GüLe SeVDaLi BiR GeNçLiK

AŞK VE HAYAT => Aşk Yeri => Aşk Şiirleri => Konuyu başlatan: suzim - 27 Temmuz 2008, 02:05:04

Başlık: Bir seher vakti gül kalbinde...
Gönderen: suzim - 27 Temmuz 2008, 02:05:04
Bir seher vakti gül kalbinde...

--------------------------------------------------------------------------------

Bir seher vakti gül kalbinde...
Oldum olası hastasıyım gülün...
Onun, her seher vakti alnındaki teri, giryan olan gözlerindeki kanı, ve çehresinde açan mahzun gülücüğü görmek için neler vermezdim ki.
Tan ağarıyor ve şehrin gül benzi pembe bir sessizliğe teslim olmuşken, düşünüyorum bu notları...
Şehir uyanmadı daha...
Bense gül sevdasına düşmüş, sevgiye ve Sevgili’ye uyandıran bir şifalı busenin yürekleri öpmesini bekliyorum.
Burcu burcu öpünce alnımdan
Yapraklarca çoğalan aşığın oluyorum
Mahsun bakışının ardısıra
Nice manalara dalıyorum

Serilince katıksız toprağına
Tutulup bir hummalı sevdaya
Güzeller güzeline varıyorum

Ölümsüz oluyor elinden aşk
Oldum olası ey gül!
Bütün aşkımı sana yoruyorum

Dikenin bitimsiz kalem,
Rengin sınırsız aşk mürekkebi
Gönül kitabeme sevdiklerimi
Hep seninle yazıyorum.

Bir seher vakti, kalbin bembeyaz sahifelerine yazılan, güller düştü nasibime... Ne bahtiyarlık Ya Rabbi. Gazali’den dem vurarak kokluyorum hepsini:
“Ki kalp goncaya benzer hikmet rüzgârları açar onu. Zaman yapraklarını yolar, karıştırır toprağa ama ilahi kokusu gökyüzüne yükselir. Onun için peygamberler kalp hastalıklarının tabipleridir.”

Şöyle demek geldi içimden:
Ey Sevgili, en Sevgili, onun için gülün kokusunda severiz seni...
“Benzemez kimse sana tavrına hayran olayım...” O biricik sevgiliyi övmenin bereketiyle, niceleri güle aşkını dizelerce itiraf etti. Dert yandı belki, belki sitemkâr oldu. Yandı, kavruldu... Aşkın şuuruyla dikenini bile sardı sinesine. Türkçe ‘nin en büyük şairi Fuzuli, bu aşka olan samimi sadakatini - sadeleştirilen şekliyle - kasidesinde şöyle dile getirir:

“Geçici olanı hatırlayarak kirpiklerim ıslanırsa ne çıkar
Gül arzusuyla dikene su versek de boşa gitmeyecektir”

Bir de ruhların ümit ışığı Mesnevi ‘ de, başkadır gülün tebessümü:
"Gülün yapraklarını bir bir koparsan da gene gülmeyi bırakmaz, gene benzi sararmaz.”

İşte; yer, gök/ruhlar beton olmadan evvel daha çok bilirdik bunları. Dertli başlara o şifa saçar, nasırlı eller ona bakar ve aşkın gözyaşları onları sulardı. En gizemli duamızdı gül...

Kim kimin nazına katlanabiliyor ki artık? Kime dokunsan bir acı diken... Mesnevi ‘ nin yüreğinden, şu sesi duyduğumda, gülün o tatlı dikenini bile özlediğimi hissediyorum. Ya, siz… ?

Der ki, Mevlana;“Bir diken yüzünden niçin gama düşeyim zaten gülmeyi dikenden elde etmişim

Gül, bu dünya serüveninde, belki de en tutkulu yollarda çıktı karşımıza. En solgun anlarımızda kokusuyla ferah bulduk. Neydi bu ahvalin açıklaması ki? Tesadüf değildi elbette. Aşkı tazeleyen Onun, kokusuna koşmaktan başka neydi ki niyetimiz?
Yürekler sende gizli ey gül ...!
Çünkü her gül bir yürek, her yürek bir güldür fehmince, sana saklandı bütün aşk sırları...
Şimdi, yüzlerce yıllık bir serüvende, çölde kaybolmuş yitik bir yolcu gibi susuzluğumu haykırıyorum sana...
Bil ki, bizim olan ne varsa ilk rüzgârla gitti.
Mevsimin bile gitti.
Sen gitmedin.
Toprağını sevmek bile güzeldi senin...
Yönümüzü kaybetmişken
Mihrabımız oldun ey gül!
Tarihler neyi açıklayabilir ki ...?
Tarih tanımlayamaz Gül Devrini. Rengine dalmak ki, ateşlere düşmekle eşdeğer.
Bunun için değil mi ki, her yürek göçünde kervan kervan sana dönüşümüz...?

Bir kutlu şafakta, kalbimin vuruşlarına alıyorum seni. Lisanım yetersiz seni anlatmaya, yanan renginle yüreğime geldiğinde, öfkelerimi en uzağa atıp, gözlerimin okyanus olduğunu biliyorum. Bir dal uzatıp senden, hayatın içinden nefreti silmek istiyorum.


Ey gül..
Zaman ilerliyor... Günler genişliyor... Bütün kırılmışlıklar seninle unutuluyorken, henüz uyandı güzel şehrim..
Gül kalbiyle başladığımız bir günde,
Gül renkli bir akşama doğru gidiyoruz artık.
Hepinize Gül Kalbiyle selam olsun.

-inci okumuş-
__________________