştü peşime…
korktum, üşüdüm;
yıldızları görünce çocuk oldum sandım,
yani fi tarihte bir gün,
büyüme hayalleri kurardım.
şimdi ise;
utanıyorum çocukluk düşlerimden…
II.
 
sahi; insan neden ölürdü?… yaşamak için mi?… bilir miydi neden öldüğünü ya da ölürken bilir miydi, neden ölündüğünü…neydi son nefesin ilk nefesten farkı; bilir miydi hiç?… soru sormaya vakit yok belki de, heyhat ki; vakit amansız, umarsız bir hızla ilerlemekte… soruların cevapları, cevapların sorularını aradığı bu başdöndüren alamet içinde, alfabenin bütün harfleri kadar yalnız, bir elif kadar başı dikiz… sorular ve cevaplar arasında, arasında herşeyin ve bir şeyin içindeki her şeyle müsemma; ne kadar girift gelip gitmekte nefesleriniz… sanıyorum ki her yerde varsınız, gölgelerinizden biliyorum sonra: ama gölgeleriniz gidiyor, siz kalmıyorsunuz geride… ve siz gidiyorsunuz; gözlerim takılıyor gölgelerinize…
ölmek için yaşadım, yalan yok
ve yalan yok ki belki de,
doğru olan bir şey yok.
bu sokaklar gibi karışık; her şey,
nasıl da birbirine muhteşem zıtlıkta
ve bir o kadar eş olmakta.
sorular soruyorum cevabını arayan
cevaplar veriyorum insanlara.
 
yani size; omuzları üzerindeki baş,
ayakları üzerindeki beden,
bedenler altındaki ayaklar; sahi
nereye gidersiniz;
nereden geldiğinizi bile bilmeden…
her şeyin içinde muamma bir yokluk.
yani yok olduğunu bilmediğin bir şeyin
içinde yok olmak ki ne acı.
cevaplar her şeyin içinde, sorular
her bir cevabın içinde.
doğurdukça, birbirini doğuran
karanlık iklimlerde; ey insanlık
siz gidiyorsunuz,
gölgeniz bile kalmıyor geride…
III.
                 

 

avucumda kaldı yaşamak… bir el falı gibi tıpkı ama fallarda çıkmayan; her şeyi yaşamak gibi ama her şeyi yaşamış saymamak gibi bir yanı da yok değil… üç aşağı beş yukarı varsaydım sadece… hani nefes almak gibi ama yine de bununla tanımlanamayan bir şeyler gibi… yaşamak diyorum; üç nokta’nın ilerisinde… yaşamak dediğin; ne çok şeyle anlatılır çocuklaktan başlayan, ilk aşkını anlata anlata bitiremeyen ve son aşkını dilinden hiç düşürmeyen… mesela / ve galiba; en sevdiğim yemeği, merhaba ve hoşçakal demeyi, seni seviyorum demeyi ve seni seviyorum demeyi özleyeceğimi… hatta; insanın kendisini dahi özleyeceği aklına gelir miydi… diyorum ya; yaşamak avucumda ve dilimde kaldı… en çok kendime söyledim; "sen ölecek adam değildin" / ve,

yeter miydi yaşamak;
bunca nefesi aldıktan sonra…
ama doymadan kalkmalı sofradan.
yaşamak dediğin;
biraz da tadı damağında kalmalı…
mustafa nazif
Başlık: mustafa nazif
Gönderen: sevdaligul - 24 Haziran 2011, 21:26:47
kalbine  emegine saglık arkadaşım