GüLe SeVDaLi BiR GeNçLiK

TV KEYFİ VE GÜNCEL OLAYLAR => Haber ve Yaşam Merkezi => Güncel Haberler ve Olaylar => Konuyu başlatan: hayat güzel - 07 Haziran 2008, 13:05:35

Başlık: Rüyalarımda bile misafir ağırlıyorum
Gönderen: hayat güzel - 07 Haziran 2008, 13:05:35
Rüyalarımda bile misafir ağırlıyorum     


Anadolu'nun küçük bir köyünde okuma yazması bile olmayan bir kadının kollarını şöyle bir açınca merhamet kucağına dünyanın bütün çocuklarını sığdırabildiğini görmek isteyenler için gizli bir duraktır Selver ananın evi.

Manisa-Ankara yolu üzerinde ağaçların arasında kalmış küçük bir evde yaşayan bu hanım, yetimliğin, sahipsizliğin, anasızlığın ıstırabını bütün kalbiyle duyduğu için, kapısını çalan herkese, evi ile birlikte gönlünü de sonuna kadar açmıştır. Bu yüzden 40 yıldır misafirsiz bir günü geçmediği gibi artık geceleri de rüyalarında misafir ağırlamakta, alelacele sofralar kurmakta, çay demlemektedir. Anadolu insanının himmetleriyle temeli 1970'lerde atılan eğitim yuvalarında yetişen ilk talebelerin manevi anası olan Selver Türk, onlarla bugün en az öz anneleri kadar gurur duyuyor. 30 yıl önce İzmir Bornova'da evinin alt katındaki daireden 'ıspanaklı, naneli, keşkek' diye seslenen delikanlılar bugün dünyanın dört bir yanına barış ve sevgi götüren eğitim ordusunun ilk neferleriydi. Ve Selver ana hâlâ, onların izinden yürüyen yeni nesillere 'ıspanaklı börekler, naneli köfteler, keşkekler' yapmaya devam ediyor. Yaşının ve hastalıkların yavaşlatması yüzünden üzüldüğü için "Gücünüz varken koşturun, hizmet edin, iyilik yapın." diyor.

Selver Hanım, annesi genç yaşta vefat edince geriye kalan dört yetim kız kardeşin en büyüğüdür. 14 yaşında evlendirilmesini biraz da sahipsizliğe bağlıyor ve "Annem sağ olsa o kadar erken vermezdi." diyor. Bir taraftan da kendisinden 3 yaş büyük Mustafa Türk Bey gibi 'alnı secdeli' biri nasip olduğu için şükrediyor. Çünkü tek parti hakimiyetinin hüküm sürdüğü, Kur'an okumanın bile suç sayıldığı 'yasaklı zamanlar'da yaşadığı çevrede aile büyükleri dahil dinî bilgisi olan kişi çok azdır. Mustafa Türk Bey de, kendi gayretleri ile cami imamından namazı ve Kur'an okumayı öğrenmiştir. Okula hiç gönderilmeyen, namaz kılacak kadar sure ve dua bilen Selver Hanım, bu yüzden çocuklarının okumasını çok istemiş. Allah da ona 4 oğlunun üniversiteyi bitirip yeni nesillere rehberlik yaptığını göstermiş.

Dün okutmak için talebe bulamıyorduk

Köylerinde çiftçilik yaparak geçimlerini sürdüren Türk çiftinin hayata bakışları Fethullah Gülen Hocaefendi'nin 1966'da İzmir'de göreve başlaması ile değişir. Ondan önce her hafta Yaşar Tunagür Hoca'nın cuma vaazlarını dinleyip evde eşine anlatan Mustafa Bey'in, Gülen Hocaefendi'yi tanıdıktan sonra evdeki anlatımları daha coşkulu, heyecanlı bir hal almıştır. Daha sonra Hocaefendi ile bizzat tanışan Mustafa Türk Bey, artık onun en büyük yardımcısıdır. İnsanlığın imdadına koşacak, dünyaya barış ve sevgi mesajlarını dağıtacak altın nesiller yetiştirme hayaline her zaman destek çıkmış, bütün varlığıyla arkasında durmuştur. Elbette, Selver Hanım da eşinin yanında canla başla bu hizmet yoluna revan olanlardandır. Birkaç kişiyle başlayan eğitim hizmetlerinin bugüne ulaşmasındaki her aşamanın en yakın şahidi olan o günleri anlatırken şöyle konuşuyor: "Eşimle arkadaşları köy köy dolaşıp okutmak için talebe aradılar. İlk zamanlarda talebemizin doya doya yiyeceği ekmek yoktu. Çok şükür, şimdi talebeye cevap verilemiyor. Destek olanlar da çoğaldı. 'Sizin de tuzunuz bulunsun' deyip komşularımı yardım etmeleri için teşvik ediyorum. Köyde kendileri için hazırladıkları kışlık yiyecekleri biraz fazla hazırlayıp öğrencilerin hakkını ayırırlar. Geçenlerde bir müesseseyi gezdim. Yanımdakilere 'Beni şöyle tenha bir yere koyun da bağıra bağıra ağlayayım, bu güzellikleri gördüğüm için' dedim. İlkler o kadar garipti ki. Bugünkü imkanları gördükçe sevincimden deli oluyorum."

Merhum Özal da kahvemizi içmişti

İzmir'e taşındım ama hâlâ köyden getirdiğim tabağı çanağı kullanıyordum. Tek porselen tabağım yoktu. Bir taraftan komşular kınayacak diye misafir çağırmıyordum; ama gidip yeni eşyalar almayı da bilmiyordum. Görmemişim çünkü. Birkaç hafta kendimle mücadele ettim. Sonunda 'köyde kara tava ile koydun da yemeğin geri dönmedi, burada şeytanın vesvesesine kanıyorsun' dedim. Bir cuma sabahı yemek yaptım. Hacı efendiye cumadan çıkanları davet etmesini söyledim. İlk gün 8 kişi geldi. 5 yıl içinde 80'e çıktığı oldu. Sonradan komşularıma ilk zamanlardaki bu halimi anlattım. 'Dolaplar dolusu porselen tabağı olup da evinin kapısını açamayan var. En iyisini yine sen yaptın.' dediler. Bir gün Turgut Özal da gelmiş vaaz dinlemeye, ihtilalden önce. Oradan bize de gelmiş, kahvemi içmiş, sonradan öğrendim.

Gücünüz varken iyilik yapın

Ömrünün 40 yılını insanlığa hizmet yolunda koşturarak geçiren Selver Türk, "Benim yaptığım azıcık işten ne olacak?" diye düşünenlere şu cevabı veriyor: "Kimse yaptığı işi küçük, kıymetsiz görmesin. Hangi yaşta, nerede olursa olsun herkesin yapabileceği bir hizmet vardır. Ebru sanatını düşün. Bir damla boyayı öteye beriye çekiyor ne güzel manzara çıkarıyorlar. İnşallah bu yapılanlar da öyle olacak. Elimizden ne geliyorsa yapabilecek güçte iken ihmal etmeyelim. Çünkü yapamadığın günler geliyor."