GüLe SeVDaLi BiR GeNçLiK

GENEL KÜLTÜR VE TARİH => Genel Kültür => Konuyu başlatan: sevdaligul - 24 Mayıs 2007, 22:01:47

Başlık: Anadolu Efsanelerin den Secmeler
Gönderen: sevdaligul - 24 Mayıs 2007, 22:01:47
(http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2005/04/14/images/5.jpg)



Anadolu'da dağların, taşların, ağaçların, nehirlerin ve insanların hikayeleri, efsaneleşerek yüzyıllar boyunca kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Kimi türkülere, şarkılara, romanlara konu olan efsaneleri, yediden yetmişe sevmeyenimiz yoktur. Efsaneler ilk bakışta, ilkel zihinlerin uydurduğu öyküler gibi görünse de, onlar aslında olağandışı olayları yorumlayan halk hikayeleridir. AKŞAM'ın Yurt Haberleri ekibi, Edirne'den Kars'a, Karadeniz'den Akdeniz'e, asırlardır Anadolu insanının, kendisinden bir şeyler katarak anlatageldiği yüzlerce efsaneden bir kısmını sizin için derledi

Nasıl taş kesildiler

Anadolu'nun dört bir yanında taş kesilen insanlara dair pek çok efsane anlatılır. İnsanımızın acıları ve özlemleri, dilden dile dolaşarak bu efsanelerde hayat bulmuştur

Ejderha ve Kral kızı - Adana

Çok eski çağlarda, Toros Dağları'nın tepesinde bir hükümdarın kızı yaşarmış. Dağlar çok sık bir ormanla kaplı olduğu, üstelik de ormanda büyük bir ejderhanın yaşadığına inanıldığı için, buralarda dolaşmak tekin sayılmazmış. Kral da kızına, çevreyi tek başına dolaşmamasını sık sık tembihlermiş. Ama bir gün, kız ormanda dolaşmaya çıkmış. Bir süre gezdikten sonra dik ve sarp bir kayalığa oturarak, Gülek Boğazı'nı seyre dalmış. Orada otururken büyük bir gürültü kopmuş. Kız aşağıya baktığında ejderhanın kayalara tırmandığını görmüş. Ne yapacağını şaşırmış. Kurtulamayacağını anlayınca, 'Tanrım beni ejderhaya yem yapacağına, burada taş yap' diye yakarmış. Kızın duasını kabul eden Tanrı, hem onu, hem de ejderhayı taşa çevirmiş.

Yamaçtaki ejderha- Sivas

lSivas'a bağlı Çaygören ve Küpecik köylerine giden yolun kıyısındaki tepeciklerden birinin yamacında, aşağıya inen bir ejderhaya benzeyen bir taş vardır. Yörede bu taşa dair bir efsane anlatılır:

Çok eskiden bu köyde yaşayan bir karı-koca, sabana koştukları bir çift öküzle tarlalarını sürerken tepeden bir ejderhanın üzerlerine geldiğini görür ve çok korkarlar. O esnada adam, 'Ey Allahım, bu musibeti başımızdan al. Ben de sana bir öküz kurban edeyim' der. Allah da ejderhayı taşa dönüştürür. Karı-koca evlerine döner ve öküzün birini kurban etmeden ertesi gün öküzleri ile tarlaya gelip çalışmaya koyulurlar. Derken birden bir gürültü kopar, bir de bakarlar ki dün taş kesen ejderha canlanmış, üzerlerine geliyor. Kadın kocasına sinirlenerek 'Dün sen öküzün birini kurban edeceğim dedin, ama etmedin. Şimdi öküzün birini buracıkta kendi ellerimle kurban edip köye dağıtacağım' der, ve öyle de yapar. Ejderha ikinci kez taşa dönüşür.

Rivayete göre taş kesen ejderhanın burun deliklerinin birinden su, diğerinden de -çok eskiden- irin gibi bir sıvı sızarmış. Bu irinin, çiftin adadıkları kurbanı hemen kesmedikleri için sızdığı söylenir. İrinin sızdığını gören kimse artık hayatta değilse de, suyun aktığını gören çoktur. Son dönemlerde ejderhanın baş kısmı tahrip olarak bozulmuş; burnundan sızan su da kurumuştur. Ancak aynı kaynaktan beslendiği tahmin edilen ince bir su yamacın dibinde hala akmaktadır.

Karayahıt-Denizli

Çok eski zamanlarda, güzeller güzeli bir genç kız, gönlünü köyün çobanına kaptırmış. Ama talihsizlik bu ya, köyün beyinin oğlunun da kızda gözü varmış. Evlilik hazırlığına başlayan kız, bir gün atına binmiş çobana yemek götürürken, yolda beyin oğlunun atıyla ona yaklaştığını görmüş. Kız başına gelecekleri anlamış, çobandan başka birine yar olmamak için de Tanrı'ya yakarmış: 'Tanrım taş keseyim, yeter ki beni bu bey oğluna yar etme'. Kızın duası kabul olmuş ve oracıkta atı ile birlikte taşa dönüşmüş.

İşte o günden beri, evliliğe hazırlanan kızlar ve yeni gelinler, Karahayıt'taki bu kayaya gelerek, mutlu bir evlilik sürmek için dua eder.

Aktaran: Sebahattin ALP

Taş kesen çoban- Kars

Kars'ın Kağızman İlçesi'nin Kızılöküz köyünde, taş kesen bir çobanın efsanesi anlatılır. Bu çoban geçimini köy halkının koyunlarını otlatıp çobanlık yaparak sağlarmış. Yazın en sıcak günlerinde bu çoban, koyunlarını en güzel ve en yüksek otlağa çıkarak otlatmaya koyulmuş. Ancak o civarda bir damla su bulunmazmış. Hem hayvanlar hem de çoban çok susamış. Susuzluktan bağrı yanan çoban 'Ya rabbim, sana yedi kurban keseyim, yeter ki şuradan su çıkartıp, şu kulunun ve aciz hayvanların susuzluklarını gider' diye yakarmış. Çobanın bulunduğu yerin hemen yakınında o anda yerden su kaynamış. Sevincinden çılgına dönen çoban o buz gibi sudan kana kana içip hayvanlarına da içirerek susuzluklarını gidermiş. Ancak çoban sözünde durmamış. 'Koyunlar benim değil. Bunun yerine yedi bit öldürüp adağımı gerçekleştiririm' diye düşünmüş ve öyle de yapmış. Öldürdüğü bitleri de kaynağa atmış. Ne var ki kısa süre sonra çoban ve koyunlar bulundukları yerde taş kesmişler. Çobanın ve koyunların geri gelmemesi üzerine meraka düşen köylüler çobanı aramaya çıkmışlar. Çobanın ve bütün koyunların yeni kaynağın yanında taşa dönüştüğünü görmüşler. Bugün de o kaynağın civarındaki kayaların, taşlaşmış çobanla koyunlarının kalıntıları olduğuna inanılır.

Aktaran: Mediha Olgun KARACA

Kızlar sinisi- Sivas

Kızılırmak, Kızıldağ'dan doğar. Kızıldağ'da 'Beş Gözeler' denilen su kaynağının yakınlarında, peri bacalarına benzeyen kayalıklar vardır. Halk arasında buranın adı 'Kızlar Sinisi'dir.

Efsaneye göre çok eski zamanlarda bir gelin alayı, Kızıldağ yamaçlarından geçerken eşkiya hücumuna uğrar. Eşkıya düzlükteki yolu kestiği için, düğün alayı Kızıldağ'a tırmanmaya başlar. Gelin, eşkiya elinden kurtulamayacağını anlayınca Allah'a yalvarır. 'Ya onları taş kes, ya beni taş kes' der. Düğün alayı o anda Kızıldağ'ın yamacında taş kesilir.

Gerçekten de o yörede, uzaktan bakıldığında, dağın yamaçlarına yayılmış ve bir düğün alayını anımsatan irili ufaklı kayalar görülür; hatta bunların arasında bir çeyiz sandığı bile vardır.

Aktaran: Kemal ÇAĞLAYAN

Ağlayan kaya- Manisa

lManisa'nın, sırtını dayadığı Spil Dağı pek çok efsanenin de kaynağıdır. Ama Ağlayan Kaya Niobe efsanesi şüphesiz bunların en meşhurudur.

Yarı-tanrı Tantalos'un kızı Niobe Manisa'da doğmuş, tanrıça Hera ile birlikte çocuklukları bu yörede geçmiştir. Daha sonra Niobe'nin yedisi kız, yedisi erkek 14 çocuğu olur. Çocukluk arkadaşı ve Zeus'un eşi Hera'nın ise Apollon ve Artemis olmak üzere iki çocuğu vardır. Her fırsatta çocuklarının sayısı ile gururlanan Niobe, topu topu iki çocuğu olduğunu söyleyerek küçümsediği Hera'yı öfkelendirir. Hera çocuklarından, Niobe'yi cezalandırmalarını ister. Apollon ve Artemis de oklarıyla Niobe'nin bütün çocuklarını öldürür. Niobe, çocuklarının cesetleri başında günlerce ağlar. Sonunda Tanrı Zeus, Niobe'nin haline acır ve ıstırabına son vermek için onu ağladığı yerde taş haline getirir.

Spil yamacındaki kadın başı şeklindeki bu kayanın, göz çukurunu andıran girintilerinden sızan -daha doğrusu, yakın zamanda kuruduğu için artık sızmayan- su, Niobe'nin gözyaşları olarak yorumlanır. Halk buraya 'Ağlayan Kaya' der. Yakından bakıldığında sıradan doğal bir kaya oluşumu; batı yönünde biraz uzaklaşılarak bakıldığında ise kadın başı şeklinde görünen bu kaya, hala çok ziyaret edilen bir yerdir. Manisa'nın sarı üzümlerinin ilk olarak Niobe'nin gözyaşlarıyla sulanan bağlarda yetiştiği söylenir.