GüLe SeVDaLi BiR GeNçLiK

AŞK VE HAYAT => Hayat ve Yaşam Sahası => Hayata Dair Yazılar => Konuyu başlatan: hayat güzel - 25 Temmuz 2008, 18:54:53

Başlık: Cami Kapısında Dilenci
Gönderen: hayat güzel - 25 Temmuz 2008, 18:54:53

Cami Kapısında Dilenci


Namaz kılınmış, caminin kapısından herkes sırayla çıkıyordu. Caminin hemen basamaklarına mendilini seren dilenci de, bu çıkışı zorlaştırıyordu. Çünkü çıkanlar dilencinin önünde eğleniyor, bir şeyler verip geçiyorlardı. Ne var ki Cûneyd-i Bağdadî, bir şey vermek istemedi. Hatta dilencinin eline, koluna, kafasına, gözüne baktı, içinden söylenerek geçti gitti:


“Ne biçim adam bunlar? Sapasağlam oldukları halde dileniyorlar. Böyle insanların dilenmeleri ayıptır, günahtır !”


İçindeki bu kızgınlığı kendi kendine söndürmeye çalışarak evine gitti. Yatsı namazından sonra âdeti olan nafile ibadetlerini de eda ettikten sonra yattı. Derin bir rüya safhası başladı. Kapıdan içeri giren elinde sofra bulunan biri:


“Buyur yâ Cüneyd, ye!” diyordu.


Adamın davet ettiği yemek öylesine kokuyordu ki, yemek şöyle dursun, yaklaşmak bile mümkün değildi.


“Bu nasıl yemek, yenir mi bu?” dedi. Adam da şu cevabı verdi:


“Yenmese, sen namazdan çıkınca dilencinin önünden geçerek gıybetini yapmak suretiyle onun etini yer miydin? Onu yediğine göre, bunu da yersin, diye getirdik.”


Cüneyd-i Bağdadî anlamıştı durumu. Sabahın ilk saatinde camiye koştu. Sabah namazından sonra aynı şahsı aynı yerde mendilini sermiş, yine dileniyor vaziyette buldu.


Bu defa aşağıya eğilerek konuştu:


“Beğendin mi bana yaptığını? Ben senin durumunu kimseye söyleyerek gıybet etmedim ki? Sadece kalbimden öyle geçirmiştim, hepsi o kadar!”


Dilenci durumundaki adam cevap verdi:


“Senin gibilerinin kalbinden dahi geçmemeliydi! Başkalarının dilinden dökülse bile çok görmezdim, ama senin kalbinden geçmesi dahi beni yaraladı. Sabaha kadar gözüme uyku girmedi.”


“Peki ne yapmalıydım? Eli kolu, bütün bedeni sağlam birinin dilenmesi caiz değildir. İslâm'a aykırı bir durum vardır. Ben de bu aykırı durumu kalbimden ayıpladım, yaptığım yanlış değildi ki?”


“Yapacağın şey şuydu: Tahminin doğru mu değil mi? Onu araştırmalıydın. Görünüşüne bakıp ta hükme varmamalıydın.”


“Peki senin durumun nedir öyle ise, söyler misin? Nedir bu işin sırrı?”

“Anlatayım: Şu nefs var ya?”

“Evet!”

“İşte onu bir türlü ıslah edemedim. Hâlâ kendinde bir gurur, bir enaniyet, bir varlık görüyor, zaman zaman benliğe, gurura, benliğe sokuyor. Ben de kızdım, ‘dur’ dedim, ‘seni kibrinin tam zıddıyla terbiye edeyim, halkın gözü önünde dilendireyim bakalım yine gurura kapılacak, yine bana kibir hissi telkin edecek misin?’ Mesele budur. Kavgam, nefsimle! Mendilimde biriken paraları da dışarıda gerçek ihtiyaç sahiplerine veriyorum.”