GüLe SeVDaLi BiR GeNçLiK
EĞLENCE, MUHABBET VE KOMİKLER => İlginç Olaylar Yeri => İlginç Olaylar => Konuyu başlatan: MAT_ROCK23 - 11 Haziran 2008, 23:24:50
-
Biliyor muydunuz, Türkçe ezanda Allah kelimesi dâhil her kelimeyi değiştirmişler, sadece bir kelimeye dokunmadan olduğu gibi bırakmışlardı.
Hangi kelime olduğunu izah edeceğim. Ama önce gelin, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, 18 Temmuz 1932 tarih ve 636 sayılı genelgesiyle ezan ve kametin Türkçe okunacağını bildiren kararının ardından, tam 18 yıl boyunca Türkçe okunan ezanın ilk defa Arapça okunduğu gün Edirne’den Artvin’e, Sinop’tan İskenderun’a kadar tüm Türkiye’yi gözyaşlarına boğan günün hikâyesine bir göz atalım.
Tarih 16 Haziran 1950.
Yani tam 57 yıl öncesi.
Yer Sultanahmet Meydanı.
Bir dönem Diyanet İşleri Başkan Vekilliği de yapan, 2006 yılı mayıs ayında kaybettiğimiz Yaşar Tunagür Hoca verdiği bir röportajda o günü şöyle anlatıyor: “Ezanın Türkçe okunduğu günlerdi. Cuma namazlarını Sultanahmet Camisinde kılmayı kendime adet edinmiştim. Cuma namazlarını meşhur Hafız Saadettin Kaynak kıldırırdı. Yani ilk defa Türkçe ezanı okumuş olan Hafız…
Yine böyle bir Cuma günüydü ve Sultanahmet camisine namaz kılmaya gidiyordum. Fakat her zamankinden farklı olarak caminin avlusunda büyük bir kalabalık ve telaş vardı. Ben ve yanımdaki arkadaşım, merakla cami avlusuna doğru ilerledik. Baktık ki caminin içinden çok, avluda insan var. Onlar bir şeyler duymuşlar ama biz henüz bilmiyoruz. Girdik içeri. Avluda baktık ki herkes yukarı bakıyor. Camiye giren falan yok. Herkes yukarı bakıyor. Birden cami minarelerinin bütün şerefelerinden, “Allahu Ekber! Allahu Ekber!” diye Arapça Ezan okunmaya başladı. Meğer caminin imamı olan Saadettin Kaynak, her bir şerefeye bir müezzin yerleştirmiş, birbiri ardına nasıl ezan okuyacaklarını da onlara güzelce tembihlemişti. Durumdan haberi olmayan caminin içindeki cemaat da Arapça Ezanı duyar duymaz kendilerini dışarı attı.
Avlu hıncahınç doluydu. Herkes İstanbul semalarını inleten Arapça Ezanı dinliyordu. 14 müezzin 6 minarenin 14 şerefesinden biri başlıyor, öbürü bitiriyor, yarım saate yakın sürdü ezan. Bunu, İstanbul’un diğer camileri takip etti… İstanbul’un bütün minarelerinden, yıllardır özlemini çektiğimiz ezan sedaları yükseliyordu göklere… Bir an için rüyada olduğumu sandım. Fakat bu bir rüya değil, gerçekti. Minarelerden Arapça Ezan okunuyordu. (Duygulandı ve gözlerinden akan yaşları sildikten sonra devam etti): Arapça Ezan sesini duyan herkes olduğu yerde durmuştu. Sanki yere çivilenmiştik; ben ve Sultanahmet Meydanı’nı dolduran bütün insanlar… Sokakta oynayan çocuklar bile oyunlarına ara verip, Allahu Ekber, Allahu Ekber’leri dinler oldular… O an anlatılmaz, yaşanır ancak… Büyük bir daüssıladan sonra, öz vatanımıza kavuşmuş gibiydik… Allah bir daha göstermesin o günleri…”
Türkiye ayakta…
O gün ülkenin dört bir yanında benzer manzaralar yaşandı.
Ezanın Arapça okunmasına imkân kılan Meclis kararı o gün radyolardan ilan edilince, Türkiye'nin dört bir yanında halk sevinçten sokaklara döküldü. Tüm gözler minarelere çevrildi ve ilk ezan sesi beklenmeye başlandı. Halk sevinçten çılgına döndü. Gözyaşları tüm Türkiye'de sel olup aktı. Yasanın 17 Haziran 1950 tarihli resmi gazetede yayınlandığı gün, aynı zamanda Ramazan ayının da ilk günüydü. Bu durum halktaki duygu yoğunluğunu daha da artırdı.
Gelelim yazıya başlık olan ayrıntıya.
Aralarında Hafız Burhan, Sadettin Kaynak, Hafız Nuri gibi isimlerin bulunduğu komisyonun çevirisini yaptığı "Türkçe ezan" metni şöyleydi:
''Tanrı uludur, Tanrı uludur
Şüphesiz bilirim, bildiririm
Tanrı'dan başka yoktur tapacak.
Şüphesiz bilirim, bildiririm
Tanrı'nın elçisidir Muhammed.
Haydin namaza, haydin namaza
Haydin felâha, haydin felâha
Tanrı uludur, Tanrı uludur
Tanrı'dan başka yoktur tapacak.''
İşte o kelime…
Ezanın Türkçeye çevrilmeyen tek kelimesi ‘felâh’ oldu.
Sebebi, halkın felah kelimesinin ‘kurtuluş’ anl----- geldiğini bilmemesini sağlamak ve ezan okunurken, “haydin kurtuluşa” manasına gelecek bir çağrıda bulunmamaktı.
Allah’a ulaşmak özgürlüklerin en güzelidir. O an tüm dünyevi ayak bağlarından sıyrılır ve başka bir boyuta geçer insan. Namaz bu duygunun en yoğunluklu yaşandığı andır. O an kendine gelir ve her şeyiyle Rabbine döner insan. Kula kul olmaktan kurtulur. Hani Milli Şairimiz Mehmet Akif, “O rükû olmasa dünyada eğilmez başlar…” der ya… İşte namaz insana, Allah’tan başka kimseye boyun eğmemeyi talim ettirir.
İşte ezanı Türkçeye çevirenler, ‘felah’ kelimesini de Türkçeye çevirip “haydi kurtuluşa” anl----- gelen bir çağrıya zemin hazırlamamakla, namazın temel fonksiyonunu acaba nasıl etkisizleştirebiliriz düşüncesinde olmuşlardır. Şimdilerde ara ara aynı düşünceyi seslendirip “millet anlamıyor, Türkçe okunsun” diyenlerin amacı milletin anlaması değil, değerlerinden kopmasının kapısını aralamaktır.
Milletin değerleriyle cebelleşmeyi kendine vazife edinen dünyanın başka neresinde bu tür insanlar vardır acaba? Çok yazık. Çok şükür o günler geride kaldı. Geri getirme heveslilerinin çabaları da kursaklarında kalmaya mahkûmdur.
Allah bugünlerimizi aratmasın
-
Ezanın Türkçeye çevrilmeyen tek kelimesi ‘felâh’ oldu. Çok ilgin gerçekten böyle bri konuyu bizle paylaştığına çok sevindim.
-
YA EWT YAA BEN BÖLE BİŞİ BİLMİYODUM NE KDR CAHİLİM. ŞİMDİ SÖLİCEK SÖZDE BULAMADIM. NE KDR CİN FİKİRLİ İNSANLAR VAR HAYATTA. NEYSEKİ AŞMIŞIZ O GÜNLERİ. RABBİM BAŞTA SAADETTİN KAYNAK HOCAMIZ OLMAK ÜZERE HEPSİNDEN RAZI OLSUN. ŞUNU İTİRAF ETMEK İSTEDİM. ŞAHSEN O GÜNÜ, EZAN-I MUHAMMEDİYE nin 18 YIL ARADAN SONRA ARAPÇA OKUNDUĞU O ANI YAŞAM İSTERDİM.YAŞAR TUNAGÖR HOCANIN DEDİĞİ GİBİ YANİ.......
-
MAT_ROCK23 arkadaşım güzel bir konuyu anlatmışsınız tşk ederim yazdıkların dogrudur umarım o günleri bizi yine bulma yüregine emegine saglık .ico2 .ico2 .ico2 .ico2
-
Yabancilarin (Türkiye, TÜRKCE, Türklük disinda) Herseyi acayip cekici gelir nedense cogumuza. Her ne hikmetse tatli gelir yabancinin ötesi, berisi...Mutfak takimlarimiz, ev aletlerimiz, oturma takimlarimiz avrupa amerikadan olsun bayilir bazilarimiz... Öz malimiz, Öz türkcemiz dururken neden bu özentimiz bilmem. ki Kullanici adlarimiza falan baksaniza....
Ezanin ve namaz surelerinin türkce ögretilmesinde direnmenin ne geregi var ki?
-
Yabancilarin (Türkiye, TÜRKCE, Türklük disinda) Herseyi acayip cekici gelir nedense cogumuza. Her ne hikmetse tatli gelir yabancinin ötesi, berisi...Mutfak takimlarimiz, ev aletlerimiz, oturma takimlarimiz avrupa amerikadan olsun bayilir bazilarimiz... Öz malimiz, Öz türkcemiz dururken neden bu özentimiz bilmem. ki Kullanici adlarimiza falan baksaniza....
Ezanin ve namaz surelerinin türkce ögretilmesinde direnmenin ne geregi var ki?
İğneci arkadaşımızın kuşkularını iyi anlıyorum. Bende onun gibi türkçeye çok önem veren ve özen göstermeye çalışan biriyim.
Lakin şunu söylemek gerek. Her dinin bir dili vardır. İslamın Arapça, hristiyanlığın latince, museviliğin ibranice.
Şimdi bir çoğumuz ( İğneci, seni tenzih ederim) sırf arap milletini sevmediği için Kuranın ve ezanın türkce olmasını ister.
Lakin Kuranı türkceleştirmek çok zordur. Meali zor bir lisandır. Bu sebeple de mana bozukluğu olağandır.
Ayrıca, arapcada kullanılan bazı harfler türkçede yoktur. Her harfin bir mahreç yeri, çıkış noktası vardır. Mesela Hâ, Hı ve he. Ha keskin ve boğazda çıkarken, hı harfi damaktan çıkar (ispanyolcada ki "J" harfi gibi). He ise ince harftir ve göğüsden çıkar. Bu üç harf değişik manalar oluşturur. Türkçede bu ayırım yoktur ve harfler doğru çıkarılmadığı zaman değişik manalar ifade eder ve sevap işleyelim derken günaha girmiş oluruz. Mesela Hayr kelimesi Ha ile yaıldığında hayır yapmak manasına, Hı ile yazıldığında traş etti manasına gelir.
Bu yüzden Kuranı türkçeleştirmek pek uygun olmaz.
Saygılarımla
-
Avicenna arkadasim, senin hassasiyet duydugun yönlerini bilirim.Yukarida yazdiklarini kücükten beri duyarak, kafamizin en uc noktalarina sokarak geldim bende. Benim kuskum yok itirazim var. Ben de kuran okunurken hele okuyanin sesi uygun ahenkli ise onun zevkine varanlardanim. Bu bize verilen dini terbiye ve telkinlerin bir sonucudur. Tam olarak tercüme edilemez olsa da,Okunan seyi anlamamaktan cok daha iyidir Türkcesi. Onun icindir ki camide hocanin verdigi dersleri (vaaz) daha cok icime sindirerek dinlerim.
Arap milletini sevmedigimle ilgisi yok dualarimizin türkce olmasini istemem. Dünyanin en gecerli dilide olsa ben o dili ana dilim gibi bilsem de öz yurdumda Camiye davetin Türkce olmasi benim arzumdur. Benim asil gerekcem budur iste...Sevgilerimle... .ico2 .ico2