Reklamlar
Ayrıntılı Konu Bilgileri
Sayfa BaşlığıKonu: Osmanlı Nezaketi
Mesaj SayısıMesaj Sayısı: 0 cevap var
OkumaGösterim: 941
Google Özel Arama

Gönderen Konu: Osmanlı Nezaketi  (Okunma sayısı 941 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

    sevdaligul

  • Administrator
  • *

  • İleti: 13121
  • Nerden: Konya
  • Rep: +6511/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • GüLe SeVDaLı Bir GeNç
    • MSN Messenger - sevdaligul@gmail.com
    • Profili Görüntüle GüLe SeVDaLı BiR GeNçLiK
  • Çevrimdışı
Osmanlı Nezaketi
« : 15 Temmuz 2007, 00:15:05 »


 

 
 
 
Evlatları olmakla gurur duyduğumuz, Osmanlılar’ın edeb, nezâket ve terbiye husûsunda kaydettikleri seviye, hiçbir milletle kâbil-i kıyâs değildir. Onların muâşeret âdâbı, misli görülmemiş bir mükemmellik ve incelik arzeder. Akıllara sığmayan bir zarafetle bezeli tezhipler, büyük sabrın ürünü hatlar, edep ve itaatin şahitleri haşmetli camiiler, merhametin alemi vakıflar, bize kadar tevarüs eden manevi mirasın şerefli parçalarıdır.
 
  Bunlar, bu üç güzel, edep, nezaket ve terbiye millet ve mezhep ayrımı yapılmaksızın bütün insanlara karşı aynen riâyet edilen rûhî ve vicdanî bir kanun mesâbesindedir. Dolayısıyla Osmanlı demek, imrenilecek edeb ve nezâket timsâli kimse demektir.

   Bu vasıfların sayısız tezâhürleri vardır. Osmanlılar, husûsiyle can ü gönülden bağlı bulundukları İslâmiyet’in kin ve garazı yasaklaması münâsebetiyle her cum’a ve bayram günlerini, birtakım küskünlük ve kırgınlıkları kaldırmaya ve aralarındaki kusurları afvedip barışmaya vesîle hâline getirmişlerdir. Merhametlerinin muktezâsı
olarak şahsî münâsebetlerde kin gütmeyip afv yolunu tutmuşlardır. Villamont, takdir hisleri içinde, şöyle der:
  “... Her kimin bir düşmanı varsa gidip ondan afv dilemekle mükelleftir. Öteki de el öpmeden ve musâfaha da etmeden evvel afvettiğini söylemek mecbûriyetindedir. Aksi takdirde bayramlarının mübârek olması mümkün değildir. Bu esasa riâyet etmeyen kimseler ise, neredeyse fâsık telâkkî edilirler.”
       Osmanlı edeb, nezâket ve terbiyesinin burada sayılmasına imkân olmayacak derecede birçok tezâhürleri vardır. İslâm’la yoğrulan Osmanlı mülkünde, bugünle ve bugünkü halimizle mukayese etmemiz gereken neler varmış da ah edip yad ediyoruz:

  a.  Avrupa halklarında mevcûd olan küstahlık, taşkınlık ve sokak kavgaları yoktu. Sokaklar, gâyet sâkin ve emniyet içindeydi. Hiç kimse yerlere tükürmezdi.

    b. Konuşanın sözü kesilmezdi. Konuşan da, son derece vakar ve sekînet-içinde olurdu. fâdeleri gâyet zarîf ve düzgündü. Bunları gören Charles MacFarlane şöyle demekten kendini alamaz:
“Bu milletin konuşması, ne kadar güzel ve mükemmel! Öyle ki, bütün medenî milletlere örnek olabilir.”

   c. Oturuş, kalkış ve yürüyüş, hep müstesnâ bir nezâket ve vakurluk arzederdi.

   d. Yaşlılara hürmet, kusursuz ve pek yüksekti.

   e. Hanımlara karşı hürmet ise, umûmî bir an’aneydi. Anne, teyze, hala ve bacı olarak telâkkî edilirlerdi.

    Bu ve benzeri hususlarla alâkalı tedkîklerde bulunan Avrupa’lı müelliflerin birçok sayısız tesbit ve itirafları olmuştur.

Guer’den bir kaç satır:
“Türklerin pek mükemmel muâşeret usûlleri vardır ki, onlar, bunların bütün kaidelerine riâyet ederler. Birbirlerine mülâkî olduklarında başlarını eğip sağ ellerini göğüslerine götürmek suretiyle selâmlaşırlar. Muhatablarına, onları tebcîl edici bir surette, yâni rütbe ve mevkilerine göre paşa, ağabey ve sultan gibi vasıflarıyla hitab ederler.

Lady Craven’da hemcinslerine karşı tutumun fevkaladeliğini yine aynı hayretle dile getirir:
“Türklerin kadınlara karşı olan muâmeleleri bütün milletlere örnek olmalıdır. Meselâ bir erkeğin, hukûken boynu vurulur, evrakı tedkîk edilir ve bütün eşyâsı da müsâdere olunabilir; fakat karısına gâyet iyi muâmele edilir, mücevherâtı kendisine bırakılır.”

Memalik-i Osmaniye'de gezerek, şahid olduklarını anlatan Brayer şunları söylüyor:
“... Umûmiyetle pek kalabalık olmayan cemiyetleri iyi tedkik edin: Halkın üstleri başları ne kadar temizdir. Hâl ve tavırlarında ne büyük bir asâlet ve yüzlerinin çizgilerinde ne tatlı bir sükûnet ve nezâket vardır! Konuştukları dil de, ne tatlı ve ne kadar âhenklidir!”

  “... Sohbet edenlerin ifâdeleri vecîz ve telaffuzları da pek temizdir! Tebessümlerinde incelik ve el hareketlerinde ayrı bir zerâfet ve sâdelik vardır. Ecnebîleri en çok hayrette bırakan cihet, bir kaçının birden konuşmayıp, yalnız birinin söz söylemesidir. Konuşan, umûmiyetle sözünü pek kısa tutar. Dinleyen de, söz bitene kadar güzel bir dikkat hâlindedir. Birbirlerine karşı fikirlerini hürmetle müdâfaa ederler. Söylenen sözlerde herhangi bir fenâlık, koğuculuk, iftirâ gibi kötülükler ve edebe mugâyir lâubâlî muhtelif lakırdılar yoktur. Yaşlı ve büyüklere karşı hürmetle onların hakkına riâyet, hayâl edilemeyecek bir nezâket içindedir.

Diyebilirim ki Osmanlılar’ın ahlâkî husûsiyetleri, insanı âdetâ teshîr eder, büyüler. Yürüyüşlerinin serbestlik ve ihtişâmı, misâfir kabullerindeki güler yüzlülükleri ve nihayet selâmlığa girip çıkarken riâyet ettikleri teşrîfâtın zarâfeti karşısında hayran olmamak elde değildir.”

Dünyaca tanınmıi yazar Edmondo de Amicis se Osmanlı halkının şahitleri arasında:
“... Tedkîk ve tesbîtlerime göre İstanbul’un Türk halkı, Avrupa’nın en nâzik ve en kibar
topluluğudur. Koca şehrin en ıssız sokaklarında dahî bir yabancı için hiçbir hakâret ve zarâra uğrama tehlikesi yoktur. Hattâ namaz vakitlerinde bile câmîleri gezmek kâbildir! Bu ziyâretlerde bir ecnebî, kiliselerimizi dolaşan bir Türk’ten daha çok hürmet ve riâyet görebileceğinden emîn olabilir. Halk arasında küstahça bir bakış şöyle dursun, fazla mütecessis bir nazara bile hiçbir zaman tesâdüf edilmez. Kahkaha sesleri gâyet nâdirdir. Sokakta kavga eden ayak takımı da enderdir. Kapı, pencere ve dükkânlardan hiçbir kadın sesi aksetmez.”

Osmanlılar, koğuculuk, iftirâ, küfür, kin, garaz, kumar, intihar, düello ve cinâyet gibi her türlü fenâlıklardan son derece kaçınıp korunmaya çalışmışlardır. Öyle ki dıştan bakanlar, onların bu fenâlıkları âdetâ bilmediklerine hükmetmişlerdir.

Du Loir şöyle der:
“Türkler herhangi bir intikâm hissi beslemekten son derece çekinirler: Dînlerinin bu husûsa âid bir hükmü mûcibince cum’a namazına başlamadan önce düşmanlarını afvettiklerini âdetâ îlân etmek durumundadırlar. Aksi halde namazlarının kabul edilmeyeceğine inanırlar. Ayrıca her bayramın birinci günü de onlar için umûmî bir barış günüdür. Birbirlerine rastladıklarında musâfaha ederler ve küçük olan büyüğünün elini öptükten sonra ellerini başlarına götürüp «Bayramın mübârek olsun!» derler.”

“Küfürbazlık, öfke ve intikâm hissinin müşterek mahsûlü olduğu gibi kumarbazlığın da tabiî bir netîcesidir. Bu, hıristiyan memleketlerinde pek yaygın bir şekilde ve tamamıyla kâfirce mevcuddur. Ancak Osmanlılar’ın sokaklarında da evlerinde de hiçbir küfür sözü işitilmez. Bunun yüzümüzü kızartacak ve bizi hayrete düşürecek tarafı da, Osmanlılar’ın yalnız ağızlarında değil, lisanlarında da küfür kelimelerinin bulunmayışıdır. Onlar yalnız «Vallâhi» şeklinde Allâh’a kasem ederler.” demektedir. Nitekim o devre şâhid olan yaşlı kimseler bilirler ki, bir şahsın kendisini kızdıran bir mes’elede muhâtabı için kullandığı cümleler:

“Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh…”
“Hay Allâh derdini alsın!
“Fesübhanalâh!”
“Hasbünallâhü ve ni’mel-vekîl!”.
“Yâ sabır!” gibi güzel ve telkîn edici ifâdelerden ibarettir. Tekke ve zâviyelerde de duvarlara asılı levhalarda tesellî için:
“Bu da geçer yâ hû!”, “Vazgeç yâ hû!” ve “Hoş gör yâ hû!” tâlimatları meşhûrdur.

   Osmanlı dediğimiz zaman az bir sayıdan oluşan, kendi hayatlarımız kadar kısa bir zamanda yaşamış küçük bir topluluktan söz etmiyoruz. Kendi geçmişinden, yüzyıllar öncesinden getirdiği, 700 yıl boyunca, yaşadığı topraklarla harmanladığı, bizlerin 10-15 yılda bir değişip duruken, hiç değişmeden kalmayı başarmış bir milletin, bu güne taşıdığı değerlerden ve ahlaki seviyeden söz ediyoruz. Doğruyu, doğruluğu, faydalıyı, arayıp bulmalı, geçmişten bugüne taşımalı... Değişmeli ve değiştirmeli, yanlız hayranlıkla seyretmek, iç geçirmek değil üzerimize düşen, tarif edildiği şekilde dosdoğru olmak için biraz da emeğimize ihtiyaç var.
 
 
Aklımdaki sensin
Fikrimdeki Sen
Sen tekderdimsin
Gülüm Benim


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son İleti
2 Yanıt
1118 Gösterim
Son İleti 14 Şubat 2008, 23:19:06
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
551 Gösterim
Son İleti 07 Ocak 2014, 22:52:31
Gönderen: alfaleo92
0 Yanıt
350 Gösterim
Son İleti 25 Ağustos 2014, 23:45:53
Gönderen: TanitimTanitim
0 Yanıt
261 Gösterim
Son İleti 27 Temmuz 2016, 19:01:39
Gönderen: resthit
0 Yanıt
147 Gösterim
Son İleti 10 Aralık 2021, 11:02:38
Gönderen: mustafahazirci

web hosting Domain Web
İçerik sağlayacı paylaşım sitelerinden biri olan sevdaligul.com forum sitemizde 5651 Sayılı Kanun’un 8. Maddesine ve T.C.K’nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. sevdaligul.com hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler sevdaligul@gmail.com  adresi ile iletişime geçilmesi halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde sevdaligul.com  yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacak ve size dönüş yapacaktır.